DÜNYA BASINI

Brezilya’nın ABD ile ilişkileri neden gelişmiyor?

Yayınlanma

Çevirmenin notu: Brezilya’nın ABD ile Çin arasında kurduğu ya da kurmaya çalıştığı denge türünün tek örneği değil ve bu ülkenin dış politikası ve ekonomik tercihleri partiler üstü bir fikir birliğiyle sabitlenmiş durumda. Ülkenin Çin’in etki alanına girmesi ve Brezilyalı sermaye gruplarının Çin’e sırtını dönmek istememesi, halihazırda Latin Amerika’da ve dünyanın geri kalanındaki etkisinin kaybetmeye başlayan ABD açısından zor soruları gündeme getiriyor.

Washington yönetiminin Brezilya’yı yanına çekmek için kullanabileceği çeşitli araç ve gündemler var. Fakat ABD’nin, Brezilya’dan istediğini mutlak surette alacağı iddiası pek gerçekçi görünmüyor.


Brezilya’nın ABD ile ilişkileri neden gelişmiyor?

Christopher S. Chivvis
Carnegie Endowment
24 Ağustos 2023

ABD’nin dünyanın kilit ülkelerine yönelik alternatif dış politika yaklaşımlarını inceleyen yeni bir seri olan Pivotal States etkinliğinin sonuncusunda, Inter-American Dialogue Asya ve Latin Amerika Programı direktörü Margaret Myers ve Fundação Getulio Vargas Uluslararası İlişkiler Okulu profesörü ve dekan yardımcısı Matias Spektor, American Statecraft Program direktörü Christopher S. Chivvis’e konuk olarak Washington’un Brezilya ile ilişkilerindeki stratejik alternatiflerini tartıştı.

Bu mülakat, etkinliğin transkriptinden uyarlandı ve anlaşılır olması için düzenlendi ve kısaltıldı.

Chris Chivvis: Brezilya ABD açısından neden önemli?

Matias Spektor: Tarihsel olarak Brezilya, ABD ile oldukça işbirlikçi bir ilişki içinde oldu, ancak bu ilişki, iki tarafın da pek çok ortak çıkara sahip olduğu ve olup bitenlere ilişkin benzer görüşleri paylaştıkları durumlarda bile hiçbir zaman sahici biçimde gelişmedi. Örneğin, uzun yıllardır ilk kez [Joe] Biden yönetimi ve [Luiz Inácio Lula da Silva] yönetimi Venezuela’da olup bitenleri ortak bir şekilde okudular ama o zaman bile işbirliği yapmakta epey zorlandılar. Brezilya önemli zira ülke bölgede hareket ettiğinde, ABD’nin rakipsiz olduğu dünyanın tek bölgesinde Amerika’nın çıkarlarını etkiliyor.

Tüm jeopolitik değişimler bu durumu, özellikle de Çin’in Amerika kıtasındaki etkisini sarsmaya başladı. Çin, yirmi yıldır Latin Amerika’ya büyük yatırımlar yapıyor, bunun en önemli nedeni ABD’nin yirmi yıl önce Çin’i Latin Amerika’ya büyük yatırımlar yapmaya davet etmesi.

Bunun bir başka tarafı daha var —Brezilya’nın ileriye dönük olarak neden önemli olduğu— ve bunlar Washington’dakilerin normalde konuşmadığı çok önemli iki şey. İlki, önümüzdeki yirmi yıl içinde Brezilya’nın dünyanın geri kalanına gıda tedarik etme konusunda ABD ile birlikte son derece büyük bir aktör olacağı. Görmekte olduğumuz jeopolitik değişimler bağlamında, bunlar Brezilya’yı daha da önemli hale getirecektir.

İkincisi ise Brezilya’nın artık petrol alanında büyük bir aktör haline gelmesi. Brezilya hiçbir zaman önemli bir petrol ihracatçısı olmamıştı ama şimdi olmaya başladı. Her ne kadar daha önce böyle bir durum söz konusu olmasa da ve bu nedenle petrol alanında ABD ile Brezilya arasındaki işbirliğinin mazisi olmasa da bu durum, önümüzdeki yıllarda kendini gösterecektir.

