DÜNYA BASINI

“Daha önce çektiğimiz acılar şimdi yaşadığımız dehşeti azaltmıyor…”

Yayınlanma

İsrail ordusu, Hamas’ın 7 Ekim’de başlattığı saldırıların ardından Filistinlilere yönelik saldırılarını artırdı. Hava saldırılarının öne çıktığı ve çok sayıda sivil yapının hedef alındığı İsrail’in saldırıları sonucu on binlerce kişi yerinden edildi. Yıkılan binalara yönelik arama kurtarma çalışmaları, İsrail’in devam eden saldırıları nedeniyle sekteye uğrarken; Gazze Şeridi’ndeki Sivil Savunma Müdürlüğü, “yıkılan evlerin çokluğundan ötürü ekiplerinin yetersiz kaldığını” duyurdu.

Abluka altındaki Gazze’de ailesiyle birlikte yaşayan Filistinli gazeteci Muhammed R. Mhawish, The Nation için kaleme aldığı yazıda hem Gazze’de yaşanan trajik durumu anlatıyor hem de Filistinlilerin verdiği haklı mücadeleye yönelen eleştirilere yanıt veriyor:

***

Gazze Bugün Kâbus Gibi Ama Özgürlüğü Düşlemekten Vazgeçmeyeceğiz

Muhammed R. Mhawish

Bu savaşın tek bir sebebi var: Filistinlilerin yetmiş yıldır çektiği uzun süreli acı ve işgal.

GAZZE-Bu satırları yazarken etrafımda savaşın sesi duyuluyor. İsrail ordusu, Hamas ve diğer Filistinli grupların geçen cumartesi sabahı İsrail’in güneyine düzenlediği sürpriz saldırıya karşılık olarak Gazze Şeridi’ne yönelik bombardımanını üçüncü gününde de devam ediyor. Bu saldırılar topçu, deniz ve hava saldırılarını kapsıyor.

Bu yazı yazıldığı sırada Gazze’de en az 510 Filistinlinin öldüğü, 2 bin 750 kişinin de yaralandığı bildiriliyor. En az 800 İsraillinin de öldürüldüğü belirtiliyor.

Pazartesi günü öğleden sonra İsrail, Gazze’nin elektrik, yakıt, su ve gıdaya erişimini keserek Gazze’yi “tamamen kuşatma” altına aldığını duyurdu. Savunma Bakanı Yoav Gallant, “İnsansı hayvanlarla savaşıyoruz ve buna göre hareket ediyoruz” dedi.

Elektrik tedariki bu açıklamadan önce bile en az yüzde 80 oranında azalmıştı ve bu durum temiz suya erişimimizi ve yaralıların hastanelerde tedavi edilebilmelerini etkiledi. İsrail ayrıca bölgenin büyük bir kısmına internet erişimi sağlayan şirketlerin bulunduğu binaları da bombalayarak insanların dış dünyayla iletişimlerinin kesilmesine neden oldu.

Bölgesel ve uluslararası aktörlerin arabuluculuk girişimleri azalmaya devam ederken, Gazzeliler İsrail ile birçok cephede uzun süreli bir çatışma olasılığından giderek daha fazla endişe duyuyor. Özellikle de çatışmalarda herhangi bir azalma belirtisi görülmediği ve ölü sayısı arttığı için İsrail güçlerinin kara harekâtına girişmesinden korkuluyor. İsrail ordusu Gazze’deki direniş mevzilerini ve sözde “terör” noktalarını hedef aldığını iddia etse de gerçek şu ki şu ana kadar yaşanan trajedinin yükünü siviller çekti.

Sıradan vatandaşlar bir kez daha kendilerini ölüm ve savaşın ortasında buluyor. Bu, Gazzelilerin sadece beş yıl içinde beşinci kez çatışmanın dehşetini yeniden yaşamaları ve yakın gelecekte barışçıl ve güvenli bir yaşama dair kırılgan umutlarının yıkılması anlamına geliyor.

