Çevirmenin notu: Rusya’nın 2022’nin şubat ayında Ukrayna’ya müdahale etmesinden önceki yıllarda Çin’in hem Moskova hem de Kiev ile yaklaşık düzeylerde siyasi ve iktisadi bağları mevcuttu. Ukrayna ihtilafının NATO ile Moskova arasındaki bir vekalet savaşı olduğu ve Rusya’nın “öğütülmesinden” sonra sıranın Çin’e geleceği hakikati Pekin’in mevcut politikalarına yön veriyor gibi görünüyor. Ukrayna ihtilafının en önemli sonuçlarından biri, Avrupa’nın bütünüyle ABD vasalı haline gelmesi ve Rusya ile Çin’in ilişkilerde vites yükseltmesi oldu. Bununla beraber Pekin, mart ayında Ukrayna ihtilafının çözümüne yönelik bir yol haritası sundu. Bu aslında çözüme hizmet etmekten çok, Çin’in duruma dair görüşünün yazılı bir ifadesiydi. Fudan Üniversitesi profesörü ve Pekin Uluslararası Diyalog Kulübü üyesi Zhao Huasheng, Çin’in NATO-Rusya ihtilafına dönük tutumunu ele almış.
Çin’in Rusya-Ukrayna krizine tepkisini açıklamak
Zhao Huasheng
China International Strategy Review
12 Mayıs 2023
Rusya ile Ukrayna arasındaki ihtilafın beklenmedik neticelerinden biri de Çin ile Rusya ilişkilerinin küresel meselelerin merkezine oturması oldu. Çin, her ne kadar ihtilafın taraflarından biri olmasa, Rusya ile Ukrayna ihtilafının Çin ile hiçbir ilgisi olmasa ve ihtilafın sona ermesi Çin’e bağlı olmasa da Pekin ile Moskova ilişkileri söz konusu ihtilafın uluslararası ortamda önemli bir değişken, zira bu ilişki Rusya, ABD ve Avrupa arasındaki stratejik denge üzerinde kritik bir etkiye sahip. Neticede Çin ile Rusya ilişkileri küresel ölçüde ilgi odağı haline geldi ve Çin’in politikaları mercek altına alınıyor.
Rusya ile Ukrayna arasındaki mevcut çatışma göz önüne alındığında, Çin’in seçeceği politika Çin ile Rusya ilişkilerindeki potansiyel değişikliklerin ana faktörü olacaktır. Başka bir deyişle, Çin ile Rusya arasındaki ilişkilerin nasıl değişeceği esas olarak Çin’e bağlı. Bu anlamda Çin, uluslararası güç dengesini değiştirebilecek en büyük ve belki de tek dış güçtür. Pekin’in tercihi yalnızca Çin ile Rusya ilişkilerinin yönünü belirlemekle kalmayacak, aynı zamanda uluslararası arenadaki güç dengesini de bir tarafın ya da diğerinin lehine çevirecektir. Çin’in ABD ve Avrupa ile yakınlaşması ve Rusya’dan uzaklaşması, sadece siyasi ve iktisadi düzeyde bile olsa Moskova’nın stratejik konumunu önemli ölçüde kötüleştirecektir. Dahası, uluslararası stratejik yapı son derece dengesiz hale gelecek ve bu da Rusya’nın durumunu daha da kötüleştirecektir. Bilakis Çin’in çabalarının Rusya’nınkilerle birleşmesi iki ülkenin kaçınılmaz olarak güçlü bir kuvvet oluşturması ve Rusya’nın ABD ve Avrupa ile rekabet etme kabiliyetinin büyük ölçüde artması nedeniyle dünya sahnesindeki dengeyi Moskova’nın lehine değiştirecektir. Bu durum aynı zamanda iki büyük blokun oluşmasına zemin hazırlayacak ve Rusya ile Ukrayna ihtilafına bir grup çatışması havası verecektir.
Dolayısıyla Çin’in siyasi tercihleri son derece önemli ve manevra alanı çok dar olmasına rağmen Pekin’in en uygun olan tavrı belirlemesi gerekiyor. Çin’in tüm siyasi tercihleri arasında, Pekin’in Rusya’ya yönelik politikası en önemli olanı, zira Pekin’in Moskova ile ilişkilerini tanımlar, bu da stratejik yapıyı ve güç dengesini etkiler ve bunun Rusya ile Ukrayna ihtilafı üzerinde kesinlikle önemli yansımaları olacaktır.
***
Çin’in Rusya ile Ukrayna ihtilafındaki konumunu daha doğru bir şekilde tanımlamak gerekirse, tarafsızlıktan ziyade yapıcı müdahaleden söz edilebilir. ABD ve Batı’nın aksine Çin’in politikası taraf seçmeye dayalı değil, yapıcı sonuçlara yönelik.
Bu aşamada Çin’in yapıcılık anlayışı, Şubat 2023’te önerdiği on iki maddelik Ukrayna barış planı önerisinde özetlenebilir. Çin’in bakış açısına göre, Ukrayna krizi nedenleri, tarafları ve izlenilen çıkarları açısından son derece karmaşık. Bu sadece Rusya ile Ukrayna arasında bir savaş değil, aynı zamanda Rusya ile ABD ve NATO arasındaki bir vekalet savaşı ya da yarı-savaş. Çin’in Ukrayna ile hiçbir zaman bir sorunu olmadı. Fakat Rusya ile ABD ve NATO söz konusu olduğunda Çin, son ikisinin savaşın patlak vermesinde ve devam etmesinde önemli sorumlulukları olduğuna ve bazı ülkelerin Ukrayna ihtilafını kendi jeopolitik hedeflerine ulaşmak için istismar ettiğine inanıyor. Bu açıdan bakıldığında Çin tarafsız değil.