Bir de iklim değişikliği meselesi var. Brezilya ormansızlaşmanın başlıca sebeplerinden biri ve bu Brezilya’nın tek başına üstesinden gelebileceği bir şey değil, zira kısmi ormansızlaşma sona ererse kaybedilenleri tazmin etmek için paraya ihtiyacı var. Fakat [aynı zamanda] kısmen de Brezilya’da ormansızlaşmaya dönük yerel düzeyde o kadar çok siyasi ilgi var ki, ülkenin gidişatı değiştirmek için uluslararası işbirliğine epey ihtiyacı olacak.

Chris Chivvis: ABD, Brezilya’nın Çin ile derinleşen ilişkisine nasıl yaklaşmalı?

Margaret Myers: İki yönetimin, özellikle de [Donald] Trump yönetiminin, Brezilya’yı çeşitli alanlarda, özellikle de 5G ve Huawei gibi ABD’yi güvenlik açısından kaygılandıran alanlarda Çin ile ilişki kurmaktan caydırmaya çalıştığına şahit olmuştuk. Bu durum [Jair] Bolsonaro yönetiminde de bir dereceye kadar yankı buldu ve en azından hükümet ya da Brezilya ordusunun bazı kesimleri tarafından başka ekipmanların satın alınmasını değerlendirmeye yönelik bazı çabalar oldu. Fakat Lula, Çin ziyareti sırasında işbirliğinin masada olduğunu oldukça net bir şekilde ifade etti. Bu [caydırma] teşebbüsleri bir işe yaramadı. Ve bu sadece Brezilya’da değil, tüm bölgede böyle.

Bununla birlikte, Brezilya ve ABD’nin politika belirleme, gündem oluşturma, nükleer politika, uzay politikası gibi alanlarda işbirliği yapabileceği alanlar —Brezilya’nın ilgi alanına giren, [Washington’un] Çin ile aynı çizgide olduğu ya da olmadığı alanlar— var. Bu konuda biraz daha stratejik düşünmek ve Brezilya’ya neyin cazip geleceğini gerçekten anlamak gerekiyor.

Chris Chivvis: ABD’li karar mercileri Brezilya ve Çin arasındaki bu açık uçlu görünen ilişkiyi nasıl anlamalı? Gerçekten açık uçlu mu yoksa Margaret’in az önce belirttiği gibi doğal sınırlar var mı?

Matias Spektor: Bence Margaret doğru söylüyor.

Her şeyden önce Brezilya’nın Çin’e, Çin’in de Brezilya’dan gelen emtialara bağımlılığı giderek artıyor ve Çin Brezilya’ya çok açık durumda. Örneğin, Brezilya’da enerji dağıtımının [en az yüzde 12’si] artık Çin sermayesine ait. Ancak bu ilişki kolay bir ilişki değil.

Çin Brezilya’ya tepeden inmeci bir tavırla yaklaşıyor. BRICS toplantıları çok senaryolu. Brezilya’nın Çin’e karşı epey az manevra alanı var. Brezilya ABD ile Pekin’e kıyasla çok daha esnek görüşmeler yapabiliyor. Pekin’in Brezilya’nın küresel sıralamada nereye oturduğuna dair belirli bir görüşü var, Brezilya bu sıralamanın en tepesinde değil ve Pekin’in Latin Amerika’daki bölgesel sıralamasının da en tepesinde değil. Brezilya en büyük [ülke] olsa bile Pekin’in bölgedeki diğer ülkelerle çok daha yakın bağları var.

Başka bir dizi kısıtlama daha var ve bence ABD’li karar mercilerinin bunu anlaması çok önemli zira herhangi bir Brezilyalı liderin Çin ile nasıl başa çıkacağını şekillendiriyor. Son yirmi yılda [Brezilya’da] Çin yanlısı seçmen grupları doğdu. Brezilyalı liderlerin elleri kolları giderek daha fazla bağlanıyor zira Çin son derece önemli bir ekonomik mıknatıs ve bunu kırmak gerçekten zor olacak.