Savaşın içinde yaşamaya çalışmak giderek daha kolay hale gelmiyor. Ailem ve ben İsrail’in Gazze’ye yönelik önceki savaşlarında da acı çektik, ancak bu, şimdi hissettiğimiz dehşeti azaltmadı. Her hava saldırısında göğsümüzde hissettiğimiz keskin acıyı hafifletmedi. Ciğerlerimizin sürekli jet saldırılarının ardında bıraktığı boğucu dumanı daha iyi kaldırmasını sağlamadı. Bunun yerine, daha önce görülmemiş düzeyde bir korku hissediyoruz. Daha fazla dehşet, daha yüksek sesli patlamalar var. Yer daha önce hiç olmadığı kadar sarsılıyor. Bu, yıllardır karşı karşıya olduğumuz aynı zorluğun daha yeni ve daha kötü bir versiyonu: yaşam mücadelesi.

İşler özellikle geceleri korkunç hale geliyor. Tüm şerit elektriksiz karanlıkta beliriyor. Patlama sesleri ve onlarla birlikte gelen ışık, insanların tek yoldaşı. İsrail Başbakanı Binyamin Netanyahu, Gazzelilere bombalamalar başlamadan önce “burayı terk etmelerini” tavsiye etti; bu tehdit son birkaç gündür ordudan aldığımız uyarılarla da destekleniyor. Bu uyarının, İsrail’e tüm mahalleleri ve kamusal alanları yok etme meşruiyeti vermesi amaçlanıyor. Ancak elbette Gazze’deki insanların gidecek hiçbir yeri yok ve İsrail ordusu sivil binaları ve kompleksleri hedef almaya devam ediyor.

Pazar günü Filistin Sağlık Bakanlığı, İsrail ordusunun Gazze’deki ailelere yönelik en az sekiz katliam gerçekleştirdiğini ve bunun sonucunda yaklaşık 54 vatandaşın hayatını kaybettiğini açıkladı. Bir saldırıda aynı ailenin 19 üyesi öldürüldü. Pazartesi günü İsrail Cibaliye mülteci kampını bombalayarak onlarca kişinin ölümüne neden oldu. Vurulan hedefler arasında bankalar, kamusal alanlar, limanlar, tarım arazileri ve konutlar da vardı.

Az önce anlattıklarımı okuyup “Bu korkunç bir şey ama siz Hamas’ın saldırıları yüzünden bu durumda değil misiniz?” gibi bir yanıt verecek olanlar olabilir.

Bir açıdan bakıldığında bu hafta sonu yaşanan şiddet olaylarının Hamas’ın sürpriz saldırısıyla başladığı aşikâr. Ancak bu düşünce tarzı, Hamas bu barışı bozmaya karar verene kadar Gazze’de her şeyin barışçıl olduğunu ya da hiçbir Filistinlinin İsrail’in elinde ölmediğini varsayıyor.

Gerçek şu ki İsrail, son 16 yıldır Gazze’deki 2,3 milyon insanı yavaş yavaş öldürüyor ve Gazzelileri sistematik olarak hayatlarımızın en temel ayrıntılarını etkileyen bir dizi apartheid politikasına tabi tutuyor. İşgal altındaki Batı Şeria’da yaşayan Filistinliler de her gün şiddete ve aşağılanmaya maruz kalıyor. Amaç, Filistinlileri mülksüzleştirmek ve öyle bir noktaya getirmek ki insanlar, pek çok kişinin “toplu cezalandırma” olarak adlandırdığı bu duruma son verilmesi için dış dünyaya sadece çağrı yapmaktan başka bir şey yapamaz hale geldi.

İsrail Gazze’deki yaşamı çekilmez kılmak için elinden geleni yapıyor. Gazze’nin tüm su kaynaklarını kontrol ediyor. Şeridin tüm giriş noktalarına yasadışı bariyerler koyarak Gazzelileri fiilen içeride hapsediyor (gerçi bu bariyerlerden bazıları son iki günde aşıldı). Şeride giren ve çıkan mal ve hizmet akışını kontrol ediyor ve şu anda yaptığı gibi bu hizmetleri kesmek için tek taraflı bir güç kullanıyor. Gazze’nin ekonomisini kasıtlı olarak daraltıyor.

Gazze dışında tıbbi yardıma ihtiyaç duyan Filistinliler gerekli bakımı alabilmek için çoğu zaman aşılmaz engellerle karşılaşıyor. Benzer şekilde, genç Filistinlilerin uluslararası üniversitelerde akademik hayallerinin peşinden gitmeleri, sırf Gazze’de Filistinli olarak doğma talihsizliğine sahip oldukları için rutin olarak engelleniyor.

