İran’ın nükleer silah üretmenin eşiğine gelmesi ve bölgedeki “düşmanları” ile diplomatik ilişkileri yeniden kurması Batı başkentlerinde endişeyle takip ediliyor. ABD’nin eski başkanı Trump’ın nükleer anlaşmadan çekilmesinden bu yana Tahran nükleer kabiliyetlerini önemli oranda artırdı. Artık hiç kimse KOEP’in şartlarına dönülmesini beklemiyor. Ancak KOEP’e benzemese de olası bir anlaşmaya kapı tamamen kapalı değil. Ekonomik koşulları İran’ı, İsrail ile olası bir çatışma ise Washington’u diplomasiyi yeniden canlandırmaya itiyor. Bu kapsamda ABD ve İran arasında, bir süre önce başlayan ve gizli tutulan müzakerelerin sürdüğü biliniyor. Müzakerelerde taraflar karşılıklı olarak taleplerini birbirlerine iletiyor. ABD’nin İran’da tutuklu vatandaşlarının serbest bırakılması ve Tahran’ın nükleer çalışmalarını frenlemeyi hedeflediği belirtilirken İran’ın ise yurt dışında dondurulan mal varlıklarının serbest bırakılması konusunda ısrarcı olduğu ifade ediliyor.
Görüşmelerin sonucunda yeni bir anlaşma mümkün mü, İran nükleer faaliyetlerinden geri adım atmaya hazır mı, ABD’nin elindeki kozlar ve ne kadar ileri gidebileceğine ilişkin Financial Times’ta yayınlanan analizi dikkatinize sunuyoruz:
***
İran’ın nükleer güç olma yolculuğu durdurulabilir mi?
İslam Cumhuriyeti uranyumu hiç olmadığı kadar zenginleştirirken, batılı diplomatlar görüşmeleri yeniden canlandırmaya çalışıyor
Andrew England-Londra, Najmeh Bozorgmehr-Tahran ve Felicia Schwartz-Washington
İki BM atom müfettişi ocak ayında İran’ın Fordow nükleer tesisine doğru yola çıktıklarında, İranlı muhataplarına yaklaşan ziyaret hakkında neredeyse hiçbir bilgi vermediler.
Bu, Uluslararası Atom Enerjisi Ajansı’nın (UAEA) deyimiyle, İslam Cumhuriyeti’nin en gizli tesislerinden birindeki personele, ekipman üzerinde herhangi bir değişiklik yapmalarına imkân tanımamak için tasarlanmış rutin bir plansız denetimdi.
Bu vesileyle, endişe verici bir keşif yapacaklardı. Müfettişler laboratuvar önlüklerini giyip ABD ve İsrail bombalarından korunmak için bir dağın derinliklerinde inşa edilmiş olan Fordow’a indiklerinde kaygılanmak için sebep buldular.
Ajans’ın bildirdiğine göre uranyum zenginleştiren iki gelişmiş santrifüj “kademesi” İran’ın nükleer yetkililerinin UAEA’ya beyan ettiklerinden “önemli ölçüde” farklı bir şekilde yapılandırılmıştı.
Bu bulgu, müfettişler ile hiçbir şeyin değişmediğinde ısrar eden İranlı bilim adamları arasında kısa bir tartışmaya yol açtı. UAEA uzmanları ertesi gün geri dönerek eldivenlerini giydiler, pamuklu çubuklar ve plastik torbalarla tesisten kalıntı örnekleri aldılar ve bunları UAEA’nın Viyana’daki merkezine götürdüler.
Bilim adamları parçacıkları inceledikten sonra UAEA dış dünyayı şok edecek bir bulguya ulaştı. Kalıntılardaki uranyum, İran’da tespit edilen en yüksek seviye olan yüzde 83.7 saflığa kadar zenginleştirilmişti. Bu bulgu, Tahran’ın nükleer silah üretme kapasitesine her zamankinden daha yakın olduğunu gösteriyordu.
