DÜNYA BASINI

Grevler ve Bidenomics

Yayınlanma

Çevirmenin notu: Kovid pandemisi ve Ukrayna’daki çatışmaların ardından alım gücü dünya genelinde ciddi bir düşüş yaşadı. ABD’deki emekçi kesim de bu durumdan azade değil ve son haftalarda Detroit Üçlüsü olarak bilinen üç otomobil fabrikasındaki binlerce işçi ve Hollywood’da grevler yaşanıyor. Ana akım medya, grevlerin “milyarlarca dolar” maliyeti olacağı hesabını yaparken emekçilerin taleplerine dair çok az şey söyleniyor. Open Markets Institute’ten araştırmacı Matt Stoller, Joe Biden yönetiminin ülkedeki ekonomik durumun vahim gidişatı konusunda son derece umursamaz davrandığına dikkat çekiyor.


Grevler ve Bidenomics

Matt Stoller

16 Eylül 2023

Beyaz Saray ‘Bidenomics’i satmaya çalışıyor ama anket üstüne anketler halkın ekonomiden son derece hoşnutsuz olduğunu gösteriyor. Bürokratların görmeyip halkın gördüğü ne?

Bugünkü sayımız Biden’ın “Bidenomics” olarak adlandırılan iktisadi ajandasının tutarsızlığı hakkında. Otomobil endüstrisi ve Hollywood’daki grevlerin yanı sıra anket sonuçlarının da kötü çıkması, Beyaz Saray’ın politika çerçevesiyle ilgili bir şeylerin işe yaramadığını gösteriyor.

İlk olarak, hükümet açısından iyi gidiyor gibi görünen Google davasının kısa bir özetini sunmak istiyorum. Davalar, antitröst konusunda lastiğin yolla buluştuğu yerdir, bu nedenle davanın günlük dramasını ele aldığımız Big Tech on Trial adlı özel bir site kurduk. Davanın şu ana kadarki özeti şöyle. Hükümet, arama motoru devinin rakiplerinin pazara girmesini engellemek için büyük miktarlarda para ödediğini oldukça bariz bir şekilde gösterdi. Buna ek olarak, Google kanıtları örtbas ederken yakalandı ya da benim deyimimle Google, Stringer Bell kuralına uyuyor. Buna ek olarak, Google’ın ayrı bir davasında bir yargıç, arama motoru şirketinin Antitröst Departmanı Başkanı Jonathan Kanter’e yönelik kirli oyun girişimini önyargılı olduğu gerekçesiyle reddetti.

Hükümet için her şey güllük gülistanlık olmadı, Google tüketicilerin Bing alternatifiyle karşılaştıklarında Google’a geçtiklerini göstererek biraz kan kaybetti. Fakat Google’ın tekelci bir yalancı olduğuna dair temel anlatı işe yarıyor ve şirketin bu davayı sadece hükümetin Microsoft’a yardım etmeye çalışması olarak gösterme çabası yankı bulmuyor. Google açısından en büyük kazanç, Yargıç Amit Mehta’nın kamuya açık bir yayınını engellemesi, bu yüzden kamuoyu oluşturulamamıştı. Gelişmeleri Big Tech on Trial adresinden kayıt yaptırarak takip edebilirsiniz.

Grev!

Son birkaç gündür Los Angeles’taydım ve buradaki en büyük iktisadi sorun film stüdyolarına karşı yapılan ve üretimi durduran grevler. Daha genel olarak, haberleri okuduğumda, en büyük hikayelerin hayat pahalılığı ve ardından Birleşik Otomobil İşçilerinin (UAW) üç büyük otomobil şirketine karşı greve gitmesi olduğunu gördüm. Washington Post’ta işçilere neden greve gittiklerini soran güzel bir makale vardı. Çoğu enflasyon ve adalete dikkat çekti. 58 yaşındaki Ford tamircisi Petrun Williams, “Yeterince para kazanamıyoruz. İnsanlar kendi evlerini satın alabilmeli ama şu anda bu mümkün değil,” diyor.

GM, Ford ve Stellantis 75 bin dolarlık kamyonlar üretmek için optimize edilmiş yüksek maliyetlere sahip devasa verimsiz bürokrasiler olduğu ve elektrikli araçlar tamamen farklı bir ürün olduğu için üstesinden gelinmesi zor bir sorun. Fakat “Bidenomics” pek de yardımcı olmuyor.

