Aşağıda çevirisini okuyacağınız makale, Husilerin İsrail’e yük taşıyan gemilere yönelik devam eden saldırıları ve ABD’nin buna karşı kurduğu deniz görev gücünün Kızıldeniz’de nasıl bir risk yarattığını açıklıyor. FP’de yayınlanan makale, bölge ülkelerinin ABD’nin liderliğindeki görev gücüne katılmada neden isteksiz olduğunu da anlatıyor:
***
Kızıldeniz Krizi
Husi füze saldırıları dalgası nakliye şirketlerini ve enerji piyasalarını ürküttü.
Christina Lu
Musa Kızıldeniz’i ikiye ayırmış olabilir, ancak şimdi Husi füze saldırıları dalgası nedeniyle nakliye şirketleri sürüler halinde Kızıldeniz’den ayrılıyor.
ABD’li yetkililere göre İran destekli Yemenli grup şu ana kadar Kızıldeniz’deki bir düzine gemiye en az 100 füze ve insansız hava aracı saldırısı düzenledi ve İsrail’e ait olsun ya da olmasın İsrail’e doğru giden tüm gemileri hedef alma tehdidinde bulundu. Aralarında BP ve Maersk’in de bulunduğu büyük enerji ve denizcilik şirketleri aynı akıbete uğramamak için Kızıldeniz’deki faaliyetlerini durdurarak enerji piyasalarını sarstı, küresel petrol fiyatlarını yükseltti ve kısa sürede her şeyi etkiledi. Kızıldeniz, kargo gemileri açısından Asya’yı Avrupa’ya bağladığı için, bu tür aksaklıklar dünya çapında hissediliyor.
Enerji Aspects adlı bir araştırma firmasının jeopolitik başkanı Richard Bronze, Husi saldırılarının “küresel nakliye piyasaları, enerji emtiaları, diğer emtialar ve mal akışları için endişe yarattığını” söyledi: “Gerçekten kritik bir nakliye rotası, bu nedenle herhangi bir aksama gecikmelere ve maliyetlerin artmasına yol açma riski taşıyor, bu da küresel ekonominin birçok köşesinde bir tür zincirleme etkiye neden olabilir.”
Washington’un, Kızıldeniz’de seyrüseferi korumak için çok uluslu görev gücünü ilan ettikten birkaç gün sonra Yemen’deki Husi üssünü vurmayı düşündüğü bildiriliyor. Ancak bu vaat, Washington’un Yemen’de saldırı düzenlemesi halinde saldırılarını artırma ve ABD savaş gemilerini hedef alma sözü veren Husileri caydırmaya yetmedi.
Gerilimin artma tehdidi endişeli nakliye şirketleri ve enerji piyasaları üzerinde belirginleşirken, Foreign Policy, Kızıldeniz krizini ve bunun küresel ticaret için ne anlama gelebileceğini analiz etti.
Husiler konusu karmaşık
İran tarafından desteklenen Husi isyancı grubu, 2014’te ülkeyi yıkıcı bir iç savaşa sürükleyen yıllarca süren güç kazanma çabasının ardından kuzey Yemen’in büyük bir bölümünü kontrol ediyor. İran tarafından silahlandırılan Husiler ile Suudi Arabistan öncülüğündeki koalisyon arasında yıllarca süren çatışmaların ardından, BM tahminlerine göre 2021 yılı sonuna kadar yüzde 70’i 5 yaşından küçük çocuklar olmak üzere en az 377.000 kişi öldürüldü.
Uzmanlar Husilerin Kızıldeniz saldırılarının iç desteği artırma ve grubun bölgesel konumunu güçlendirme çabasının bir parçası olduğunu, Husilerin popülaritesinin ise bu saldırıları düzenlemeye başladıklarından bu yana arttığını söylüyor. İran’ın “Direniş Ekseni “nin bir parçası olan Husiler, İsrail Gazze’ye yönelik bombardımanını sonlandırana kadar Kızıldeniz’den geçen gemilere saldırma sözü verdi. Onlar İran’ın ortak takımı, ancak zaman zaman büyük ses getirebiliyorlar.
