Çin’in en önemli yıllık siyasi etkinliği olarak bilinen 14. Çin Halk Siyasi Danışma Konferansı ve 14. Ulusal Halk Meclisi’nin toplantıları başladı. Birer gün arayla başlaması nedeniyle bu zirveler Batı’da “İki Toplantı” Çin’de ise “liang hui” adıyla bilinmekte. Bunlardan Çin Halk Siyasi Danışma Konferansı, Çin Komünist Partisi dışındaki 8 partiden ve toplumun farklı kesimlerinden 2 binin üzerindeki temsilcinin katılımı ile adından da anlaşılacağı üzere istişare görevi üstleniyor. Ulusal Halk Meclisi ise ÇKP ve dışındaki partilerden yaklaşık 3 bin delege ile en yüksek yasama organı olarak toplanıyor.
Eyalet ve şehirlerden ilçe ve kasabalara kadar ülkenin en ücra köşesinden halk meclisleri eliyle seçilen delegeler aynı zamanda Çin’e özgü siyasi katılımı anlamak açısından önemli. Peking Üniversitesi’nden Patrick Meyer, The Diplomat dergisi için kaleme aldığı makalede “Kılcal Demokrasi” tanımını tercih ederken Çin medyası da 2023 yılında İki Toplantı’ya dair hazırladığı haberlerde sürecin “tam kapsamlı demokrasinin” canlı bir örneği olduğunun altını çizmişti. ABD Başkanı Joe Biden’ın uluslararası saflaşmanın temelinde otokrasi ve demokrasi cephelerinin olduğunu iddia ettiği dönemde üzerinde durulan bu kavramları daha sonra Çin Dışişleri Bakanlığı’nın “Amerika’da Demokrasinin Durumu” başlıklı raporu izledi.
Veriler Çin ekonomisi hakkında ne söylüyor?
Çin Halk Cumhuriyeti’nin kuruluşunun 75. yılına denk gelen İki Toplantı’nın bu yılki anlatısının merkezinde ise “ekonomi” bulunuyor. Batı basını “Çin mucizesinin” sona erdiğini ilan ederken, ABD Başkanı Joe Biden Çin ekonomisini “saatli bombaya” benzetti.
Batı başkentlerindeki bu tespitlerin temelinde hepsi birbirleri ile ilintili 3 neden öne çıkıyor. Bunlardan ilki ve en önemlisi Çin ekonomisinin 2023’te kaydettiği yüzde 5,2’lik büyüme oranı. Bu oran her ne kadar yüzde 3’lük küresel büyüme ortalamasının üstünde ve birçok devlet için tatmin edici bulunsa da Çin için 1990’lardan bu yana (pandemi dönemi hariç) görülen en düşük seviye.
Uzun yıllar boyunca ortalama yüzde 9’luk büyüme kaydederek dünyanın en büyük ikinci ekonomisi ve küresel büyümenin motoru haline gelen Çin’in performansını emlak piyasasına yaslanan politikaların etkilediği düşünülüyor. Çin’de Gayri Safi Yurt İçi Hasıla’nın dörtte birini oluşturan emlak sektöründeki durgunluğun milyonlarca insanın istihdam kaynağı olduğu ve işsizlik oranlarını yükselttiği de unutulmamalı.
Çin ekonomisine dair karamsar tablo çizilmesinin ikinci nedeni ihracatın ekonomik büyüme içerisindeki payının azalması. 2023 verilerine göre Çin’in ihracatı yüzde 4,6 oranında azalarak 3,38 trilyon dolara geriledi. Bu daralmanın arkasında piyasaları düzenleyen “görünmez elden” ziyade jeopolitik gerilimler olduğu açık.
Çin’in yükselişini önlemek ve küresel sistemde hegemon pozisyonunu korumak isteyen ABD ile beraberindeki ülkeler bir süredir “risklerden arınma” (de-risking) adı altında tedarik zincirlerini çeşitlendirmeye çalıştıklarını gizlemiyorlar. 2023 yılında Meksika’nın 20 yılın ardından Çin’i geride bırakarak ABD’nin en büyük ihracatçısı olması sürpriz değil.
Çin’in büyümesinin ve nihayetinde bir “model” olmaktan çıkacağı yönündeki görüşün üçüncü nedeni ise ülkedeki demografik değişim. Bu değişim kısa vadede alarm zillerinin çalmasına neden olmasa da Çinli uzmanlar da bunun ciddi bir meydan okuma olduğunun farkında.
Çin Ulusal İstatistik Dairesi 2022’de nüfusun 850 bin kişi azaldığını açıklarken, Birleşmiş Milletler Nüfusu Birimi modellerine göre Çin 2100 itibarıyla 800 milyonun altına inebilir. Pekin’i endişelendiren diğer husus ise yaşlı nüfusun artması çünkü Çin Ulusal Sağlık Komisyonu 2022’de 280 milyon olan 60 yaş üstü nüfusun 2035’te 400 milyon olacağı öngörüsünde bulundu.
Yeni üretici güçler ve jeopolitik baskı
Batılı uzmanlar Çin’in yüksek büyüme oranlarının sonuna geldiğini, dış talebe bağlı yaratılan başarı hikayesinin erozyona uğradığını öne sürerek politika başarısızlığı tahlilinde bulunuyor. Böylesine bir tespit için (eğer temenni değilse) acele ediliyor olabilir. Zira Çin’in bir süredir izlediği ekonomi politikası başarısızlıktan ziyade paradigma değişimine işaret ediyor.
