DÜNYA BASINI

Harald Kujat: “NATO, ABD’nin Vietnam’da yaptığına benzer bir hata yapabilir”

Yayınlanma

Eski Alman Silahlı Kuvvetleri Genel Müfettişi ve eski NATO Askeri Komitesi Başkanı Harald Kujat, uzun süredir Ukrayna’daki savaşın daha da tırmanmasının sonuçları konusunda uyarılarda bulunuyor. General Kujat, aşağıda çevirisi verilen röportajın ilk bölümünde Ukrayna’nın durumunun yanı sıra aynı zamanda yeni NATO kararları, Rusya’nın müzakere teklifleri ve Macaristan Başbakanı Victor Urban’ın ‘barış misyonu’ hakkında yorumlarda bulunuyor. Emekli generalle röportajı Eva Peli yaptı.

Çeviren: Gülçin Akkoç

***

NachDenkSeiten, Eva Peli
23 Temmuz 2024

NachDenkSeiten: Ukrayna’daki savaşın “21.yüzyılın ana felaketi’’ olabileceği konusunda uyarılarda bulunuyorsunuz. Neden?

Harald Kujat: George F. Kennan, Birinci Dünya Savaşı’nı 20. yüzyılın ana felaketi olarak tanımlamıştı, çünkü Birinci Dünya Savaşı hem İkinci Dünya Savaşı’nın hem de Soğuk Savaş’ın tohumlarını barındırıyordu. NATO daha yeni 75. kuruluş yıldönümünü kutladı. NATO yıllar boyunca üye devletlerine bağımsızlık, özgürlük ve güvenlikle alakalı konularda önemli katkılarda bulunmuştur. Ancak son iki buçuk yıldır Avrupa’da yine savaş var ve görünen o ki Avrupalı politikacılar tarihten hiçbir ders çıkarmamışlar, çünkü Ukrayna’daki savaş toplu bir Avrupa savaşına dönüşebilir.

Artık dünya güçleri ABD ve Çin arasında büyük bir savaş çıkma durumu da ihtimal dışı görünmüyor. 21. yüzyıl, Çin’in ekonomik ve askeri bir dünya gücü olarak yükselişiyle ve büyük güçler olan ABD, Rusya ve Çin arasında rekabetle karakterize edilmektedir. Ukrayna savaşı Çin’in, dünyanın lider gücü olmak için ekonomik, diplomatik, askeri ve teknolojik potansiyele giderek yaklaşan ABD’nin tek rakibi olduğunu net bir şekilde ortaya koydu.

Bu yüzden de ABD, ikinci jeopolitik rakibi olan Rusya’yı siyasi, ekonomik ve askeri açıdan zayıflatarak Çin ile çatışmaya odaklanabilmeyi amaçlıyor. ABD’nin savunma bütçesine göz atıldığında, Çin ile çatışmaya yöneldikleri görülmektedir. ABD’nin stratejik hedeflerine ulaşabilmesi için Avrupalı NATO müttefikleriyle yakınlık kurması gerekmektedir. Avrupalı NATO devletleri Avustralya, Japonya, Yeni Zelanda ve Güney Kore ile de birlik olarak bir Hint-Pasifik ortaklar ve müttefikler ağı oluşturmalıdır. Rusya ile çatışmada olduğu gibi Çin ile olacak olan çatışmada da aynı şekilde birlik olmalıdır.

NATO’nun stratejik konseptine göre Çin, Avrupa-Atlantik güvenliğine karşı sistematik bir meydan okuma olarak tanımlanmaktadır. 9-11 Temmuz tarihleri arasında Washington’da düzenlenen NATO’nun kuruluş yıldönümü zirvesinde ittifakın hükümet ve devlet başkanları bir adım ileri gittiler. Çin’in, sınırsız ortaklığı ve Rus savunma sanayisine verdiği kapsamlı destekle Rusya’nın Ukrayna’ya karşı savaşında belirleyici bir faktör haline geldiğini ilan ettiler. Bu durum da Rusya’nın komşularına karşı ve Avrupa-Atlantik güvenliğine karşı oluşturduğu tehdidi artırmıştır.