Bu bulgu, Başkan Donald Trump yönetimindeki ABD’nin 2018 yılında Tahran’ın dünya güçleriyle imzaladığı ve KOEP olarak bilinen anlaşmadan tek taraflı olarak çekilmesinden bu yana İran’ın nükleer programının ne kadar ilerlediğinin en son kanıtı oldu.
Aradan geçen beş yılda İslam Cumhuriyeti, Washington’la tehlikeli bir restleşme oyununa kilitlendi ve bugün İran nükleer bir devlet olmanın eşiğinde.
Genelkurmay Başkanı General Mark Milley, mart ayında Senato’da yapılan bir oturumda İran’ın “yaklaşık 10-15 gün içinde bir nükleer silah için yeterli bölünebilir madde üretebileceğini ve gerçek bir nükleer silah üretmesinin sadece birkaç ay alacağını” söyledi.
Mevcut gidişatın sürdürülemez olduğu ve Orta Doğu’da bir sonraki çatışmayı tetikleme riski taşıdığı yönündeki korkuların ortasında, batılı diplomatların gelişmeleri tersine çevirmek ya da en azından durdurmak için uygulanabilir seçenekler bulmakta zorlandığı bir kriz bu.
Geçici çözüm
Son aylarda Avrupa ve ABD’deki yetkililer krizi nasıl ele alabileceklerine dair görüşmelere sessizce yeniden başladılar.
E3 olarak adlandırılan Fransa, Almanya ve İngiltere’den yetkililer de mart ayında Oslo’da İran’ın nükleer müzakerecisi Ali Bakıri Kani ile bir araya geldi. Bakıri Kani ayrıca bu ay Abu Dabi’de E3 yetkilileriyle bir araya geldiğini söyledi.
ABD ve İran arasındaki görüşmeler ise yılın ilk çeyreğinde artan gerginlikten doğdu. Amerikalı bir müteahhit Suriye’de İran’a ait bir insansız hava aracı tarafından öldürüldü ve ABD de buna İran Devrim Muhafızları tarafından kullanılan bir tesise düzenlediği ve İran yanlısı savaşçıların öldüğü bir hava saldırısıyla karşılık verdi.
Konu hakkında bilgi sahibi bir kişiye göre, bu karşılıktan sonra ABD, gerilimi düşürmek için görüşmelere ilgilendiklerine ve konuyu bilen bir kaynağa göre daha ciddi göründüklerine dair İran’dan işaretler aldı.
Kaynak ABD ve İran arasında mayıs ayında Umman’da gerçekleşen dolaylı görüşmelerin ardından İran’ın küçük de girişimde bulunarak nükleer konusunda adım atmaya istekli olduğunu gösterdiğini belirtiyor. ABD, Tahran’ın bunu yapıp yapmayacağını görmek için bekliyor.
Ancak ABD’nin İran’a %60’ın üzerinde zenginleştirmeyi “silahlaştırma yönünde ilerleme” olarak gördüğünü bildirdiğini söyleyen kaynak, ABD’nin bu yolda ilerlemenin ciddi sonuçlar doğuracağını ilettiğini de sözlerine ekledi.
ABD’li yetkililer eş zamanlı olarak, çifte vatandaşlığı bulunan en az üç Amerikalı için İran’la olası bir mahkûm takasına odaklanmış durumda. ABD’nin İran elçisi Rob Malley, İran’ın BM elçisi Emir Said İrvani ile birkaç kez bir araya geldi.
Üst düzey yabancı bir diplomat “Amerikalılar için mahkumlar ve nükleer meseleyle ilgili bir şeylerin aynı anda olması önemli” diyor. “Mahkûm takası nükleer müzakerelerin kilidini açmaya yardımcı olabilir.”
Çok az sayıda yetkili, yaptırımların hafifletilmesi karşılığında İran’ın nükleer faaliyetlerine katı sınırlamalar getirmeyi ve UAEA tarafından sıkı bir şekilde izlenmeyi kabul ettiği KOEP’i canlandırmanın hâlâ mümkün olduğuna inanıyor.
