Aşağıda çevirisini okuyacağız makale, Mecdel Şems gerekçesiyle yükselen İsrail-Hizbullah savaş riskinin nasıl önlenebileceğine odaklanıyor:
***
İsrail-Hizbullah barışının yolu Gazze’den geçiyor
İsrail’in kuzeyindeki geniş çaplı savaş riski, güneyde yapılacak bir ateşkesle büyük ölçüde azaltılabilir.
Bilal Y. Saab
İsrail’in Hizbullah’ı suçladığı ancak Şii militan grubun reddettiği İsrail işgali altındaki Golan Tepeleri’ndeki Mecdel Şems’e yönelik ölümcül saldırı, iki eski düşman arasındaki hassas caydırıcılık dengesini bozan bir eylem olabilir.
Hamas’ın İsrail’e saldırmasından bir gün sonra Hizbullah’ın Hamas’ı desteklemek için 8 Ekim’de ikinci cepheyi açmasından bu yana Hizbullah ve İsrail karşılıklı ateş açıyor. Başından beri varsayım ve risk, Hizbullah ya da İsrail’in her an yanlış hesap yapıp büyük çaplı bir savaşı tetikleyebileceği yönündeydi. Mecdel Şems’te 12 Dürzi çocuk ve gencin ölümüne neden olan saldırı bu yanlış hesabı mı yansıtıyor?
Bu durum, her iki tarafın da yıkıcı bir bölgesel savaştan kaçınma arzusu ve Washington’un İsrail’e böyle bir askeri çatışmada vereceği güvenlik desteğinin belirsizliği gibi yapısal faktörler nedeniyle pek olası değil.
İsrail, birden fazla yönden gelen, iyi silahlanmış düşmanlara karşı uzun süreli bir savaşta tek başına gidemez. Elbette bunların hiçbiri İsrail’in arkasına yaslanıp son saldırıyı sineye çekeceği anlamına gelmiyor. İsrail hükümetinin de oyladığı gibi karşılık verecektir. Ancak belki de Nisan ayında İsrail ve İran arasında koreografisi yapılan karşılıklı hava saldırıları gibi, büyük olasılıkla geri dönüşü olmayan bir noktaya tırmanmaktan kaçınacaktır.
Nisan ayında İsrail, İran’ın kendisine yönelik tarihi füze yağmuruna İsfahan’daki hava savunma sisteminin bir kısmını imha eden ölçülü bir saldırıyla karşılık vermişti. İsrail, İran’a, İran’daki daha stratejik hedefleri vurabileceği mesajını vermek istedi ama gerilimi tırmandırmamak için bunu yapmadı.
Hizbullah’ın İsrail’e yönelik hedefleri grubun lideri Hasan Nasrallah tarafından açıkça ortaya kondu. Kısa süre önce yaptığı bir konuşmada, Gazze’de ateşkes sağlandığı anda, adamlarına kimseyle müzakere etmek zorunda kalmadan İsrail’e yönelik saldırılarını durdurma emri vereceğini söyledi.
İsrail’in Hizbullah’la bir anlaşmaya varmak için öne sürdüğü üstü kapalı şart -özellikle de örgütün elit birliklerinin sınırdan birkaç mil geri çekilmesi- son zamanlardaki hararetli çatışmalara rağmen savaşı kontrol altına alma isteğini yansıtıyor. Gerçekten de örneğin İsrail Hizbullah’tan silahsızlanmasını ya da tüm güçlerini güneyden çekmesini talep etmiş olsaydı bu İsrail liderliğinin herhangi bir uzlaşma ya da diplomatik çözümle ilgilenmediğinin açık bir göstergesi olurdu. İsrail bunun yerine daha gerçekçi bir talepte bulundu.
Ancak bu ulaşılabilir taleple bile İsrail çok iyi biliyor ki Lübnanlı, İsrailli ya da çok uluslu herhangi bir kuruluşun olası ihmal durumunda böyle bir anlaşmayı doğrulaması ve uygulaması neredeyse imkânsız.
Hizbullah savaşçıları Güney Lübnan’da halkın arasına kolayca karışabiliyor. Bir gün geri çekilebilir, başka bir gün fark edilmeden mevzilerine geri dönebilirler. Bir Hizbullah üyesi gündüzleri asker, geceleri ise aile babasıdır.
