GÖRÜŞ

İngiltere’deki göçmen karşıtı olaylar ve Türkiye’ye dersler

Yayınlanma

Türk medyasının her nedense yeterince ilgi göstermediği İngiltere’deki göçmen ve özellikle de Müslüman karşıtı olaylar yatışmış durumda ama şimdilik… Her şey 29 Temmuz günü bizim hepsine birden İngiltere dediğimiz Birleşik Krallık (İngiltere, İskoçya, Galler ve Kuzey İrlanda’dan oluşuyor)’ın kuzey batı sahilindeki Liverpool şehrinin sahil kasabasında birisinin dans dersine giden genç kızları bıçaklamasıyla başlıyor. Üç küçük kızın can verdiği ve diğerlerinin de ağır yaralı olarak hastaneye kaldırıldığı olayın ardından polisin, katilin 17 yaşında olması sebebiyle kimliğini açıklamaması sosyal medyada yoğun bir spekülasyon ve manipülasyona yol açıyor.

Göçmen karşıtı gruplar bu kişinin geçen yıl İngiltere’ye botlarla gelen Müslüman asıllı mültecilerden birisi olduğunu iddia ederek protestolara başlıyorlar. Oysa katilin İngiltere’de doğmuş göçmen bir Ruandalı anne babanın çocuğu olduğu sonradan anlaşılıyor; ancak o zamana kadar belki de her halükârda patlayacak olan göçmen ve/veya Müslüman karşıtı şiddet eylemleri özellikle İngiltere’de ve kısmen de Kuzey İrlanda’da hızla yayılıyor.

Yaklaşık iki hafta süren olaylarda Müslümanlara ait çok sayıda ev ve işyeri tahrip edilirken botlarla illegal bir şekilde Birleşik Krallık sahillerine inen ve mülteci statüsü kazanmaya çalışanların hükümet tarafından barınmaya alındıkları oteller ateşe veriliyor. Sert polisiye tedbirler ve Birleşik Krallık adaletinin hızlı yargılamalarla şiddet eylemlerinden birinci derecede suçlu olanlara ağır cezalar yağdırması sonucu olaylar yavaşlamış görünüyor; ancak tanıdıklarımla konuşmalarımdan bu şiddet olaylarının Birleşik Krallık için kötü bir milat olacağını anlıyorum. Özellikle Hintli, Pakistanlı, Bangladeşli toplumlar oldukça tedirgin görünüyorlar.

HOŞGÖRÜLÜ KABUL EDİLEN BRİTANYA TOPLUMU NEDEN PATLADI?

Benim yaşadığım/doktora yaptığım yıllarda da (1986-93) bizzat gözlemleme fırsatı bulduğum İngiltere/Birleşik Krallık toplumundan açıkça ırkçı ve saldırgan şiddet eylemleri nasıl ortaya çıktı? Başta Londra, Birmingham, Manchester, Liverpool gibi büyük şehirlerde özellikle polisin birisine – genellikle de siyahi bir Britanyalıya – şiddet uygulaması sonucunda içinde maskeli şiddet eylemcilerinin de olduğu kalabalıkların sokaklara çıkıp her şeyi yakıp yıkıp yağmalaması kültürü hep vardı; ama bu olaylar (rioting) hiçbir zaman açıkça ırkçı ve/veya göçmen karşıtı bir karakter kazanmamıştı.

Şimdilerde durum epeyce farklı görünüyor. Halkın üçte biriyle yüzde kırkı arasındaki bir kesim göçmenlere/Müslümanlara şiddet uygulanmasını şu veya bu şekilde onaylıyor olması üzerinde uzun uzun düşünülmeyi gerektiren bir durum. Eski Başbakanlardan Boris Johnson İşçi Partili şimdiki Başbakan Sir Keir Starmer’a yönelik eleştiriler yönelttiği makalede bu hususa ısrarla dikkat çekerken bu göstericilerin aşırı sağ diye hafife alınmasının neden doğru olamayacağını anlatıyor. Ve toplumun üçte birinden fazlasının bir gecede aşırı sağcı hale mi geldiğini soruyor (https://www.dailymail.co.uk/news/article-13727921/BORIS-JOHNSON-Time-pack-Factor-50-Keir-check-Britain-reflect-frenzy-utter-stupidity-Labours-embarked-on.html).