Diplomatlara göre bunun yerine en iyi umut, İran’ın nükleer faaliyetlerinin bir kısmını azaltması karşılığında bazı yaptırımların hafifletilmesini ve gerilimi azaltıcı önlemleri öngören ancak ABD Kongresi’nin onayını gerektirmeyen geçici bir anlaşma.
Washington Yakın Doğu Politikaları Enstitüsü’nde kıdemli araştırmacı olan Henry Rome, İran’ın “çok tehlikeli nükleer girişimlerinin” diplomasinin yenilenmesine ivme kazandırdığını söylüyor.
Yüzde 83,7 oranında zenginleştirilmiş parçacıkların keşfinin “gerilimi düşürmek için çaba gösterilmemesi halinde işlerin nereye varabileceğinin dramatik bir göstergesi” olduğunu da ekliyor.
Ancak İran’ın giderek artan yüksek oranda zenginleştirilmiş uranyum stoku gerçeği, risklerin tehlikeli bir şekilde tırmandığı anlamına geliyor. Pentagon yetkilileri ABD’nin çatışmaya sürüklenmesine yol açacak bir gerilimden endişe ediyor.
İsrail, İran’ın nükleer silah edinmesini engellemek için ne gerekiyorsa yapacağına dair uyarılarını artırarak İran’ı vurma riskini alıp almayacağına dair şüpheleri çoğalttı. İsrail Başbakanı Binyamin Netanyahu pazar günü yaptığı açıklamada, “herhangi bir tehdide karşı kendimizi savunmak için kendi güçlerimizle ne yapmamız gerekiyorsa yapacaklarını” söyledi.
Silah Kontrol Derneği’nin nükleer silahların yayılmasını önleme politikası direktörü Kelsey Davenport, “İran’ın nükleer programının ne kadar ilerlemiş olduğu göz önüne alındığında, Tahran’ın ABD ve İsrail’in kırmızı çizgilerini aşmadan gerilimi tırmandırabileceği çok az alan var” diyor: “Geçici çözümler için hâlâ bir şans var ama yanlış hesaplama riski giderek artıyor ve gerilimi azaltacak adımlar atılmadığı sürece de artmaya devam edecek.”
Ancak İran’ın tam olarak neyi kabul edeceği, görüşmeleri yeniden başlatan ABD’li ve Avrupalı diplomatların kafasını kurcalayan bir soru.
Avrupalı bir yetkili “İranlılar gerilimi düşürmek için bir şeyler yapmaya istekli mi, bunu öğrenmek istiyoruz” diyor: “Karşılığında bizden ne istiyorlar ve biz bunu vermeye istekli miyiz?”
Başkan Joe Biden’ın öncelikleri, İran’ın talepleri ve taraflar arasındaki güvensizliğin derinliği göz önüne alındığında, geçici bir çözümden daha fazlasını başarılı bir şekilde müzakere etme şansı konusunda şüpheler var.
Rome, “Buradaki amaç, yönetimin diğer önceliklerinin kapsamı ve daha yoğun bir diplomatik çabaya girişmenin getireceği siyasi maliyet göz önünde bulundurulduğunda, bu konunun üstünü örtmek ve Başkan’ın masasından uzak tutmaktır” diyor: “Umut, gerilimi azaltma yolunu izleyerek, başkanlık seçimlerine kadar olası bir patlamayı engelleyebilmeleri.”
Silahlanma elimizin altında
Yüksek oranda zenginleştirilmiş parçacıkların bulunması tüm dünyada alarm zillerinin çalmasına yol açtı. E3 bu ay, bunu “benzeri görülmemiş ve son derece vahim bir gelişme” olarak nitelendirdi.
Diplomatlar ve analistler bunun Tahran’ın kasıtlı bir gerilimi artırma hamlesi mi, yoksa UAEA’nın izleme kapasitesini test etmeye yönelik bir manevra mı, hatta bir kaza mı olduğu konusunda kafa yordular.
