DÜNYA BASINI

Chicago Oğlanları Şili’yi nasıl batırdı?

Yayınlanma

Çevirmenin notu: “Neoliberal terör”, belki bu lafı kullanmak daha doğru olur, son zamanlarda kitlelerin karşı karşıya olduğu derin yoksulluk ve sefaletin ana kaynaklarından biri. Asalak sınıf, 1970’lerden itibaren emekçilerin 1917’den itibaren elde ettiği kazanımların tamamına savaş açtı ve son 50 yılda bu kazanımlardan geriye hiçbir şey kalmadı. En çarpıcı ve trajik emsal belki de Latin Amerika ülkelerinde yaşanan kıyım ve 1990’ların Rusya’sında Harvard Oğlanlarının yaptıklarıydı. Tim Brinkhof, Jacobin’de o dönemin insanı olan ama Chicago Okulu mezunu neoliberal iktisatçı ekibinde yer almayan Şilili iktisatçı Sebastián Edwards’ın yeni kitabını ele alıyor.


Chicago Oğlanları Şili’yi nasıl batırdı?

Tim Brinkhof
Jacobin
13 Mayıs 2023

Muhafazakârlar Şili’yi “Chicago Oğlanları” olarak bilinen neoliberal iktisatçıların pervasız sosyalist tecrübeleri alaşağı ettiği bir başarı hikayesi olarak gösteriyor. Bu da Augusto Pinochet’nin korkunç suçlarını ve politikalarının normalleştirdiği güvencesizliği aklıyor.

1990’ların sonu ve 2000’lerin başında Şilili iktisatçılar Sergio de Castro ve Ernesto Fontaine dünyayı dolaşarak neoliberal ekonomi politikalarının Güney Amerika siyasetindeki en büyük başarı hikayelerinden birinin yazılmasına nasıl öne ayak olduğunu anlatmışlardı. Bu hikâye şöyle devam ediyor.

Soğuk Savaş’ın başlamasından sonra ABD hükümeti, Chicago Üniversitesi ile Santiago’daki Pontificia Universidad Católica de Chile arasında bir ortaklık kurulmasını sağladı. Washington, Fontaine ve De Castro gibi öğrencileri Chicago’nun Milton Friedman ve Arnold Harberger gibi tanınmış öğretim üyelerinin piyasa yanlısı dünya görüşlerine maruz bırakarak Şili’yi komünizmden kapitalizme çekmeyi umuyordu.

Bu ortaklık her iki taraf için de elverişli bir zamanda gerçekleşti. Hyde Park’ı ziyaret eden Şilililer, “Chicago Oğlanları” olarak bilinen ilk nesil Católica’nın müfredatını Amerikan modeline uyarlarken, Şili’nin ekonomisi çöküşteydi.

Sosyalist Devlet Başkanı Salvador Allende’nin fiyat kontrolleri, kamulaştırmalar ve para basımından oluşan kokteyli, ücretlerde yüzde 35’lik bir düşüşe ve yüzde 700’lük bir enflasyon oranına dönüştü; bu rakamlar General Augusto Pinochet’yi beklenmedik ama başarılı bir darbe yapmaya sevk etti.

Yeni kurulan askeri cunta tarafından devşirilen Chicago Oğlanları, Allende’nin yarattığı tahribatı onarmakla görevlendirildi. Yurt dışında öğrendiklerini uygulayarak fiyatları ve faiz oranlarını serbest bıraktılar, devlete ait işletmeleri tekrardan özelleştirdiler, bankacılık sistemini serbestleştirdiler ve ithalatta gümrük vergilerini düşürdüler.

Sonuçların kendilerini haklı çıkardığını söylüyorlar. Aksiliklere rağmen Şili bu deneyden tüm Güney Amerika’nın en zengin ülkesi olarak çıktı. Gerçek bir “Latin kaplanı” olan Şili, kişi başına düşen en yüksek GSYİH’ye ve en düşük yoksulluk oranına sahipti; sağlık, eğitim ve ortalama yaşam süresi açısından en iyi göstergelerden bahsetmeye gerek bile yok.

