Doğrusu 21 Ekim’de Hindistan ve Çin’in Himalayalar sınır anlaşmasına vardığı duyurusu biraz sürpriz oldu. Hindistan ve Çin arasında dört buçuk yıl süren gerginliğin ardından Yeni Delhi ve Pekin, her iki tarafta 50 bin ile 60 bin askerin konuşlandırıldığı sınırda askerleri geri çekme ve çatışmayı çözme konusunda anlaştı. Hindistan Dışişleri Bakanı Subrahmanyam Jaishankar şunları duyurdu:
“[Sınırda] devriye gezme konusunda bir anlaşmaya vardık ve bununla birlikte 2020’deki duruma geri döndük ve diyebiliriz ki … Çin ile geri çekilme süreci tamamlandı.”
Bu gelişme Çin Savunma Bakanlığı’nın kısa süre önce yaptığı Çin ve Hindistan’ın Doğu Ladakh’taki sürtüşme noktalarından asker çekme konusunda farklılıkları azaltabildiğini ve bir miktar mutabakat sağlayabildiğini, her iki tarafın da erken bir tarihte karşılıklı olarak kabul edilebilir bir çözüme ulaşmak için diyaloğu sürdürme konusunda anlaştığı yönündeki açıklamasının ardından geldi. Aslında bir süredir ilişkilerde önemli bir düzelmenin açık işaretleri görülüyordu. Hindistan Ulusal Güvenlik Danışmanı Ajit Doval Rusya’da Çin Dışişleri Bakanı Wang Yi ile bir araya gelmiş, Hindistan Dışişleri Bakanlığı toplantının her iki tarafın da Fiili Kontrol Hattı boyunca kalan sorunların erken çözümü için çabaları gözden geçirmesine olanak sağladığını kaydetmişti. Hindistan’da Birlik Bakanı Rammohan Naidu iki ülke arasında dört yıllık bir aradan sonra doğrudan uçuşların yeniden başlatılması konusunu görüşmek üzere Çin heyeti ile bir araya gelmişti. İlişkilerde iyileşmeye dair somut işaretler son haftalarda ortaya çıkmaya başlamış ve Hindistan Çinli şirketlerin yıllardır beklettiği bazı yatırım tekliflerini onaylamıştı. Yeni Delhi sınır durumunun normalleşmesinin iş dünyası da dahil olmak üzere Hindistan-Çin ilişkilerinin diğer alanlarında ilerleme sağlanması için ön koşul olduğunu açıkça belirtiyordu.
Peki yine de şimdi neden birdenbire barış/çözüm çıktı? Çin siyaseti ve onun güdüleri genellikle belirsiz ancak dünya 2019-2020 sınır dramasından bu yana değişti. Çin’in milenyumun ilk on yıllarındaki hızlı ihracat odaklı büyümesi sona erdi. Bu yavaşlama şirketlerin çift haneli büyüme için kaldıraç olarak kullandığı bir ekonominin artık bu oranın yarısından daha azına düştüğü anlamına geliyor. Aynı zamanda Çin’in Tayvan’a yönelik saldırgan tehditleri, Güney Çin Denizi’ndeki saldırganlığı ve Alibaba’nın Jack Ma gibi girişimci teknoloji yıldızlarına yönelik baskıları da yatırımcıları korkuttu. Çin’e yapılan doğrudan yabancı yatırım zora giriyor: 2023’te keskin bir düşüş yaşadı ve bu yılın ilk yarısında yüzde 29’dan fazla düştü. Ufukta uzun bir deflasyon dönemi mi görünüyor?
Hindistan artık Çin’i geride bırakarak dünyanın en hızlı büyüyen büyük ekonomisi haline geldi. Son mali yıldaki ekonomik büyüme yüzde 8,2. Bu ve başka birçok faktörden dolayı Hindistan ilk kez bir dünya gücü olarak algılanmaya başlandı. İhracat odaklı büyümeyi sürdürmek için Çin’in 1,4 milyardan fazla tüketiciye sahip hızla büyüyen bir Hint pazarına erişmesi gerekiyor. Bu arada Çinli üreticiler de Hindistan’da fabrika kurmak istiyor. Örneğin, Çin’in en hızlı büyüyen otomobil şirketi BYD birkaç yıldır Hindistan’da araba üretmek için lisans arıyor. Hindistan ile sınır sorununu çözmek Çin için ekonomik açıdan mantıklı.