Hint-Pasifik bölgesindeki gelişmeler doğrudan Avrupa-Atlantik güvenliğini etkilemektedir ve bu nedenle NATO için önemli bir bölgedir. NATO, bu sebeple Çin ile karşı karşıya gelme yolundadır. Biz Avrupalılar, gelecekte Çin ve ABD arasında yaşanacak bir çatışma durumunda ne yapacağımıza karar vermeliyiz. Bu çatışmaya katılmak mı istiyoruz, yoksa siyasi, ekonomik ve askeri açıdan kendimizi ortaya koyma kapasitemizi güçlendirerek çatışmaları önleme ve kontrol altına alma kabiliyetine sahip bağımsız uluslararası bir istikrar unsuru haline gelmek mi istiyoruz.

NachDenkSeiten: Ukrayna savaşında güncel durumu nasıl değerlendiriyorsunuz? Bazı uzmanlar savaşın yılın başında yakında sona ereceğini düşünüyordu. Ancak şu ana kadar durum bu şekilde görünmüyor. Aksine, Batı’dan gelen yeni silahların yardımıyla savaş daha da uzayacak gibi görünüyor. Siz ne düşünüyorsunuz?

Harald Kujat: Merakla beklenen 2023 Ukrayna saldırısının başarısızlıkla sonuçlanmasıyla Ukrayna’nın askeri durumu kritikleşti ve her geçen gün de kötüye gidiyor. Ukrayna silahlı kuvvetleri, kara saldırısı yürütme olanağını büyük ölçüde kaybetmiş durumda. Bu sebeple ABD’nin tavsiyesine uyarak çok sayıda kayıp vermeye devam etmemek ve hala kontrol ettikleri topraklarda tutunabilmek için stratejik savunmaya geçtiler. Bu sayede Rus silahlı kuvvetlerinin ilerleyişini yavaşlatabildiler.

Ancak Ukrayna; hava savunması, topçu mühimmatı eksiği ve eğitimli asker eksiği gibi başarılı bir savunma için önemli olan üç alanda son derece zayıftır. Bu çok kritik bir durum, çünkü 1300 km uzunluğundaki cephede Ukrayna’nın savunma hatları son derece zorlanıyor. Ayrıca Ukraynalı askerler yorgunlar ve gitgide demoralize oluyorlar. Ukrayna halkı savaştan bıkmış halde, barış istiyorlar ve diplomatik bir çözüm talep ediyorlar.

Rus silahlı kuvvetleri inisiyatifi ele alıp Ukrayna topraklarındaki çeşitli saldırı merkezlerini ele geçirdiler. 10 Mayıs’tan beri Ruslar, Kharkiv bölgesinde önemli topraklar kazandılar. Görünüşe bakılırsa ilk amaç, Rusya sınırına olan mesafelerini artırmak ve sınıra yakın olan Rus şehri Belgorod’un bombalanmasını durdurmak için Kharkiv bölgesindeki Ukrayna güçlerini geri püskürtmekti. Belgorod’un sivil nüfusu ABD’nin misket bombaları da dahil olmak üzere birçok kez saldırıya uğradı.

Rusya’nın Avdiyivka’nın ele geçirilmesi sırasındaki taktiksel becerisi ve Ukrayna kuvvetlerinin kaotik geri çekilişi, savaşın bundan sonra nasıl ilerleyeceğine dair bir örnek olarak görülebilir. Rusya görünüşe göre büyük bir atılım yapma niyetinde değil, ancak cephenin çeşitli saldırı merkezlerinde durmadan ilerleyebileceğini ve toprak kazanımlarını genişletebileceğini göstermek istemektedir.

Batı’nın silah sevkiyatları Ukrayna’nın savunma gücünü sadece sınırlı bir süre için güçlendiriyor. Savunmanın daha fazla toprak kaybetmeden ne kadar devam ettirilebileceği, ABD’nin seçim kampanyası sırasında gereken desteği vermeye devam edip edemeyeceğine bağlıdır. Ancak silahlar, en önemli güç olan askerlerin eksiğini telafi edemezler. Dolayısıyla belirleyici olan faktör, Ukrayna’nın gereken miktarda askeri seferber edip edemeyeceği ve Rus silahlı kuvvetlerinin çatışmaları hangi yoğunlukta sürdüreceğidir.

