GÖRÜŞ

İran için 2025 zor kararlar yılı olacak

Yayınlanma

“Geçtiğimiz bir yıl içinde İran’da gördüğümüz olaylar, bir Avrupalının bütün hayatı boyunca yaşayacağı olaylardan daha fazlaydı.” Bu cümleyi birkaç ay önce bir İranlının X (eski Twitter) sayfasında okumuştum. İlginç şu ki son İran seyahatimde bir taksi şoförü de tam olarak aynı cümleyi söyledi ve haber okumaktan artık yorulduğundan bahsetti.

Gerçekten de İran, geçtiğimiz bir yıl içinde öyle olağanüstü günler yaşadı ki bu yıl, ülke için son birkaç on yılın en uzun yılı olarak nitelendirilebilir. İranlıların 2024 yılında yaşadığı her bir olay, herhangi bir ülke için başlı başına tarihi bir dönüm noktası sayılabilirdi. Ancak İran, 2024 yılında bu olayların hepsini bir arada yaşadı.

Belki de 2024 yılının en önemli özelliği, yaşanan problemlerin en ufak bir çözüm olmadan 2025 yılına devrediliyor olmasıdır. Bu durum, İranlıların gelecek yıl 2024’ten daha sakin bir yıl geçirip geçiremeyeceklerini belirsiz kılıyor.

Peki, İran’ın geçtiğimiz yıl yaşadığı en önemli olaylar hangileriydi:

İç Siyaset:

Meclis Seçimleri:

1 Mart 2024 tarihinde İran İslam Cumhuriyeti’nin 12. Meclis seçimleri yapıldı ve beklendiği üzere muhafazakarlar Meclis’te çoğunluğu elde etmeyi başardı. Bu seçim, oy kullanma hakkına sahip bireylerin sadece %40’ının katıldığı bir seçimle sonuçlandı ve İslam Cumhuriyeti siyasi tarihinde en düşük katılım oranını kaydetti. Bu olay, İnkılap sonrası İran siyasi tarihi açısından önemli bir dönüm noktasıydı. Muhalifler bu durumu, İran’ın mevcut siyasi sisteminden halkın uzaklaştığının bir sembolü olarak değerlendirirken, iktidar yanlıları bunu İran halkının hükümete bir protesto mesajı olarak yorumladı.

Anayasa Koruma Konseyi’nin, reformistlerden ve hatta eleştirel muhafazakarlardan birçok Meclis adayını diskalifiye etmesi ve onların seçimlere katılmasını engellemesi, bu siyasi tepkilerin ana nedeni olarak görüldü. Bunun yanında, ekonomik durumun kötü olması da bir diğer neden olarak değerlendirildi.

Pek çok kişi, 12. Meclis’in, dönemin Cumhurbaşkanı İbrahim Reisi’nin hükümetiyle en uyumlu ve iş birliği yapacak şekilde tasarlandığını düşünüyordu. Büyük şehirlerde seçmen katılımının son derece düşük olması, buna karşılık küçük şehirlerde daha fazla katılım olması, İran toplumunun siyasi sosyolojisindeki değişimlerin göstergesi olarak yorumlandı.

Uzmanlar Meclisi Seçimi:

Meclis seçimleriyle eş zamanlı olarak, İran halkı, altıncı dönem Uzmanlar Meclisi (Meclis-i Hobregan) seçimleri kapsamında, Anayasa Koruma Konseyi tarafından adaylıkları onaylanmış 88 müctehidi seçti.

Uzmanlar Meclisi, İran İslam Cumhuriyeti Anayasası’nın 107. maddesine göre, liderin seçilmesi, görevden alınması ve liderin davranışlarının denetlenmesi sorumluluğunu üstlenen “nitelikli” fakihlerden oluşmaktadır. Her dönemi 8 yıl süren bu meclis, liderin davranışlarını denetleme ve mevcut liderin vefatı durumunda bir sonraki lideri seçme görevini üstlendiği için bu dönem, özel bir önem taşımaktadır.

Birçok kişi, Ayetullah Ali Hamaney’in yaşı göz önüne alındığında, İran İslam Cumhuriyeti’nin bir sonraki liderinin altıncı dönem Uzmanlar Meclisi üyeleri tarafından seçilme olasılığının yüksek olduğunu düşünmektedir. Bu nedenle, bu dönemin Uzmanlar Meclisi seçimleri önceki dönemlere göre daha büyük bir önem arz etmektedir.

Belki de bu önemden dolayı, Uzmanlar Meclisi temsilcilerinin adaylıklarını onaylama görevine sahip olan Anayasa Koruma Konseyi, bu dönemde oldukça sıkı bir eleme süreci yürütmüş ve İran’ın eski Cumhurbaşkanı Hasan Ruhani gibi, daha önce Uzmanlar Meclisi’nde birkaç dönem temsilcilik yapmış kişilerin adaylıklarını reddetmiştir.

Bu sıkı denetimin, Uzmanlar Meclisi’nde daha uyumlu bir yapı oluşturarak, gelecekteki liderin seçimi sırasında en az tartışma ve anlaşmazlık yaşanmasını sağlama amacıyla gerçekleştirildiği düşünülmektedir.

