Rusal’ın patronu Deripaska, 30 Aralık’ta RBK’da sütun yazdı ve büyük burjuvazinin Rusya’yı düzlüğe çıkarma planlarını döktürdü. Deripaska’ya göre Rusya’nın gelişmesinin önündeki engelleri alt etmek için şunları yapmak şart: değişim çağında pazar ekonomisinde kalmak, “meşum devlet kapitalizminin kuruntularını reddetmek”, “işadamlarının” iktidarda görev almasına yönelik “sesli veya sessiz yasakları kaldırmak”.
Oleg Deripaska
“Deripaska’nın manifestosu”
Her biri ayrı ayrı incelemeyi hak ediyor, ama aslında bu neoliberal manifestoda büsbütün bir yenilik de yok; Deripaska programını daha 8 Nisan’da açıklamıştı: “devlet kapitalizminden” vazgeçilmesi, “pazar ekonomisine” geçilmesi, Ukrayna harekâtının sona erdirilmesi. Sonra bu mesajını sildi, ne de olsa Ukrayna meselesi, Kremlin’in öfkesini çekebilir ve bu defa belki bir tükenmezkalem ve bir toplusözleşme yüzünden kameralar karşısında aşağılanmakla da kalmazdı. 17 Nisan’da programın Ukrayna’nın itinayla yok sayıldığı yeni versiyonu yayınlandı: “yeni pazarlar bulmak”, ihracatla uğraşmak, yeni bir “başlangıç noktası” tesis etmek gerek; bu sayede “10 yılda başarılı bir ekonomi kurabiliriz”. O zaman liberal burjuvazinin diğer ve ciddi bir başka yayını olan Nezavisimaya Gazeta, habere “Deripaska’nın manifestosu” başlığıyla (ve düpedüz hayranlıkla; şu cümleye bakın: “Deripaska’nın manifestosu çok ciddi bir tezler, öneriler ve tavsiyeler bütünü.”) vermişti.
Nisan manifestosunun ayrıntılarına bakalım:
Hedef, devlet kapitalizminin yok edilmesi. Çünkü: “Tarih, bütün toplum için dengeli bir kalkınmayı ve gelirlerin yükselmesini temin eden yüksek ve istikrarlı bir ekonomik büyüme temposunun ancak serbest pazar ekonomisi şartlarında ve özel mülkiyetin önceliği ilkesiyle mümkün olduğunu göstermiştir.”
Muhteşem, öyle değil mi? Sanayileşmesini, dünyanın en yüksek sanayileşme temposunu yaratan sosyalizme borçlu bir ülkede bu sözleri kitab-ı mukaddesin ayetiymiş gibi söylemek, muhteşem!
Öyleyse çalsın sazlar: değil mi ki rekabet kutsaldır, yabancı sermayenin önündeki bütün engeller temizlenmeli, yabancı sermayeyi çekmek için serbest bölgeler kurulmalı, bütün devlet şirketleri özelleştirilmeli, emeklilik fonlarının elindeki varlıklar derhal devredilmeli. Rusya’dan sermaye çıkışının önündeki bütün engeller kaldırılmalı. Devlet harcamaları her seviyede kısılmalı. Ama her seviyede: federal, bölgesel, beledi; Merkez Bankası ve devlet tekelleri dâhil, kolluk kuvvetleri ve devlet memurları dâhil. Devlet cihazı yarı yarıya daraltılmalı; “silahlı kuvvetlerle ilişkili olmayan” (Ukrayna meselesi devam ederken askeri harcamaları kısın demek cesaret ister; o cesaret de Navalnıy’dan başkasında yok) kolluk ise üç-dört kat. Bu Gaydar’dan Nemtsov’a, Rıjkov’dan Navalnıy’a kadar Rusya’nın liberal peygamberlerinin ortak rüyası. Deripaska aynı yerde “işadamlarının onları işlerinden eden kolluk kuvvetlerinin saldırgan baskısı altından çıkarılmasını” da istedi; yetmedi, ceza kanununun 159 ve 160’ıncı maddelerinden ceza alan bütün “işadamları” hakkında af çıkarılmasını da istedi. Bu madde ve fıkraların başlıkları şöyledir: dolandırıcılık, kredi