DÜNYA BASINI

Çin’in Orta Doğu politikası Çin’den nasıl görünüyor?

Yayınlanma

ABD’nin azalan etkisi ve Çin’in özellikle İran-Suudi Arabistan normalleşme sürecinde oynadığı aktif rolden sonra Pekin’in yeni Orta Doğu politikası Batı kamuoyunda tartışılıyor. Çin’in Orta Doğu’da ağırlığının arttığı artık herkesçe kabul ediliyor ancak Orta Doğu’yu yenden şekillendirdiği gibi kimi aşırı yorumlar da dikkat çekiyor.

Şanghay Uluslararası Stratejik Çalışmalar Enstitüsü Doçenti Jin Liangxiang, bu aşırı yorumlara itiraz ediyor. Ona göre söz konusu yorumlarda Çin’in rolü abartılıyor. Uluslararası Stratejik ve Güvenlik Çalışmaları Enstitüsü, Batı Asya ve Afrika Çalışmaları Merkezi’nde de kıdemli araştırmacı da olan Jin Liangxiang, İran ve Suudi Arabistan arasında kurulan başarılı köprüde Çin’in hakkını teslim ediyor ancak esas ivmenin bölge içinden yani Tahran ve Riyad’ın kendisinden geldiğini ve buradaki başarının diğer konuların otomatik olarak başarılı sonuçlanacağı anlamına gelmediğini söylüyor.  

Tahran-Riyad normalleşmesinden yola çıkarak Çin’in değişen Orta Doğu politikasına mercek tutan Jin Liangxiang’a göre Çin’in gelecekte bölgede barış ve istikrarı sağlamada daha büyük bir rol oynaması muhtemel ancak, başarı bölgedeki tarafların istekliliğine bağlı:

 ***

Çin’in Orta Doğu’daki Rolü

Çin’in İran ve Suudi Arabistan arasında diplomatik ilişkilerin yeniden başlamasına aracılık etme çabası, Çin’in Orta Doğu’daki rolüne ilişkin yeni bir tartışma başlattı. Middle East Eye’da yayınlanan “Suudi-İran uzlaşması: Çin Orta Doğu’yu nasıl şekillendiriyor?” başlıklı yorum tipik bir örnek. Yazarı iyi niyetli görünüyor ancak doğru bir çıkarımda bulunmuyor.

Çin’in bölgedeki rolü abartılmamalı. Bölgedeki gerilimin azaltılması için kolaylaştırıcı olmaya ve tarafları farklılıklarını azaltmaları için ikna ve teşvike devam edecek.

Son yirmi yılda Çin’in Orta Doğu meselelerinde oynadığı rolün arttığına tanık olduk. ABD ve bazı büyük müttefikleri tarafından 2003’te Irak’ta başlatılan savaşa en yüksek sesle karşı çıkanlardan biriydi. Çin ayrıca 11 Eylül 2001’den sonra Afganistan’da ve 2011’de Libya’da askeri araçların aşırı kullanımına ve 2012’den bu yana Arap Baharı bağlamında Suriye’nin içişlerine askeri müdahaleye karşı çıktı.

Çin aynı zamanda Filistinlilerin millet olma arayışlarının da sadık bir destekçisi oldu, Çinli özel temsilciler İsrail ve Filistin arasında arabuluculuk yapmak üzere sık sık bölgeye gitti.

Yine de Çin’in tüm bu konulardaki rolü mütevazıydı. Bunun nedeni, Çin’in çabalarının, ister 2003’teki Irak savaşı öncesinde olsun, ister diğer diğer konularda olsun, dış aktörlerin yıkıcı politikasına karşı pasif veya tepkisel olmasında yatıyor. Çin bölgede barış ve istikrarı korumak için ciddi bir çaba sarf etmiş olsa da yıkıcı eğilimleri tersine çevirmekte başarısız oldu.

Son birkaç yıldır Çin bölgedeki güvenlikle daha aktif bir şekilde ilgilenmeye başladı. Eski Devlet Konseyi Üyesi ve Dışişleri Bakanı Wang Yi, 2021’de Suudi Arabistan ve İran da dahil başlıca Orta Doğu ülkelerine seyahat etti ve 2022’de Orta Doğu ülkelerinin dışişleri bakanlarını kabul etti. Yeni güvenlik konseptleri temelinde Çin’in bölgesel güvenlik konularına ilişkin pozisyonunu dile getirdi ve yerini yeni atanan Devlet Konseyi Üyesi ve Dışişleri Bakanı Qin Gang’a bıraktı.

İran ve Suudi Arabistan arasında kurulan ve iki ülke arasındaki diplomatik ilişkilerin yeniden başlamasına yol açan başarılı köprü, sadece beş günlük Pekin müzakerelerinin bir başarısı değil, aynı zamanda Çin’in son birkaç yıldır bölgede yeni güvenlik konseptlerini teşvik eden diplomasisinin bir sonucudur.