Gazze halkı günlük zorluklara ve adaletsizliklere katlanıyor, işgal ve abluka yükünden kurtulup onurlu bir yaşam sürmelerini sağlayacak bir çözümün özlemini çekiyor. Ve bu koşulları barışçıl bir şekilde protesto etmeye çalıştıklarında İsrail onları soğukkanlılıkla katlediyor.

Dolayısıyla asıl soru “Bu neden şimdi oluyor” değil, “Bugüne kadar nasıl olmadı” olmalı. Hiçbir halkın, Filistinlilerin İsrail hükümetinin ellerinde maruz kaldığı baskı ve ayrımcılığa herhangi bir karşılık vermeden sonsuza kadar katlanması beklenemez. İsrail; Hamas ve diğer Filistinli direniş gruplarına karşı savaş yürüttüğünü iddia ederken, işlediği savaş suçlarını meşrulaştırmaya çalışıyor ve Filistin halkına karşı toplu cezalandırma uyguluyor.

İsrail bu savaşı kazansa bile bu bir zafer olarak görülmemeli. Hamas ve diğer gruplar, her yerde sömürgeleştirilmiş halkların yüzyıllar boyunca silahlı mücadeleyi desteklemesiyle aynı nedenden dolayı halk desteğine sahip. Mevcut çatışma iki gün önce başlamadı; İsrail Filistinlilere eşit insan muamelesi yapmamaya karar verdiğinde ve onları atalarının topraklarından ve bugün geri dönmek için can attıkları şehirlerinden zorla sürdüğünde başladı.

Halk şu anda Hamas’ın arkasında. Eğer Hamas olmasaydı bile, halk topraklarını ve halklarını savunmak, dünyanın sessizliği ve suç ortaklığı içinde yetmiş yıldır çektikleri uzun süreli acılara ve işgale karşı çıkmak için her türlü aracı kullanan herkesi desteklerlerdi.

Filistinliler, Gazze ablukasının kaldırılması, Batı Şeria’daki Filistinlilerin yaşamlarının kolaylaştırılması ve Mescid-i Aksa’da Filistinlilere yönelik saldırganlığın durdurulması gibi stratejik ihtiyaçlarını karşılayan geçici koşulları güvence altına almayı başarırlarsa mevcut çatışma sona erebilir. Ancak temel çatışma ancak işgal sona erdiğinde, apartheid sona erdiğinde ve Filistin’in tamamı özgür olduğunda sona erecek.

Gazze’de günlük sefalete katlanmak zorunda bırakıldıklarında, Cenin’de haksız yere öldürülmeye karşı direnme hakları ellerinden alındığında, Kudüs’te evlerinden sürüldüklerinde ya da Batı Şeria’da “apartheid’e hayır” sloganları attıkları için hapsedildiklerinde Filistinlilerin barış çağrılarının neden duyulmadığı sorgulanmaya değer. Dünya süregelen bu adaletsizlikler karşısında genellikle sessiz kalıyor ve ancak Filistinliler zalim bir işgale karşı meşru kendi kaderlerini tayin ve öz savunma haklarını kullandıklarında seslerini yükseltiyorlar. Ancak o zaman yüksek sesle kınamalar duyabiliyoruz.

Filistin ve Gazze’de yaşam hiçbir zaman çoğu kişinin “normal” olarak kabul edebileceği gibi olmadı. Savaşın sona ermesi uzun zaman alabilir, ancak gerçek şu ki, sözde “barış” zamanlarında bile Filistinlilerin yaşamlarını baltalayan baskıcı ideoloji devam ediyor. Gazze ablukası yeniden uygulanıyor, Kudüs ve Batı Şeria’da yerli Filistinlilere yönelik saldırılar sürüyor.

İsrail’in insanları terörize etmeyi, öldürmeyi ve nihayetinde parçalamayı hedeflediği böyle zamanlarda, içten içe daha da güçleniyoruz. Varlığımızın kendisinin bir tür direniş olduğunu biliyoruz. Soru, o zaman, Filistinlilerin neden savaştığı değil. Asıl soru, işgale karşı direnişi nasıl sürdürecekleri, ta ki özgürlükleri konusundaki nihai hedeflerine ulaşana kadar.

Çok Okunanlar

Exit mobile version