Çevirmenin notu: Güney Avrupa ülkeleri son yıllarda popülist siyasetin en cümbüşlü emsallerini sunuyor. Yunanistan’daki Çipras ve SYRIZA’nın duvara toslaması anımsanacaktır. Çipras’ın sağcı varyantı olan Giorgia Meloni de seçim dönemindeki uçuk vaatleri bir kenara bırakarak Avrupa’nın ABD ile blok oluşturma çabasına dahil oldu. Nitekim Roma, birkaç hafta evvel Çin’in Kuşak ve Yol Girişimi’nden çekildiğini duyurdu. Gazeteci ve yazar Ramzy Baroud, Meloni’nin seçim kampanyasından bugüne kadar gelişen sürece dair bir bakış sunuyor. Metindeki köşeli parantezler çevirmene aittir.
Neoliberalizm, jeopolitik ve ideoloji: Giorgia Meloni’nin evcilleştirilmesi
Ramzy Baroud
Kashmir Reader
12 Haziran 2023
Avrupa bize jeopolitik çıkarların ideolojiden üstün olduğunu hatırlatmaya devam ediyor. Avrupa siyaseti, hükümetlerin ve siyasi partilerin kısa süreliğine de olsa iktidarı ellerinde tutmak için ideolojik anlayışlarından nasıl vazgeçebildiklerinin en iyi örneği.
İtalya Başbakanı Giorgia Meloni ve partisi Fratelli d’Italia’daki [İtalya’nın Kardeşleri] belirgin siyasi tutum değişikliği, Avrupalı siyasetçilerin ideolojiyi sadece bir araç olarak kullandıklarının en yeni ispatı.
Bir kez iktidara geldiklerinde, Avrupa’nın geri kalanını kontrol eden aynı neoliberal politikalar tarafından yönlendiriliyorlar. Bu mesele hem sağ hem de sol açısından eşit düzeyde geçerli.
Mesela 2015 yılında Yunanistan’ın Radikal Sol-İlerici İttifakı parlamentodaki sandalyelerin neredeyse yarısını kazanarak Avrupa’yı ve dünyayı şoka uğratmıştı. Bu, solu tüm dünyada şevklendiren bir başarı öyküsüydü.
Bir zamanların ufak radikal sol partisi SYRIZA’nın lideri Aleksis Çipras, yıllarda Avrupa’nın neoliberal politikalarına karşı kin besledi ve 2008’deki mali krizden büyük ölçüde bu politikaları sorumlu tuttu.
Fakat iktidara geldikten sonra Çipras’ın sol ideolojisi ister kendi tercihi ister baskı altında olsun, değişmeye başladı. Görev süresinin sonunda, yani 2019’da Avrupa solunun bu yeni ikonu, Yunan ekonomisi güçlü Avrupa hükümetleri ve çok uluslu şirketlerin rehinesi haline geldikçe kıtadaki sol dirilişin yıkımını da hazırlamış oldu.
SYRIZA’yı evcilleştirerek Avrupalı ana akım siyasi partilerden birine dönüştüren bu “pragmatizm”, bugün de İtalya’da iş başında.
İronik olan da Meloni’nin Fratelli d’Italia’sının -“İtalya’nın Kardeşleri”- Roma’daki iktidar koltuğuna soldan değil, en aşırı siyasi sağdan oturmuş olması
Meloni, 2022’nin ekim ayında İtalya’nın yeni başbakanı oldu. Partisi parlamentoda en fazla sandalyeyi elde etmiş olsa da ancak Silvio Berlusconi’nin Forza Italia’sı ve Matteo Salvini’nin Lega’sı gibi aynı düzeyde ya da daha sağcı partilerden oluşan bir koalisyonla iktidarı alabildi.
Son dönemde Avrupa’nın büyük kısmında aşırı sağcı siyasi eğilimler artıyor olsa da Meloni hükümeti bu olgunun en keskin ve en kaygı verici tezahürü oldu. Hükümeti kurduktan kısa bir süre sonra Meloni’nin söylemleri şiddetlendi ve ana akım Avrupa siyasi söyleminden ciddi bir sapma olduğunu ortaya koydu.
Bu durum Meloni’nin kasım ayında yaptığı ve Fransa’nın Afrika kaynaklarını, halklarını ve mali kurumlarını sömürmesine şok edici bir şekilde saldırdığı ateşli konuşmasında örneklendi. Meloni’nin sözleri, soldaki pek çok kişinin başını sallayarak onaylamasına sebep olacak kadar sertti.
Fransa’nın adaletsiz ticari ve iktisadi uygulamalarına alternatif olarak ortaya çıkan Meloni, ocak ayında Cezayir’e giderek önemli bir doğalgaz anlaşması imzaladı.