İsrail’in talebi, doğası gereği güvenlik temelli değil siyasidir (ne de olsa Hizbullah İsrail’deki herhangi bir hedefi vurabilecek uzun menzilli silahlara sahip). Kuzeyde yaşayan İsraillilere evlerine güvenle dönebileceklerine dair güvence vermeyi amaçlıyor. İsrail Başbakanı Binyamin Netanyahu İsrail kamuoyuna “kuzeydeki Hizbullah tehdidini ortadan kaldırdığını” söyleyebilirse, hükümetine yönelik siyasi baskı bir nebze azalabilir.
İsrail’in müzakere stratejisinde Hizbullah’ın (adını, takma adı Rıdvan olan ve adamları İsrail’in kuzeyine sızabilen merhum askeri komutan İmad Muğniye’den alan) elit Rıdvan güçlerine odaklanmasının ardında psikolojik bir faktör de var. Bu güçlerin Celile’deki İsrail topraklarına sızma konusunda benzersiz bir yeteneği var. Hamas’ın 7 Ekim’deki işgalinin yarattığı travmayı göz önünde bulunduran İsrail, bu kez güney Lübnan’dan gelecek benzer bir senaryodan kaçınmaya odaklanıyor.
İsrail-Lübnan sınırında olası bir çözümü düşünen Hizbullah’ın hesapları da İsrail’inkinden çok farklı değil. Örgüt, uluslararası diplomasinin ne üreteceğini ve İsrail’in kuzey sınırından kaç mil uzağa çekileceğini biliyor ve İsrail’in istediği takdirde saldırılar başlatabileceğini ve keşif ve istihbarat operasyonları yürütebileceğinin de farkında. Her iki taraf da diğerinin topraklarının derinliklerine saldırabilir. Herhangi bir geri çekilme sadece güven artırıcı bir önlemdir.
Dolayısıyla tarih Hizbullah’ın İsrail ile varacağı herhangi bir anlaşmanın kırılgan olacağını gösteriyor. Ancak, yine de yararlı olacaktır çünkü İsrail’in kuzey sakinleri gibi, Lübnan’ın güney sakinlerinin de (birçoğu yeniden inşa etmek zorunda olsa da) evlerine dönmelerinin yolunu açacak. Bu da Hizbullah’a karşı, örgüt için ölümcül olmayan ancak zaman içinde artan kamuoyu baskısını azaltacak bir sonuç.
Yerel BM barış gücü olan Birleşmiş Milletler Geçici Görev Gücü’nü (UNIFIL), hem maddi hem de siyasi olarak güçlendirmek ve 2006 yazında Hizbullah ile İsrail arasındaki 34 günlük savaşı sona erdiren BM Güvenlik Konseyi Kararı 1701’i desteklemek için güney sınırına 15.000 Lübnan hükümet askeri konuşlandırmak gerekli olacak. Bu, Hizbullah ile İsrail arasındaki herhangi bir anlaşmanın siyasi güvenilirliğini artıracaktır. Bu durum, savaşı durduramasa da sahadaki gerçekler büyük önem taşıyor.
Amerika Birleşik Devletleri’nin hem İsrail’in en kötü dürtülerini kontrol ederek hem de 2022 İsrail-Lübnan deniz sınırı anlaşmasının mimarı olan yetenekli elçisi Amos Hochstein aracılığıyla diplomatik çözümü destekleyerek oynayacağı önemli bir rol var.
İsrail, Hizbullah’a karşı tek başına kapsamlı bir savaş başlatamaz. Mühimmat, istihbarat ve hava ve füze savunma gibi sürekli ABD askeri yardımına ihtiyacı olacak. Ancak Biden yönetimi, Gazze’deki savaşın Lübnan’a sıçramasını önlemek istediğini açıkça ortaya koydu. ABD’nin tutumu son aylarda İsrail’in Hizbullah’a karşı savaş kararını büyük ölçüde etkiledi.
Hizbullah da tek başına savaşmayacak. Büyük olasılıkla Direniş Ekseni olarak adlandırılan ittifakın diğer üyeleri, özellikle Husi milisleri, Iraklı milisler ve bu eksenin ana sponsoru olan İran da Hizbullah’a katılacaktır. Bu da İsrail’in herhangi bir savaş girişimini, özellikle de ABD’nin askeri ve diplomatik desteği olmadan sürdürmesini daha da zorlaştırıyor.
Bu son olay, ciddi gözlemcilerin başından beri bildiklerini bir kez daha teyit ediyor: İsrail-Hizbullah dinamiğinin kendine has bir tarihi, mantığı, riskleri ve sonuçları olabilir ancak bunu etkisiz hale getirmenin yolu Gazze’den geçiyor. Gazze’de olası ateşkes sorunu çözmeyecek ancak bir sonraki krize kadar tüm taraflara tansiyonu düşürmek için yeterli nefes alanı sağlayacak.