SÖYLEŞİ

Erinç Yeldan: Sorun finansal piyasaların denetimsiz risk iştahı

Yayınlanma

ABD’de önce teknoloji startup’larının gözde bankası Silikon Vadisi Bankası (SVB), daha sonra da kripto para yatırımcılarının iş yaptığı New York merkezli Signature’ın iflas etmesiyle birlikte 2008 hatıraları hortladı. Büyük krizin ardından yasaklı sözcük haline gelen ‘bailout’ (kurtarma) yeniden gündeme geldi ve Biden yönetimi, bankacılık sektörünü kurtarıp risk alan banka yatırımcılarını kurtarmayacağını ilan edince hasar şimdilik kontrol altına alındı. Bununla birlikte, bölgesel bankalardan çıkan risk sermayesinin daha büyük bankalara akması, daha büyüklerin de krize girebileceğini gösterdi. Bunun son örneği, İsviçre’nin dünyaca ünlü bankacılık devi Credit Suisse.

Elbette SVB’nin batışı devlet müdahalesi, regülasyon, neoliberalizmin sonu gibi tartışmaları tekrar alevlendirdi. Şu an gelecek belirsiz. Kadir Has Üniversitesi’nden iktisatçı Prof. Dr. Erinç Yeldan da reel sektörün dinamiklerinden kopuk bir finansal sistemin kriz yaratma potansiyelini hatırlatıyor ve her şeyin kontrol altında olduğunu söylemek için henüz erken olduğunu söylüyor. Yeldan, sorunun Fed’in faiz politikaları ile ilgili olmadığını, daha geniş ve dizginlenemez bir ‘finansal risk iştahı’ olduğunu vurguluyor. Şu anda yabancı yatırımcıların pek ilgi göstermediği Türkiye açısından ise riskin daha göğüslenebilir olabileceğinin altını çiziyor.

 ABD’de Silikon Vadisi Bankasının (SVB) iflas etmesinin ardından en çok merak edilen konu bunun yeni bir küresel krize neden olup olmayacağı. ABD hükümetinden ‘kurtarma paketi olmayacak’ açıklamalarına ‘bankacılık sistemimiz güçlü’ iddiaları eşlik etse de SVB’nin ‘startup’ ekosistemindeki yeri soru işaretleri doğuruyor. Asya borsalarında bankacılık ve sigortacılık şirketlerinin büyük kayıpları da göz önüne alındığında, sizce bir tür finansal kriz mi tetiklendi?

Tarihte finansal krizlerin tetiklenmesi deneyimlerine bakarsak, söz konusu olanın “çok büyük ve/veya spektaküler ölçekte” bir gelişme değil, basit, görece önemsiz, sıradan faktörlerin belirleyici olabildiği anlaşılıyor.  Finansal sistemin “sürü içgüdüsü” diye anılan kısa dönemci, miyopik ve hemen hemen her defasında da reel sektörün ana göstergelerinden kopuk hareketlerinin böylesi görece önemsiz ve kontrol altındaymış hissi veren haberlerin dahi büyük sorunlara hatta krizlere dönüşebileceğini biliyoruz.  SVB örneğinde bunu söylemek için çok erken, ama “her şey geçti, sorun kalmadı” demek için de güvende değiliz.

SVB’nin batışında en önemli faktörlerden birinin Fed’in faiz artırımına devam ediyor olması gösteriliyor. Şimdiden bazı finansal şirketler ‘likidite sorunu’nu gerekçe göstererek faiz artırımının durdurulmasına işaret etmeye başladı. Gerçekten sorun para politikalarında mı yoksa alttan alta yatan daha büyük bir sorun mu var?

Burada söz konusu olan ana etkenin FED’in faiz artırımı politikası değil, daha geniş anlamda küresel finans piyasalarının denetimsiz risk iştahından kaynaklandığını düşünüyorum. FED faiz artırımını nihayetinde enflasyon beklentileri ile birlikte değerlendirmek gerekir; ve reel faizler hala çok düşük ve hatta ekside.

SVB’nin özellikle risk sermayesi ve özel sermaye şirketlerini kendisine çekmiş olması ve şimdi batması, geleceği büyük teknoloji şirketlerinde gören sermaye ideologları için de bir darbe olabilir mi? Devleti gereksiz bir eklenti olarak gören ve dünyaya şirketlerin yön vereceğini vaaz eden bu büyük sermaye grupları, şimdi devleti göreve çağırıyor. SVB’nin iflası ABD kapitalizminde bir çatallanmaya veya ray değişimine neden olabilir mi?

Bu uyarılar gerçekten de çok dile getiriliyor ve Amerikan finansal sisteminin kuralsızlaştırılmasında çok aşırı davranıldığı “makro ihtiyati” düzenlemelerin en azından eyalet ve orta boy bankaları için uygulanması gerektiği vurgulanıyor. Ancak böyle bir sıkı denetimin sonucunda Amerikan finansal sistemi nasıl ayakta durabilir işin en önemli ikilemi burada.  Finansal sistem kural tanımıyor ve her yeni düzenlemenin etrafından dolanarak onu işlevsizleştirmeyi biliyor. Sonucu da yeni kriz dalgaları…

Son olarak, SVB’nin iflasının ardından tetiklenen gelişmeler, Türkiye gibi ülkeler için ne anlama geliyor? Örneğin bu iflası yeni bir parasal genişleme dalgası izlerse, seçim döneminde ve sonrasında Türkiye’yi bekleyen iktidarın kompozisyonunu etkiler mi bu süreç?

Türkiye ve benzeri kalkınma olan yükselen piyasa ekonomileri denilen ülkeler grubu için de aynı riskler çok daha tehlikeli biçimde varlığını sürdürüyor.  Bir krize en yatkın ülkenin uluslararası finans kapitalin en gözde ekonomisi olduğu biliniyor. Belki şu anda uluslararası “yatırımcının” ilgi göstermediği Türkiye bu anlamda bir dereceye kadar korunma altında. “Yerel” bir finans krizini de TCMB yoluyla (yüksek enflasyon pahasına) göğüslememiz mümkün olabilir.

Çok Okunanlar

Exit mobile version