DÜNYA BASINI

‘Duyarcılık karşıtlığı kılık değiştirmiş kimlik siyasetidir’

Yayınlanma

Çevirmenin notu: Son yıllarda, özellikle de pandemi döneminde dijital mecralarda aktif olan insan popülasyonunun artmasıyla Anglofonların “woke” olarak andığı kesimin provokatif eylemleri ve sözleri daha bir görünür hale geldi. Son dönemde ise Amerikalı milyarder Elon Musk’ın bu kesime karşı aldığı tavır konuşulmaya başladı. Amerikan Demokrat Partisiyle cisimleşen vegan, LGBT ve siyah aktivizminin karşısına sağcılar dikildi. Avustralyalı gazeteci Caitlin Johnstone, kişisel blog sayfasında kaleme aldığı makalede, bu iki kesimin tartışmalarını değerlendirerek “duyarcılık karşıtlığına” fazlaca kapılmanın yine aynı şekilde toplumun dikkatini asıl gündemlerden saptırmaya yaradığını anlatıyor.


Egemen sınıf, kimlik politikalarını ve ‘duyarcılık karşıtlığını’ tamamen aynı gerekçelerle teşvik ediyor

Caitlin Johnstone
17 Aralık 2022

İmparatorluğun gölgesindeki kültür savaşı hileleri konusunda ilginç bir zamandayız. Şu anda devam etmekte olan büyük bir seçim yarışı yok. Hükümetin Covid tedbirlerinin çoğu kaldırıldı. İmparatorluk, Rusya’ya karşı dikkatlice incelenmesi gereken, son derece tehlikeli ve durmadan tırmanan bir vekalet savaşı yürütüyor. Çok bilgi sahibi olmayan biri, bunun sıradan insanların birbirine biraz daha az havlayıp hırladığı ve sorumlulara biraz daha fazlasını göstereceği bir zaman olmasını bekleyebilirdi.

Ama bunu okuyanlar muhtemelen işin aslını biliyordur.

Dünya çok kutupluluğa doğru dört nala koşuyor ve imparatorluk frene basmak için elinden gelen her şeyi yapıyor, buna uyumsuz nükleer silahlı güçlerle küresel bir savaşı hızlandırmak da dahil ve bu arada halk, çevresel çöküşe doğru gittiğimize dair kaygılar artsa bile, artmayan ücretler ve artan eşitsizlikten giderek daha fazla hoşnutsuzluk duymaya başlıyor.

Elbette, tarihin bu önemli noktasında, herkesi “duyarcılık” hakkında tartıştırıyorlar.

“Duyar”ın ne anlama geldiği, kime sorduğunuza bağlı. Orijinal AAVE[1] tanımına göre, “ırksal önyargı ve ayrımcılığa karşı uyanık olmak” anlamına geliyor. Ron DeSantis’in[2] avukatlarına mahkemede terimin tanımını yapmasını isteyecek olursanız bu, “Amerikan toplumunda sistemsel adaletsizlikler olduğu inancı ve bunlarla mücadele zarureti” olacaktır. Her ikisi de kulağa tamamen makul geliyor.

Bununla birlikte tabandaki sağcılara sorarsanız, saçmalıktan delice bağnazlara ve zır aptallara kadar değişecektir. “Kültürel Marksizm” [olmayan bir şey], çocuğunuza ergenlik önleyiciler vermeye ve cinsiyet değiştirme ameliyatı yapmaya dönük komünist komplolar ve çocuk tacizini normalleştirmeye ve kadın cinsiyetini ortadan kaldırmaya yönelik liberal bir komplo ve toplumu bozma ve Batı kültürünü Şeytan’ın mutlu olması için kaosa ve kargaşaya sürükleme gündemi hakkında anlamsız sözler işiteceksiniz. Tecrübelerime göre, tartışmalar genellikle yoğun bir şekilde duygusal —hatta histerik— olmakla birlikte içerikten tamamen yoksun.

Ayrıca zaman zaman, “duyarcılığa”, ırksal ve cinsel adalet saplantısı odadaki tüm oksijeni daha önemli meseleler yerine tüketmesi ve iktidara hizmet eden zararlı ajandaları örtbas etmek için silah olarak kullanılması nedeniyle agresif bir şekilde karşı çıkılması gerektiğine içtenlikle inanan iyi niyetli aktörlerle de karşılaşacaksınız. Burada asıl bu kategoriye değiniyorum, zira önceki kategoriyi genel manada kurtarılamaz olarak görüyorum.

Kimlik politikalarının düzene hizmet eden ajandaları örtbas etmek ve gerçek muhalefeti alt üst etmek için kullanıldığı tamamen doğru. Bunun çok açık bir örneğini 2016’da, Amerika’nın ilk kadın başkanını seçmeye yönelik son derece agresif baskıyla gördük, onun savaş ve militarizm gibi konulardaki korkunç derecede kötü siciline işaret eden herkes kadın düşmanı olarak ilan edildi. Tüm Demokrat parti esasında, kadınlar ve marjinal gruplar için hayatı daha iyi hale getirmeye yönelik sahte vaatlerle herhangi bir devrimci eğilimi düzene sadakate doğru sürükleyerek gelir ve servet adaletsizliğini, yoksulluğu, savaşları, militarizmi, siyasette dönen parayı, gizli takibi, devletin gizli kapaklı işlerini, polisin militarize edilmesini ve statükoyu muhafaza etmek için tasarlanan diğer tüm kontrol mekanizmalarını düzeltmeye yönelik her türlü girişimi öldürmek üzere tasarlanmış büyük bir psikolojik harp mekanizmasıdır.