Cumhurbaşkanının Ölümü:

19 Mayıs günü, tüm haber ajansları, İran ve Azerbaycan Cumhurbaşkanlarının katılımıyla gerçekleşen Kız Kalesi ortak sınır barajının açılışının ardından iki komşu ülke arasındaki siyasi soğukluğun sona erdiği yönünde analizler yaparken, aniden “Cumhurbaşkanının helikopterinin acil inişi” haberi gündeme düştü.

Bir saat sonra, İran Cumhurbaşkanı İbrahim Reisi ve beraberindeki heyetin iletişim hattının koptuğu anlaşıldı. Helikopterde bulunan diğer isimler arasında Dışişleri Bakanı Hüseyin Emir Abdullahiyan, Doğu Azerbaycan Valisi Malik Rahmati, Doğu Azerbaycan eyaleti Vali-Fakih temsilcisi Seyyid Muhammed Ali Al-i Hâşim, Cumhurbaşkanlığı Koruma Birliği Komutanı ve üç pilot bulunuyordu.

Kurtarma operasyonları, yoğun ormanlık alanlar ve kötü hava koşulları (yağmur ve yoğun sis) nedeniyle büyük zorluklarla karşılaştı. Farklı insansız hava araçlarının, arama kurtarma ekiplerinin ve eğitimli arama köpeklerinin kullanıldığı bu süreçte, Cumhurbaşkanı ve beraberindeki ekibin durumu hakkında kesin bilgi alınması 15 saat sürdü. Sonunda, ertesi sabah Cumhurbaşkanının ölüm haberi doğrulandı.

Cumhurbaşkanının ölümü, onun İran’ın gelecekteki lider adaylarından biri olarak görüldüğü ve birçok kişinin yeni Meclisin hükümetine tam destek verecek şekilde tasarlandığını düşündüğü bir dönemde gerçekleşti.

Ölüm olayı, bir yandan Gazze’de yaşanan olaylar nedeniyle İran ve İsrail arasındaki gerilimlerin giderek tırmandığı bir dönemde dış politikada belirsizliklere yol açarken, diğer yandan Cumhurbaşkanına yönelik bir suikast ihtimalini gündeme getirdi. Resmi devlet raporları, helikopter kazasının ana nedeninin yoğun sis ve kötü hava koşulları olduğunu açıklasa da, kamuoyu şu sorularla ilgili ikna olmadı: Neden üç helikopterden sadece Cumhurbaşkanını ve Dışişleri Bakanını taşıyan helikopter düştü ve düşen helikopterin yeri neden 15 saatte bulunamadı?

Erken Cumhurbaşkanlığı Seçimi:
İbrahim Reisi’nin vefatının ardından, İran Anayasası’nın 131. maddesi uyarınca, “Cumhurbaşkanının ölümü, istifası, hastalığı veya görevden alınması gibi durumlarda, geçici Cumhurbaşkanlığı Konseyi en geç elli gün içinde yeni Cumhurbaşkanının seçilmesini sağlamakla yükümlüdür ve bu süre içinde Cumhurbaşkanlığı yetkilerini referandum hariç üstlenir” hükmüne dayanarak, Cumhurbaşkanlığı seçimleri 6 adayla gerçekleştirildi.

Bu seçim de, Anayasa Koruma Konseyi’nin aday eleme sürecinin gölgesinde yapıldı. Bir reformist aday, 5 muhafazakar adayla yarıştı. Reformist veya ılımlı muhafazakar kanattan tanınmış birçok isim diskalifiye edilerek seçimlere katılma hakkı kazanamadı. Reformist kanattan yalnızca, eski Sağlık Bakanı ve reformist hareketin önde gelen ismi Muhammed Hatemi’nin kabinesinde görev almış Mesud Pezeşkiyan, seçimlere katılmayı başardı.

Pezeşkiyan, seçimlerde %53.6 oy alarak, ultra muhafazakar rakibi Said Celili’yi mağlup etti ve Cumhurbaşkanı seçildi. Kampanya sürecinde ahlak polisinin kaldırılması, ekonomik reformlar ve diplomatik açılım gibi vaatlerle dikkat çekti.

Reformist hareket, Meclisteki muhafazakar temsilcileri, halkın düşük katılımıyla seçilmiş bir azınlık temsilcisi olarak değerlendirirken, Pezeşkiyan’ın Cumhurbaşkanlığına desteğini sürdürüyor. Ancak seçim sonuçlarına göre Pezeşkiyan, halkın yalnızca %25’lik bir kesiminden doğrudan destek alabilmiştir. Pezeşkiyan hükümetinin başarı veya başarısızlık değerlendirmesini başka bir yazıda ele alacağız.