GÖÇMEN BRİTANYALILAR, YABANCILAR VE KAÇAKLAR…

Sorunun en önemli tarafı Uzman Akademisyen Mark Almond’ın vurguladığı (https://www.youtube.com/watch?v=laLpfszBD2I) gibi ekonomik sorunlar. Özellikle 2008 finansal krizinden itibaren hem Kıta Avrupası ülkeleri hem de İngiltere tam olarak iki yakasını bir araya getirmekte oldukça zorlanıyor. Eğer finans sektöründe çalışmıyorsanız veya o sektörlerle bağlı bir şeyler yapmıyorsanız ve hele hele maaş/ücretle geçiniyorsanız koşullar yıllar içerisinde iyiye götürmüyor hayatınızı. Ve bu arada etrafınızda yabancı olduğunu düşünmenize sebep olacak artan bir nüfusla karşılaşıyorsunuz.

İngiltere’ye ilk göçler eski sömürgelerinden özellikle de Hindistan alt kıtası denilen ve bugünkü Hindistan, Pakistan, Bangladeş, Kaşmir ve Jamaica’dan gelmişti. İlk jenerasyon İngilizce de bildiği için hemen vatandaş yapılmış ve hızla entegre olmuşlar; ancak ikinci jenerasyondan sonra ve özellikle üçüncü kuşak zamanında sorunlar başlamış. Benim de bulunduğum yıllarda bu sorunları gözlemleyebiliyordum. En önemli sorun özellikle Müslüman toplumlar arasındaki radikalleşme ve siyasal İslamcılık idi. İngiltere’nin o yıllarda ve hala Amerika ile birlikte Orta Doğu’daki seküler rejimleri diktatörlük oldukları gerekçesiyle (esas gerekçe İsrail karşıtı olmalarıydı) tasfiye etmeye çalışması başta Londra olmak üzere çok sayıda büyük şehri bu tür faaliyetlerin merkezi haline getirmişti ki, bu radikalleşmede bunların da payı olduğuna hiç şüphe yok.

Sonuçta ortada yüzde ondan fazla (bazı rakamlara göre yüzde 12) bir Müslüman nüfus oluşmuş. Bunlar Birleşik Krallık vatandaşları ama giderek entegre olmaktan ziyade İngiltere içinde kendi bölgelerini oluşturmaya başlamışlar ki, benim zamanımda da bunları daha düşük düzeyde görmek mümkündü. Hatta polisin toplumsal olaylarda Müslüman bölgelerde onların toplum liderleriyle konuşarak farklı uygulamalarda bulunması yani bir tür çifte standart (two-tier policing) uygulaması da rahatsızlık kaynaklarından bir başkası.

Bütün bunlara son yıllarda Manş Denizi üzerinden botlarla çok sayıda kaçağın (büyük çoğunluğu genç erkekler) gelmeye başlaması eklendi. Rakamlara göre 2018 yılından bu yana 130.000’den fazla insan gelmiş. En fazla gelişler 2022 yılında (46.000’e yakın). Bir yıl sonra 2023’de ciddi bir düşüş görülse de bu sorunla nasıl baş edileceği konusunda ülkede bir kafa karışıklığı olduğu kesin. Bir önceki Muhafazakâr Parti Ruanda ile anlaşma yaparak Britanya’ya gelen bu kaçakları bu ülkeye gönderme konusunda uzlaşmıştı. Pek tabii ki, Birleşik Krallık Ruanda’ya bu barındırma/ağırlama karşılığında ciddi paralar verecekti.