Washington merkezli Orta Doğu Enstitüsü’nde misafir akademisyen İbrahim Celal, “İran Direniş Ekseni’nin ayrılmaz bir parçası olan bir direniş hareketi olarak bölgede daha prestijli bir statü elde etmeye çalışıyorlar” diyor: Husiler aynı zamanda “saldırıları durdurarak güvenlik de sağlayabilen yıkıcı bir aktör olarak tanınmak istiyor” dedi.
İran, Husi vekilleri aracılığıyla İsrail’e giden gemilere saldırarak aslında Washington ve Batı’nın ekonomik yaptırımlarla yaptığı şeyi yapıyor: baskı. Bir enerji danışmanlık şirketi olan ClearView Energy Partners’ın genel müdürü Kevin Book, “Yaptıkları şey mimari olarak Batı’nın ikincil yaptırımlarına çok benziyor” diyor: “Esasen İsrail’le bağlantısı olan ya da İsrail’le ticaret yapan herkesin saldırıya ya da saldırı riskine maruz kalmasını sağlamaya çalışıyorlar.”
Kızıldeniz neden bu kadar önemli?
Suudi Arabistan, Mısır ve Sudan arasında yer alan Kızıldeniz, Süveyş Kanalı’na giriş kapısı ve küresel ticaretin yaklaşık yüzde 12’sini ve küresel konteyner trafiğinin neredeyse üçte birini denetleyen dünyanın en önemli küresel ticaret koridorlarından biri. Yılda 19.000 kadar geminin Süveyş Kanalı’ndan geçtiği bu giriş, enerji ve emtia ticaretinde stratejik bir baskı noktası.
Book, “Petrol ve yük taşımacılığında geçiş noktalarına her zaman çok ilgi duyulmuştur çünkü coğrafi olarak nispeten küçük olabilirler ama küresel etkileri var” dedi: “Bu noktalar küresel dinamikler üzerinde çok önemli etkiye sahip olduğu için ABD ve Batılı müttefiklerinin düşmanları bazen bu geçiş noktalarından faydalanmaya çalışırlar”
Husi saldırılarından endişe duyan BP, Equinor, Maersk, Evergreen Line ve HMM’nin de aralarında bulunduğu büyük enerji şirketleri ve denizcilik firmaları, gemilerinin rotasını değiştirdi ya da Kızıldeniz’deki operasyonlarını askıya aldı. En az 100 gemi dar denizden geçmek yerine Afrika’nın güneyinin dibinden dolaşmaya başladı; bu da gemi yolculuklarını binlerce mil uzatabilecek ve nakliyeyi haftalarca geciktirebilecek bir dolambaçlı yol.
Şimdilik bu küresel ticaretin tamamen altüst olması değil sadece gecikmeler, daha yüksek maliyetler ve devam eden aksaklıklar anlamına geliyor. Energy Aspects’ten Bronze, saldırıların “bazı nakliyecileri Kızıldeniz’i kullanmaya devam etme konusunda tereddütlü hale getirmeye yettiğini” söyledi: “Ancak tüm sevkiyatın durdurulduğu ya da yeniden yönlendirildiği bir aşamada değiliz ya da bu ölçekte bir aksama olasılığı söz konusu değil.”
Washington nasıl tepki veriyor?
Şu anda Kızıldeniz’de en az üç destroyer bulunduran Washington, sayısız Husi insansız hava aracını düşürdü ve geçiş yapan gemilere fırlatılan füzeleri engelledi. Washington ayrıca bu hafta seyrüsefer özgürlüğünü sağlamak için 10 ülkeyi daha Refah Muhafızı Operasyonu adı verilen yeni bir görev gücü oluşturmak üzere harekete geçirdiğini duyurdu.
ABD’li yetkililer, operasyonun Bahreyn, Kanada, Fransa, Yunanistan, İtalya, Hollanda, Norveç, Seyşeller, İspanya ve Birleşik Krallık’ı kapsayacağını, ancak ayrıntıların hala belirsiz olduğunu ve neye benzeyeceği konusunda kafa karışıklığının devam ettiğini söyledi. Örneğin Reuters’in haberine göre İtalya, Refah Muhafızı Operasyonu’nun bir parçası olarak değil, uzun süredir devam eden planları kapsamında Kızıldeniz’e bir fırkateyn göndereceğini söyledi. Associated Press’e göre diğer bazı ülkeler de görev gücünde yer almayı kabul etti ancak isimlerinin gizli kalmasını tercih etti. (Pek çok Arap ülkesi şu anda İsrail’i savunuyor görünmek istemiyor).