Esasında Biden’ın Beyaz Saray personeli neler olup bittiğini duyma ya da bunları ele alma kapasitesine sahip görünmüyor. Bu ayın başlarında Biden, Philadelphia’da İşçi Bayramı’nı kutlayan bir konuşma yaptı ve öncesinde “Grev konusunda endişeli değilim,” ve “Grev olacağını sanmıyorum,” dedi ki bu yorumların kıdemli personelinin kendisine yanlış bilgi vermesinin bir sonucu olduğu aşikâr. Bu hayal ürünü yorumlar Detroitli bir Kongre üyesinin Beyaz Saray kıdemli danışmanı Steve Ricchetti’yi arayarak “Aklınızı mı kaçırdınız?” diye bağırmasına yol açtı.

Bu da Washington’da sıkça duyduğum bir soruyu gündeme getiriyor. Halk neden bu kadar mutsuz? Ekonomi, çoğu geleneksel ölçüme göre, çok iyi gidiyormuş gibi görünüyor. Dave Dayen istatistikleri şu şekilde özetledi: İşsizlik düşük, enflasyon düşüyor, tüketici harcamaları artıyor ve bazı üretim alanlarında patlama yaşanıyor. Dayen, “İktisadi büyüme ve ilk yaş istihdamı gibi bazı ölçütler 2008 mali krizi öncesindeki trendlerine geri dönmüş durumda ki bu sadece birkaç yıl önce neredeyse düşünülemez bir senaryoydu,” diye yazdı.

Tutarlı anketlere göre halk, enflasyonun yüksek olduğunu ve daha da kötüye gittiğini ve Biden’ın sorunlarını çözmek adına çok az şey yaptığını düşünüyor. Beyaz Saray’ın bocaladığını ne açıklıyor? Sorunlardan biri, siyasi zümredeki pek çok şahsiyetin halkın öfkeli olmakta haksız olduğuna inanması. Örneğin Paul Krugman, normal insanların ekonominin kötü olduğuna inandığını söyleyen bir köşe yazısı yazdı. Beyaz Saray yetkililerinin CNBC’de periyodik olarak mülakata katıldıklarını görüyorum ve bunu açıkça söylemeseler de ekonominin iyi gittiğini ve enflasyonun düştüğünü düşündükleri ve işlerinin başarılarını satmak olduğu belli.

Beyaz Saray’ın etkili bir şekilde yönetemiyor görünmesinin iki nedeni var. Birincisi, siyasi zümrenin enflasyonu anlamak için kullandığı araçların onları yanıltıyor olması. İkincisi ise Biden’ın yekpare bir politika gündemine değil, birbirine karşı çalışan bir dizi politika gündemine sahip olması. Bu iki faktörün sonucu olarak Biden’ın hikayesi —bakın tüm bu refahı ben sağladım— grevler ve öfke karşısında işe yaramıyor.

Etiket fiyatı gerçeğe karşı

Beyaz Saray’ın neden bir sorun görmediğiyle başlayalım. Biden’ın üst düzey ekibinin önemli üyelerinin durumu kötü yönettiği doğru ama bu Krugman’ın ve yönetimdeki pek çok iktisatçının da neden bir sorun görmediğini açıklamıyor. Elbette münferit grevlere bakabilirsiniz, fakat bunlar gürültülü hadiselerdir, ekonominin bütününü etkilemez.

Hükümet sıradan insanların ekonomideki deneyimlerini nasıl algılıyor? Ortada bir bilgi karmaşası söz konusu, hangi bilgi önemli, hangisi değil? Başkan bir karar vermeden önce 100 milyon Amerikalıya nasıl olduklarını soramaz. Geçtiğimiz yüzyıl boyunca bürokratlar bu sorulara, normal insanların deneyimlerine vekil olarak hizmet edecek bir dizi ölçüm icat ederek cevap verdiler.

Hükümet, 1913 yılından bu yana fiyatları Tüketici Fiyat Endeksi’nin (TÜFE) bir çeşidini kullanarak ölçüyor. Enflasyonda bir değişiklik olduğunda, bu genellikle TÜFE’nin yükseldiği ya da düştüğü anlamına gelir. Enflasyondaki bir değişiklik mutlak fiyat seviyelerinde bir değişiklik değildir. Örneğin enflasyon düşüyorsa, bu fiyatların düştüğü anlamına gelmez, sadece fiyatların artış hızının eskisinden daha az olduğu anlamına gelir.