Şimdi, eğer ABD ile Çin arasındaki ilişkilerin akıbetinin nispeten barışçıl olduğunu düşünüyorsanız, bu kısıtlamaların bir sorun teşkil etmesine gerek yok. Brezilya Çin ile daha fazla iç içe geçecek, birbirine daha fazla bağımlı hale gelecektir. Pek çok Brezilyalı çıkar grubu Çin ile ticaretten ve Çin finansmanından ekmek yiyecektir ve biz de bir sorun görmeyeceğiz.

[Bill] Clinton yönetiminin aklında da tam olarak bu vardı. Daha sonra gelen yönetimler Çin’i Latin Amerika’ya gelip Amerikalılar Arası Kalkınma Bankası’na katılmaya teşvik ettiler, zira bu, Çin’den gelen fazla sermayenin ABD’nin kendisinin doldurmak istemediği ya da dolduramadığı bir boşluğu doldurması açısından faydalı bir seçenekti.

Sorun şu ki, eğer ABD-Çin ilişkilerinin geleceğinin daha çatışmacı olacağını düşünüyorsak, başımız büyük belada demektir. O zaman ABD’nin Latin Amerika ülkelerini ve özellikle de Brezilya’yı Çin ile bağlarını koparmaya zorlamak için büyük bir teşviki olacaktır. Bunu yapamayacaklar, zira bu ülke içinde siyasi olarak imkânsız olacak ve ABD’nin bölgesel hegemonyayı oynamaktan ve kanunları uygulamaktan başka çok az seçeneği olacak.

Chris Chivvis: Çevre, Brezilya için çok karmaşık bir iç siyasi ve iktisadi sorun. ABD’nin yağmur ormanlarının tahribatını azaltmaya ve hatta durdurmaya yardımcı olmak için gerçekten yapabileceği şeyler nelerdir?

Margaret Myers: Bence şu anda ABD’de daha fazlasının yapılması gerektiğine dair bir his var ve Amazon Fonu’na verilen 500 milyon doların Brezilya’nın umduğunun altında kaldığının ayırdına varıldı. Özellikle de Çin’in ortaya atma eğiliminde olduğu rakamlara baktığınızda —ki bunlar oldukça büyük rakamlar, [ancak] her zaman gerçekleşmezler— Biden yönetimi şimdi arazi restorasyonunu desteklemek için 1 milyar dolar civarında bir meblağı harekete geçirerek bu miktarı arttırmak istiyor. Bu gerçekleşirse, Amazon ve ikili ilişkiler için daha fazla fark yaratmasını umuyoruz.

Fakat şu anda ABD’nin elindeki araçlar sınırlı ve hızlı değiller. Bu durum, ülkeler ABD’den yardım almak ve ABD ile ilişki kurmak isteyen tüm Latin Amerika ülkeleri için geçerli. Ortaklıkları çeşitlendirmeye yönelik bir ilgi söz konusu. Ancak finansman orada değilse, doğru miktarda değilse bu sorunlu hale gelir. Dolayısıyla, araç setimizde iklim alanı da dahil olmak üzere daha fazla angajmanı biraz zorlaştıracak bazı kısıtlamalar olduğunu söyleyebilirim.

Chris Chivvis: Brezilya’da iç politik ekonomi açısından durum nasıl görünüyor?

Matias Spektor: Brezilya’nın ormansızlaşma sorunu ve genel manada iklim sorunu devasa boyutlarda, zira milyonlarca insan geçimini karbon emisyonlarına bağlı olarak sağlıyor. Arazi kullanımı Brezilya’da karbon emisyonlarının başlıca itici gücü. Dolayısıyla farklı bir şeye geçiş on milyarlarca dolara mal olacaktır. Ve bu maliyet dahilinde ABD’nin yapabileceği çok az şey var; Brezilya’nın ihtiyacı olana kıyasla hiçbir para yeterli olmayacaktır. Dolayısıyla ABD ile Brezilya arasındaki ilişkilerin geleceğinin bu konu etrafında şekilleneceğine bahse girerim ama şu anda bir fırsat var.

Brezilya kendi Enflasyonu Düşürme Yasasını duyurmak üzere. Temelde daha düşük karbon ekonomisine geçişi kolaylaştırmak için teşvikler ve sanayi politikası. Bunu büyük yolsuzluk skandalları ya da büyük verimsizlikler olmadan hayata geçirme görevi çok büyük olacak. İki ülke arasında, özellikle de özel sektörler arasında işbirliği için sahici bir fırsat var.

