DÜNYA BASINI
Foreign Affairs: Washington’un Ukrayna’da sona ihtiyacı var
Yayınlanma
Yazar
Emre KöseÇevirmenin notu: Savaşın maliyetli bir süreç olduğu aşikâr. Şimdilik sahası Ukrayna olan ve son bir buçuk yıldır tırmanan NATO-Rusya çatışması da benzer şekilde tarafların sırtına ağır yükler bindiriyor. Ukrayna, Batı’dan kontrolsüz ve koşulsuz bir şekilde ciddi miktarda askeri ve mali yardım aldı ve almaya devam ediyor, fakat bu sürdürülebilir bir durum değil. Bir son gerekiyor ama tarafların tutumları birbiriyle taban tabana zıt. ABD dış politikasında söz sahibi olduğu bilinen düşünce kuruluşu RAND Corporation’ın üst düzey araştırmacılarından Samuel Charap’ın Foreign Affairs’ta yayımlanan makalesinde Ukrayna ihtilafında Kore Savaşı ya da Arap-İsrail Savaşlarındakine benzer çözüm formülleri öneriliyor. Benzer öneriler şimdiye dek fazlaca odaktan gelmiş olsa da bu önerilerin geldiği yer makaleyi dikkat çekici kılıyor.
Kazanılamayacak savaş: Washington’un Ukrayna’da sona ihtiyacı var
Samuel Charap
5 Haziran 2023
Rusya’nın 2022’nin şubat ayında Ukrayna’yı işgal etmesi ABD ve müttefikleri açısından dönüm noktası oldu. Önlerinde acil bir görev vardı, o da Rus saldırganlığına karşı koyan Ukrayna’ya yardım etmek ve Moskova’yı ihlalleri nedeniyle cezalandırmak. Batı’nın reaksiyonu başından beri açık olsa da hedef —savaşın sonu— belirsizdi.
Bu belirsizlik ABD’nin yürüttüğü politikanın bir marazı olmaktan çok niteliği oldu. Ulusal Güvenlik Danışmanı Jake Sullivan’ın 2022’nin haziran ayında ifade ettiği üzere, “Esasında oyunun sonu olarak gördüğümüz şeye zemin hazırlamaktan imtina ettik. […] Ukraynalıların elini önce savaş alanında, sonra da müzakere masasında mümkün olan en üst düzeyde güçlendirmek için bugün, yarın, gelecek hafta neler yapabileceğimize odaklandık.” Bu yaklaşım ihtilafın ilk aylarında anlamlıydı. O dönemde savaşın gidişatı netlikten uzaktı. Ukrayna Devlet Başkanı Volodimir Zelensky, hala Rus mevkidaşı Vladimir Putin ile görüşmeye hazır olduğunu söylüyordu ve Batı, Kiev’e bugünden farklı olarak bırakın tankları ve uzun menzilli füzeleri, henüz sofistike kara tabanlı roket sistemleri bile tedarik etmemişti. Ayrıca, ABD’nin kendi kuvvetlerinin yer almadığı bir savaşın hedefi hakkındaki görüşlerini dile getirmesi her zaman zordu. Ülkeleri için can veren Ukraynalılar, bu yüzden Washington ne isterse istesin ne zaman duracaklarına nihayetinde onlar karar verecek.
Ancak ABD’nin artık savaşın nasıl sona ereceğine dair bir vizyon geliştirmesinin zamanı geldi. On beş aydır süren çatışmalar, her iki tarafın da —dış yardımla bile olsa— diğerine karşı mutlak bir askeri zafer elde etme kapasitesine sahip olmadığını açıkça ortaya koydu. Ukrayna kuvvetleri ne kadar toprak kurtarabilirse kurtarsın Rusya, Ukrayna için kalıcı bir tehdit oluşturma kapasitesini muhafaza edecektir. Ukrayna ordusu da ülkenin Rus kuvvetleri tarafından işgal edilen bölgelerini risk altında tutma ve Rusya’nın kendi içindeki askeri ve sivil hedeflere zarar verme kapasitesine sahip olacaktır.
Bu faktörler, net bir sonuç vermeyen, yıkıcı ve yıllar sürecek bir çatışmaya yol açabilir. Dolayısıyla Amerika Birleşik Devletleri ve müttefikleri gelecekteki stratejileri konusunda bir seçim yapmak durumunda. Önümüzdeki aylarda savaşı üzerinde müzakere edilmiş bir sona doğru yönlendirmeye çalışabilirler. Ya da bunu yıllar sonra da yapabilirler. Bekleme kararı alırlarsa çatışmanın temelleri muhtemelen aynı kalacak, fakat savaşın maliyetleri —insani, mali ve diğer— katlanmış olacak. Bu nedenle, en azından bir neslin en önemli uluslararası krizi haline gelen bu durum için etkili stratejilerden biri, ABD ve müttefiklerinin odak noktalarını değiştirmelerini ve oyunun sonunu kolaylaştırmaya başlamalarını gerektiriyor.
