Avrupa Birliği ve Avro Bölgesi, Avrupa Merkez Bankası’nın (AMB) yüksek faiz ve sıkı para politikası nedeniyle bir resesyona doğru ilerlerken, mali birliğin daha da merkezileşmesi için çağrılar yükseliyor.
Financial Times’a (FT) bir makale yazan eski IMF Başkanı, eski Banque de France Başkanı ve eski Avrupa İmar ve Kalkınma Bankası (EBRD) Başkanı Jacques de Larosière, ortak para birimi avronun birliktelik sergilemekten ziyade, Avro Bölgesini oluşturan ülkeler arasında süregelen bir gerilim ve anlaşmazlık kaynağı olduğuna işaret ediyor.
Üye devletler ve Avrupa Komisyonu ‘düzeltici eylem’ için irade göstermediği takdirde, er ya da geç yeni bir avro krizinin patlak verebileceğini savunan Larosière, avronun iç gerilimlerinin nedenleri arasında, üye ülke sayısı kadar bütçe politikası olmasını, enflasyonla mücadele ihtiyacına ilişkin algıların büyük farklılıklar göstermesini, 1960’lardan bu yana birliğin sanayi, tarım, enerji rekabeti gibi alanlarda ‘güçlü yapısal politikalar’ tarafından daha az yönlendirilir hale gelmesini yazıyor. Eski IMF Başkanına göre ortak pazara doğru ilerleme, sık sık güçlü ulusal eğilimler tarafından boşa düşürüldü.
Sanayileşenler ile sanayisini kaynedenler arasındaki fark açılıyor
Avro Bölgesi’ndeki büyümenin on yıllardır ABD’nin gerisinde kaldığını kaydeden Larosière, “Döviz kurlarındaki dalgalanma riskinin ortadan kaldırılması ürün uzmanlaşmasını desteklemektedir. Sonuç olarak avro, sanayisi gerilemekte olan üyelerin aleyhine, daha sanayileşmiş avro bölgesi üyelerini güçlendirmiştir,” diye yazıyor.
Makroekonomik ayrışmanın, ulusal merkez bankalarının Avro Bölgesi içi alacak ve borçlarını temsil eden Hedef-2 (Target-2) dengesizlikleri ile daha da belirginleştiğini savunan yazar, örnek olarak, İspanya ve İtalya’nın yükümlülüklerinin gayri safi yurtiçi hasılanın %28’i civarındayken, Almanya’nın net alacağının %26 civarında olduğunu hatırlatıyor.
Çözüm: Mali sistemde merkezileşme
Yazara göre bu sorunun çözümünde izlenecek yollardan biri, AB’deki bankacılık bölünmüşlüğünü çözmek olabilir. Bunun için ulusal kuralların uyumlaştırılması ve ev sahibi ülkedeki ‘ringfencing’ uygulamalarının üstesinden gelinmesi gerekiyor. Bunun yanı sıra sermaye piyasası birliğini ilerletmek için de adımlar atılması gerekiyor. Yazar, ortak bir vergi politikasının yokluğu nedeniyle engellenen ‘güvenli bir Avrupa finansal varlığına’ duyulan ihtiyaca da işaret ediyor.
AMB’nin genişlemeci para politikalarına da çatan Larosière, bunların özellikle Fransa ve İtalya’da ‘yapısal reformları’ caydırdığını öne sürüyor. “Sıfıra yakın faiz oranları kamu açıklarını kolayca finanse edilebilir hale getirdi,” diyen eski yönetici, AMB’nin parasal genişlemesinin tahvil getirilerindeki farklardan kaynaklanan sorunları azalttığını fakat genel borçluluğu ve mali sistemin kırılganlığını artırdığını yazıyor.
Parasal sıkılaşmaya devam
Kalıcı enflasyonla mücadele etmek için, fazla likiditeyi ortadan kaldırmaya yönelik ‘kararlı bir parasal sıkılaştırma’ süreci başlatmanın ‘akıllıca olacağını’ savunan Larosière, er ya da geç biriken mali ve yapısal eksiklikleri yansıtan yapısal farkların yeniden ortaya çıkacağını düşünüyor.
Yazar, üye devletlerin iktisadi ve mali politikalarını buna göre düzenlemelerini salık veriyor. Üye devletlerin bütçe politikalarında kademeli bir yakınlaşma sağlanması gerektiğini savunan Larosière, “Kamu borcunun GSYİH’nin %60’ının altına düşürülme hızı her ülkeye özel olarak uyarlanmalıdır,” diyor.
Avrupa’nın ‘güvenilir bir iktisadi istikrar mekanizması’ olmaksızın parasal birliği yönetmeye çalışan karmaşık sisteminin uzun vadede sürdürülemez olduğunu öne süren yazar, başta Avrupa Komisyonu olmak üzere, politika yapıcıların ‘iktisadi disipline’ saygı gösterilmesi konusunda sorumluluk üstlenmesi gerektiğine inanıyor.
Larosière, “Şu anda mali, enflasyonist ve iktisadi bir patinaj süreci ve bunun sonucunda ortaya çıkan sorunların bedelini kuzeydeki daha ‘erdemli’ ülkelerin ödemesi tehlikesi ile karşı karşıyayız. Avrupa’nın kendi kaderini kendi ellerine almasının zamanı gelmiştir,” diyerek yazısını bitiriyor.