alanında dolandırıcılık, ödemelerin alınması sırasında dolandırıcılık, elektronik ödeme araçlarının kullanımında dolandırıcılık, sigorta alanında dolandırıcılık, enformasyon alanında dolandırıcılık, gasp ve zimmete para geçirme. Deripaska’nın sınıf dayanışması takdir edilmesi, hatta örnek alınması gereken bir haslet. Yetmedi; hükümetin ve Merkez Bankası’nın elindeki bütün kaynakları mevcut krizden çıkmak için kullanmasını istedi ve bu çıkışın da ancak “teşebbüsçülerin gücü nispetinde” olacağını söyledi. Manifestoda araya sosyal devlet çağrıları da serpiştirmişti; belediyelerin konut inşaatına girişmesini, bölgesel gelişim için federal bölge bankalarında sermaye artırımına gidilmesini istedi. Ama belki de en önemli yanı, küçük ve orta ölçekli özel işletmelere devletin kredi olanakları sağlamasını istemesiydi, ne var ki öngördüğü işletmeler yedek parça imalatçılarıydı, yani orta burjuvazinin ancak ara mal üretiminde yükselmesine izin verilmesinden yanaydı. Deripaska’nın hayalleri sınırsızdı, öfkesi de öyle: “14 yıldan fazladır devlet kapitalizminin anlamsızca finanse edilmesine devam edilmesinden” vazgeçilmesini istedi. Deripaska manifestosunu şu sözlerle bitirdi: “Ya vergilerini her zaman düzenli ödeyen sıradan, normal vatandaşların istihdamını korunacak, ya da devlet burjuvazisi şımartılmaya devam edilecek.”
Demek ki Deripaska şunları hedefliyor:
1) Devlet tekellerinin yok edilmesi, mutlak özelleştirme.
2) Orta burjuvazinin sadece ara mal üretimiyle meşgul olması.
3) Devletin “küçültülmesi”.
4) Yabancı sermayenin Rusya’daki varlık nedenlerinin sorgulanmasından offshore hesaplarının soruşturulması tehdidine kadar sermayenin önündeki bütün engellerin kaldırılması.
5) Rüşvet, zimmetine para geçirme, yolsuzluk, dolandırıcılık, vb. suçlardan hüküm giymiş burjuvaziye genel af.
Kremlin’le cephe savaşına hazırlanıyormuş gibi görünüyor, değil mi? Ama öyle değil. Büyük burjuvazi kurnazdır. Deripaska da manifestosunu yazmadan önce Lyubov Sokol ile takışmış ve bu eski zımni ortağı, liberal burjuvazinin bu yılmaz borazanıyla ilgili ağzına geleni söylemişti: aylak parazit, sefahate batmış, haraççı, çakal… Hatta “sol radikalizmle” bile suçlamıştı bu akla gelebilecek en sağcı kadını. Mesele şuydu: Sokol, Deripaska’yı ve onun nezdinde büyük burjuvazinin diğer temsilcilerini Kremlin’e karşı ayağa kalkmaya çağırıyordu ve bu çağrı öyle çok korkutmuştu ki Deripaska’yı, asla böyle bir şeye kalkışmayacağının güvencesini vermek istemişti; görünürde Sokol’u hedefleyen şu ifadelerle: “Korkmayın, şef olmaya hevesli değilim.”
Deripaska’nın aralık manifestosunu nisan manifestosundan ayıran tek şey, teşebbüsçülere karşı ayrımcılık güdüldüğünü coşkun ifadelerle ileri sürmesi ve eşitlik istemesiydi: “Hür ve özel teşebbüsçüleri bütün diğer sosyal gruplarla (sanatçılar, yurtsever gazeteciler, sporcular, siloviki, kolluk kuvvetlerinin temsilcileri, gaziler) eşit haklara sahip kılıncaya kadar, işten el çektirilen entelijensiya ile birlikte [bu hür teşebbüsçüler de] ‘gücü yetmeyenler’ olarak kalacaklar. Oysa günümüzde olumlu değişikliklerin hızla gerçekleşmesi sadece teşebbüsçülere bağlı.”