Bronze’a göre bu durum “bu koalisyonu kurmanın ne kadar zor olduğunun ve belki de pek çok ülkenin bu tehditle yüzleşmek ve bu konuda ABD ile omuz omuza durmak konusundaki isteksizliğini kanıtlıyor.”
Görünüşe bakılırsa Husiler mücadeleye devam etme sözü verdi. Üst düzey bir Husi yetkilisi olan Muhammed el-Bukaiti, eski adıyla Twitter olan X’te “Amerika tüm dünyayı harekete geçirmeyi başarsa bile, Gazze’deki soykırım suçları durmadıkça ve kuşatma altındaki nüfusa gıda, ilaç ve yakıt girmesine izin vermedikçe, bize neye mal olursa olsun, askeri operasyonlarımız durmayacak” diye yazdı.
Bu durum, birçoğu Kızıldeniz’deki faaliyetlerine yeniden başlayabilmek için daha sağlam güvenceler ve daha fazla istikrar bekleyen enerji ve nakliye şirketleri için belirsizliğin devam etmesi anlamına gelebilir.
ClearView’dan Book, “Bir nakliye şirketi ya da tanker şirketi açısından bakıldığında, altta yatan risklerin değiştiğine dair bir fikir edinene kadar ihtiyatlı davranacaklarını söylemek yanlış olmaz” dedi. Örneğin Maersk, sevkiyat sapmalarının operasyonları aksatacağını kabul etti ancak mürettebatının güvenliğinin her şeyden önemli olduğunu vurguladı.
Yakında daha fazla parlamaya şahit olabiliriz. Washington’un, görev gücünün gelecekteki saldırıları engelleyememesi halinde Husilerin Yemen’deki üssünü hedef alan askeri saldırılar düzenlemeyi düşündüğü bildiriliyor. Husiler karşılık olarak ABD savaş gemilerini vurma tehdidinde bulunarak potansiyel olarak gelecekteki gerginliklerin önünü açtılar.
Amerika Birleşik Devletleri, daha önce belirlenen Husi liderlerine uyguladığı yaptırımları caydırıcı önlem olarak tekrar uygulayabilir ancak Suudi Arabistan bu fikre sıcak bakmıyor zira Riyad yıllardır süren Yemen bataklığına bir son vermek için müzakere yürütüyor ve ABD’nin sert taktiklerinin geri çekilmeyi zorlaştırmasından endişe ediyor.
Suudi Arabistan’ın buradaki hesabı tam olarak ne?
Yıllardır Yemen savaşına müdahil olan Riyad savaştan çıkmak istiyor. Suudi Arabistan kendisini bu savaştan kurtarmak ve hem Tahran’la -iki güç mart ayında ilişkileri normalleştirdi- hem de Husilerle barış yapmak için çalışıyor.
Suudi Arabistan ve Husiler bir barış anlaşması imzalamaya yaklaştıkça uzmanlar Riyad’ın temkinli bir yaklaşım benimsediğini, Tahran’la olan kırılgan barışı tehlikeye atabilecek ya da barış görüşmelerini rayından çıkarabilecek adımlar atmaktan çekindiğini söylüyor. Ancak Kızıldeniz’deki gerilimin devam etmesi Riyad’ın planlarını bozabilir.
Book, “ABD Yemen’deki hedeflere saldırırsa, bu sadece Suudi Arabistan’ın Husilerle yaptığı ateşkesi tehdit etmekle kalmaz, aynı zamanda İran ile krallık arasındaki yumuşamayı da etkileyebilir” dedi. Bu da ham petrolün halihazırda varil başına 70 doların üzerinde işlem gördüğü bir dönemde dünyanın en büyük petrol üreticilerinden ve ihracatçılarından biri olan Suudi Arabistan’ı tehdit edebilir.
“Eğer böyle bir şey olursa” diyor Book, “O zaman üretime yönelik riskler geri gelebilir ve bu da tabloyu değiştirerek potansiyel olarak ham petrol fiyatının yükselme riskini doğurur.”