GÖRÜŞ

EV pazarındaki hesaplaşmalar ve BYD yatırımı

Yayınlanma

Bir elektrikli arabanın bileşenlerini analiz etmeye kalktığınızda bugün teknoloji savaşına konu olan ürün ve hizmetlerin önemli bir bölümüyle karşılaşırsınız ki onlar bataryalar, çipler, yazılımlar, robotlar hatta bu gereçleri üretebilmek için gerekli olan endüstriyel madenlerin pek çoğudur… Hal böyle olunca elbette ki teknolojik rekabetin en sıcak noktasını işte bu elektrikli ve hibrit araçlar oluşturmaktadır.

Tarife savaşı, ayrışmayı başlattı ancak Çin bağımlılığını düşürmedi!

ABD, Bretton Woods sisteminin çöküşünün ardından, savunma ve teknolojideki üstünlüğünü küreselleşme kavramıyla dünyaya açarak, neoliberal dünyanın nimetlerinden sonsuza kadar yararlanacağını varsayıyordu. Ancak bu  “ceteris paribus” varsayım, gerçek dünyanın karmaşık nedensellik ilişkilerini ve dönüşümü kavrayamadı..

Ters nedensellik ilişkisi gerçek hayatta sıklıkla olagelen bir durum, örneğin dünyanın en kalabalık ve dolayısıyla ucuz iş gücüne sahip olan ülkesinin hep aynı büyüme dinamiğinde kalacağı öngörüsünü çürütebilir… Ayrıca küresel ısınma ve teknolojinin hızla dönüşmesi kavramları yine o meşhur ceteris paribus kavramına ihanet edecektir.

Dolayısıyla ABD ve Çin ayrışmasının temelindeki arguman teknolojik dönüşümde Çin’in öngörülemeyen başarısıdır ki bu da birazdan anlatacağım biçimde hegemon güçlerin yer değiştirmesi kavramını ortaya koyabilir.

ABD’de Biden’ın Çinli elektrikli araçlara yüzde 100 vergi koyması çok ciddi tartışmalara yol açmış hatta Biden, bu hamlesiyle Trump’a benzetilmişti. Bu arada Biden hükümetinin CHIP ve Enflasyonu düşürme yasası gibi sübvansiyonlarla ülkedeki EV yapımını ve yeşil dönüşümü desteklediği, ilave tarifeleri çipler ve diğer dönüşüm materyallerine de getirerek, DTÖ kurallarına aykırı hareket ettiği biliniyor. Hatta bu tutumu dijital merkantilizm olarak kabul etmek abartılı olmaz. Diğer taraftan Çin’e karşı ilk ticari savaşın  bir önceki dönemde Trump, tarafından başlatılmış olması ve kasım ayındaki seçimlerde de Cumhuriyetçilerin resmi adayı ilan edilen Trump’ın yeniden iktidara gelmesi, suikast girişiminin ardından iyice kuvvetlenmiş gözüküyor.

ABD’nin başlattığı bu ayrışmanın zincirleme etkileri AB başta olmak üzere Batı bloğuna yakın olan bölgelerde devam etti. AB tarafında da başlatılan soruşturma neticesinde elektrikli arabalara ilave tarifeler getirildi. İngiltere ve kritik minareller bakımından zengin Kanada da ilave tarife koyma hazırlığında…

Çin’in ise bu küresel karşıtı politikalara karşın üst düzey görevlilerinden kınama ve DTÖ’nde açılmış birkaç dava dışında sesini çok yükseltmediği biliniyor. Peki, bu Çin bağımlılığının sona erdiği manasına mı geliyor?

Grafik 1:  Ortak ülkeye göre ABD’nin tarifeli ürün ithalatındaki değişim, 2017-2022*

Çin’e ABD tarafından konulan ilave tarifeler,  ithalattaki düşüşü beraberinde getirerek, bir ayrışma yaratmakta ve fakat aynı orana yakın düzeyde farklı ülkelerden ithalat artışlarını beraberinde getirmekte. İşin özünde ise Çin’in işte bu ülkelerdeki doğrudan yatırımları aslında yeni tedarik zincirleri vasıtasıyla bağımlılığı yaygınlaştırarak, daha da büyütüyor!

