Hamas’ın İsrail’e karşı başlattığı Aksa Tufanı operasyona yanıt olarak İsrail, hedef gözetmeksizin Gazze’ye bomba yağdırıyor. ABD başta olmak üzere Batılı hükümetlerin desteğini arkasına alan İsrail hükümeti, tüm dünyanın gözü önünde her türlü insan haklarını ve savaş hukukunu çiğnemeye devam ediyor. On binlerce sivil Filistinlinin hayatını kaybettiği saldırılar devam ederken ABD’nin İsrail-Filistin politikasına yönelen eleştiriler de artıyor.
Aşağıda çevirisini Nation’da yayınlanan makale, ABD Başkanı Biden dış politikalarındaki tutarsızlığa dikkat çekiyor: “Mantıklı pragmatizm olarak pazarlanan Biden’ın politikasının klasik bir ‘çatlak realizm’ vakası olduğu ortaya çıktı.”
***
Biden’ın Zombi Dış Politikası Körü Körüne İlerliyor
Jeet Heer
Küresel istikrarsızlık yayılmaya devam ederken Başkan başarısız stratejilere bağlı kalmakta ısrar ediyor.
Cuma günü Joe Biden uzun bir dış politika konuşması yaparak Kongre’yi Ukrayna ve İsrail’e daha fazla askeri fon sağlamaya çağırdı. Biden “Hamas ve Putin farklı tehditleri temsil ediyor, ancak ortak noktaları şu: Her ikisi de komşu bir demokrasiyi tamamen yok etmek istiyor” iddiasında bulunarak iki çatışma arasında bağlantı kurdu. Biden bu karşılaştırmayı yaparken istemeden de olsa dış politikasının tutarsızlığını da gözler önüne sermiş oldu.
Biden yönetiminin İsrail’in uluslararası hukuk ihlallerine göz yumarken aynı zamanda Rusya’nın aynı normları ihlal etmesine karşı uluslararası bir koalisyon kurmaya çalışması dünyanın dikkatinden kaçmadı. Dahası, İsrail’in Gazze’yi bombalaması, bir kez daha Filistin’in devletsizliği sorununu gündeme getirdi ki Biden, İsrail ve Arap otoriteleri arasındaki ittifakı resmileştirmeyi amaçlayan İbrahim Anlaşmalarını desteklerken bu sorunu göz ardı etmeye çalışıyordu.
Avrupa ve Orta Doğu’daki zorlu ve kanlı çatışmalar devam ederken, Biden’ın “güvenilir bir dış politika stratejisti” olduğu gerekçesiyle övülen becerisinin hayal ürünü olduğu ortaya çıktı. Konuşmasının da açıkça ortaya koyduğu gibi, Biden’ın elinde zombi bir dış politikadan başka bir şey kalmamıştır; bu politika, meydana gelen olayların, tüm eylemlerinin altında yatan dünya görüşünü yalanladığına dair herhangi bir biliş veya farkındalık belirtisi olmadan tamamen düşüncesiz bir refleksle yalpalayan ve tökezleyen bir dış politikadır.
Amerika Birleşik Devletleri ve Avrupa Birliği’nin Gazze’deki mevcut bombardıman harekâtında İsrail hükümetine verdiği neredeyse açık destek, Batı ile dünya nüfusunun çoğuna ev sahipliği yapan gelişmekte olan ülkeler yani Küresel Güney arasındaki uçurumu derinleştiriyor. Joe Biden’ın liderliğinde Batı’nın politikası, İsrail’e tam gaz destek vermek oldu ve bu politika, aşırı tepkinin tehlikelerine dair en hafif retorik uyarılarla yumuşatıldı.
Çarşamba günü Financial Times’ın haberine göre Avrupa ve Orta Doğu ülkelerindeki yetkililer ve diplomatlar, Batı’nın Gazze savaşına verdiği desteğin “Moskova’yı uluslararası hukuku ihlal eden küresel bir parya olarak göstermek için aylarca süren çalışmaları boşa çıkardığına” ve böylece “ABD, AB ve müttefiklerini ikiyüzlülük suçlamalarına maruz bıraktığına” inanıyor. Bir G7 diplomatı gazeteye şunları söyledi: “[Ukrayna konusunda] Küresel Güney ile yaptığımız tüm çalışmalar boşa gitti… Kuralları unutun, dünya düzenini unutun. Bizi bir daha asla dinlemeyecekler.” Diplomat sözlerine şöyle devam etti: “Ukrayna için söylediklerimiz Gazze için de geçerli olmalı. Aksi takdirde tüm güvenilirliğimizi kaybederiz. Brezilyalılar, Güney Afrikalılar, Endonezyalılar… insan hakları konusunda söylediklerimize neden inansınlar ki?” Bir Arap yetkili ise “Ukrayna’da su, gıda ve elektriğin kesilmesini savaş suçu olarak tanımlıyorsanız, aynı şeyi Gazze için de söylemelisiniz” dedi.