NachDenkSeiten: Şu anda Batılı askerlerin eğitmenlik ve danışmanlık yapmak için doğrudan cephedeki Ukrayna birliklerine gönderilmesi tartışılıyor ve duyuruluyor. Macaristan Başbakanı Victor Orban da geçtiğimiz günlerde verdiği bir röportajda Batılı birliklerin zaten orada olduğunu söylemişti. NATO da Ukrayna birliklerinin silah tedariki ve eğitim koordinasyonunu üstlenmek istiyor. Bunları nasıl değerlendiriyorsunuz?

Harald Kujat: Batılı askeri danışmanların şu anda Ukrayna’da olduğu muhtemelen herkes tarafından biliniyordur. Daha az bilinen bir gerçek ise geçen yılın aralık ayından beri ABD’li General Antonio Aguto ve bir danışman ekibinin Ukrayna askeri yönetimini yönlendirdiğidir. Aguto, ABD Ordusu’nun Wiesbaden’de konuşlanmış “Ukrayna Güvenlik Destek Grubu’’nun başında yer alıyor. Bu grup silah sevkiyatlarını ve Ukraynalı askerlerin eğitimini koordine ediyorlar, Ukrayna silahlı kuvvetlerine operasyonların planlanmasında destek oluyorlar ve onlara bilgi sağlıyorlar. Eğer NATO ülkelerinden düzenli olarak askeri birlikler Ukrayna askeri kuvvetleriyle yan yana konuşlanacaksa, bunu gizli tutmak mümkün değildir. Ukrayna’nın askeri bir yenilgiye uğraması durumda, Batılı askerlerin batılı silahları takip etmesi yönünde çağrılar yapılacaktır.

Bu tartışma Fransa Cumhurbaşkanı Emmanuel Macron tarafından başlatılmıştı. Macron, defalarca Fransız kara kuvvetlerinin Ukrayna’da konuşlandırılmasını söz konusu etmişti. Bunun için bazı NATO ülkelerinden onay aldı fakat Macron, Batılı birliklerin müdahalesinin gerekçesini birkaç kez değiştirdi. Son olarak şöyle söyledi: “Eğer Ruslar cephe hattını kırıp geçerse ve Ukrayna’dan talep gelirse (ki bugün hala böyle bir durum söz konusu değil), o zaman kendimize meşru olarak sormalıyız.’’

Bu arada Ukrayna, cephe hattının hemen yakınında eğitmek üzere 150.000 acemi asker talep etti. Eminim ki Ukrayna hükümeti, belli ki bunu yapmaya hazır olan bazı NATO ülkelerinin aksine, sonuçlarını farkındadır. NATO eğitmenlerinin alacağı büyük riski göz önünde bulundurursak, koruyucu önlemler alınması gerekecektir, örneğin kara konuşlu hava savunması gibi. Bu durum bugüne kadar aşılmayan kırmızı çizgiyi aşacaktır, zira askerler doğrudan Rusya ile çatışma operasyonlarına dahil olabilirler.

ABD bugüne kadar Ukrayna’ya askeri birlik göndermeyi kategorik olarak reddetmiş ve müttefiklerine de bunu yapmamaları konusunda çağrıda bulunmuştu. Ancak ABD Genelkurmay Başkanı General Charles Q. Brown, ”zamanla oraya varacağız’’ diyerek NATO eğitmenlerinin konuşlandırılmasının kaçınılmaz olduğunu açıkladı. Yalnızca Almanya Şansölyesi değil, onun yanı sıra İtalya ve Macaristan Dışişleri Bakanları da silahlı kuvvetlerinin Ukrayna’daki savaşa askeri müdahalede bulunmasını reddetti. Müttefiklerin içinde de mevcut gidişatı kabul etmeyen devletler giderek artış gösteriyor.