2021’den bu yana fiyatlar oldukça dramatik bir şekilde yükseldi, TÜFE 2022’de belirli noktalarda yüzde 9’a kadar ulaştıktan sonra geçen ay yüzde 3,7’ye geriledi. Bir kez daha, bu fiyatların düştüğü anlamına gelmiyor, sadece artış oranının düştüğü anlamına geliyor. On dört dolarlık çılgın pahalı sandviç hala çılgın pahalı bir on dört dolar, sadece on yedi dolara çıkmıyor. Geçen ay TÜFE’ye en büyük katkıyı yapanlardan biri, geçtiğimiz yıl yüzde 7,3 oranında artış gösteren konut oldu.

Ancak TÜFE gerçekten insanların fiyat artışlarını nasıl deneyimlediğini gösteriyor mu? Sonuçta, ödediğimiz ücretlerdeki en önemli değişikliklerden biri, ABD Merkez Bankası’nın son birkaç yılda önemli ölçüde artırdığı yüksek faiz oranları. Fed’in eylemleri kredi kartı oranlarını, mortgage oranlarını, otomobil finansmanını ve şirket ve devlet borçlanma maliyetlerini artırdı. Şaşırtıcı bir şekilde, bunların hiçbiri doğrudan enflasyon ölçütlerimize dahil edilmedi. Çalışma İstatistikleri Bürosu, “TÜFE’nin kapsamı, faiz oranlarındaki veya faiz maliyetlerindeki değişiklikleri içermez,” diye yazıyor. Her şeyin girdisi olan paranın fiyatı, bugün enflasyonu nasıl gördüğümüze dahil değil.

Bu çılgınlık.

Arşivlerde 1960’lar ve 1970’lerde Temsilciler Meclisi Bankacılık Komisyonu Başkanı olan Kongre üyesi Wright Patman hakkında bilgi edinirken, o dönemde insanların enflasyonu nasıl anladıklarına faiz oranlarının maliyetini de dahil ettiklerini gördüm. 1960 Demokrat Parti platformu enflasyonu tam da bu şekilde ele almış, yüksek faiz oranlarının “ev, otomobil, buzdolabı ya da televizyon alan her Amerikalıya pahalıya mal olduğunu” ve “başlı başına bir enflasyon faktörü” olduğunu söylemişti.

Bu mantık makuldü. Bir araba ya da ev almak için borçlandığınızda, o arabanın ya da evin maliyeti etiket fiyatı değil, aylık ödemenizdir. Fakat 1980’lerde hükümet, enflasyonu ölçme yöntemini değiştirdi, bu nedenle bugün TÜFE farklı varsayımlar altında çalışıyor. Peki bu değişiklik ne anlama geliyor? Bir Amerikan ailesinin en çok satın aldığı iki şey araba ve evdir ve bu iki kategoride de TÜFE, normal insanlar için kilit faktör olan faiz oranlarının aylık ödemeyi nasıl etkilediğini dikkate almıyor. Bir arabanın etiket fiyatı önemli bir rakamdır ama asıl önemli olan aylık ödemedir.

Bunu akılda tutarak, son on yıldaki otomobil fiyatlarına bir göz atalım.

Yeni otomobil fiyatları 2021’in başından 2022’nin sonuna kadar yükseldi ama fiyat seviyeleri yavaş yavaş düşmeye başlıyor. Peki aylık ödemeler düşüyor mu?

Edmunds’a göre, 2022’nin ikinci çeyreğinde bir otomobilde ortalama aylık ödeme 678 dolar, 2023’ün ikinci çeyreğinde ise 733 dolardı. Dolayısıyla, yeni araç fiyatlandırması nedeniyle TÜFE için hafif bir fiyat düşüşü, ancak insanların gerçekte ödedikleri için yüzde 8’lik bir enflasyon söz konusu. Etiket fiyatları düşüyorsa aylık ödemeler neden artıyor? Çok basit, paranın fiyatı arttı. Yeni bir otomobil için ortalama faiz oranı bu yılın ikinci çeyreğinde yüzde 6,63’e yükseldi. Bu oran 2022’nin ikinci çeyreğinde yüzde 4,60, 2021’in ikinci çeyreğinde ise yüzde 4,17 idi.