Şili’nin ekonomik büyümesinin bir “ilk günaha”, sadece on yedi yılda tahminen 2 bin 279 kişiyi idam eden, muhalefet liderlerinin idam eden ve cesetlerini Pasifik Okyanusu’na atan bir diktatörlüğün desteğine dayandığı suçlamaları, Chicago Oğlanlarının kapsamlı, köklü reformlarının hür bir toplumda uygulanamayacağını kabul etmiyor. Esbabı mucibesi ne olursa olsun neoliberal sistem o kadar etkili oldu ki Pinochet’nin yerine geçen demokratik yollarla seçilmiş devlet adamları bu sistemi muhafaza etmekle kalmayıp genişlettiler.

Eski Dışişleri Bakanı ve UChicago Booth School of Business’ın dekanı George Shultz, 2020’de verdiği bir söyleşide “Bizim Chicago’lu çocuklar, 1980’lerde Latin Amerika’da gerçekten iyi olan tek ekonomiyi yarattılar; sansasyoneldi,” diyordu.

On yıllardır süren bu başarı öyküsü, 2019’da Santiago metrosuna yapılan 30 peso (0,40 Amerikan doları) zammın yol açtığı şiddetli gösterilerin şirket istismarına, kâr amaçlı eğitime ve düşük emekli maaşlarına —protestocuların sloganlar ve duvar yazılarıyla neoliberalizme ve Chicago Oğlanlarını dayandırdıkları sorunlar— son verilmesi çağrısında bulunmasıyla beklenmedik bir hal aldı.

Gösteriler, geleneksel ölçütlere göre bu kadar uzun bir süre boyunca olağanüstü bir ekonomik büyüme yaşamış bir ülkede nasıl iç huzursuzluk çıkabileceğini merak eden pek çok politikacı ve iş sahibi için sürpriz oldu. Küba ve Venezuela tarafından gönderilen kışkırtıcıların olduğu söylentileri yayıldı.

2019’daki gösteriler sırasında Santiago’yu ziyaret eden Şilili iktisatçı Sebastián Edwards, cevapları başka yerlerde aradı. The Chile Project: The Story of the Chicago Boys and the Downfall of Neoliberalism adlı kitabında Şili’nin varlıklı kesiminin, refahlarının sadece günah üzerine değil, aynı zamanda “sosyal bir barut fıçısı” üzerine kurulu olduğu yönündeki ihtarları uzun süre görmezden geldiğini savunuyor.

Edwards, UChicago’nun Católica’ya sunduğu ortaklığı reddeden Universidad de Chile’de eğitim görmüştü. Allende’nin Partido Socialista de Chile’sine bağlı bir öğrenci aktivisti olan Edwards, Pinochet’nin iktidara gelmesinin ardından Amerika Birleşik Devletleri’ne göç etti. UChicago’da Harberger ile arkadaş olmasına rağmen hiçbir zaman Chicago Oğlanlarının bir üyesi olarak görülmedi.

Şili Projesi, Chicago Oğlanlarını Hyde Park’taki eğitim görmelerinden Şili hükümetinde makam sahibi olmalarına kadar takip ediyor. Harberger, Friedman, Gary Becker ve Theodore Schultz’dan aldıkları eğitim, onlara serbest, büyük ölçüde regüle edilmemiş ekonomilere adanmışlık kazandırdı. Onlara eşitsizliği azaltmak yerine, sosyal programlarla aşırı yoksulluğu hafifletmek öğretilmişti. Banco Hipotecario de Chile Group adlı holdingin başkanı Chicago’lu Rolf Lüders’e göre bu durum yalnızca “imrenti meselesiydi”.

Chicago Oğlanları, en kıdemli üyeleri De Castro’nun Pinochet’nin 1973’te yaptığı darbenin ardından Ekonomi Bakanı Rodolfo González’e danışman olarak atanmasıyla siyasi arenaya girdi. De Castro, kendisi ve meslektaşları tarafından yazılan bir kalkınma planı sundu. Büyüklüğü nedeniyle El Ladrillo ya da “Tuğla” olarak nitelendirilen planın dili ticaretin serbestleştirilmesi ve merkezi olmayan planlamaydı.