Dünyada elektrikli arabaların yarıdan fazlası Çin tarafından üretiliyor. Uluslararası Enerji Ajansı, bu yıl Çin’de 10,1 milyon, Avrupa’da 3,4 milyon, ABD’de 1,7 milyon EV satılacağını öngörüyor. Dünyanın kalanında ise bu rakam 1,5 milyonun altında gerçekleşecek.

Grafik 2: Elektrikli araba satışları

Çin’de elektrikli araç üreticilerinin küresel çapta artan hamlesi, Xi’nin gelişmekte olan ülkelerle siyasi ve ekonomik bağları Kuşak ve Yol Girişimi aracılığıyla güçlendirme stratejisinin bir parçası olarak görülüyor. Son yıllarda Çin’in gelişmekte olan pazarlara yaptığı ihracatın değeri, gelişmiş ekonomilere yaptığı ihracatı geride bıraktı. Bu durum da aslında NATO’da bile neden Çin’in hedef alındığının açık kanıtı niteliğinde. Zira müesses nizamın en kilit durumu olan küresel ticarette eksen kayması başladı.

BYD’nin öyküsü ilham verici

Eski bir metalurji profesörü olan Wang Chuanfu, BYD’yi  1995 yılında kurduğunda cep telefonu bataryası üretimi yaparak işe başlamıştı. Shenzhen merkezli şirket, on yıl sonra Tesla’nın tacını ele geçirecek kadar büyük bir pazar payına sahip olmayı başardı.

Çin’de pek çok marka altında elektrikli otomobil üreticisi var ancak BYD’yi diğerlerinden ayıran iki temel özellik var: İlki geniş ve tamamlayıcı üretim kapasitesiyle bir enerji ekosistemi yolunda ilerleyişi. İkincisiyse gelişen ülkelere yapılan büyük yatırımlarla küresel ve stratejik bir marka ve tedarik zinciriyle hegemon üretici olma hedefi…

BYD’nin hızlı büyümesi, Çin’in dünyanın temiz teknoloji süper gücü olarak yükselişinin önemli bir parçası olmuştur. Çinli şirketler, elektrikli araçlar ve piller ile rüzgar ve güneş enerjisi için hayati önem taşıyan kaynaklar, üretim ve teknolojiler için tedarik zincirlerine hakimdir.

BYD, üç kıtada en az altı ülkede madenlerde hisse sahibidir ve bu da pilleri için hayati önem taşıyan lityuma uzun vadeli erişimi garanti eder. Çinli grup kendi bilgisayar çiplerini üretir, yeni fabrikalar inşa etmek için kendi inşaat yan kuruluşuna sahiptir ve giderek daha sofistike hale gelen araçlar ve enerji sistemleri için kendi yazılımını geliştirir. Hatta bunları taşımak için gemi filoları bile inşa eder.

Dünyanın en büyük EV pil üreticisi olan vatandaşı CATL’nin yanında, BYD’nin pilleri Japon, Güney Koreli ve Avrupalı ​​rakiplerinin ürettiklerine kıyasla büyük bir maliyet avantajına sahiptir. Diğer taraftan ARGE araştırmaları sayesinde sodyumla çalışan pillerin de test edilmeye başlandığı biliniyor.

Türkiye’ye BYD yatırımı neden önemli?