Peki ya konut? İşte Daily Shot’tan ortalama bir ev fiyatı için aylık ipotek ödemesi grafiği.

Redfin, tipik ipotek ödemesinin bir yıl öncesine göre yüzde 20 arttığını bildiriyor. Ev sahiplerinin çoğunun 2021’den önce aldıkları ipotekleri olsa da ve bu nedenle daha yüksek fiyatlar ödemiyor olsalar da şu anda aylık ödemelerin son derece yüksek olması, insanların artık taşınamayacağı ve çocuklarının yaşayacak bir yer bulmak için mücadele etmelerini izlemek zorunda kalacakları anlamına geliyor. Ev, Amerikan düzeninin merkezinde yer aldığı için konut fiyatları sosyal bir olgu; dolayısıyla finansal olarak etkilenmemiş olsanız bile, pek çok insanın taşınamadığını, ev satın alamadığını ya da uygun fiyatla kiralayamadığını görmek herkese ekonomik güvensizlik hissi verir. Grevdeki otomobil işçileri tam da bu nedenle konut fiyatlarından bahsetmişti.

TÜFE’de konut için yapılan hesaplama yeni arabalar için yapılandan biraz daha karmaşık, fakat anlaşılması gereken kilit nokta 1983 yılında Reagan yönetiminin faiz maliyetlerini hariç tutmayı seçmesi, bunun yerine ev sahiplerine yaşadıkları evin sahibi olmasalardı kira olarak ne ödeyeceklerini düşündüklerini sorması. Redfin’den bir iktisatçıya göre hükümet, “konut maliyetlerindeki değişiklikleri bilhassa faiz oranları yükseldiğinde hafife alıyor. Bunun nedeni, piyasada sahiden aktif olan bir insanın konut maliyetlerinin çok daha büyük dalgalanmalar yaşaması.”

Bu ölçümün değiştirilmesinin nedeni, enflasyonun gerçekte olduğundan daha düşük görünmesini sağlamaktı. Zaman içinde, sonraki yönetimler bu değişimi sürdürdü. Yönetimde kullanılan semboller hakkında yalan söylemenin kısa vadede siyasi bir faydası olur, belki medyada iyi bir şekilde yer almanızı sağlar ama zaman içinde konut maliyetlerinde TÜFE’nin her zaman güvenilir olmadığı anlamına gelir.

Yani temel olarak, paranın fiyatı, bir şeyler için ödeme yapma deneyimimiz açısından büyük bir meseledir ve karar mercilerinin ekonomiye bakmak için kullandıkları enflasyon ölçütünün dışında tutulur. Karar mercilerinin aklı tam da bu yüzden karışık. Kullandıkları bazı temel araçlar gerçeği yansıtmıyor ve başlangıçta bu araçları siyasi amaçlarla bozan insanlar artık orada değil. Günümüz siyasi zümresi neyi bilmediğini bile bilmiyor.

Bidenomics nedir?

Elbette insanların satın aldığı tek şey konut ve araba değil. Otellerden uçak biletlerine, paketlenmiş tüketici ürünlerinden tohumlara kadar her şey gibi gıda da birkaç yıl öncesine göre çok daha pahalı. Yani, enflasyondan neredeyse hiç etkilenmeyen Visa ve Mastercard, tüccarlara verdikleri swipe ücretlerini artırıyor. Bunların hiçbiri sır değil, gıda TÜFE’si enflasyonun düşüyor olabileceğini gösteriyor, ancak fiyatlar hala yüksek. Peki Joe Biden ve Kongre’deki Demokratlar bu konuda ne yapıyor? Beyaz Saray yetkilileri planlarını “Bidenomics” olarak adlandırıyor.