İran UAEA’ya parçacıkların “zenginleştirme seviyelerindeki istenmeyen dalgalanmaların” bir sonucu olduğunu söyledi, müfettiş haziranda yaptığı açıklamada, (İran’ın açıklamasının) sağladıkları diğer bulgularla “tutarsız olmadığını” duyurdu.
Ancak soğuk gerçek şu ki İran iki yıldır uranyumu yüzde 60 oranında zenginleştiriyor ve sadece nükleer silah sahibi ülkeler bu seviyelerde zenginleştirme yapıyor.
Uzmanlar genellikle yüzde 90 saflık oranını silahlanma için sınır olarak kabul ediyor. Ancak Davenport, İran’ın en zor teknik adımları çoktan attığını ve şubat ayından bu yana neredeyse üçte bir oranında artan 114 kg’lık stokunu %60’a kadar zenginleştirerek “neredeyse üç bomba” üretebileceğini söylüyor.
Davenport’a göre İran’ın silahlanma riskinin değerlendirilmesinde kritik nokta da bu.
Davenport, “Eğer İran birden fazla bombaya yetecek kadar malzeme üretmek için hızla hareket edebilir ve bu malzemeyi bir dizi gizli bölgeye taşıyabilirse, bu süreci kesintiye uğratmak çok daha zor olacaktır” diye ekliyor: “O zaman İran kendisine nükleer caydırıcılık sağlayacak, sınırlı bir nükleer cephanelik kurma şansı bulur.”
Bu, İran’ın KOEP kapsamında kabul ettiği ve Trump’ın anlaşmayı terk edip ülkeye yaptırım dalgaları uygulamasından bir yıl sonrasına kadar uyduğu şartlardan dramatik bir dönüşüm.
Anlaşma kapsamında İran, verimsiz ve kazaya meyilli nispeten basit IR-1 santrifüjlerini çalıştırıyordu ve yüzde 3.67’den daha fazla zenginleştirme yapmamayı ve zenginleştirilmiş uranyum stokunu 300 kg’da tutmayı kabul etti. Fazlası denizaşırı ülkelere gönderilecekti. İran Fordow’da zenginleştirme yapmıyordu.
Bugün tesislerinde çok daha hızlı bir şekilde zenginleştirme yapmasına olanak sağlayan çok sayıda gelişmiş IR-4 ve IR-6 santrifüjleri ve 4,000 kg’ın üzerinde zenginleştirilmiş uranyum stoku bulunuyor.
İran son aylarda UAEA ile müfettişlerin tesislere kamera yerleştirmesine izin de dahil iş birliğini geliştirme sözü verdi. Ancak E3 “aşamalı ve sınırlı adımların ne yeterli ne de tatmin edici olduğunu” söyledi.
Batılı diplomatlar için uzun süredir devam eden zorluk İran’ın müzakereler konusunda ne kadar ciddi olduğunu ölçmek.
Tahran, Biden’ın göreve gelmesinden sonra KOEP’i canlandırma çabalarının başlamasından bu yana AB arabuluculuğundaki önerileri iki kez reddetti ve Batılı yetkililerin gerçekçi olmadığını söylediği, gelecekteki hiçbir ABD yönetiminin anlaşmayı tek taraflı olarak terk edemeyeceğinin garanti edilmesi gibi taleplerde ısrar etti.
Son diplomatik girişim ağustos ayında durma noktasına geldi. İran daha sonra eylül ayında patlak veren protestoları şiddetle bastırarak ve Rusya’ya insansız hava araçları göndererek Batı’yı daha da çileden çıkardı ve ilişkileri diplere çekti.
Başka bir Batılı diplomat “İran’a güvenemeyiz çünkü 20 yıldır sorulara cevap vermiyorlar” diyor: “Bugün bu kapasiteye sahip değiller . . . [Ama] nükleer bomba olup olmayacağını kimse bilmiyor.”