Hürriyet değil kodes
“Gücü yetmeyenler” diye çevirdim, ama önemli bir kavramdır bu “slaboviki”. Doğrudan doğruya Medvedev ekibine gönderme yapar; silovikinin karşısına slaboviki konulur. İlki güç kökünden türetilmiştir, ikincisi ise zayıf kökünden. Silovikinin sözlük anlamı şu: “devletin kanuni şiddet tekelini devrettiği zor organlarının çalışanları”. Demek ki Marksist bir tınısı var, zira devletin zor aygıtına gönderme yapıyor. Siyaset açısından ise anlam daralır: siloviki, bu organların bütün çalışanları değil, yöneticileri, onların iktidardaki temsilcileri, anlamına gelir. Slabovikiye gelince… Ama kavramın tanımına girişmeden, bir köşe yazısından tanım kadar değerli tek bir cümle aktarmalıyım; bu, büyük burjuvazinin ve 24 Şubat öncesi liberal reformlar yanlısı (şimdi tamamen deklase olmuş bulunan) eski orta burjuvazinin en “saygın” ve militan borazanı Novaya Gazeta’da Gürcistan savaşı öncesi durumun ele alındığı 18 Ocak 2019 tarihli bir yazıdan:
“Kremlin koridorlarında ‘Medvedev slabovikileri’ dolaşıyordu; modernizasyon hakkında konuşmalar başlamıştı.”
Demek ki slaboviki, şunları kapsıyordu: iktidar bloğunun Medvedev’in temsilcisi olduğu kesimi; silovikinin karşısındaki kesim; siloviki karşısında güçsüz olan iktidar kanadı; “modernizasyon” yanlıları — başka deyişle, Rusya’nın emperyalist dünyayla hızla kaynaşmasından yana olanlar.
Belli ki slaboviki, liberal ile akraba bir kavram.
Saltıkov-Şçedrin’in benim çevirdiğim (“Bilge Kayabalığı” içinde; Helikopter, İstanbul: 2013) “Liberal” adlı bir masalı vardır. Rusya liberali, yani aslında bütün liberaller, ideallerinden büsbütün vazgeçmiş, “ideallerini hayata uyduran” adam olarak resmedilir. Ve ne muhteşem resmedilir! Liberalin ideali artık hürriyet değil kodestir, eski ideallerini pisliğe gömmüştür, ama yarın güneş doğup üzerindeki çamuru kurutacağına inancını da kaybetmez.
Aniden, sanki yanaklarına bir serpinti düşmüş gibi hissetti. Nereden? Neden? Liberal yukarıya baktı: yağmur mu yağıyordu yoksa? Ama gökyüzünde tek bulut bile olmadığını gördü, güneş de çılgına dönmüş gibi zirvelerde geziniyordu. Rüzgâr esiyordu gerçi, ne var ki bir pencereden su döküldüğüne dair kanıt olmadığına göre böyle bir şey de yoktu.
“Bir mucize bu!” dedi liberal, ahbabına. “Yağmur yok, su birikintisi yok, ama yanağıma bir şeyler serpişiyor!”
“Ama baksana, köşeye gizlenmiş bir adam var,” diye cevap verdi ahbabı, “bu onun işi! Senin liberal işlerin yüzünden suratına tükürmek istemiş canı, ama gözü bunu yapmayı kesmiyor. İşte, ‘hayata uyma bağlamında’ köşeden çıkıp tükürdü, rüzgâr da tükürüğün serpintisini sana kadar getirdi.”
Slaboviki, işte bu liberaldir.
Teori ve pratik
Üzerinde çokça durdum; uygulanan siyaset, büyük burjuvazinin siyasi gücünün ve ona katkıda bulunduğu ölçüde iktisadi gücünün sınırlanması, 24 Şubat’tan beri deklase olan orta burjuvazinin yerine yeni ve Kremlin’in istikrarlı kitle tabanı olacak bir orta burjuvazinin geçirilmesi siyasetidir. Bu siyaset dolaylı NEP tedbirleri alınmadan uygulanamaz; bu da solun desteğine yol açar.