Bidenomics’i açıklamanın en iyi yolu, Biden’ın kısa bir süre önce D.C. bölge mahkemesine atadığı ve iki akıllı kilit üreticisine karşı dava açtıklarında Antitröst Departmanına düşmanca davranan Ana Reyes adlı yargıcı dinlemekten geçiyor. Reyes, geçtiğimiz ay Amerikan Barolar Birliğinin bir paneline katılarak antitröst uygulamasının güçlendirilmesi fikrine saldırmış ve özellikle de işgücüyle ilgili iddialar konusundaki şüpheciliğine odaklanmıştı. Savunma avukatlarından oluşan dinleyicilere, dinlediği antitröst davası sırasında, “1 Nisan Şakası” demeden önce üç dakika boyunca kilit tanıklarını görevden alıyormuş gibi yaparak hükümet avukatlarına “şaka” yaptığını söyleyerek övünmüştü. Daha sonra neşeyle “Hayatımda hiç şaşkın bir sessizlik görmemiştim,” demişti.

Biden tarafından atanan bir şirket avukatı zorbanın, Biden yetkilileri tarafından açılan bir antitröst davasının selasını okuması, Bidenomics’in harika bir örneği, zira bu yönetimin politikasının tutarsızlığını gösteriyor. Federal Ticaret Komisyonu Başkanı Lina Khan’ın büyük bir hayranıyım ama bir başka Biden yargıcı —Jacqueline Corley— Khan’ın anlaşmaya itiraz etmesinin ardından Microsoft Activision’ı satın aldığında tüm zamanların en büyük büyük teknoloji birleşmesine imkân tanıdı.

Bu yargıçlar enflasyon açısından önemli. Biden yargı için Corley ve Reyes yerine gerçek popülistleri seçmiş olsaydı, Beyaz Saray’ın yönetme kabiliyeti epey farklı görünecek ve Amerikan müesses nizamı, baskı korkusu nedeniyle fiyatlandırma davranışlarını değiştirecekti. 2022’nin başlarında, şirketlerin fiyatları yükseltmek için gayri resmi olarak nasıl işbirliği yaptıklarına saldırmak için antitröstü kullanma konusunda bir ilgi telaşı söz konusuydu. Fakat agresif bir hukuki teori, piyasa gücünü ciddiye almaya istekli yargıçlara ihtiyaç duyar ve Biden, bunun yerine kendi yönetimini engelleyen şahsiyetleri seçti. Mesele sadece yargıçlar değil. Yönetimdeki gruplar —bu durumda Beyaz Saray İktisadi Danışmanlar Konseyi— şirket kârı-enflasyon ilişkisine açıkça karşı çıktı.

Antitröst konusunda fazlaca kafa patlatıyorum ama tutarsızlık çoğu politika alanında (ve Kongre’deki Demokratlarda) sistemsel. Emek yanlısı yönetim, Hollywood’da güçlü stüdyolara karşı yapılan grevleri desteklediğini belirtti, ardından birkaç ay sonra Beyaz Saray İç Politika Konseyi eski başkanı Susan Rice, Netflix’in yönetim kuruluna yeniden katıldı. Elektrikli araçların Amerika’da üretilmesine yönelik her girişimde Hazine Bakanı Janet Yellen, bu araçların yurt dışında üretilmesi konusunda yoğun çaba sarf ediyor.

Normalde, politika anlaşmazlıklarına Başkan ve ekibi karar verirdi. Ancak Joe Biden bir ertelemeci ve seçim yapmaktan hoşlanmıyor. Ayrıca çok yaşlı. Ekibine gelince, Biden’ın eski özel kalem müdürü Ron Klain, politika hedefleri açısından agresifken yeni özel kalem müdürü Jeff Zients tamamen sürece odaklanmış, durmaksızın neşeli eski bir yönetim danışmanı. Tim Wu ve Brian Deese gibi diğer önemli isimler de ayrıldı. Klain’in gidişiyle birlikte, tepede dar görüşlü bir gruplaşma ve vizyon sunma ya da politikaların uygulanmasına dikkat etme konusunda yetersizlik söz konusu. Konut fiyatlarına dikkat edilmesi gerektiğini söyleseniz bile, bu konuda bir şey yapabilecek ya da yapacak kimse yok.

Bu da bizi grevlere geri götürüyor. Biden yönetiminin işçilere yardım etmek için atacağı adımlarla UAW’nin işçi eylemini önlemesi gerekirdi ama Beyaz Saray’ın herhangi bir tutarlılığı yok. Biden emek yanlısı şeyler söylerken ve CEO’lara çok fazla ödeme yapıldığını kabul ederken, bir de şu var:

“Bazı Demokratlar ve çalışma yetkilileri arasında da Biden’ın ekibinin açmazı yanlış hesapladığı ve işçilerin hayal kırıklığı ya da endişelerinin ciddiyetini anlamadığı yönünde bir his söz konusu. Bu hafta Biden yönetiminin otomobil tedarikçilerine yardım sağlamayı düşündüğü haberi bile, grevi baltalayabileceğini düşünen ve bunu şirketler için her zaman bütçe bulunduğunun ama işçiler için bulunmadığının kanıtı olarak gören sendika dünyasındaki bazılarını kızdırdı.”