Mevcut gelişmelere bakıldığında bu pozisyonların geçerli olup olmayacağı şüphelidir. NATO’nun ABD tarafından yapılan ve Vietnam Savaşı’na yol açan hatalara benzer hatalar yapması daha olası görünüyor. Konuşlandırılacak ülkede bir danışman ekiple işe başlamak, ardından ekiplerin çatışma operasyonlarına katılması ve kayıplar vermesi, bunun üzerine de savaşa daha büyük askeri birliklerle müdahale etme ihtiyacının doğması. Bu, ittifak için önceden programlanmış kopma noktasına sürükleyen bir gelişme olacaktır. Eğer bu gerçekten gerçekleşirse NATO, eski NATO olmayacaktır.

NachDenkSeiten: Sayın Kujat, Vladimir Putin’in yeni barış önerileri, Macaristan Başbakanı Viktor Orban’ın barış misyonu ve Washington’daki son NATO zirvesi gibi güncel olayları nasıl değerlendiriyorsunuz? Bu olaylar Ukrayna’daki savaşın sona ermesine yönelik gelişmeler midir?

Harald Kujat: Çin, geçtiğimiz yılın şubat ayında İstanbul’da elde edilen sonuçlar temel alınarak barış müzakerelerine başlanmasını önermişti. Rusya Devlet Başkanı Vladimir Putin de Minsk ve İstanbul anlaşmalarını müzakerelerin temeli olarak tanımladı. Putin öncelikle Ukrayna’yı Rusya ile müzakere yasağını kaldırmaya davet etti. Sonrasında “ortaya çıkan gerçekliklerin tanınması’’ olarak ifade ettiği, Ukrayna birliklerinin Rusya tarafından ilhak edilen bölgelerden (Donetsk, Luhansk, Zaporizhia ve Kherson) eski idari sınırlar dahilinde tamamen çekilmesini talep etti. Ukrayna bu teklifi kabul edip çekilmeye başladığı anda ve NATO’ya katılma planlarından vazgeçtiğini resmen bildirdiği anda Rusya da çatışmalara son verecek ve ertesi gün müzakerelere başlamaya hazır olacaktı.

ABD Başkanı Joe Biden ise müzakerelerin yapılıp yapılmayacağına, yapılacaksa da ne zaman ve hangi koşullar altında yapılacağına yalnızca Ukrayna hükümetinin karar verebileceğini defalarca kez vurguladı. Yani Putin’in önerisi Ukrayna’nın Batılı destekçileri tarafından reddedildi. İlk karşı çıkan kişilerden biri de NATO Genel Sekreteri Jens Stoltenberg oldu ve “bu bir barış önerisi değil, daha fazla işgal önerisidir’’ dedi. Stoltenberg’in bu açıklaması NATO’nun sanki bu savaşta doğrudan müdahalesi varmış gibi, kurbanmış gibi verilen bir tepki izlenimi uyandırıyor.

Macaristan Başbakanı Viktor Orban’ın Vladimir Zelenski’nin yanı sıra Putin ve Xi Jinping ile de ateşkes ve müzakereyle savaşı sona erdirme olasılıklarını görüşmesi, Avrupalıların gerçekçi ve stratejik olmayan eylemleriyle kendilerini içine soktukları bu çıkmazdan bir çıkış yolu aradıklarını göstermektedir.

Orban, Avrupa’nın harekete geçmesini sağlamaya çalışması sebebiyle destek göreceğine, bir yetkisi bulunmaması konusunda ve görüşmelerin koordineli yürütülmemiş olması sebebiyle eleştirildi. Hatta kamuoyunda Orban’ın AB Konseyi Başkanlığı görevinden alınıp alınmayacağı ve alınacaksa nasıl alınabileceği bile tartışıldı. 2012 yılında Avrupa Birliği’nin “bir savaş kıtasını bir barış kıtasına dönüştürdüğü’’ sebebiyle Nobel Barış Ödülü’ne layık görüldüğü düşünüldüğünde bu dikkat çeken bir davranıştır.