Geriye dönüp baktığında Edwards, diktatörlük döneminde gerçekleştiği iddia edilen eşi benzeri görülmemiş ekonomik kalkınmadan, büyüyen bir GSYİH’nin yararlarının işsizlik ve enflasyonla hafifletildiği ve yoksulluktaki azalmanın eşitlikteki artışla dengelendiği dönemden etkilenmiyor. The Chile Project’in büyük bir kısmı, bu dönemde sıklıkla göz ardı edilen kusurların ve yapılan fedakarlıkların kabul edilmesine ayrılıyor.

Misalen 1975’te yıllık yüzde 350’ye varan inatçı enflasyon Pinochet’yi Milton Friedman’ın işsizliği (geçici olarak) artırma pahasına fiyatları yeniden istikrara kavuşturacak bir “şok tedavisi” uygulama tavsiyesini kabul etmeye zorladı. Milton’ın başta birkaç ay süreceğini düşündüğü artış, 80’lerin ortalarına kadar devam etti.

Aynı dönemde Şili hükümeti, Allende’nin düşük tuttuğu faiz oranlarının yükselmesine izin vererek bankaları uluslararası borçlanmaya teşvik etti. Chicago Oğlanları, ortaya çıkan açıkların ekonomiyi canlandıracağını düşünürken kısa süre önce yeniden özelleştirilen pek çok finans kuruluşu vergi mükelleflerinin sırtından indirilmek durumunda kaldı.

Chicago Oğlanlarının neoliberal dünya görüşünün Şili’yi kurtarmak bir yana, mali krizi önlemek için değiştirilmesi gerekiyordu. De Castro gibi eski nesil “dogmatikler” sabit döviz kuru üzerinde ısrar ederken José Piñera ve Juan Andrés Fontaine gibi genç nesil pragmatistler veya “esnekler”, UChicago eğitimleriyle çelişse de nihayetinde Şili ekonomisinin rayına oturmasına yardımcı olan dalgalı kurlarda karar kıldılar.

1988’de Şilililerin yüzde 56’sının Pinochet rejiminin devamına karşı oy kullanmasının ardından başkanlık ve Kongre seçimleri yapıldı. Diktatörlükten demokrasiye geçişe ayrılan bölümlerde Edwards, sonraki liderlerin miras aldıkları neoliberal sistemi kayıtsız şartsız benimsedikleri fikrine meydan okuyor.

Bu sistemin bazı unsurları korundu. Merkez solcu Devlet Başkanı Eduardo Frei Ruiz-Tagle’nin maliye bakanı Eduardo Aninat, 1998 Rusya mali krizine yanıt olarak ülkeyi uluslararası sermaye hareketlerine açtı ve para biriminin değerinin hükümet müdahalesi olmaksızın arz ve talep tarafından belirlendiği “Milton Friedman tipi bir dünyaya” soktu.

Diğer unsurlar bir kenara bırakıldı. Pinochet’nin devrilmesinin ardından Devlet Başkanı Patricio Aylwin, 1979 yılında Chicago Boy José Piñera tarafından hazırlanan ve işçi sendikalarının tarihsel gücünü düzenleyen ve büyük ölçüde azaltan, sektör ve ülke düzeyinde müzakere etmelerini engellerken aynı zamanda işletmelerin lokavt uygulamasına ve çalışanları işten çıkarmasına imkan tanıyan iş kanunu Plan Laboral’i değiştirdi.