Kazanmak ne anlama gelmiyor?
Mayıs sonu itibariyle Ukrayna ordusu önemli bir karşı taarruz gerçekleştirmenin eşiğindeydi. Kiev’in 2022 sonbaharında daha önceki iki harekatta elde ettiği başarıların ardından ve bu çatışmanın genel manada öngörülemeyen tabiatı göz önüne alındığında, karşı taarruzun anlamlı kazanımlar üretmesi kesinlikle mümkün.
Batılı karar alıcıların dikkati öncelikle bunun gerçekleşmesi için lazım olan askeri teçhizat, istihbarat ve eğitimi sağlamaya yönelmiş durumda. Savaş alanında görünürde bu kadar çok şey değişirken, bazıları Batı’nın oyunun sonunu tartışmaya başlamasının zamanı olmadığını iddia edebilir. Ne de olsa Ukraynalılara başarılı bir taarruz harekâtı için şans verme görevi Batılı hükümetlerin kaynaklarını halihazırda zorluyor. Ancak iyi gitse bile karşı taarruz askerî açıdan belirleyici bir sonuç doğurmayacaktır. Hakikaten de cephe hattının büyük ölçüde hareketlenmesi bile çatışmayı mutlak anlamda sona erdirmeyecektir.
Daha geniş anlamda, ülkeler arası savaşlar genelde bir tarafın kuvvetleri haritada belirli bir noktanın ötesine itildiğinde sona ermez. Başka bir deyişle, toprak fethi —ya da yeniden fethi— kendi başına bir savaş sonlandırma biçimi değil. Muhtemelen Ukrayna’da da aynı şey geçerli olacak: Kiev tüm beklentilerin ötesinde başarılı olsa ve Rus birliklerini uluslararası kabul gören sınırın ötesine çekilmeye zorlasa bile Moskova’nın savaşmayı bırakması mümkün olmayacak. Fakat bunun yakın vadede gerçekleşmesi şöyle dursun, pek çok kişi için bir noktada gerçekleşmesi bile imkânsız. Önümüzdeki aylar için iyimser beklenti, bundan ziyade Ukraynalıların güneyde bazı kazanımlar elde edeceği, belki de Zaporijya ve Herson oblastlarının bazı kısımlarını geri alacağı ve Rusya’nın doğudaki saldırısını püskürteceği yönünde.
Bu muhtemel kazanımlar önemli olacaktır ve arzu edilir olması haklı. Bundan sonra Rus işgalinin tarifsiz dehşetine daha az Ukraynalı maruz kalacaktır. Kiev, Avrupa’nın en büyüğü olan Zaporijya Nükleer Enerji Santrali gibi önemli ekonomik varlıkların kontrolünü yeniden ele geçirebilir. Rusya ise askeri kabiliyetlerine ve küresel prestijine bir darbe daha indirerek bu durumun maliyetini daha da artırmış olur, nitekim bu Moskova adına stratejik bir felaket anlamına gelir.
Batı başkentlerindeki umut, Kiev’in savaş alanındaki kazanımlarının Putin’i müzakere masasına oturmaya zorlayacağı yönünde. Bir başka taktiksel gerilemenin Moskova’nın savaşa devam etme konusundaki iyimserliğini azaltması da mümkün. Ancak nasıl ki toprak kontrolünü kaybetmek savaşı kaybetmek anlamına gelmiyorsa bu, siyasi tavizleri de beraberinde getirmeyecektir. Putin yeni bir seferberlik ilan edebilir, Ukrayna kentlerine dönük bombardıman harekâtını yoğunlaştırabilir ya da zamanın kendisi için ve Ukrayna’nın aleyhine işleyeceğine inanarak mevcut çizgiyi koruyabilir. Kaybedeceğini düşünse bile savaşmaya devam edebilir. Diğer ülkeler de yenilginin kaçınılmaz olduğunu kabul etmelerine rağmen savaşmaya devam etmeyi seçmişlerdi; mesela I. Dünya Savaşı’ndaki Almanya’yı aklınıza getirin. Kısacası, savaş alanındaki kazanımlar tek başlarına savaşın sonunu getirmeyecektir.
İmkânsız görev mi?
