Editörün notu: Doğu Afrika’da, Afrika Boynuzu’nda Etiyopya, Somali ve Somaliland arasında devam eden gerilim yalnızca bölgeyi değil, Körfez’den Türkiye’ye kadar birçok ülkeyi ilgilendiriyor. Bu bölgede ABD, Çin ve Türkiye’nin askeri varlığı bulunurken, Eş-Şebab gibi örgütler istikrarı tehdit ediyor. Aşağıda çevirisini verdiğimiz makale Etiyopya ve Somali arasında yaşanan olaylara daha bölgesel bir perspektiften bakıyor.
Güncel bir Etiyopya ve Somali karşılaştırması: Somaliland, Eş-Şebab ve Türkiye
Mukerrem Miftah
EthioExplorer
18 temmuz 2024
Çev. Leman Meral Ünal
Etiyopya ve Somali arasındaki ilişkiler 2018 yılından bu yana en az iki büyük epizodik an yaşadı. Birincisi, Etiyopya, Eritre ve Somali arasındaki üçlü anlaşma ve bunun kısa ömürlü de olsa yarattığı coşkuyla ilgili. “Afrika Boynuzu”(*) tarihsel olarak çözülmemiş şikayetler ve çekişmeler biriktirdiğinden, anlaşmanın bölgenin modern siyasi tarihinde yeni bir dönemi müjdelemesi bekleniyordu. 1998’deki sınır savaşının tetiklediği çözülmemiş anlaşmazlıklar, vekalet savaşları ve diplomatik düşmanlıklarla geçen neredeyse üç asırlık karşılıklı kuşkular göz önüne alındığında, artık Etiyopya ve Eritre arasında sağlıklı ilişkilerin başlayabileceği düşünülüyordu. Aslına bakılırsa, Eritre-Somali ilişkileri de pek barışçıl olmamıştı. Eritre hükümeti Somali’deki Hareket eş-Şebab el-Mücahidin (Eş-Şebab) militanlarını doğrudan desteklemekle suçlanmıştı, keza ülkenin Cibuti ile de çözülmemiş sınır sorunları mevcut.
Pek çok gözlemciyi şaşkına çevirse de Abiy’nin [2018’deki] gelişi bölge için umut çıtasını yükseltti. Büyük ölçüde Abiy’nin öncülük ettiği düşünülen üçlü koalisyonun Boynuz’da yeni bir yol çizmesi bekleniyordu. Etiyopya, Somali ve Eritre arasında kapsamlı iş birliği kurulmasına ilişkin bildiri 5 Eylül 2018’de Asmara’da imzalanmıştı. Ocak 2020’de Eritre, Etiyopya ve Somali liderleri, “2020 için Ortak Eylem Planı” adını verdikleri plan kapsamında aralarındaki bağları daha da derinleştirme sözü verdiler. Bu plan, barış, istikrar ve güvenliği pekiştirmenin yanı sıra ekonomik ve sosyal kalkınmayı teşvik etmek gibi iki ana ve iç içe geçmiş hedefe odaklanmayı da amaçlıyordu.
Fakat ne yazık ki, dört yıl içinde yaşananlar, bölgede on yıllardır süregelen karşılıklı kuşku ve siyasi çekişmeleri yeniden canlandırdı ve katmerledi. Tigray bölgesindeki iki yıllık yıkıcı savaş ve Etiyopya’nın Somaliland ile yakın zamanda imzaladığı Mutabakat Zaptı, genel olarak Afrika Boynuzu’nu, özel olarak ise bölgedeki barış ve güvenliği yeniden tanımlıyor. Pretoria Anlaşması’nın imzalanmasından bu yana, Etiyopya-Eritre ilişkileri, devletlerarası ilişkilerin olası tüm göstergeleriyle birlikte ölçüldüğünde, evet kötüye gidiyor. Eritre’nin anlaşmaya katılmaması ve/veya katılmayı reddetmesi, Etiyopyalı yetkililerin Kızıldeniz’e Eritre üzerinden erişim konusunda yaptıkları iddia edilen bazı “saldırgan” yorumlar, İsaias liderliğindeki Demokrasi ve Adalet için Halk Cephesi’nin (PFDJ) Etiyopya’nın devam eden savaşında vekalet savaşına sponsor olduğu gibi iddialar Nobel öncesi açmazı yeniden kuruyor gibi görünüyor.