Edwards, 2019’da kaynama noktasına ulaşan iç huzursuzluğun bir dizi kaynağını tespit ediyor; bunlardan biri de yüksek öğretim. Chicago Oğlanları tarafından merkezi olmayan ve yeniden özelleştirilen Şili üniversiteleri, pek çok mezunu işsiz ve borç içinde bıraktı. Edwards şöyle yazıyor:

“Çok sayıda genç erkek ve kadın kendilerini aldatılmış hissetti ve kendilerine ve ailelerine çok çalışıp eğitimli olurlarsa — yani ‘sosyal sermaye’ biriktirirlerse — ilerleyip profesyonel ve yönetici sınıfların konforlu saflarına kati surette geçebileceklerini vaat eden sistemi sorgulamaya başladılar.”

Huzursuzluğun bir diğer kaynağı da Şili’de özellikle etnik azınlıklar arasında yukarı doğru hareketliliğin olmaması. Edwards, Harberger’in 1955 yılında Şilili bir beyefendiler kulübünü ziyareti sırasında, üyelerin kaçının inquilinos (toprak ağalarının hizmetinde çalışan tarım işçileri) aileye mensup olduğunu sorduğunda nasıl kuşkulu kahkahalarla karşılandığından bahseder. Harberger, bu soruyu yüzyılın başından sonra tekrar sorduğunda da aynı yanıtla karşılaştı.

Yoksulluktan kurtulmayı başaran Şilili aileler ise sürekli geri dönme korkusu içinde yaşıyordu. Yoksulluk sınırının hemen üzerinde yer alan ülkenin yeni oluşmakta olan orta sınıfı, kırılgan olduğu kadar genişti de. Hedeflenen sosyal programlardan pay alamayan bu sınıfın başına gelebilecek en ufak bir talihsizli — hastalık, kaza ya da başka bir şey — zorlukla kazandıkları ilerlemeyi yok etme potansiyeline sahipti.

Tüm bu korkular, güvensizlikler ve hayal kırıklıkları Edwards ve diğer yorumcuların malaise ya da malestar olarak adlandırdıkları durumla birleşti. En azından 2000’li yılların başından bu yana Şili’nin malestarı sadece gelir dağılımıyla ilgili değil, aynı zamanda bununla ilişkili duygularla da ilgili. Mavi yakalı işçiler ve seçkinler arasındaki ilişkiyle, kapitalizmin yoksullukla ilişkilendirdiği utanç ve aşağılanmayla ilgili. Bu nedenle haysiyet (dignidad) kavramı 2019 gösterileri sırasında önemli bir rol oynadı.

Bu gösteriler o kadar ısrarcı oldu ki Şili hükümeti ülkenin toplumsal sözleşmesini temelden değiştirmeye karar verdi. Pinochet dönemindeki anayasanın yerine geçecek yeni bir anayasa taslağı hazırlamak üzere kongre toplanması çağrısı yapıldı. Koronavirüs salgını nedeniyle 2021 yılına kadar ertelenen kongre — Şili’nin mevcut Devlet Başkanı Gabriel Boric liderliğinde ve büyük ölçüde siyasi yabancılardan oluşan — onaylandığı takdirde Chicago Oğlanları tarafından savunulan neoliberal altyapının yerine İskandinavya ve kuzeybatı Avrupa’dakiler gibi sosyal demokrat bir düzen getirecek bir taslak üretti.

Bu belge reddedilmiş olsa da gündeme alınması için gereken destek, Şili’de Chicago Oğlanlarının neoliberal mucizesine karşı muhalefetin ne kadar derin olduğunu göstermeye devam ediyor.

Şimdi yeni bir kongre ikinci bir taslak üzerinde çalışmaya başladı. Geleneksel sağ ve aşırı sağ politikacıların hâkim olduğu, muhafazakâr anayasa akademisyenleri, iktisatçılar, hukukçular ve diğer teknokratlar tarafından yönlendirilen bu kongre, ülke için çok daha az ilerici ve bazı açılardan gerici bir tüzük üretmeye hazırlanıyor. Pinochet dönemini kapatmaya yönelik kitlesel bir destek olmasına rağmen Şili solu şu anda sağa, sağın kendisine karşı çıktığı kadar etkili bir şekilde karşı çıkacak birlik ve koordinasyondan yoksun.

Çok Okunanlar

Exit mobile version