Kısa vadeli büyüme oranları penceresinden ekonomiyi tahlil etmenin miyopluk olduğunu düşünen Çin liderliğine göre yapılması gereken zamanın ruhunu yakalayacak şekilde üretim araçlarını ve üretim ilişkilerini sancılı da olsa değiştirmeyi başarmak. Teknolojiyi merkeze alan ve yüksek kaliteli kalkınma planı adı verilen bu kavram Çin lideri Xi Jinping tarafından 2017’de tanıtıldıktan sonra, 2021’de 14. Kalkınma Planı’na dahil edildi ve nihayetinde 20. Parti Kongresi’nde detaylandırıldı.
Bugünlerde devam eden İki Toplantı’nın neticesinde ise “Yeni Üretici Güçler” kavramının Çin’in “Yüksek kaliteli kalkınma” yolculuğunda rehberlik görevi üstlenmesi bekleniyor. Geleneksel olarak yoğun emeğin yerini verilerin (data) aldığı, yapay zekanın üretim ilişkilerini dönüştürdüğü gerçeğinden yola çıkan Pekin yönetimi aralık ayındaki Ekonomiye Dair Merkezi Çalışmalar Konferansı sırasında 9 temel görev belirmiş ve ilk sıraya “Modern endüstriyel sistemin gelişimine bilimsel-teknolojik inovasyon önderlik etmeli” ifadesini yerleştirmişti. Kısaca Çin, kaynakların büyük bölümünü yoğun emek gerektiren geleneksel modele ayırmaktan vazgeçerek son birkaç yıldır tanık olduğumuz üzere daha fazla “çip”, daha fazla “biyoimalat” , daha fazla “yapay zeka” ya da “insansı robot” konuşacak. Çin’in Ar-Ge’ye 2023’te 456 milyar dolar yatırarak bu alanda lider ABD ile makası kapatmaya çalışması bu bağlamda anımsanmalı.
Çin’in Yeni Kalkınma Planı’na yönelmesindeki değişen jeopolitik manzaranın da etkili olduğu açık. Eski ABD Başkanı Donald Trump döneminde başlayan ve mevcut başkan Joe Biden ile devam eden ticaret savaşları ve küresel anlamda korumacılık eğiliminin artması Pekin yönetimini nezdinde iç talebin önemini artırdı.
İç tüketimin GSYİH büyümesindeki payını yüzde 43,1 artırarak yüzde 82’ye taşıyan Çin, dış talebe olan bağımlılık görüntüsünden sıyrılma yönünde ciddi bir adım atarken bu oranın tüketici güven endeksinin artması ile yükselmesi hedefleniyor. Bununla birlikte Çin’in ihracat ya da dış yatırım beklentisinden vazgeçmediğini eklemek gerekiyor. Yüksek kaliteli kalkınma modeline uygun olarak 2022’ye oranla elektrikli araçların satışlarında yüzde 30, güneş panellerinde ise yüzde 54’lük artış kaydedildi. Çinliler iç pazara yaslanan ancak ihracatı ötelemeyen bu modeli 2020 yılının sonunda “Çifte dolaşım” adıyla kamuoyuna duyurmuşlardı.
Çin’in ekonomiye dair uzun dönemde endişe yaratabilecek demografik değişim konusunda ise bir yandan istihdam açığının kapanmasına yardımcı olacak yapay zeka, robotik ve otomasyon gibi sistemlere yatırım yapılırken uzun vadeli olarak yeni doğan bebek sayısını artırmak istiyor. Bir zamanlar Tek Çocuk politikası ile anılan Çin’de devreye giren Aile Planlanması Kanunu üçüncü çocuğa da devletten destek almasını kolaylaştırıyor.
Çin’in önündeki muhtemel zorluklar
Çin’in benimsediği yüksek düzeyli kalkınma çerçevesi ve ilerleyen dönemlerde daha sık tartışacağımız yeni üretici güçler mefhumunun hiçbir meydan okuma olmadan hayata geçmesini beklemek fazlasıyla iyi niyetli olacaktır. Örneğin Çin iç pazara yaslanmasının gereği olarak tüketicinin alım gücünü artırmak zorunda. Bunun içinse şu anda 1 milyar 400 milyonluk nüfus içerisinde 400 milyon olduğu tahmin edilen orta sınıfın genişlemesi gerekiyor.
Çin’in “özel bir zaman dilimini” tecrübe ettiğinin bilincinde olan Ulusal İstatistik Bürosu Müdür Yardımcısı Sheng Laiyun 2023 verilerini açıkladığı toplantıda “Şu anda Çin ekonomisi kalkınma modelini dönüştürmenin ve ekonomik yapısını optimize etmenin kritik bir aşamasında” demişti.
Çin gibi her anlamda büyük ölçekte bir ülkenin bahsedilen paradigma değişimini ne derecede başarıyla tamamlayacağı izlenmeye değer konuların başında geliyor. Sürecin başarısı, dönüşümün hızı ve sürdürülebilirliği ise bir dönem Türkiye’de de meşhur olan Çin modeli tartışmalarını yeni sürümüyle gündemimize getirebilir.