Bir yılı aşkın süredir devam eden çatışmaların ardından, bu savaşın gideceği muhtemel istikamet netleşmeye başladı. Cephe hattının konumu bu bulmacanın önemli bir parçası, fakat en önemlisi olmaktan çok uzak. Aslında bu çatışmanın kilit yönleri iki yönlü: Her iki tarafın da birbirlerine karşı oluşturacağı daimî tehdit ve Rusya’nın ilhak ettiğini iddia ettiği Ukrayna toprakları üzerindeki huzursuz anlaşmazlık. Bunlar muhtemelen önümüzdeki uzun yıllar boyunca sabit kalacaktır.
Ukrayna, Batı’dan aldığı on milyarlarca dolarlık yardım, kapsamlı eğitim ve istihbarat desteğiyle etkileyici bir savaş gücü oluşturdu. Ukrayna Silahlı Kuvvetleri, Rus işgali altındaki tüm bölgeleri risk altında tutabilecektir. Dahası Kiev, geçtiğimiz yıl tekrar tekrar gösterdiği üzere Rusya’yı bizzat vurma kabiliyetini de koruyacaktır.
Elbette Rus ordusu da Ukrayna’nın güvenliğini tehdit etme kapasitesine sahip olacaktır. Silahlı kuvvetleri, telafisi yıllar sürecek ciddi kayıplar ve teçhizat kayıpları yaşamış olsa da hala çok güçlüler. Ve her gün birer kez daha gösterdikleri üzere, şu anki üzücü durumlarında bile, Ukrayna askeri kuvvetleri ve siviller için ciddi ölçüde ölüm ve yıkıma neden olabilirler. Ukrayna’nın elektrik şebekesini yok etme harekâtı başarısız olmuş olabilir ama Moskova hava gücü, kara unsurları ve denizden fırlatılan silahlarla Ukrayna’nın kentlerini her an vurabilme kabiliyetini koruyacaktır.
Başka bir deyişle cephe hattı her nerede olursa olsun, Rusya ve Ukrayna birbirlerine karşı kalıcı bir tehdit oluşturacak kapasiteye sahip olacaktır. Ancak geçtiğimiz yılın gösterdikleri, Rusya’nın kitle imha silahlarına başvurmadığını varsayarsak (ki bu bile zaferi garantilemeyebilir), her ikisinin de mutlak bir zafer elde etme kapasitesine sahip olmadığını ya da olmayacağına işaret ediyor. 2022’nin başlarında, kuvvetleri çok daha iyi durumdayken Rusya, Kiev’i kontrol altına alamadı ya da demokratik olarak seçilmiş Ukrayna hükümetini deviremedi. Bu aşamada Rus ordusu, Moskova’nın Ukrayna’da kendisine ait olduğunu iddia ettiği tüm bölgeleri ele geçiremeyecek gibi görünüyor. Geçtiğimiz kasım ayında Ukraynalılar, Rusları Herson oblastındaki Dinyeper Nehri’nin doğu yakasına çekilmeye zorladı. Bugün Rus ordusu Herson ve Zaporijya oblastlarının geri kalanını ele geçirmek için nehrin karşısına geçecek durumda değil. Ocak ayında Donetsk oblastının Vuhledar civarındaki düzlüklerinde kuzeye doğru ilerleme teşebbüsü —nehir geçişinden çok daha az yorucu bir saldırı—Ruslar için kan gölüyle sonuçlandı.
Bu arada Ukrayna ordusu beklentilere meydan okudu ve okumaya da devam edebilir. Fakat sahada daha fazla ilerleme sağlanmasının önünde büyük engeller var. Rus kuvvetleri güneydeki en muhtemel ilerleme eksenine yoğun bir şekilde konuşlanmış halde. Açık kaynaklı uydu görüntüleri, cephe hattı boyunca aşılması zor olacak çok katmanlı fiziksel savunmalar —yeni siperler, araç önleyici bariyerler, teçhizat ve malzeme için engeller ve setler— oluşturduklarını gösteriyor. Putin’in geçen sonbaharda ilan ettiği seferberlik, daha önce Ukrayna’nın, Rusya’nın zayıf savunma hatlarının sürpriz bir saldırıya karşı savunmasız olduğu Harkov bölgesinde ilerlemesine imkân veren insan gücü sorunlarını telafi etti. Ve Ukrayna ordusu, çeşitli kabiliyetlerin entegre edilmesini gerektiren taarruz harekatlarıyla pek sınanmamış durumda. Ayrıca savaş sırasında, en son Donetsk oblastındaki küçük bir kent olan Bahmut’ta yaşanan savaşta kayda değer kayıplar verdi. Kiev, ayrıca topçu ve hava savunması da dahil olmak üzere kritik mühimmatlarda sıkıntı yaşıyor ve Batı’dan aldığı teçhizatın karmakarışık olması bakım ve eğitim kaynaklarını zorluyor.