Çözüm duyurusu, Modi ile Xi arasında bu hafta sonu Rusya’nın Kazan kentinde düzenlenen BRICS zirvesi kapsamında –5 yılın ardından– gerçekleşen görüşmenin de zeminini hazırlamış oldu. Ancak bu, daha fazla normalleşmeye doğru atılan ilk adım olarak düşünülmelidir. Çin birlikleri daha önceki pozisyonlarına geri çekilecek ve 2020’den beri yaptıkları gibi dar boğaz bölgesinden Hint birliklerini engellemeyecekleri açıklandı. Ayrıca 2020’den sonra o bölgede kurulan herhangi bir savunma pozisyonunu veya kampı da kaldıracaklar. 2020’ye birkaç yıl kala Çinliler, darboğazın ilerisinde bulunan “Y kavşağı” adı verilen bölgeden Hint askerlerini durduruyordu. Ayrıca Hindistan Dışişleri Bakanlığı tüm bölgelerde devriye faaliyetlerinin yeniden başlatıldığını duyurdu.
Ancak Himalayalar’da bir duraklamaya razı olmak büyük bir mesele değil. Ayrıca kışın geri çekilenler dışında birliklerin sayısında acil bir azalma olması pek olası değil gibi görünüyor. Kış geldiğinde tekrar durdurulacak olan sınır hattı boyunca devriyeye devam etmenin tam ölçekli bir geri çekilmenin ilk adımı olduğunu düşünmek gerek. Son dört yıldır uygulanmakta olduğu üzere kışın birliklerde bir azalma olacağı ve bu süre zarfında her iki ülkenin de tam geri çekilmeyi görüşmeye devam edeceği biliniyor. Himalayalar’daki bu vahşi doğada oyun oynanan devasa alan neredeyse ıssız ve yaşanmaz. Açıkça hiçbir ülke bu neredeyse değersiz sınır bölgelerine askeri kaynak ve diplomatik odaklanma harcamaktan fayda sağlamıyor. Jeopolitik rekabet kuşkusuz Bengal Körfezi ve Hint Okyanusu’nun kontrolü için devam edecektir. Bu nedenle BRICS Zirvesi’nden hemen önce gerçekleşen duyuruya çok fazla anlam yüklememek gerek. Ki Hindistan kendini Çin’in “eşiti” olarak görüyor. Bağımlı bir rol işe yaramaz; ülkesinin İngiliz İmparatorluğu’nun bir parçası olarak sömürge geçmişine gelince huysuz olan Hindu aşırı milliyetçi Modi, herkesle her konuda bağımsız roller için sıkı bir şekilde programlanmıştır. Dahası, Modi’nin dünyanın büyük güçlerini birbirine karşı oynayabilme konusunda kıskanılacak bir konumda olduğu doğrudur. Son zamanlarda bunu Rusya-Ukrayna konusunda yaptı. Modi Putin’i eleştirenlere katıldı, ancak Batı Rus enerjisini yasaklarken Hindistan ucuza petrol aldı. Batılı liderler bundan memnun değildi, ancak Modi’ye serbestlik de sağladılar Kİ onlar da Hindistan’ın büyüyen ekonomisinden faydalanmak istiyorlar.
Ancak aynı zamanda iki ülkenin son zamanlardaki en büyük çatışmayı kontrol altına almasının son derece önemli olabileceğine dair nedenler de var.
Hindistan ve Çin 3 bin 400 kilometrelik tartışmalı bir sınırı paylaşıyor. İki ülke 1962’de bu tartışmalı bölge yüzünden savaş dahi yapmıştı. 1990’ların başında iki taraf çatışmayı en aza indirmek ve bu sınırda askeri devriye gezmek için bir anlaşma üzerinde anlaşmaya vardı. Bu anlaşma 30 yıl boyunca işe yaradı. Ancak Çin yaklaşık 10 yıl öncesinden itibaren bu sınırda Hindistan’a yönelik askeri baskıyı artırmaya başlamıştı. 2020’nin ortasında binlerce Çin askeri kuzey kesimdeki Fiili Kontrol Hattı’nı geçmeye başladı. Ayrıca Haziran 2020’de Galwan Vadisi’nde çıkan çatışma çok sayıda Hint ve Çinli askerin ölümüne yol açtı. Daha sonra on binlerce asker uzun süreli bir sınır çatışmasına girdi. Hindistan-Çin ilişkileri kötü etkilendi ve ikili ilişkiler fiilen donduruldu.