Fakat aynı zamanda, enerjinizi “duyarcılık karşıtlığına” akıtmanın, enerjinizi kimlik siyasetine akıtmakla aynı şekilde düzene hizmet ettiği de doğru.

Duyarcılık karşıtlığı —mantığa aykırı bir tabir kullanmama izin verirseniz— kılık değiştirmiş kimlik siyasetidir. Kimlik siyasetinin insanları, düzene hizmet eden ana akım çerçevelere hapsetmesi gibi, “duyarcılıkla” mücadele saplantısı da insanları düzene hizmet eden ana akım çerçevelere hapseder. Sıradan insanların sorumlular yerine birbirine havlamakla ve hırlamakla meşgul olmasını sağlar.

Egemen sınıfın yarısının, toplumun yarısının dikkatini kimlik politikalarına sabitlerken, diğer yarısının da toplumun diğer yarısını “duyarcılık” konusunda panikletmesi size de tuhaf gelmiyor mu? Revaçtaki tüm sağcı politikacıların duyarcılık karşıtlığını platformlarının önemli bir parçası haline getirmeleri, revaçtaki tüm sağcı uzmanların, izleyicilerini her şeyin nasıl “duyarının yapıldığı” konusunda daha fazla panikletmek için ellerinden gelen her şeyi yapmaları ve Elon Musk’ın “duyarcı akıl virüsü”nden, tıpkı daha liberal çizgideki oligarkların sosyal adalet meselelerini savunduğu gibi konuşması biraz fazla benzer görünmüyor mu?

Bunun nedeni, hem duyarcılık karşıtlığı hem de kimlik politikalarının, tamamen tasarım gereği, aynı düzenin ajandalarına hizmet etmesidir. İnsanlar ana akım kültür savaşına ne kadar çok takılırsa, Pentagon’un bütçesini kesmek ya da zenginlerin onlardan çaldığı her şeyi geri almak gibi şeyler yapmaya karar verme ihtimalleri de o kadar azalıyor. Kültürel uçurumun diğer tarafında bağırarak geçirdiğiniz zaman, ev sahibinizi Tanrı’nın ve doğanın istediği gibi yemek için harcamadığınız zamandır.

Ve elbette, bu şeylerin aynı amaçla kullanıldığını söylemekle, “duyarcılık karşıtlığının” sosyal adalet mücadelesiyle eşit değerde olduğunu ima etmek istemiyorum. Toplumumuzda bulundukları yerden daha yukarı taşınması gereken dezavantajlı grupların olduğu kesinlikle bir gerçek ve bunun olmasını engellemeye çalışan herkes açıkça haksızdır. Benim burada işaret ettiğim şey daha ziyade, ırksal ve cinsel adalete sözde bağlılığın, insanları oligarşi, sömürü ve emperyalizmin işini kolaylaştırmaktan başka bir şey yapmayan ana akım bir siyasi hizbi desteklemeye ikna etmek için kullanılma şekli, “duyarcılıkla” alakalı “sağcı histeri” tam olarak aynı şekilde, tam olarak aynı şeyi yapmak için kullanılıyor.

Öyleyse, gittikçe daha da büyüyen bir güçle savaşmaya itildiğimiz kültür savaşı konusunda ne yapılmalı?

Bu sadece benim fikrim, ancak yanıt belki de “WarGames” filmindeki şu meşhur replikte bulunabilir: “Garip bir oyun. Kazandıran tek hamle oynamamak.”

Neyse, bu benim yaklaşımımdı. Bu tartışmanın herhangi bir kısmını çekiştirmeye kapılmanın, itirazı artırarak tartışmayı beslemekten başka bir işe yaramadığını gördüm [bu yüzden muhtemelen bu konuda yazacağım tek makale bu olacak], dolayısıyla yöneticilerimizin bizi saldırmaktan alıkoymaya çalıştığı gerçek iktidar yapısına saldırmaya odaklanmam daha iyi. Tüm bu enerjilerini bizi bir kültür savaşına çekmek için harcıyorlarsa, onlara yapabileceğimiz en rahatsız edici şey, gözümüzü ödülden ayırmamak ve imparatorluğun ajandalarına zarar vermek için elimizden gelen her şeyi yapmaya devam etmektir.

Bu iktidara hizmet eden manipülasyona çok fazla insanın kapıldığını görüyorum; kısa zaman önce kendilerine solcu diyen ama şimdi “duyarcı akıl virüsü” ile savaşmaya o kadar odaklanmış bağımsız medya şahsiyetleri var ki, giderek daha fazla konuda muhafazakar radyo sunucularından ayırt edilemez hale geliyorlar. Kalbi doğru yerde olan herkes eylemlerinin de doğru olduğundan emin olsa iyi olur.


Notlar

[1] Yerli Afro-Amerikan İngilizcesinin kısaltması (ç.n.)

[2] Florida Valisi (ç.n.)

Çok Okunanlar

Exit mobile version