Ancak Slovakya Başbakanı Fico, Orban’a desteğini dile getirdi: “Macaristan Başbakanına Kiev ve Moskova’ya tereddüt etmeden seyahat ettiği için hayranlığımı ifade etmek istiyorum. Eğer sağlık durumum izin verseydi ben de onunla birlikte seyahat etmekten memnuniyet duyardım.’’ Orban, barış misyonunu NATO zirvesinden hemen sonra Donald Trump ile görüşerek tamamladı ve ardından şunları söyledi: “Barış yapmanın yollarını konuştuk. Günün iyi haberi: o bu işi çözecek.’’ Bunun üzerine Trump da sosyal medya hesabından “Teşekkürler Viktor. Barış olmalı, hem de hızlı bir şekilde” ifadelerini kullanarak Orban’ı doğrulamış oldu.

Beklenildiği gibi Washington’daki NATO zirvesinin odak noktası Ukrayna politikasıydı. Ancak çatışmaların sona ermesini sağlamak ve müzakerelerle barış yapılması için bir yol bulmak amacıyla değil. Bunun aksine Ukrayna’nın askeri zafer kazanması ve NATO’ya katılma talebi doğrultusunda mali ve maddi desteğin sürdürülmesi konusuna odaklanıldı.

Her iki konunun da “Trump’a dayanıklı’’ bir şekilde düzenlenmesi gerekiyordu bu yüzden de kelimelerin doğru seçilebilmesi için uzun tartışmalar yaşandı. Nihayetinde üye devletler, Ukrayna’nın NATO üyeliği de dahil olmak üzere tam Avrupa-Atlantik entegrasyonuna giden geri dönülmez yolda Ukrayna’yı destekleyecekleri konusunda mutabık kaldılar. Bunun yanında bir davet çıkarılabilmesinin ancak NATO’nun tüm müttefiklerinin mutabık kalması ve tüm koşulların yerine getirilmesi durumunda mümkün olabileceği vurgulandı. Ancak tüm NATO devletleri bir davette bulunmaya hazır değil.

ABD Başkanı Biden da 4 Haziran tarihinde Time dergisine verdiği bir mülakatta Ukrayna’nın NATO’nun bir parçası olmayacağını ve ABD’nin Ukrayna ile ilişkilerini diğer ülkelerle olduğu gibi yalnızca kendilerini savunabilmeleri için silah tedarik ederek yürüteceğini söyledi. Ukrayna’nın “NATO’laşmasını’’ desteklemeye hazır olmadığını söyleyen de kendisiydi.

Zirvede mutabık kalınan tedbirler arasında Wiesbaden’deki mevcut ABD destek komutanlığının yanı sıra Ukrayna askerlerinin destek ve eğitimini koordine edecek bir NATO merkezinin kurulması da var. Önümüzdeki yıl için 40 milyar avroluk mali paket üzerinde de anlaşmaya varıldı. Yeni hava savunma sistemlerinin ve ilk F-16 savaş uçaklarının da yakında teslim edilecekleri duyuruldu.

NATO, 1967’de Harmel Raporu’nda olduğu gibi kendisini Avrupa-Atlantik barış ve istikrar çapası olarak sunma tarihi fırsatını kaçırmıştır. NATO’nun ‘kitlesel misilleme’ stratejisi döneminde ittifakın durumuna ilişkin Harmel Raporu, ittifakın askeri güvenlik ve yumuşama politikası yoluyla kalıcı barışın bir faktörü haline gelmesi çağrısında bulunmuştu.

NachDenkSeiten: NATO zirvesinin sonuçlarından biri, ABD hükümeti ile Alman hükümeti arasındaki Tomahawk füzelerinin ve ABD’nin diğer uzun menzilli silahlarının yeniden Almanya’da konuşlandırılması konusunda varılan anlaşmaydı. Bu, 1980’li yıllarda NATO’nun Çift Yön Kararı ve bunun sonucunda ortaya çıkan ve bu silahları Avrupa’da yasaklayan, ayrıca 2019’da ABD tarafından iptal edilen INF Antlaşmasını anımsatıyor. Bu tarz bir anlaşma bizi Avrupa’da büyük bir savaşa daha yaklaştırır mı ve Berlin neden bu anlaşmaya razı oluyor?