Etiyopya’nın Somaliland ile yaptığı anlaşma ve 1 Ocak 2024’te imzalanan Mutabakat Zaptı, önemli sonuçları olan bir diğer büyük epizodik andır. Söz konusu Mutabakat Zaptı, Etiyopya-Somali ilişkilerini birçok yönden zayıflatma potansiyeline sahip. Mesela Eş-Şebab’ın Boynuz’daki varlığını ve etkisini kesinlikle güçlendirdi. Yine komşu ve Afrikalı olmayan aktörler buraya dönük hamlelerini yeniden tanımlıyor ve belki de büyüyen bu fiyaskoyu araçsallaştırıyorlar. Eritre, Mısır, Türkiye, Avrupa ve ABD gibi kimi aktörler ise bölgede kendi ihtiyaçlarını güvence altına almak için taktik ve stratejik hamleler yapıyor.
Bununla birlikte, Mutabakat Zaptı Etiyopya ve Somaliland’ın karşılıklı ihtiyaçlarını karşılıyor gibi görünüyor. Etiyopya için bu anlaşmanın iki büyük faydası var ve başka bir nedenden ötürü, öyle kolayca vazgeçilmesi pek olası değil. İlk olarak, anlaşma Etiyopya’nın Kızıldeniz’e ticari erişimini güvence altına alacaktır. Etiyopya, Eritre’nin bağımsızlığından bu yana denize kıyısı olmayan bir ülke konumunda. Anlaşma uyarınca Somaliland, elli yıl boyunca kıyı şeridinin 20 kilometresini Etiyopya’ya kiralayacak. İkinci olarak, Somaliland’ın kıyı şeridi Etiyopya’yı Kızıldeniz bölgesinde bir deniz gücü haline getirecek çünkü Etiyopya burada bir askeri üs inşa etmeyi planlıyor. Üçüncüsü, Etiyopya, Dubai’nin DP World’ü ve Somaliland 2017’de Berbera limanını geliştirmek ve yönetmek için bir anlaşma imzalamış olsa da, Etiyopya’nın sahiplik anlaşmasını tamamlamak için gereken koşulları yerine getirememesi nedeniyle yüzde 19’luk payını kaybettiği bildirildi. Sonuç olarak, Eritre ile barışçıl yollarla Kızıldeniz’e erişim fırsatını ve üçlü Berbera anlaşmasını zaten kaybetmiş olan Etiyopya, ekonomik ve stratejik çıkarları için büyük önem teşkil ettiğinden, Kızıldeniz’e erişim sağlayabilecek veya deniz ticareti yeteneklerini geliştirebilecek fırsatlara karşı oldukça korumacı olacaktır.
Yine bazı açılardan farklı olsa da, Etiyopya’nın siyasi ve kalkınma hedefleri açısından tartışmalı bir proje olan Büyük Etiyopya Rönesans Barajı’nın (Grand Ethiopian Renaissance Dam – GERD) inşasını sürdürme konusundaki kararlılığı, Somaliland ile imzalanan Mutabakat Zaptı’nın izleyeceği olası rotaya işaret edebilir. Mutabakat Zaptı başarıyla uygulanırsa, hem önemli ekonomik ve siyasi faydalar sağlanır hem de Etiyopya’nın genel olarak Afrika’da ve özel olarak ise Doğu Afrika’daki göreceli konumu güçlenir. Somaliland için ise Etiyopya’nın Somaliland’i resmen tanıması gerekecektir. Nitekim bu, otuz yıldır uluslararası toplum tarafından hayal kırıklığına uğratılan bir süreç olarak görülüyor.
Fakat Somali anlaşmayı reddetti ve daha fazla ilerleme kaydedilmesine şiddetle karşı çıktı. Anlaşmaya yönelik ilk tepki, bunu ülkesinin “egemenliğine ve toprak bütünlüğüne karşı bir saldırı eylemi” olarak gören Somali hükümetinden geldi. Aralarında Mısır, ABD ve Türkiye’nin de bulunduğu pek çok ülke, Somali’nin egemenliğine ve toprak bütünlüğüne desteklerini ifade ederek konuya dönük endişelerini dile getirdiler. Ancak bu tepkilerin anlamlı bir sonuç doğurup doğurmayacağı ya da diplomatik bir laf kalabalığı olup olmayacağı halen belirsizliğini koruyor.