Bu, kayda değer başarıların olmadığı anlamına gelmiyor. Biden’ın sanayi politikası hamlesi, yarı iletken üretimi, elektrikli araçlar ve bataryaların yanı sıra genel olarak yeni fabrikalara yapılan yatırımlardaki artışlarla sahici. Rekabet politikası yaklaşımı da yeni birleşme kurallarının yanı sıra ilaç, birleşme, rekabet etmeme yasağı ve Google davasındaki baskılarla sahici.

Bazı düzenleyici kurumlardan rutin olarak iyi kararlar çıkıyor. Örneğin geçen gün Çalışma Bakanlığı, 4 milyon işçinin daha fazla mesai ücreti almasını sağlayacak bir kural önerdi. Bu arada, Menkul Kıymetler ve Borsa Komisyonu özel sermayeye dönük baskıya başladı.

İdeolojik olarak zenginliği ve kuvveti yukarı doğru itmeye odaklanan Obama yönetiminin aksine, Biden yönetiminde bunun tersini yapmaya çalışan birkaç popülist var. Ancak istatistiklerin karar mercilerini yanıltmak için sulandırıldığı enflasyonist bir ortamda bu yeterince iyi değil.

Biden’ın ulusa sesleniş konuşmasına ne oldu?

Şubat ayında Biden, ABD’de bir şeyler üretmeye, gereksiz ücretlerin peşine düşmeye ve kurumsal gücü ele almaya odaklanan bir ulusa sesleniş konuşması yapmıştı. Daha sonra kamuoyu yoklamaları geçici olarak yükseldi. O zamandan bu yana Beyaz Saray’dan Biden’ın o konuşmada söylediklerine dair herhangi bir mesaj gelmedi; sanki Zients ve Beyaz Saray’ın geri kalanı Biden’ın popülist bir argüman ortaya koymasından hicap duymuş gibiydi.

Bunun yerine, çeşitli yetkililer televizyona çıkıp “şu grafiklere bakın!” diyor. Enflasyonun düşmesi, ekonomik büyümenin artması ve işsizliğin düşük olmasıyla övünmek istiyorlar. Fakat gerçek konut ve ulaşım maliyetlerinin giderek karşılanamaz hale geldiğini ve arttığını kabul etmeden, bu en hafif tabirle tuhaf görünüyor. Dahası, ortada gerçek bir politika rejimi yok, yalnızca kendi tercih ettikleri görüşe göre mümkün olduğunca çok şey yapmaya çalışan birbirinden kopuk bir dizi grup var. Biden’ın insanların hayatlarını gerçekte nasıl etkilediği çoğunlukla belirsiz ve gerçekten örgütlü tek işçi grupları işlerin yolunda gitmediğini gösteriyor.

Ekonomi harika değil ve öyleymiş gibi davranmaya çalışmanın da bir anlamı yok. Bununla birlikte Biden, yönetimini kurtarabilir. Başarıları var ve ulusa sesleniş konuşması yankı uyandırmıştı. İlk döneminin, fabrikaları yeniden şekillendirerek, tam istihdamı geri getirerek ve tedarik zinciri sorunlarını çözerek Amerika’nın Kovid’den kurtulmasını sağlamakla ilgili olduğunu iddia edebilir. Beyaz Saray’ın fiyat sınırlaması getirmesine kızan çeşitli ilaç firmaları gibi kendisine dava açan tüm büyük şirketlerle övünebilir. Ardından ikinci döneminde konut maliyetlerini düşürmeye odaklanacağı sözünü verebilir. Böyle bir hikâye işe yarar mı? Bilemiyorum. Belki şu anki söylem işe yarar, 2022 ara seçimlerinde Biden, beklentilerin üzerinde bir performans göstermişti. Ama en azından “Biraz grafik yiyin!”den daha iyisi olabilir.

Çok Okunanlar

Exit mobile version