Bununla birlikte büyük burjuvaziyle orta burjuvazi arasındaki en temel farkı unutmamalıyız. Büyük burjuvazi büyük sabit sermaye yatırımları yapabilir, zaten genellikle bir parçası olduğu mali oligarşiden uygun krediler çekebilir, böylece kârını artırmak için işgücünü uzatmak, sosyal hakları budamak gibi ilkel yöntemlere başvurmasına gerek olmayabilir. (“Gereksizlik” nesnel bir durum; ama kapitalizm gerekle değil dürtülerle işler.) Orta burjuvazi ise ne büyük sabit sermaye yatırımları yapabilir ne de mali oligarşi ile bütünleşmiş büyük burjuvazi gibi uygun kredi imkânları bulabilir; kârını artırmak için işgününü uzatmak, sosyal hakları büsbütün budamak gibi ilkel yöntemlerden başka yolu yoktur.
Böylece büyük burjuvazi kendi istihdam ettiği işçi sınıfıyla çatışmayı küllendirebilir veya kolaylıkla etkisizleştirebilir, ama işçi sınıfı ile orta burjuvazi arasındaki çatışma şiddetlenir. Her yerde böyledir bu. Tam da bu yüzden, (Potanin’in birkaç ay önce vazettiği türden) “halk kapitalizmi” denen şey, büyük burjuvazinin orta burjuvaziye karşı emekçileri yanına çekmek için kullandığı ideolojik mücadele araçlarındandır, çünkü “gereksizlik” durumu, büyük burjuvazinin orta burjuvaziyle çatışmasında işçi sınıfını az çok tarafsızlaştırmasına da imkân sağlar.
Burjuvazi genellikle iktidarsızdır; genellikle devleti bizzat yönetme iddiasında bulunmaz, genellikle devletin göreli özerkliğini korumasını ister, burjuvazi adına genellikle onların siyasi temsilcileri yönetir. Orta ve küçük burjuvazi “tarafsız” bir devlet ister. Tekelci burjuvazi ise ancak, birbirleriyle ölüm kalım mücadelesi yürüttüğü ve düşmanlarına karşı ortak menfaatleri bu yüzden daha zayıf olduğu ölçüde tarafsız devletten yanadır. Ama daha derin bir tehlike karşısında birleşmeye görsün, aralarındaki çatışmayı öteleyip ortak düşmanlarıyla bir blok halinde mücadeleye girişmeye görsün, “crème de la crème” olduğunu hatırlar; şimdi bizzat yönetebilecek kadar sayıca az, siyaseten nüfuzlu, iktisaden güçlü, kütlesel olarak yekparedir. Genellikle büyük burjuvazinin emekçi kitlelerden başka ortak düşmanı olamaz sanılıyor, oysa bu, sınıf mücadelesini daraltan bir yaklaşım; mücadelenin, hatta ölüm kalım mücadelesinin bile, ille de blok olarak burjuvazi ile blok olarak emekçiler arasında olması gerekmez. Dahası tersine, kapitalizmde çoğu zaman sınıf mücadelesinin baskın alanı, burjuvazinin kendi içindeki mücadelesidir.
Demek ki Deripaska’nın devletin fiilen “işadamlarına” devredilmesini isteyecek derecede küstahlığı, sadece iktidar çevreleriyle ilişkilerinden değil, esas itibariyle şu iki sebepten kaynaklanır: 1) yeni bir tür NEP, büyük burjuvazinin menfaatleriyle çatışıyor ve bu yüzden onları ortak düşmana (yükselen orta burjuvazi) ve onun siyasi temsilcilerine karşı birleştiriyor; 2) kapitalizmin “ilkel” (ilkel burada ilk, başlangıçtaki, artık soyu tükenmiş anlamına gelmiyor; hiç kaybolmayan en hayvani dürtüler anlamına geliyor) metotlarına başvurmak “gereği” olmadığı için işçi sınıfını bu çatışmada tarafsızlaştırabilir.