Her iki tarafta da söz konusu olan bu kısıtlar, önümüzdeki aylarda hatta yıllarda iki tarafın da askeri yollarla belirtilen toprak hedeflerine ulaşamayacağını güçlü bir şekilde gösteriyor. Ukrayna için hedef son derece net: Kiev, Kırım ve Donbass’ın Rusya tarafından 2014’ten bu yana işgal edilen kısımlarını da içeren, uluslararası alanda tanınan tüm toprakları üzerinde kontrol sahibi olmak istiyor. Rusya’nın tutumu ise o kadar net değil, zira Moskova ilhak ettiğini iddia ettiği beş Ukrayna bölgesinden ikisinin —Zaporijya ve Herson— sınırları konusunda müphemiyetini koruyor. Bu ne olursa olsun, nihayetinde ne Ukrayna ne de Rusya kendi toprakları olarak gördükleri yerler üzerinde kontrol kuracak gibi görünmüyor (Bu, her iki tarafın da hak iddialarına eşit meşruiyet tanınması gerektiği anlamına gelmiyor. Ancak Rusya’nın tutumunun açıkça gayri meşru olması Moskova’yı bu tutumu korumaktan alıkoyacak gibi de görünmüyor). Başka bir deyişle, savaş toprak anlaşmazlığına bir çözüm bulunmadan sona erecektir. Ya Rusya ya da Ukrayna ya da daha büyük olasılıkla her ikisi de uluslararası sınır olarak tanımadığı fiili bir kontrol hattına razı olmak zorunda kalacak.
Sonsuz savaş başlıyor
Büyük ölçüde sabit olan bu faktörler Rusya ile Ukrayna arasında uzun süreli bir sıcak savaşa yol açabilir. Nitekim tarih de bunun en muhtemel netice olduğunu gösteriyor. Stratejik ve Uluslararası Çalışmalar Merkezi’nin, Uppsala Üniversitesi tarafından derlenen ve 1946-2021 yılları arasındaki verileri kullanarak yaptığı çalışma, ülkeler arası savaşların yüzde 26’sının bir aydan kısa bir sürede, yüzde 25’inin ise bir yıl içinde sona erdiğini ortaya koydu. Fakat çalışma aynı zamanda “ülkeler arası savaşlar bir yıldan uzun sürdüğünde, ortalama on yıldan fazla sürdüğü” sonucuna da vardı. On yıldan az sürenler bile son derece yıkıcı olabiliyor. Mesela İran-Irak savaşı 1980’den 1988’e kadar yaklaşık sekiz yıl sürmüş ve neredeyse yarım milyon insanın ölümüne ve bir o kadarının da yaralanmasına yol açmıştı. Ukrayna yaptığı onca fedakarlıktan sonra böyle bir akıbetten kaçınmayı hak ediyor.
Siyaset bilimci Miranda Priebe ile birlikte yazdığım yakın tarihli bir RAND çalışmasının da gösterdiği üzere Rusya ve Ukrayna arasında uzun sürecek bir savaş, ABD ve müttefikleri açısından da son derece sorunlu olacaktır. Uzun sürecek bir çatışma, Rusya’nın nükleer silah kullanması ya da Rusya-NATO savaşı gibi olası bir tırmanma riskini mevcut yüksek seviyede tutacaktır. Ukrayna, Batı’dan neredeyse tamamen iktisadi ve askeri yaşam desteği almak zorunda kalacak ve bu da eninde sonunda Batılı ülkeler için bütçe sıkıntılarına ve orduları için hazırlık sorunlarına neden olacaktır. Tahıl ve enerji fiyatlarındaki dalgalanma da dahil olmak üzere savaşın küresel iktisadi etkileri devam edecektir. ABD, kaynaklarını başka önceliklere odaklayamayacak ve Rusya’nın Çin’e olan bağımlılığı derinleşecektir. Uzun bir savaş Rusya’yı daha da zayıflatacak olsa da bu fayda bu maliyetlerden daha ağır basmayacak.
Batılı hükümetler Ukrayna’nın karşı taarruza hazırlanmasına yardımcı olmak için ellerinden geleni yapmaya devam ederken, aynı zamanda savaşın sona erdirilmesine yönelik bir strateji benimsemeli; bu ideal olmaktan uzak koşullar altında makul olan bir oyun sonu vizyonu. Mutlak bir askeri zafer pek mümkün olmadığından, belirli oyun sonları artık makul değil. Moskova ile Kiev arasında sınırlar gibi temel konulardaki görüş ayrılıklarının devam ettiği ve bunca can kaybı ve sivil ölümden sonra yaşanan yoğun mağduriyetler göz önüne alındığında, Rusya ile Ukrayna arasındaki ilişkileri normalleştirecek bir barış anlaşması veya kapsamlı bir siyasi çözüm de imkânsız görünüyor. İki ülke sıcak savaş sona erdikten çok sonra da düşman olmaya devam edecek.