Uluslararası topluma yapılan diplomatik çağrılara ek olarak, Somali Cumhurbaşkanı Hasan Şeyh Mahmud bir dizi önlem açıkladı. Etiyopya’yı iç işlerine “açıkça müdahale etmekle” suçlayarak, Etiyopya büyükelçisinin sınır dışı edilmesini ve Somali’deki iki konsolosluğun kapatılmasını emretti. Hasan hükümeti ayrıca hem ikili düzenlemeler kapsamında gelenler hem de Somali’deki Afrika Birliği Geçiş Misyonu (ATMIS) olmak üzere tüm Etiyopya birliklerinin 2024 yılı sonuna kadar Somali’den ayrılmasını talep etti. Somali Ulusal Güvenlik Danışmanı Hüseyin Şeyh Ali’ye göre bunun Somali açısından manası, Etiyopya’nın Somaliland ile yaptığı anlaşmayı reddettiğini göstermek.
Yine de Somali Federal Hükümeti’nin (SFG) bu anlaşmazlığı ele almadaki yaklaşımı olumlu sonuçlar doğurmayabilir. Zaten anlaşmadan sonraki günlerde çığ gibi büyüyen kanıtlar bunun aksini gösteriyor. Her şeyden öte, federal hükümetin (yeniden giriştiği) eylemler, onun ve ortaklarının Afrika Boynuzu’ndaki Eş-Şebab’a karşı çabalarını zayıflatacaktır. Mutabakat Zaptı’nın imzalanmasının ardından anlaşmayı açıkça kınayan yalnızca federal hükümet değil aynı zamanda Eş-Şebab da oldu. Eş-Şebab, Zapt’ı reddeden basın duyurusunda, Etiyopya’nın bu zapttaki rolü ile tarihi haçlı seferleri arasında yakın bir paralellik çizdi. Eş-Şebab’ın açıklaması şöyle idi:
“Hareket eş-Şebab el-Mücahidin (Eş–Şebab), Somali topraklarının veyahut kıyı şeridinin bir karışının dahi Etiyopyalı Hıristiyan haçlılara teklif edilmesini, teslim edilmesini veya tek bir santiminde misafir edilmelerini dahi kesin bir dille reddetmektedir. Ahmed Gurey, Hasan Barsane ve Seyyid Muhammed Abdullah Hasan gibi atalarımızın yürüttüğü cihad, Etiyopya’nın Afrika Boynuzu’ndaki hedeflerini gerçekleştirmesini daha önce engellemişti ve Allah’ın izniyle Eş–Şebab, Etiyopyalı haçlılarla savaşmaya ve dinimizi, topraklarımızı, onurumuzu ve kaynaklarımızı savunma mirasını sürdürecektir (Eş-Şebab, basın açıklaması, 18 Ekim 2023).”
Durumu istismar eden Eş-Şebab şimdilerde Etiyopya’ya karşı büyük bir propaganda kampanyası yürütüyor ve bölgede yeni bir terör dalgası için Etiyopyalılar da dâhil olmak üzere pek çok insanı silah altına alıyor. Eş-Şebab’ın güçlü bir şekilde ortaya çıkışı, hali hazırda zaten epey zayıf olan SFG’nin Boynuz’daki politik ve güvenlik krizini daha da karmaşık hale getirebilir. Başka bir yerde Somali ulusal ordusunun “zayıf askeri strateji, deneyimsiz saha komutanları ve karaborsada satmak üzere gıda tayınları, askeri teçhizat, silah ve mühimmat hırsızlığını da içerecek şekilde liderler arasında yolsuzluktan” mustarip olduğu belirtilmişti. Bu nedenle, SFG’nin zaten zayıf olan askeri kapasitesi ve propaganda kampanyası göz önüne alındığında, Eş-Şebab daha fazla güç toplamaya, federal hükümeti daha da güçten düşürmeye ve komşu ülkelere dönük saldırılara devam etmeye ve sonuç olarak da bölgeyi kırılgan ve güçsüz devletler için uygun bir alana dönüştürecektir.