Yapıcı katılım, duruma göre belirli politika ayarlamalarına yer veren ve tek bir pozisyonda sabitlenmeyen esnek bir politika.
Çin ve Rusya’nın “işbirliğinde yasak alan yok” ifadesi, Batı kamuoyunda yaygın biçimde Çin’in Rusya’nın askeri harekatlarına verdiği desteğin ve Rusya ile olası bir ittifakın delili olarak kullanılıyor. Bu bir yanlış anlama ya da yanlış algılama. Putin, Rusya’nın planladığı askerî harekât konusunda Çin’i bilgilendirmedi ve doğal olarak Çin’in Rusya’yı desteklemesi gibi bir ihtimal söz konusu değil. “İşbirliğinde yasak alan yok” ifadesinin ittifaklarla herhangi bir alakası yok. Çin ve Rusya, 2001 yılında bağlantısızlık ilkesini tesis etti ve bu ilke hiçbir zaman değişmedi.
İfadelere bakıldığında, “işbirliğinin yasaklanmadığı alanlar” ve bağlantısızlık kolaylıkla yanlış anlaşılmalara yol açabilir. Fakat, bu terimleri tek başına incelemek yerine Çin-Rusya ortak açıklamasının ilgili bölümünün tamamını analiz edersek, “işbirliğinde yasak alanların olmaması” ifadesinin hizalanmama ve üçüncü tarafları hedef almama çerçevesine girdiğini görebiliriz. Çin’in akademik çevrelerinde Rusya ile Ukrayna ihtilafı konusunda birbirine taban tabana zıt iki görüş hakim. Biri Ukrayna’yı desteklerken diğeri Rusya’yı destekliyor. Rusya yanlısı taraf ana akım. Başat argümanı, Ukrayna ihtilafından ABD ve NATO’nun sorumlu olduğu ve ABD’nin Rusya’yı yendikten sonra Çin ile uğraşma konusunda rahatlığa erişeceği. Bu nedenle Çin, ABD’nin Rusya ile savaşmasına yardım etmemeli.
Çin, Rusya ile normal devlet ilişkilerini sürdürmeye devam edecektir. Çin-Rusya ilişkileri, özellikle sınır bölgelerinde güvenlik, çevre bölgelerde istikrar, bölgesel işbirliği ve enerji işbirliği açısından Pekin açısından kapsamlı ve kayda değer çıkarları kapsıyor. Bu çıkarlar uzun vadeli ve teminat olarak devletler arasında iyi ilişkiler gerektirir. Normal ilişkileri sürdürmek karşı tarafın tüm politikalarını desteklemek anlamına gelmez, ancak Çin, bu nedenle tüm bu önemli ulusal çıkarlarından da vazgeçemez.
Çin-Rusya ilişkilerinin sürdürülmesi, devlet ilişkilerinin genel yasasına da uygundur; yani, doğrudan ve büyük bir çıkar çatışması yoksa, dost ülkeler genellikle normal ilişkileri sürdürür ve bunları yok etmek adına inisiyatif almazlar. Dünyadaki çoğu ülkenin Rusya’ya dönük yaptırımlara katılmaması bu kuralı doğruluyor. Çin, ABD ve Avrupa da dahil olmak üzere tüm taraflarla iyi ilişkiler sürdürmeye istekli. Fakat Batı’nın, özellikle de ABD’nin inancı hala “ya bizdensin ya onlardan,” şeklinde. Bu yaklaşım, Çin’in Rusya’ya karşı çıkmamasını Rusya’yı desteklemekle eş tuttuğu için Çin’e alan bırakmıyor. Bu yaklaşımın sonuçları açık. Bunun doğal sonucu Çin ve Rusya’yı yakınlaştırmak, küresel bölünme ve bloklaşma eğilimini derinleştirmektir.
ABD’nin “siyah ve beyaz” politikası da seçici. Çin’in Rusya ve Ukrayna arasındaki ihtilafa dair politikası prensipte dünyadaki pek çok ülkeden farklı değil. Hindistan da dahil olmak üzere tüm Şanghay İşbirliği Örgütü ülkeleri de Çin’inkine benzer tutumlara sahip ama ABD, Çin’i hedef almayı seçiyor. Bunun sebebi kesinlikle Çin faktörünün daha önemli olması, ancak aynı zamanda bazı jeopolitik zaruretlerden de kaynaklanıyor.
Rusya ile Ukrayna ihtilafı hala devam ediyor ve ne nihai sonuç ne de savaşın sonu net olarak görülebiliyor. Savaş devam ettiği sürece her türlü kaza ve kontrol kaybı aniden patlak verebilir ve tüm durumu alt üst edebilir. Gelecekteki durum iyimser değil. Çin’in politikaları, Rusya ile Batı ile ilişkilerde yeni sınavlar ve zorluklarla karşı karşıya kalabilir.