Ancak son dört yılda Hindistan ve Çin bazı atılımlar yapmayı başardılar. Pangong Tso ve Galwan Vadisi gibi bölgelerde iki ülke, ilişkilerin kesilmesi konusunda anlaştı. Kuvvetleri bir tampon bölge oluşturdu ve daha önce yaptıkları gibi Fiili Kontrol Hattı’nda askeri devriye gezmemeyi kabul etti. Birliklerin ayrılmadığı Depsang ve Demchok iki önemli sürtüşme noktası olarak kalmıştı. Devam eden sınır krizi binlerce askerin bağlı kalmasına neden oldu ve dört yıldır ikili ilişkilere zarar verdi. Ancak şimdi iki ülke Fiili Kontrol Hattı boyunca devriye gezme haklarını geri getirme konusunda anlaştı. Bu anlaşmanın tüm sınır boyunca geri çekilmeye yol açması bekleniyor.
Bu anlaşma başlı başına olumlu bir gelişme ancak iki ülkenin gerilimi düşürmesi ve binlerce askerini tartışmalı bölgelerden çekmesi için kat edilmesi gereken daha uzun bir yol var. Açıkçası bunun 2020 öncesi sınır durumuna geri dönecek tam bir çözüme yol açıp açmayacağı da henüz belli değil. Ancak anlaşma devam ederse Hindistan için büyük sonuçlar doğurabilir. Bir ülkenin uluslararası düzeydeki gücü öncelikle iç uyumu, içerideki farklılıkları çözebilme yeteneği ve teröristlerin veya herhangi bir türden aşırılıkçıların üreyebileceği bataklıkların olmaması ile doğru orantılı olmakla beraber, özellikle sınırlarında ve komşularında tehdit algısının hiç olmaması veya realist bağlamda bu çoğu zaman pek mümkün olmadığından en azından en minimal düzeyde olması ile de doğru orantılıdır. Sınır krizinin sona ermesi Hindistan ordusu üzerindeki baskıyı hafifletir. Çin yatırımları 2020 krizinden bu yana kısıtlamalarla karşı karşıya kaldı. Böylece ekonomik bağlar artık yeni normale dönebilir. Hindistan ayrıca kuzey komşusu Çin ile daha normal bir ilişki yaşayabilir ki Çin ile normal bir ilişki demek Hindistan’ın Amerika gibi bir dizi Batılı ülke ile bağlarını da etkileyebilecek demektir, çünkü Çin’e yönelik kaygılar Hindistan ile Amerika arasındaki bağların daha da yakınlaşmasına neden olan önemli bir faktör.
Ve Hindistan, Batı bloğuna veya Çin bloğuna katılma çağrılarını görmezden gelecektir. Dışişleri Bakanı Jaishankar’ın dediği gibi “Bence bir taraf seçmeliyiz ve bu bizim tarafımızdır.” Kovid patlak verdiğinde salgının Çin’in endüstriyel bir güç merkezi olarak sonunun başlangıcı olacağı iddiaları da gündeme gelmişti. Tüm dünyanın Çin’den ayrılacağı ve üretimi hızla kendi ülkelerine veya dost ülkelere geri taşıyacağı öngörülüyordu. Ancak Çin yükselmeye devam etti ve hatta dünyanın en büyük otomobil ihracatçısı oldu. Ardından Rusya’nın çöküşüne ve Putin’i iktidardan düşürecek bir rejim değişikliğine yol açması beklenen Ukrayna savaşı geldi. Ancak Rusya Ukrayna’daki savaş meydanlarında Amerika ve Avrupa’ya karşı zafer kazandı. Dahası, Rusya’nın ekonomisi büyümeye devam etti ve Almanya’nın ekonomisini (satın alma gücü paritesi açısından) geçti. Ve Amerika 300 milyar dolarlık Rus döviz rezervini dondurduğunda gelişmekte olan ülkelerdeki liderler Amerika’yı ekonomik bir zorba olarak görmeye başladı ki bu, BRICS’in genişlemesine ve dedolarizasyonun hızlanmasına yol açtı. Ardından Gazze’de kadın ve çocukların katledilmesi geldi. Uluslararası Ceza Mahkemesi ve Uluslararası Adalet Divanı İsrail’in eylemlerini bir “soykırım” olarak tasvir etmeye başlayınca Batı mahkemeleri hızla reddetti ve dünyaya “uluslararası kurallara dayalı düzen” sloganının boşluğunu gösterdi. Yani Batılı düzenin veya Batı’nın, özellikle Amerika’nın giderek daha önemsiz hale geldiği algısı arttı ve arttıkça Amerika güç algısı zora girdi. Bu nedenle tıpkı Küresel Güney’in çoğu gibi, pek çokları gibi Hindistan’ın da ısrarla gittiği yol, stratejik belirsizliği ve çok kutupluluğu veya daha doğrusu çok merkezliliği benimsemek oluyor.