İşbirliğinin mümkün olduğu ama bir o kadar da tehlikeli olduğu bir diğer alan da iklimle bağlantılı organize suçlar konusu. Brezilya’nın özellikle Amazon’da karşı karşıya kaldığı sorunlardan biri, hayvan kaçakçılığı, yasa dışı ağaç kesimi ve yasa dışı madenciliğin arkasında organize suçların olması. Lula yönetimi göreve geldiğinde çevre bakanı, Amazon bölgesinde [en az 1200] yasa dışı uçak pisti olduğunu tespit etti. Avrupa büyüklüğündeki bir kara parçasında yasa dışı pistlerle ilgili sorun ise federal polisin desteğiyle havadan bombaladığınızda üç ya da dört gün içinde yeniden inşa edilmeleri.

Artık Amerika’nın Brezilya’da askeri işbirliği yapması ya da polis işbirliği yapması söz konusu bile olamaz. Brezilyalı elitler, ABD’nin Güney Amerika’daki askeri varlığından çok korkuyorlar. Fakat Brezilya’nın gayri meşru ticaret döngüsünü sona erdirmesine yardımcı olacak bir işbirliği söz konusu olabilir; bu da Atlantik üzerinden Afrika’ya ve oradan da uyuşturucu, yasa dışı ağaç kesimi, yasa dışı madencilik ve benzerleri için tüketici pazarlarının bulunduğu Avrupa’ya giden ticaret. İstihbarat işbirliği, Amazon dışında askerden askere işbirliği; bence bu bir fırsat olabilir. Ancak Margaret’in de dediği gibi, Amerika’nın Brezilya’yı bu konuda destekleme kabiliyeti sınırlı olacaktır.

Chris Chivvis: Brezilya’nın stratejik düşüncesi ile BRICS’teki diğer yükselen güçler arasındaki benzerlik ve farklılıkları nasıl görüyorsunuz?

Matias Spektor: İki tanesini ele alayım: Hindistan ve Endonezya. Bu ülkeler pek çok açıdan Brezilya ile paralel ve Brezilya bu ülkelerle giderek daha olumlu ve yakın ilişkiler kurdu. Kendilerini postkolonyal bir deneyimden geliyor olarak görüyorlar ve dünyada üst sıralara tırmanıyorlar.

Peki karşılaştırmalar hakkında ne söyleyebiliriz? Bu gerçekten zor bir konu. Brezilya açısından Hindistan imrenilecek bir konumda zira Hindistan, ABD ile Brezilya’nın yapamayacağı şekilde ticaret desteği sağlayabiliyor. Hindistan, Çin’i dengeleme bağlamında jeopolitik açıdan önemli. Ve Hindistan, çoğunlukla askeri işbirliği ve satın almalar yoluyla [ve] ABD’de yüksek eğitimli ve iyi iş sahibi olan olağanüstü bir diaspora aracılığıyla bu işten para kazanıyor. Brezilya bunların hiçbirine sahip değil, dolayısıyla Washington ile Yeni Delhi arasındaki ilişkilerde olup bitenleri Washington ve Brasília arasındaki ilişkilerle kıyaslayamayız. Brezilya çok daha zayıf.

O zaman Endonezya’yı ele alalım. Endonezya da dış politikası Brezilya’nınkine oldukça benzeyen bir ülke. Endonezyalı diplomatların konuşmalarını dinlediğinizde, sanki bir Brezilyalı konuşuyormuş gibi gelecektir. Devlet Başkanı Joko Widodo, sanırım son birkaç ay içinde ABD, Rusya ve Ukrayna başkanlarıyla görüşen tek kişi. Bu adam kendini riskten korumaya, taraf tutmamaya ve mevcut rekabetten faydalanmaya çalışan biri olarak görüyor. Fakat Endonezya, dünyanın Çin’in kendi bölgesel hegemonyası olduğunu iddia ettiği bir bölgesinde yer alıyor. Dolayısıyla farklılıklar son derece büyük.