‘Kedi fare oyunu’
Tahran nükleer programının sivil amaçlı olduğunda ısrar ediyor; Ayetullah Ali Hamaney 2010 yılında nükleer silahları yasaklayan bir fetva yayınladı, ve ek garantiler sağlanırsa KOEP’e geri dönmekten yana olduğunu söylüyorlar.
Son haftalarda diplomatlar ve analistler, Cumhuriyet’in nihai karar mercii olan Hamaney’in bir dizi konuşmasını deşifre ederek tonda bir değişiklik olup olmadığını tespit etmeye çalışıyorlar.
Geçen ay İranlı diplomatlarla yaptığı bir konuşmada “kahramanca esneklik” ifadesini kullanan Hamaney, 2013 yılında Tahran’ın ABD ve diğer dünya güçleriyle geçici bir anlaşma imzalayarak KOEP’in temellerini atmasından aylar önce de aynı ifadeyi kullanmıştı.
Ancak Hamaney aynı zamanda ABD ile düşmanlığın devam edeceğini öne sürdü ve rejimin nükleer faaliyetlerini artırma hamlesini onaylayan 2020 parlamento önergesine desteğini yineledi.
2015’te KOEP’i tasarlayan liderler pragmatistti ve artık iktidarda değiller. Bugün devletin tüm kolları, anlaşmayı eleştiren ve ideolojik olarak ABD ile ilişkiye karşı olan muhafazakârlar tarafından kontrol ediliyor.
Yine de rejim içinden bir kaynak, Tahran’ın yaptırımlarla boğuşan ekonomi üzerindeki baskıyı hafifletme ve Arap rakipleriyle yakın geçmişteki yakınlaşmayı geliştirme arzusuna atıfta bulunarak, Hamaney’in “nükleer bir anlaşma için çerçeve oluşturduğunu” söylüyor.
“İran, dış politikasında gerilimi azaltma arayışında. Reformistler iktidardayken, her zaman meseleleri kendi ellerine alacakları ve ABD ile normalleşmeyi zorlayacakları korkusu vardı” diyor içeriden biri kaynak: “Ama şimdi siyasi sistem muhafazakarların elinde olduğu için böyle bir endişe yok.”
Bununla birlikte, herhangi bir anlaşmanın KOEP’e dayanması gerektiğini ve İran’ın nükleer altyapıya “dokunmaması” da dahil koşullar koyacağını söyleyen kaynak, “gelecek vaatlerinin” işe yaramayacağını da sözlerine ekledi. “Artık bizi daha fazla baskı altına alamayacaklarını biliyor olmalılar. İran’la bir anlaşmaya varamazlarsa nükleer bombaya daha da yaklaşacağız” dedi.
Eski bir İranlı üst düzey yetkili olan ve şu anda Princeton Üniversitesi’nde görev yapan Hüseyin Mousavian, anlaşma olmaması halinde İran’ın yüzde 90 oranında zenginleştirmeye gitmesi, Batı’nın BM yaptırımlarını geri getirmesi ve Tahran’ın Nükleer Silahların Yayılmasını Önleme Anlaşması üyeliğini askıya almasıyla gerilimin tırmanacağını söylüyor.
Ancak yine de İran’ın KOEP’i canlandırmaya ya da Tahran’ın gerilimi azalttığı ve ABD’nin petrol ve petrokimya ihracatına “gözlerini kapattığı” “daha azına karşılık daha az” bir anlaşmaya varmaya hazır olduğuna inanıyor.
Mousavian, İran’ın ağustos ayında taslak önerileri reddettiğinde, Ukrayna savaşının Avrupa’yı İran petrol ve doğalgazına muhtaç hale getireceği ve Tahran’ın daha iyi bir anlaşma sağlama şansını artıracağı “yanılsaması” içinde olduğunu söylüyor.
Ancak şimdi İran’ın iktidardaki muhafazakarları ekonomiyi kurtarmak istiyor. “1997’den bu yana hep iki grup birbirine meydan okudu; reformistler muhafazakarları, muhafazakârlar reformcuları suçladı. Şimdi ise her şey muhafazakârların elinde. Suçlama oyunu dönemi sona erdi.”