Savaşı herhangi bir müzakere olmaksızın sona erdirmek Batılı hükümetler ve Kiev için kışkırtılmamış bir saldırı eylemi ve korkunç savaş suçları işlemiş bir hükümetin temsilcileriyle görüşmeye tercih edilebilir görünebilir. Ancak bu yoğunluk seviyesine ulaşan ülkeler arası savaşlar, müzakere olmaksızın kolayca sona erme eğiliminde olmaz. Savaş devam ederse, 2014’ten 2022’ye kadar Donbass’ta olduğu gibi düşük yoğunluklu lokal bir çatışmaya dönüştürmek de son derece zor olacaktır. Bu dönemde savaşın Ukrayna’daki çatışma bölgesi dışındaki yaşam üzerinde nispeten az bir etkisi oldu. Mevcut cephe hattının uzunluğu (600 milden fazla), hattın çok ötesindeki kentlere ve diğer hedeflere yapılan saldırılar ve her iki ülkede de devam eden seferberlik (Rusya’da kısmi, Ukrayna’da tam) iki savaşan taraf üzerinde sistemik —belki de neredeyse varoluşsal— etkilere sahip olacaktır. Mesela, hava sahası kapalı, limanları büyük ölçüde abluka altında, kentleri ateş altında, çalışma çağındaki erkekleri cephede savaşırken ve milyonlarca sığınmacı ülkeye dönmek istemezken Ukrayna ekonomisinin nasıl toparlanabileceğini tahayyül etmek zor. Bu savaşın etkilerinin belirli bir coğrafya ile sınırlandırılabileceği noktayı çoktan geçtik.
Müzakereler gerekli olacağından ancak bir çözüm söz konusu olmadığından, en makul olanı nihai bir ateşkes anlaşmasıdır. Ateşkes —esasen siyasi ayrışmalar arasında köprü kurmayan kalıcı bir ateşkes anlaşması— Rusya ile Ukrayna arasındaki sıcak savaşı sona erdirecek ama daha geniş çaplı çatışmayı sona erdirmeyecektir. Bunun en iyi örneği 1953 Kore ateşkesidir; bu ateşkes sadece ateşkesin sürdürülmesinin mekaniği ile ilgilenmiş ve tüm siyasi meseleleri masanın dışında bırakmıştı. Her ne kadar Kuzey ile Güney Kore teknik olarak hala savaş halinde olsalar ve her ikisi de yarımadanın tamamının kendi egemenlik alanları olduğunu iddia etseler de, ateşkes büyük ölçüde geçerli oldu. Böyle tatmin edici olmayan bir netice, savaşın sona ermesinin en muhtemel yolu.
Kore örneğinin aksine ABD ve müttefikleri Ukrayna’da savaşmıyor. Kiev ile Moskova’da alınacak kararlar Berlin, Brüksel ya da Washington’da alınacak kararlardan çok daha belirleyici olacaktır. Batılı hükümetler isteseler bile Ukrayna’ya ya da Rusya’ya şartları dikte edemezler. Yine de Kiev’in nihayetinde kendi kararlarını vereceğini kabul etmekle birlikte ABD ve müttefikleri, Ukrayna ile yakın istişare içinde, oyunun sonuna ilişkin vizyonlarını tartışmaya ve ortaya koymaya başlayabilirler. Bir ölçüde halihazırda aylardır bunu yapıyorlar: ABD Başkanı Joe Biden’ın 2022’nin mayıs The New York Times’ta yayımlanan köşe yazısı, yönetiminin bu savaşın müzakere masasında sona ereceğini düşündüğünü açıkça ortaya koydu. Üst düzey yetkilileri o zamandan beri bu görüşü düzenli olarak yinelediler, ancak Ukrayna’ya “gerektiği kadar” yardım etme dili genellikle daha fazla dikkat çekiyor. Fakat Washington daha fazla ayrıntı vermekten ısrarla kaçındı. Dahası ne ABD hükümeti içinde ne de Washington, müttefikleri ve Kiev arasında nihai müzakerelerin pratikleri ve muhtevası üzerine düşünme üzerine devam eden herhangi bir çaba var gibi görünmüyor. Karşı taarruz için kaynak sağlama çabalarıyla karşılaştırıldığında, bundan sonra ne olacağını şekillendirmek için neredeyse hiçbir şey yapılmıyor. Biden yönetimi bu boşluğu doldurmaya başlamalı.