Bu, Çin’in politikasında hasar kontrolünden bölgesel düzenin yeniden inşası için gerginliklerin azaltılmasını aktif bir şekilde kolaylaştırmaya doğru bir kayma anlamına geliyor. Daha önce Çin’in politikası, bölgedeki dış aktörlerin ve unsurların davranışlarının bir sonucu olarak bölgesel güvenlik durumunun kötüleşmesini önlemeye yönelikti. Şimdi ise farklı taraflar arasında arabuluculuk yaparak bölgede istikrarı kolaylaştırıyor.

Gelecekte Çin’in bölgede barış ve istikrarın sağlanmasında daha büyük bir rol oynaması muhtemel zira Orta Doğu’yu kendi ekonomik ve ulusal güvenliği ile yakından bağlantılı görüyor. Ayrıca Çin’e göre bölgedeki farklılıklar arasında köprü kurmak, önemli bir uluslararası aktör olarak sorumluluk almanın bir yolu. Yumuşamadan anlamlı bir düzene geçmek için uzun bir yol var ve Çin, örneğin ekonomik iş birliğini ve normları kolaylaştırmak ve yeniden yapılanma için kurallar oluşturmak gibi, bunun inşasına kesinlikle yardımcı olmak isteyecektir.

Öte yandan, Çin’in bölgedeki rolü aşırı abartılmamalı. Pekin’in arabuluculuğu olmasaydı İran ve Suudi Arabistan’ın diplomatik ilişkileri yeniden başlatmak için bir anlaşmaya varamayacağı doğrudur, ancak Irak ve Umman arasında da müzakereler vardı, ancak sonunda başarısız oldu.

Gelgelelim, bu yeni yumuşama turunun itici güçleri İran ve Suudi Arabistan’ın kendileridir. Her ikisi de kendi iç gündemlerini hayata geçirmenin önünü açmak için yumuşamaya ihtiyaç duyuyor. İran Cumhurbaşkanı İbrahim Reisi’nin, yoksul ve ücra vilayetlere yaptığı sık ziyaretlerde görüldüğü üzere, ekonomik kalkınmaya ve halkın refahının artırılmasına daha fazla önem veriyor. Hicap meselesinin tetiklediği son iç karışıklık, yeni bir ekonomik gündemin uygulanmasının aciliyetini daha da artırdı.

Suudi tarafı da yerel kalkınmaya aynı derecede önem veriyor. Muhammed Bin Salman iktidara geldikten sonra Suudi 2030 vizyonu ve Geleceğin Şehri de dahil bir dizi büyük proje başlattı. Suudi Arabistan’ı canlı ve modern bir ülke haline getirme arzusu, İran ile ilişkileri normalleştirme kararını da beraberinde getirdi. İstikrarlı ve dostane bir ortam olmadan tüm bu büyük projeleri ve vizyonları hayata geçirmek zor. Sık sık füze ve drone saldırısına uğrayan bir ülke nasıl yatırımdan bahsedebilir?

Çin diplomatik süreci kolaylaştırdı ama ivme esas olarak bölge içinden geldi. Eğer bölgedeki zihinleri değiştiremezse, Çin hiçbir zaman değişiklik yapmayı başaramayacak. Başarılı arabuluculuğu, Çin’in bölgedeki kalkınma arzusunu doğru bir şekilde anladığını ve diğer bazı dış aktörler bunu yapamazken bölgedeki genel gerilimi azaltma eğilimini desteklediğini gösteriyor.

Çin’in önemli bir sorumlu dış aktör olarak bölgedeki farklılıklar arasında köprü kurmaya yardımcı olması beklenmektedir, ancak başarı tarafların istekliliğine bağlı olacak. Bir vakadaki başarı otomatik olarak diğerinin de başarılı olacağı anlamına gelmez.

Çin, Filistin ve İsrail arasında barışı teşvik etmek için de çok çalıştı, ancak barış ihtimali uzak görünüyor. Filistinliler barışı ve meşru millet olma haklarını gerçekleştirmeyi samimiyetle istiyorlar; ancak hikâyenin diğer tarafı olan İsrail uzlaşmaya hazır olmaktan çok uzak. Sağcı politikacılar hala zihinlerinin derinliklerinde tüm toprakların kendilerine ait olması gerektiği görüşünü taşıyor. Binyamin Netanyahu, siyasi gücünü korumak için çeşitli bölgesel konularında onların iştahını tatmin etmeye istekli görünüyor, ancak iki devletli bir çözüme hazır değil.

Özetle Çin, bölge halklarının kendi kaderlerinin nihai efendileri olduğu gerçeğinin farkında. Çin, bölge için kararlar almak yerine bölgede barış ve istikrarı kolaylaştırmak için çaba harcamaya istekli. Çin, İran ve Suudi Arabistan arasındaki uçurumu kapatarak bölge halkının beklentilerini anladığını gösterdi.

Çok Okunanlar

Exit mobile version