Harald Kujat: 10 Temmuz tarihinde yapılan kısa ikili açıklamada, ABD’nin 2026 yılında Almanya’da konvansiyonel uzun menzilli sistemleri geçici olarak konuşlandırmaya başlayacağı ve daha sonra bunların kalıcı olarak yerleştirilmeye başlanacağını duyuruldu. Bu karar ABD’nin SM-6 füzelerini, ‘Tomahawk’ seyir füzelerini ve daha sonrasında da hali hazırda hala geliştirilmekte olan hipersonik silah sistemlerini Almanya’da konuşlandırma kararıdır. Tomahawk seyir füzelerinin menzilinin 2500 kilometreye kadar sahip olan varyantları bulunmaktadır ve gelecekte konuşlandırılacak olan hipersonik füzelerin menzilinin daha da fazla olması beklenmektedir. ‘2nd Multi-Domain Task Force’ olarak adlandırılan birlik bu silah sistemleriyle donatılacak. Birim, 2021’den beri Wiesbaden’de konuşlandırılmış durumda ve 2026 yılına kadar tam olarak faaliyete geçmesi bekleniyor, buna benzer beş birim dünya çapında konuşlandırılacaktır.

Bunun NATO’daki bir beceri eksikliğini kapatıp kapatamayacağı ve ABD stratejisinin ulusal bir bileşeni olup olmadığı henüz belli değildir. Her ne olursa olsun bunun caydırıcı bir etkisinin olup olmadığı şüphelidir, çünkü Rusya uzun menzilli, güçlü hipersonik silahlardan oluşan geniş bir çeşitliliğe sahiptir ve dolayısıyla bu kabiliyet segmentinde tırmanış üstünde hakimiyet kurabilirler.

Rusya Dışişleri Bakan Yardımcısı Sergei Ryabkov bu hamlenin Rusya tarafından beklendiğini ve “telafi etmeye yönelik karşı önlemlerin’’ geliştirildiğini açıkladı. Bu durum, ABD’nin tek taraflı olarak feshettiği INF Anlaşması alanında son derece istikrarsızlaştırıcı bir politika izlediğinin bir başka somut göstergesidir. Rusya, kara konuşlu orta ve kısa menzilli füzelerin konuşlandırılmasına ilişkin tek taraflı moratoryumunu ve olası tedbirlerini dikkatle yeniden gözden geçirecektir.

Rusya’nın, ABD’nin Almanya’da Avrupa-stratejik saldırı potansiyelinin geliştirilmesini, NATO’nun savunma kabiliyetinin güçlendirilmesi olarak değil (tıpkı daha önce ABD’nin Aegis fırlatma rampalarına sahip NATO balistik füze savunma sistemi gibi), ABD’nin Rus-Amerikan kıtalararası stratejik dengesini Rusya’nın aleyhine değiştirmek için Avrupa’da konuşlandırarak jeostratejik bir avantaj elde etmeye yönelik ulusal bir önlem olarak gördüğünü anlamak önemlidir. Neticede iki savunma bakanı (Almanya, ABD) tehlikeli tırmanışı kontrol altında tutmak için telefonda görüşme yaptılar.

* 1 Mart 1942 doğumlu emekli General Harald Kujat, Alman Silahlı Kuvvetleri Genel Müfettişi ve NATO Askeri Komitesi Başkanı olarak NATO’daki en yüksek rütbeli subay. Aynı zamanda NATO-Rusya Konseyi ve Avrupa-Atlantik Ortaklık Konseyi başkanlığı görevlerinde bulundu. Harald Kujat, hizmetlerinden dolayı Fransa Cumhuriyeti Onur Lejyonu Komutan Haçı, Letonya, Estonya ve Polonya’dan Komutan Haçı Liyakat Nişanı, Liyakat Lejyonu dahil olmak üzere çok sayıda ödülle onurlandırıldı. ABD ve Belçika Krallığından Büyük Leopold Nişanı Kurdelesi, Federal Almanya Cumhuriyeti Büyük Liyakat Madalyası ve Malta, Macaristan ve NATO’dan da dahil olmak üzere diğer yüksek ödüller aldı.

Çok Okunanlar

Exit mobile version