Beklemenin maliyeti
Diplomasinin rayına oturtulması için atılacak adımların Ukrayna’ya askeri yardım sağlama ya da Rusya’ya maliyet yükleme çabalarını etkilemesi gerekmiyor. Tarihsel olarak, savaşlarda aynı anda hem savaşıp hem de müzakere etmek yaygın bir uygulama olmuştur. Kore Savaşı sırasında en yoğun çatışmalardan bazıları, ABD’nin kayıplarının yüzde 45’inin yaşandığı iki yıllık ateşkes müzakereleri sırasında gerçekleşmişti. Kaçınılmaz diplomasi için plan yapmaya başlamak, ABD politikasının diğer mevcut unsurlarına ve devam etmekte olan savaşa paralel olarak gerçekleşebilir ve gerçekleşmelidir.
Kısa vadede bu, hem karşı taarruzda Kiev’e yardım etmeye devam etmek hem de müttefikler ve Ukrayna ile oyunun sonu hakkında paralel müzakerelere başlamak anlamına geliyor. Prensipte Rusya ile müzakere yolunun açılması savaş alanındaki ilerlemeyle çelişmemeli, aksine onu tamamlamalı. Ukrayna’nın kazanımları Kremlin’i uzlaşmaya daha istekli hale getirmişse, bunu öğrenmenin tek yolu işleyen bir diplomatik kanal olacaktır. Böyle bir kanalın kurulması ne Ukrayna’nın ne de Batılı ortaklarının Rusya üzerindeki baskıyı azalttığının göstergesi olarak görülmemeli. Etkili bir strateji hem zorlama hem de diplomasi gerektirecektir. Biri diğerinin zararına olamaz.
Müzakerelere zemin hazırlamak konusunda beklemenin de bir maliyeti var. Müttefikler ve Ukrayna, diplomatik bir strateji geliştirmeden ne kadar uzun süre beklerse, bunu yapmak o kadar zorlaşacaktır. Aylar geçtikçe ilk adımı atmanın siyasi bedeli de artacaktır. Şimdiden, ABD ve müttefiklerinin diplomatik yolu açmak için yapacakları herhangi bir hamlenin —Ukrayna’nın desteğiyle bile olsa— politikadan geri dönüş ya da Batı’nın Kiev’e verdiği destekten vazgeçmesi olarak algılanmaması için hassas bir şekilde yönetilmesi gerekecek.
Hazırlıklara şimdi başlamak da mantıklı zira çatışma diplomasisi bir gecede sonuç vermeyecektir. Sahiden de müttefikler ve Ukrayna’nın müzakere stratejisine dair aynı noktada buluşması haftalar, belki de aylar alacaktır; müzakereler başladığında Rusya ile anlaşmaya varmak ise daha da uzun sürecektir. Kore ateşkesi örneğinde, yaklaşık 40 sayfalık anlaşmaya son şeklini vermek için iki yıl boyunca 575 toplantı yapılması gerekmişti. Diğer bir deyişle, yarın bir müzakere platformu kurulsa bile, silahların susması için aylar geçmesi gerekecektir (eğer müzakereler başarıya ulaşırsa, ki bu da kesin değil).
Ateşkesi kalıcı hale getirecek tedbirlerin tasarlanması çetrefilli ama kritik bir görev olacaktır ve Washington, bu çabada Kiev’e yardımcı olmaya hazır olup olmadığından emin olmalı. Zelenskiy de dahil olmak üzere Ukraynalı yetkililerin alaycı bir şekilde “Minsk 3” olarak tanımladıkları ve Rusya’nın daha önceki işgallerinin ardından 2014 ve 2015 yıllarında Belarus’un başkentinde yapılan iki başarısız ateşkes anlaşmasına atıfta bulunan durumdan nasıl kaçınılacağı konusunda ciddi bir çalışma başlatılmalı. Bu anlaşmalar şiddeti kalıcı olarak sona erdirememiş ve tarafların uymasını sağlayacak etkili mekanizmalar içermemişti.
Siyaset bilimci Virginia Page Fortna, 1946 ve 1997 yılları arasındaki çatışmalardan elde edilen verilere başvurarak askerden arındırılmış bölgeler, üçüncü taraf garantileri, barış gücü veya anlaşmazlıkların çözümüne dönük ortak komisyonlar düzenleyen ve spesifik (belirsizliğe karşı) bir dil içeren güçlü anlaşmaların daha kalıcı ateşkesler sunduğunu göstermişti. Bu mekanizmalar, ezeli düşmanların temel farklılıklarını çözmeden barışa ulaşmalarını sağlayan karşılıklılık ve caydırıcılık ilkelerini güçlendirir. Bu mekanizmaların Ukrayna savaşına uyarlanması zor olacağından, hükümetlerin şimdiden bunları geliştirme konusunda çalışması gerekiyor.