Ukrayna’da uluslararası hukuku destekleyip Gazze’de görmezden gelmek arasındaki çelişki çok açık, ancak Biden’ın ya da konuşma yazarlarının aklına gelmemiş gibi görünüyor. Bu gözden kaçırma, dar görüşlülük ya da basiretsizlikten daha fazlası. Daha ziyade, zombi benzeri bir beyinsizliğin, asgari idrak düzeyine sahip herhangi bir gözlemci için aşikâr olan temel noktaları anlayamamanın bir örneği.
Cuma günkü konuşmasında Biden en azından en sevdiği “kurallara dayalı uluslararası düzen” gibi saçma bir ifadeden kaçınma nezaketini gösterdi. Ve İbrahim Anlaşmalarını öne çıkarmayacak kadar da bilinçliydi. Yine de her iki fikir de üstü kapalı hedefler olarak konuşmaya nüfuz etti. Örneğin, Biden övünerek şunları söyledi: “Amerika Birleşik Devletleri ve bölgedeki ortaklarımız, Orta Doğu’nun daha istikrarlı, komşularıyla daha iyi ilişkilere sahip ve bu yıl dünyanın en büyük ekonomilerinin zirvesinde açıkladığım Hindistan-Orta Doğu-Avrupa demiryolu koridoru gibi yenilikçi projeler aracılığıyla Orta Doğu’da daha iyi bir gelecek inşa etmek için çalışıyor. Bununla bağlantılı daha öngörülebilir piyasalar, daha fazla istihdam, daha az öfke, daha az şikâyet, daha az savaş.”
Biden’ın burada idealize edilmiş ve üstü kapalı terimlerle özetlediği şey, Trump ve Biden yönetimlerinin ortak dış politika hedefidir: Suudi Arabistan gibi Arap otokrasilerini İsrail ile bir araya getirecek ABD liderliğindeki bir ittifak sistemi. Bu pakt, diktatörlükler altında yaşayan Araplar için demokrasi ya da insan hakları vaatlerini bir kenara itmeye ve İsrail’deki Filistinlileri satmaya dayanacak. Bunun dışında haklarından mahrum bırakılan bu gruplar ekonomik iyileştirme teklifiyle susturulacak. Suudi Arabistan, nükleer silah üretme eşiğine gelmesine izin verilmesi de dahil olmak üzere ABD’den askeri güvenlik sözü alacak. İsrail, Filistinlilere taviz vermeden bölgedeki komşularıyla bütünleşebilecek. ABD ise Orta Doğu’daki hegemonik gücünü koruyarak İran ve Çin gibi rakiplerini savuşturabilecek.
Foreign Policy’de yazan Uluslararası Politika Merkezi’nin (Center for International Policy) başkan yardımcısı Matt Duss şunları söylüyor: İşe yarasa bile bu politika, insanları hapsetmenin ABD’ye güvenlik ve istikrar sağlayacağı umuduyla bölgenin geleceğindeki baskı politikasını garanti altına alacak. Elbette en sert şekilde hapsedilenler arasında, Biden doktrininin belki bir gün, bir tür Filistin devleti kurma olasılığını açık tutmaya çalışmak gibi belirsiz vaatlerin ötesinde çok az şey sunduğu Filistinliler de var.
Mantıklı pragmatizm olarak pazarlanan Biden’ın politikasının klasik bir “çatlak realizm” vakası olduğu ortaya çıktı (merhum sosyolog C. Wright Mills’in faydalı bir ifadesini yeniden hatırlatmak gerekirse): yanılsamaya dayalı Makyavelist bir manevra. Yine Duss şöyle diyor:
Biden doktrini Filistinlilerin bir kenara itilebileceğini ve sessiz kalmalarını sağlamak için bazı kırıntılar sunulabileceğini varsayıyordu. Şiddetin temel kaynağı olan Batı Şeria, Gazze ve Doğu Kudüs’teki yarım asrı aşan İsrail işgalini ele almak için hiçbir girişimde bulunulmayacaktı. Bu bölge ve halklarıyla ilgilenenlerin çoğu olmasa da birçoğu bunun bir hayal olduğunu anlamıştır. Geçen hafta boyunca hepimiz bunun ne kadar tehlikeli ve trajik bir fantezi olduğunu grafiksel olarak gördük. Bu çatışma bir şekilde kendini küresel gündemde yeniden ortaya koyuyor.