Her halükarda, SFG’nin talebinin aksine, Etiyopya güçlerinin Somali’yi terk edip etmeyeceği, ne zaman terk edeceği ve hatta bunun gerekli olup olmadığı belirsizliğini koruyor. Etiyopya’nın güvenliği ve siyasi çıkarları –hatta buna siyasi grupları da ekleyin- göz önüne alındığında, Etiyopya güçleri Somali’den ayrılmayı hiçbir zaman düşünmeyebilir. Bu da Etiyopya’nın varlığının her iki ülke için de işlevsel olabileceği anlamına geliyor. Etiyopya kuvvetlerinin olası geri çekilmesi, Eş-Şebab’ın operasyonlarını orta ve güney Somali’nin ötesine genişletmesi için elverişli bir ortam yaratacaktır. Her iki senaryoda da Somali’nin Etiyopya ve/veya Somaliland’a planladığı ortak girişimlerden vazgeçmesi için baskı yapacak başka bir mekanizmaya ihtiyacı var.
Türkiye bu çıkmazdan barışçıl- ya da en azından çatışmasız- bir çıkış yolu bulmak için aktif olarak çalışıyor gibi görünüyor. Türkiye’nin müdahalesi, mevcut siyasi ve ekonomik çıkarlarını korumayı ya da Afrika Boynuzu’ndaki “stratejik derinliğini” (Bu kavram, Türkiye’nin eski Başbakanı, şimdilerde ise hükümete muhalif olan Ahmet Davutoğlu tarafından popülerleştirilmişti) ve varlığını ya da her ikisini birden genişletmeyi amaçladığı için haklı görülebilir. Eğer başarılı olursa, Türkiye’nin fiili müdahalesinin iki olası sonuca yol açması muhtemel. İlki, iki ülke arasındaki diplomatik gerilimin azalması. Türkiye, bu noktada, doğrudan görüşmeleri ve karşılıklı anlaşmayı kolaylaştırabilir. Bu da çatışan aktörlerin tek taraflı eylemlerinin potansiyel tırmanışını azaltabilir ve hatta önleyebilir.
Ankara’da yapılan ilk tur görüşmeler sahiden de bu yöndeki umutları yeşertti. Etiyopya Dışişleri Bakanlığı toplantıyı “dostane ve şeffaf” olarak değerlendirdi. Ancak Cumhurbaşkanı Hasan Şeyh Mahmud, “Şu ana kadar [Etiyopya’nın] bu yoldan geri döndüğüne dair hiçbir belirti yok” diyor. Eylül 2024’te Ankara’da başka bir görüşme turunun daha yapılması planlanıyor. Yine de, [sırasıyla Etiyopya ve Somaliland kastediliyor] Addis Ababa ve Hargeisa Mutabakat Zaptı’nı uygulamakta ısrarcı olursa Türkiye’nin rolü sadece bu zaptın koşullarını hafifletmek ve çatışan aktörlerin kaçınılmaz olanı küçük sürtüşmelerle kabul etmelerine yardımcı olmak ile sınırlı kalabilir.
Ancak Somali’nin böyle bir sonucu kolayca kabul edip etmeyeceği, etmeyeceği bir durumda hangi yollarla yanıt vereceği gibi konular belirsiz. Bir başka zorluk da Somaliland’ın Türkiye’nin öncülük ettiği bu tartışmaya aktif olarak katılmıyor gibi görünmesi. Pek anlaşılır bir şekilde, bu durum Somali’yi tedirgin ediyor, zira ülkenin fiili olarak tanınması ve dolayısıyla Etiyopya ile yaptığı anlaşmanın kabul görmesi gibi bir anlam taşıyor. Yine de tüm bu bulmacanın vazgeçilmez bir parçası olarak Türkiye’nin Somaliland’ı dâhil etmek için daha başka yenilikçi yollar bulması gerekecektir. Son olarak ise, herhangi bir yanlış adım veya yanlış bir hesap, masanın tüm tarafları için büyük sonuçlar doğurma potansiyeli taşıyor.
(*) Afrika kıtasının doğu kısmından Aden Körfezi’nin doğusuna doğru uzanan coğrafi bölge. Bir gergedan boynuzunu andırdığı için bu şekilde isimlendirilmektedir. Bu coğrafi bölge genellikle Somali, Cibuti, Etiyopya ve Eritre’yi imlese de kimi yorumcular, Boynuz’a Sudan ve Kenya’yı da eklemektedir. (ç.n)