Bu savaşı sona erdirecek bir ateşkes iki taraflı bir anlaşma olacak olsa da ABD ve müttefikleri Ukrayna’ya müzakere stratejisinde yardımcı olabilir ve olmalıdır. Buna ek olarak, tarafları masaya oturmaya teşvik etmek ve muhtemel ateşkesin çökme ihtimalini en aza indirmek adına, paralel olarak ne gibi tedbirler alabileceklerini düşünmeliler. Fortna’nın araştırmasının da ortaya koyduğu gibi, Ukrayna’ya yönelik güvenlik garantileri —Moskova’nın yeniden saldırması halinde Kiev’in Rusya ile tek başına yüzleşmeyeceğine dair güvence— bu denklemin bir parçası olmalı. Güvenlik garantileri tartışması çoğu zaman Ukrayna’nın NATO üyeliği meselesine indirgeniyor. Bir üye olarak Ukrayna, NATO’nun kurucu anlaşmasının, üyelerin aralarından birine karşı silahlı bir saldırıyı hepsine karşı yapılmış olarak kabul etmelerini gerektiren 5. Maddesinden faydalanacaktır. Fakat NATO üyeliği 5. Maddeden daha fazlası. Moskova’nın bakış açısına göre ittifaka üyelik, Ukrayna’yı ABD’nin kendi güç ve imkanlarını konuşlandıracağı bir hazırlık sahasına dönüştürecektir. Dolayısıyla, müttefikler arasında Kiev’e üyelik teklif etme konusunda bir fikir birliği olsa bile (ki yok), Ukrayna’ya NATO üyeliği yoluyla bir güvenlik garantisi verilmesi barışı Rusya için cazip olmaktan çıkarabilir ki Putin de savaşı sürdürmeye karar verebilir.
Bu çemberin içini doldurmak zor ve siyasi açıdan sıkıntılı olacaktır. Muhtemel modellerden biri, İsrail’in Mısır ile barışı kabul etmesinin temel ön koşullarından biri olan 1975 tarihli ABD-İsrail mutabakat zaptı. Belgede “ABD’nin İsrail’in bekası ve güvenliğine dönük uzun süredir var olan taahhüdü ışığında, ABD hükümetinin İsrail’in güvenliğine veya egemenliğine bir dünya gücü tarafından yapılacak tehditleri özel bir ciddiyetle değerlendireceği” belirtiliyor. Belge, böyle bir tehdit durumunda ABD hükümetinin “anayasal uygulamalarına uygun olarak İsrail’e verebileceği diplomatik ya da başka türlü destek ya da yardım konusunda” İsrail ile istişarede bulunacağını ifade ediyor. Belgede ayrıca Mısır’ın ateşkesi ihlal etmesi durumunda “ABD’nin düzeltici eylemde bulunacağı” da açıkça taahhüt ediliyor. Bu, İsrail’i hedef alan bir saldırının ABD’yi hedef almış bir saldırı olarak görüleceğine dair açık bir taahhüt değil, ancak buna yaklaşıyor.
Ukrayna’ya verilecek benzer bir güvence Kiev’e daha fazla güvenlik hissi kazandıracak, Ukrayna ekonomisine özel sektör yatırımını teşvik edecek ve gelecekteki Rus saldırganlığına karşı caydırıcılığı artıracaktır. Bugün Moskova, Ukrayna’ya saldırması halinde ABD’nin askeri müdahalede bulunmayacağından emin olsa da bu tür bir açıklama Kremlin’in iki kez daha düşünmesine neden olacaktır; fakat Rusya’nın sınırlarında yeni Amerikan üsleri kurulması olasılığını artırmayacaktır. Elbette Washington’un ateşkesin kalıcılığına güvenmesi gerekir ki taahhüdün sınanma olasılığı düşük kalsın. Rusya ile savaştan kaçınmak bir öncelik olmaya devam etmeli.
Zamanı geldiğinde Ukrayna, Kiev’in inandırıcı bir caydırıcı güç oluşturmasına yardımcı olmak için yeniden inşa yardımı, Rusya için hesap verebilirlik tedbirleri ve barış döneminde daimî askeri yardım gibi başka teşviklere ihtiyaç duyacaktır. Buna ek olarak, ABD ve müttefikleri Rusya’ya uygulanan zorlayıcı baskıyı, barışı daha cazip bir alternatif haline getirme çabalarıyla desteklemeli; örneğin yaptırımların koşullu olarak hafifletilmesi —uyulmaması halinde geri adım atılması— uzlaşmayı teşvik edebilir. Batı ayrıca ileride Rusya ile benzer bir krizin patlak verme ihtimalini en aza indirmek için Avrupa’nın daha geniş güvenlik meseleleri konusunda diyaloğa açık olmalı.