ABD öncülüğünde Çin’e karşı başlatılan ekonomik savaş son aylarda şiddetlenirken, İtalya kendisini aşırı sağcı ideoloji ya da öfkeli söylemlerle çözülemeyecek zor bir durumda buldu. Şimdi ABD ve Çin arasında bir seçim yapmak zorunda.
İtalya’nın eski NATO Daimî Temsilcisi Stefano Stefanini, 3 Mayıs’ta İtalyan gazetesi La Stampa‘da yayımlanan yazısında Roma’nın “uluslararası denge oyununun sona erdiğini” ve “artık güvenli herhangi bir bölgenin kalmadığını” ifade etti.
İtalyan hükümeti, 2019 yılında Çin’in devasa deniz ekonomisi “Kuşak ve Yol Girişimi”ne (KYG) katılmak üzere mutabakat zaptı imzalamasından bu yana saldırı altında.
Ne Washington ne de Brüksel, İtalya’nın Çin’in küresel ekonomiye hükmetme çabası olarak gördükleri söz konusu girişime katılmasından memnundu. Çin’in bu kazançlı anlaşmasına daha önce pek çok ülke katılmış olsa da İtalya’nın katılımı Batı açısından tehlikeli bir emsal teşkil etti.
İtalya AB, NATO ve G7 üyesi ve Avrupa’nın üçüncü büyük ekonomisi. KYG’ye katılan ilk büyük Batılı güç oldu.
Mutabakat zaptı siyasi bağlayıcılığı olan bir belge olmasa da Çin’e İtalyan limanlarına erişim hakkı verilmesi Pekin açısından ABD ve Batılı rakiplerine karşı hem sembolik hem de stratejik bir zafer anlamına geliyordu. Fakat Meloni 28 Mayıs’ta Il Messaggero gazetesine verdiği demeçte ülkesinin Çin ile ortaklığından vazgeçmeyi düşündüğünü ifade etti. Meloni, “Değerlendirmemiz son derece hassas ve pek çok çıkara dokunuyor,” dedi. Peki bu “çıkarlar” İtalya’nın çıkarları mı?
İtalya, KYG’ye katılmadan önce de Çinlilerle ticari ilişkilerin ivmelenmesinden büyük kazançlar elde etmişti. 2001 ile 2019 yılları arasında iki ülke arasındaki toplam ticaretin hacmi 9,6 milyar dolardan 49,9 milyar dolara yükseldi.
Bu rakamlar, özellikle enflasyon, durgunluk ve azalan ücretler uçurumunda sallanmaya devam eden İtalyan ekonomisi adına kritik önem taşıyor. Büyüme hızı son yıllarda yavaşladı, ancak bu çoğunlukla küresel durgunluk ve sırasıyla Kovid salgını ve Rusya-Ukrayna savaşından kaynaklanan enerji maliyetlerinin artmasının bir sonucu olarak gerçekleşti.
İtalya’nın kendi ekonomisini kötü yönetmesi, yolsuzluk ve AB’nin Avrupa çapında büyümeyi teşvik etmedeki başarısızlığı hakkında da çok şey söylenebilir. Ve Meloni daha başbakan olmadan önce KYG’den ayrılma tehdidinde bulunmuştu. Fakat o zamanki söylemi, İtalya’nın her türlü yabancı etkiden tam bağımsızlığını önceleyen siyasi programına göre şekillenmişti.
Ancak şu anda bu konudaki görüşleri tamamen başka bir şeyden kaynaklanıyor; başta ABD olmak üzere Batılı müttefiklerin tepkisinden duyulan korku.
19-21 Mayıs tarihlerinde Japonya’nın Hiroşima kentinde düzenlenen G7 zirvesinin ardından Batılı liderler ve Japonya, Çin’den “kopmadan” ‘riskten arınma’ gibi garip bir formül üzerinde mutabık kaldılar.
Il Messaggero‘ya konuşan Meloni’ye göre bu, “genel bir stratejik tasarımın parçası olmaksızın Pekin ile iyi ilişkilere sahip olmak” anlamına geliyor. Meloni şimdi ideal bir “pragmatist” haline geldi ve iyi huylu bir Avrupalı liderin tatlı, arketipik dilinden konuşuyor.
Avrupa’da ideoloji, bir kez daha, seçmen için kullanılan bir retorikten ibaret olduğunu kanıtlıyor. Fakat yerel siyaset jeopolitik çıkarlarla karşı karşıya geldiğinde, Yunanistan’dan İtalya’ya ve diğerlerine, neoliberal politikalar kazanan olarak beliriyor.