İki ülke arasındaki mevcut ticari görünüm ve yatırımları değerlendirecek olursam; Çin-Türkiye Ticaret Odası verilerine göre, 2023 yılında ticaret hacmi 48,3 milyar dolar ancak bunun sadece 3 milyarı ülkeye ihracat, 45 milyar doları ise ülkeden ithalat olduğundan dünyada pek çok ülkede olduğu gibi aleyhimizedir. Bakan Fidan’ın Çin ziyareti sırasındaki temaslarda;  ülkeye tarım ürünleri ihracatının yeniden değerlendirileceği ifade edilmişti.  Çinli şirketlerin Türkiye’ye yaptığı doğrudan yatırımlar son beş yılda yüzde 30’un üzerinde bir artışla 2 milyar doları aşmıştır. Bu yatırımlar özellikle enerji, altyapı ve imalat sektörlerinde gerçekleşmiştir. Bu konuda Bakanı Hakan Fidan tarafından teknoloji yatırımlarının Türkiye’de yapılması çağrısında bulunulmuştur. Orta Koridor’un ve Kalkınma Yolu Projesi’nin Çin’in Kuşak Yol’una entegrasyonu değerlendirilmiştir. Turizm konusunda da işbirliğinin artırılması konusunda net adım atılmış; Kültür ve Turizm Bakanı Sun Yeli, ülkemizi ziyaret etmiş ve “Turizm İş Birliği Mutabakat Zaptı” imzalanmıştır.

Ardından AB’den bile önce olarak Çin’den gelen tüm tipteki araçlara yüzde 40 düzeyinde bir ilave tarife konulduğuna şahit olduk. Yine devamında Cumhurbaşkanı Erdoğan’ın ŞİÖ zirvesine katılımının hemen ardından yayınlanan bir kararla YTB kapsamındaki markaların bu tarifeden hariç tutulduğunu gördük ki esasında bu durum bir yıl öncesinden anlaşmaya varıldığı üzere BYD’nin Türkiye’ye yapacağı fabrika ve ARGE merkezi yatırımının da sinyalini verecekti.

1 milyar dolar ve yıllık 150 bin araç kapasiteli olduğu ifade edilen yatırımda 5000 kişilik bir istihdam sağlanacağı bilgisi bazı tartışmaların da yolunu açtı. Otomotiv sektöründeki rekabeti bozacağı ve 5000 kişilik istihdamın yeterli olmayacağı gibi konular gündeme taşındı.

Bu konulara değinmeden önce ülkemizdeki otomotiv sektörünün genel yapısına bakılacak olursa; Türkiye yılda yaklaşık 1,5 milyon adet otomotiv üretimiyle dünyanın önemli üretim merkezlerinden biridir. Diğer taraftan ülkemizde satılan araçların yüzde 68’i ithal (üstelik kendi markamız TOGG’un yükselişine rağmen) ve ODD ocak-nisan verilerine göre sadece yüzde 23’ünün hibrit ve elektrikli motorlu araçlardan oluştuğu görülmektedir. Dolayısıyla 1 milyar dolar düzeyindeki bu yatırım hem ithal pazarını daraltmak hem de tedarik zinciri olma avantajını elde etmek açısından önemli bir avantaj sağlamaktadır.

Ancak bana göre tüm bunlardan daha önemli ve uzun dönemli bir avantajı vardır ki o da kurulacak ARGE merkeziyle beraber, dünyanın en gelişmiş enerji ekosistemi ve tedarik zincirine sahip markasından ülkemize gelecek know how.

Kendi markamız TOGG ve olası yeni markalar açısından bu bilgi paylaşımının haksız bir rekabet değil bilhassa gelişime ışık tutucu bir özelliği olduğunu düşünüyorum.

Kalkınma hamlelerini gerçekleştirebilmek için günümüz konjonktüründe bilgiye dayalı ve verimliliği arttırıcı yatırımlara ihtiyaç varken, değişen ticaret rotalarında oyun kurucu olabilmek içinse düşük kura değil, ileri teknoloji işbirlikleri sürdürülebilir bir yöntem olarak karşımıza çıkar. Bu nedenlerle BYD yatırımını kıymetli buluyor, bölgeden benzer yatırımların gelmesini temenni ediyorum.

*Grafik kaynak: https://cepr.org/voxeu/columns/us-china-decoupling-rhetoric-and-reality

Çok Okunanlar

Exit mobile version