İranlı analist Seyid Leyla, Tahran’ın gelecek yıl yapılacak parlamento seçimlerinden önce de bir tür anlaşma yapmak zorunda olduğunu ve rejimin 2021’deki cumhurbaşkanlığı seçiminde sadece yüzde 49 oy kullanılmasının ardından makul bir katılım sağlamaya hevesli olduğunu söylüyor.
Leyla’ya göre Cumhuriyet, protestoların ardından meşruiyetinin kanıtı olarak İranlıları oy kullanmaya teşvik etmek istiyor. “İnsanların umudunu artırmak için bir şeyler yapılmalı.”
Ancak iki yılı aşkın bir süredir İranlı işadamları ve reformistler umutlarını iç baskıların, muhafazakarları dişlerini sıkarak ezeli düşmanlarıyla bir anlaşmaya zorlamasına bağladılar, ancak iyimserlikleri boşa çıktı.
Johns Hopkins Üniversitesi’nde İran asıllı Amerikalı bir akademisyen olan Vali Nasr, 84 yaşındaki Hamaney’in halefinin İran siyasetinde büyük önem taşıdığını ve dolayısıyla “dini lider dahil hiç kimsenin ABD ile yapılacak yeni bir kötü anlaşmanın siyasi bedelini göze almayacağı” uyarısında bulunuyor.
“Bir kere kandırırsan, ayıp sana. İkinci kez kandırırsan, ayıp bana” diyor Nasr: “İsrail dışındaki tüm tarafların iradesi bir zemin oluşturmak ve etrafına korkuluklar çekmektir.”
Ancak Tahran’ın agresif nükleer programını sürdürmesi gerekiyor çünkü “ellerindeki tek koz bu”.
Nasr, “İranlılar ABD ya da Avrupa’nın kendilerini yüzde 100 rahat hissetmeleriyle ilgilenmiyorlar çünkü o zaman onları unutacaklar” diye ekliyor: “Kedi fare oyununun içindeyiz.”
İran’ın uzun vadeli hedefi
Diplomatlar için kilit soru, nükleer programın genişletilmesinin hâlâ sadece müzakere masasında koz elde etmekle mi ilgili olduğu yoksa daha büyük bir hırsın parçası haline mi geldiği.
Bu bir müzakere taktiği olsa bile, program ne kadar ilerlerse Tahran’ın kazanımlarından vazgeçme karşılığında o kadar fazla şey talep etmesi beklenir.
Washington Yakın Doğu Politikaları Enstitüsü’nden Rome, “Nükleer alanda giderek daha fazla koz biriktirdikçe, evet bir kısmından geri adım atabilirler ama bu onları uzun vadeli hedefleri olan nükleer eşik devlet olarak tanınmaya daha da yaklaştırır” diyor: “Bir kez o noktaya gelindiğinde, bundan vazgeçmeyi tartışmak zor olabilir.”
Zaman da çözümden umutlu olanların aleyhine işleyebilir. Ekim ayında İran’ın balistik füze programına yaptırım uygulayan KOEP maddelerinin süresi doluyor ve bu durum, özellikle de İran, Rusya’ya silah tedarik etmeye devam ederse Batı için hazmedilmesi zor olabilir.
Trump’ın ya da başka bir İran şahininin 2024’te Beyaz Saray’a geri dönme ihtimali de bir başka istikrarsızlaştırıcı faktör olacaktır.
Mousavian şöyle diyor: “Eğer Trump ekolünden biri gelirse zorlama ya da savaş dışında A planı, B planı, KOEP gibi her şey sona erer: “Yanıt bir anlaşmaya varmak için nükleere yönelmek olacaktır.”
Yine de Mousavian, Hamaney dini lider olduğu sürece İran’ın bir silah geliştirmeye çalışmayacağını öngörüyor: “Ama sonrasında ne olacağını kimse bilmiyor.”