Müzakereler başlasın
Önümüzdeki aylarda bu vizyonu gerçeğe dönüştürmeye yönelik ilk adım, ABD hükümetinde diplomatik yolu geliştirmeye yönelik çabanın başlatılması olabilir. ABD’nin yeni bir askeri komuta unsuru olan Ukrayna Güvenlik Yardımı Girişimine üç yıldızlı bir general tarafından yönetilen ve 300 kişilik bir kadroya sahip olan yardım ve eğitim misyonu tahsis edildi. Yine de ABD hükümetinde tam zamanlı işi çatışma diplomasisi olan tek bir yetkili yok. Biden, neredeyse tüm ilgili başkentlerde bu krizde kenara itilmiş olan dışişleri bakanlıklarının ötesine geçebilecek bir şahsiyet, belki de özel bir başkanlık elçisi atamalı. Daha sonra ABD, Ukrayna ile ve G7 ve NATO’daki müttefikleri arasında oyunun sonu hakkında gayrı resmi müzakerelere başlamalı.
Buna paralel olarak ABD, savaşla ilgili olarak Ukrayna, müttefikleri ve Rusya’yı kapsayan düzenli bir iletişim kanalı kurmayı düşünmeli. Bu kanal başlangıçta ateşkes sağlamayı amaçlamayacaktır. Bundan ziyade kilit devletler ve uluslararası kurumların temsilcilerinden oluşan gayrı resmi bir grubun düzenli olarak bir araya geldiği, Balkan savaşları sırasında kullanılan temas grubu modeline benzer şekilde, katılımcıların tek seferlik karşılaşmalar yerine sürekli olarak etkileşimde bulunmalarına olanak sağlayacaktır. Bu tür tartışmalar, ABD’nin İran ile 2015 yılında imzalanan nükleer anlaşmayla ilgili ilk temaslarında olduğu gibi, kamuoyunun gözü önünde başlamalı.
Bu çabalar anlaşmayla sonuçlanmayabilir. Başarı ihtimali düşük ve müzakerelerden bir anlaşma çıksa bile kimse tam anlamıyla tatmin olmuş olarak ayrılmayacaktır. Kore ateşkesi, imzalandığı dönemde hiçbir şekilde ABD dış politikasının bir zaferi olarak görülmüyordu; ne de olsa Amerikan halkı net bir çözümü olmayan kanlı savaşlara değil, mutlak zaferlere alışmıştı. Ancak aradan geçen yaklaşık 70 yıl boyunca yarımadada yeni bir savaş patlak vermedi. Bu arada Güney Kore, 1950’lerin yıkımından çıkarak bir ekonomik güç merkezi ve nihayetinde gelişen bir demokrasi haline geldi. Savaş sonrası Ukrayna’nın da benzer şekilde müreffeh, demokratik ve Batı’nın güvenliğine güçlü bir şekilde bağlı olduğu bir ülke olması gerçek bir stratejik zafer anlamına gelecektir.
Ateşkese dayalı bir oyun sonu, Ukrayna’yı —en azından geçici olarak— tüm topraklarından yoksun bırakacaktır. Fakat ülke ekonomik olarak toparlanma fırsatına sahip olacak ve ölüm ve yıkım sona erecektir. Ülke, Moskova’nın işgal ettiği bölgeler üzerinde Rusya ile çatışma içinde kalmaya devam edecek ama bu çatışma Batı’nın desteğiyle Ukrayna’nın avantajlı olacağı siyasi, kültürel ve iktisadi alanlarda yaşanacaktır. Barış şartlarıyla bölünmüş bir başka ülke olan Almanya’nın 1990’da başarılı bir şekilde yeniden birleşmesi, çekişmenin askeri olmayan unsurlarına odaklanmanın sonuç verebileceğini gösteriyor. Bu arada, Rusya ile Ukrayna arasındaki bir ateşkes de Batı’nın Rusya ile çatışmasını sona erdirmeyecektir, fakat doğrudan bir askeri çatışma riski ciddi ölçüde azalacak ve savaşın küresel sonuçları hafifleyecektir.
Pek çok yorumcu bu savaşın sadece muharebe alanında karara bağlanması gerektiği konusunda ısrar etmeye devam edecektir. Ancak bu görüş, cephe değişse bile savaşın yapısal gerçeklerinin değişme ihtimalinin ne kadar düşük olduğunu ortaya koyuyor ki bu da garanti olmaktan uzak bir sonuç. ABD ve müttefikleri, Ukrayna’ya aynı anda hem savaş alanında hem de müzakere masasında yardım edebilmeli. Şimdi başlamanın tam vakti.