Carnegie’den Stewart Patrick’in Küresel Güney’e aslında “Küresel Güney” demememiz gerektiğini savunan [yeni] bir yazısı vardı. Bu çok çeşitli ülkelerden oluşan bir grup ama onları birleştiren bir şey var. Onları birleştiren şey de küresel hiyerarşinin en altında yer almak gibi ortak bir deneyime sahip olmaları. Bunlar sömürgecilik, ekonomik adaletsizlik ve ırksal adaletsizlik deneyimi olan ülkeler ve bunlar ortak bir zemin sağlıyor.

Bu, ortak bir platform ürettikleri ve çok taraflı forumlarda birleştikleri anlamına mı geliyor? Hayır. Ama tek kutupluluğun kendileri için iyi olmadığı inancında birleşiyorlar. Dolayısıyla küresel liberal uluslararası düzeni savunmak onlara göre değil zira sadece güçlü bir Çin’in değil aynı zamanda güçlü bir Rusya’nın da avantajlı olduğunu düşünüyorlar.

Chris Chivvis: ABD, Çin’in Brezilya’daki etkisine akıllı ve sofistike bir şekilde nasıl karşı koyabilir?

Margaret Myers: Bence yapılabilecek birkaç şey var. Her şeyden önce, Latin Amerikalı liderler arasında bölgenin ABD tarafından terk edildiğine dair uzun süredir devam eden hissiyat göz önüne alındığında, genel manada bölgeyle daha fazla iktisadi angajmanın büyük bir savunucusuyum.

Chris Chivvis: Özellikle ne hakkında düşünüyorsunuz?

Margaret Myers: Ticaret konusunda biraz çıkmazdayız ama kesinlikle çeşitli şekillerde ekonomik yardım ve özellikle Brezilya örneğinde olduğu gibi yatırım.

ABD, Çin’e olan bağımlılığı azaltma ve üretimi bölgeye doğru yeniden yönlendirme çabasının büyük bir parçası olan tedarik zincirlerini güvence altına almaya çalışırken Brezilya’nın bu süreçte, özellikle de daha yüksek katma değerli ürünlerin üretiminde bir rol oynayabileceği ve oynaması gerektiği görüşündeyim. ABD şu anda bölge genelinde katma değerli üretime en büyük katkıyı sağlayan ülke konumunda. Bu konu hakkında yeterince konuşmuyoruz ve Brezilya ile bu konular hakkında görüş alışverişinde bulunmalıyız.

Sorun şu “friendshoring”(*) fikri, değil mi? ABD’nin çıkarlarına bağlılığını ispat etmiş ülkeler için fırsatlar yaratmak. Ancak Brezilya’nın bu konuda karışık bir sicili var. Friendshoring fıtratı gereği dışlayıcıdır, bu nedenle belki de bunu “friends-shoring yapmak” ya da bu tür bir şey olarak düşünmeliyiz. Bana öyle geliyor ki yönetim bu konuyu en azından bir dereceye kadar ciddiye alıyor gibi görünüyor; Brezilya ile ölçeğine bağlı olarak harika olabilecek bir iş girişiminden bahsetti.

Bence yapılması gereken bir diğer şey de —ki belli bir ölçüde yapılıyor— Brezilya’yı da işin içine katmak. Bu son G7 toplantısında olduğu gibi, Brezilya’nın küresel sahnedeki ve küresel gündemin belirlenmesindeki önemini kabul etmek. Her ne kadar tek bir ortağa ya da genel manada ABD’ye aşırı bağımlılıktan kaçınma konusunda derin bir kararlılık olsa da bu, ikili ilişkilerin verimli bir şekilde sürdürülmesi ve küresel çıkarlarla ilgili konularda en azından bir miktar uyum sağlanması açısından kritik bir unsur.

[Üçüncü bir adım] ikili işbirliğine dönük mevcut çok sayıdaki mekanizmanın sürdürülmesi ve güçlendirilmesi. Bunların bazılarında, ideal olarak, ABD sadece Brezilya’da değil küresel olarak Çin ile daha geniş anlamda rekabet etmeye çalışırken faydalı olacak bir politika koordinasyonu derecesi elde edilebilir.


(*) Friendshoring: Ülkelerin üretim ve ticareti, kendi jeopolitik müttefikleri ile yapma politikası. (ç.n.)

Çok Okunanlar

Exit mobile version