Fakat önce Britanya Yüksek Mahkemesi bu kararı uluslararası mülteciler hukukuna aykırı bularak iptal etti sonra da bu anlaşmayı iptal ettireceğini söyleyen İşçi Partisi iktidara geldi. Olayların İşçi Partisi’nin hükümet kurmasından sadece haftalar sonra patlak vermesinin bu tavırla bir miktar alakalı olması da muhtemeldir. Bu arada göçmenler ve yabancılara karşı bir söylemle siyaset yapan Nigel Farage temmuz ayında yapılan seçimlere son anda katılarak ciddi bir oy aldı. Sadece parlamentoya girmekle kalmadı; aynı zamanda Muhafazakâr Parti’nin adeta içini boşalttı. İki partili Birleşik Krallık sistemine üçüncü parti olarak girmekle kalmadı (daha önce Lib-Lab’de vardı) Muhafazakâr Parti’yi ele geçirmesi muhtemel senaryoların oluşmasına sebep oldu. Sığınmacılar, kaçaklar, yabancılar konusundaki görüşleriyle giderek İngiltere halkına çok tutarlı gelen Farage’ın, Muhafazakâr Parti lideri olması veya kendi partisi olan Reform UK ile bir sonraki seçimde iktidara gelmesi hiç de zayıf bir ihtimal değil artık.

DERS ÇIKARMAMIZ LAZIM AMA KİMSE ORALI DEĞİL

İngiltere’de yaşananların her parçası Türkiye için derslerle dolu. Eski dostum Akademisyen/Uzman Mark Almond ile Harici için yaptığımız sohbette kendisi de ısrarla Türkiye’nin başında da benzeri sorunlar olduğunu; ülkeye gelen yabancı sayısının belli rakamları ve oranları aşmasının ve bütün bunların iyiye gitmeyen ekonomik koşullarda yaşanmasının yaratacağı sorunlara dikkat çekti ki, Türkiye örneğini vermeyi de ihmal etmedi.

Birleşik Krallık’ta kişi başına düşen milli gelir Türkiye’dekinin tam dört katı. Buna rağmen insanlar Britanya vatandaşı olmuş olsalar bile kendilerinden görmedikleri ve yabancı diye algıladıkları insanların oranı/sayısı toplumun istiap haddini aşınca itiraz etmeye başlıyorlar. Önceleri bu itirazlar partilerinin normal demokratik sistemi içinde dile getirilirken bu konu giderek aşırı grupların av alanına dönüşüyor ve nihayette toplumsal bir patlamaya yol açıyor.

Türkiye’deki şartların genel hatlarıyla İngiltere’den daha iyi olmadığı açık. İyiye gitmediği de… Dünyanın en ağır ve en kötü yönetilen ekonomik krizinde fatura büyük ölçüde gelirden zaten az pay alan kesimlere çıkarılırken sığınmacılar/kaçaklar konusunu üç beş provokatörün kışkırtma alanı olarak görmek çok kötü sonuçlar verebilir.

Bunu önlemek için İngiltere’den daha şanslı olduğumuz bir konuyu yani Suriye ile uzlaşma ve o bu sayede sığınmacıları geri gönderme imkanını sonuna kadar değerlendirmek kesinlikle daha akıllıca bir politika seçeneği olacaktır. İngiltere Hindistan, Pakistan veya Bangladeş ile böyle bir anlaşma yapamaz. Bu insanların neredeyse hepsi zaten birinci nesilden itibaren İngiltere vatandaşı. O vatandaşların parti ve seçim tercihleri de demokrasi ile yönetilen bir ülke için kolay kolay göz ardı edilebilecek bir mevzu değil. Kısacası bizim Suriye ile anlaşmamız ve kaçakların girişini önleme konusunda kararlılık göstermemiz epeyce sonuç alıcı olabilir; ama İngiltere’nin bu türden seçenekleri pek fazla yok. Bizde de bu konuda isteklilik yok gibi… Bakalım işler nereye varacak…

Çok Okunanlar

Exit mobile version