Süregelen Ekonomik Kriz:
2024 yılında İran, önceki yıllarda olduğu gibi ekonomik krizle mücadele etmeye devam etti. Ulusal para biriminin değeri bir yıl içinde %100 oranında düştü ve enflasyon oranı -Merkez Bankası verilerine göre- %40 civarında seyretmeye devam etti. Bu durum, İran ekonomisinde kronik bir hastalığa dönüşmüş durumda. 2020 yılından 2024 yılının sonuna kadar İran’ın ulusal para biriminin değeri 1 dolar karşısında 13 bin tümen iken 89 bin tümen seviyesine düştü. Başka bir deyişle, İranlılar son 5 yılda paralarının %600’den fazla değer kaybettiğini gördü ve bu kaybın önemli bir kısmı son bir yıl içinde gerçekleşti. En kaygı verici nokta ise, bu durumun iyileşeceğine dair kimsenin bir umut taşımamasıdır.

Ulusal para biriminin değer kaybı, buna bağlı olarak enflasyon ve kontrolsüz fiyat artışları, halkın memnuniyetsizliğini artırmış ve bu memnuniyetsizlik zamanla daha da derinleşmiştir.

Enerji Krizi:
Bu yılın yaz aylarından itibaren İran’da önemli bir konu haline gelen ve son haftalarda gündemin ilk sıralarında yer alan bir diğer mesele ise enerji kıtlığı ve ülkenin elektrik ve gaz altyapısının ihtiyaçları karşılamakta yetersiz kalmasıdır. İran, bu yaz sık sık elektrik ve su kesintileriyle, kış aylarında ise tekrar eden elektrik kesintileriyle karşı karşıya kaldı. Elektrik üretim santrallerinin standartlara uygun çalışmaması nedeniyle hava kirliliği de bu enerji krizinin bir sonucu olarak ortaya çıktı ve çevresel krizlere yol açtı ve açıyor.

Uzmanlar, ülkenin enerji sektörüne yönelik altyapı yatırımlarının eksikliğini, özellikle son yıllardaki ağır yaptırımlar ve hükümet yetkililerinin kötü yönetimini bu durumun başlıca nedeni olarak değerlendiriyor. Bu sorunun önümüzdeki yıl daha da karmaşık hale gelmesi ve önemli sosyal ve siyasi sonuçlar doğurması muhtemeldir.

Sivil Özgürlüklerde İyileşme:
Reformist bir cumhurbaşkanının iktidara gelmesiyle ve geçtiğimiz yıl İran’da başörtüsü meselesiyle ilgili önemli protestoların yaşanmış olması göz önüne alındığında, 2024 yılında kadınların giyim tarzıyla ilgili devlet baskılarının belirgin şekilde azaldığı gözlemlendi. Son haftalarda, geçen yıl engellenmiş bazı popüler mesajlaşma uygulamalarının erişime açılması da sivil özgürlüklerde bir iyileşme olduğuna işaret etmektedir.

Dış Politika:

2024 yılı boyunca İran’ın dış politikası büyük ölçüde Gazze Savaşı’nın etkisi altında kaldı. Yılın ilk aylarında İsrail’in Gazze’deki askeri operasyonlarının şiddetlenmesi ve bu operasyonların eşi görülmemiş bir soykırıma dönüşmesi, çatışmaların uzun vadeli olacağını ve bu durumun İran için de sonuçlar doğuracağını gösterdi.

Savaşın uzamasıyla birlikte İran’daki analizler iki ana gruba ayrıldı: Birinci grup, İran’ın İsrail’in savaş tuzağına düşmemesi gerektiğini savunuyordu. Bu gruba göre, İsrail, İran’ı provoke ederek Gazze’deki savaşını savunmasız Gazze halkıyla bir yüzleşme olmaktan çıkarıp İran’la bir çatışmaya dönüştürmeye çalışıyordu. Böylece İsrail, Gazze’deki soykırım suçlarını göz ardı ettirebilir ve kendisini mağdur göstererek ABD ve Avrupa’dan bir uluslararası koalisyonun desteğini kazanabilirdi. Bu grup, İran’ın İsrail’le minimum düzeyde bir çatışmaya girmesi gerektiğini ve İsrail’in İran’ı daha geniş bir savaşa çekmesine izin verilmemesi gerektiğini savundu. Bu yaklaşımı benimseyenler, İran’ın mevcut ekonomik zorluklarını, halkın hükümete olan memnuniyetsizliğini, Cumhurbaşkanının ölümü ve iç siyasi değişiklikleri, olası petrol altyapısına yönelik saldırıları ve İran’ın ana gelir kaynaklarının kesilmesini savaştan uzak durmanın ana nedenleri olarak gördüler.

İkinci grup ise, İsrail’in İran’ın Ortadoğu’daki nüfuzunu yok etmeye karar verdiğini ve İran’ın İsrail’e ağır darbeler vurması gerektiğini savunuyordu. Bunlara göre, Eğer İran, İsrail’e karşı ciddi bir tepki vermezse, gelecekte bu savaşın bedelini çok daha ağır bir şekilde ödeyecekti. Bu grup, İsrail’e ağır darbeler indirildiği takdirde İran’ın stratejik olarak ölüm ve yaşam arasında bir tercih yaptığını, ancak İsrail’le çatışmadan kaçınmanın gelecekte kaçınılmaz bir çöküşe yol açacağını düşünüyordu. Bu grup, İran’ın İsrail’e karşı sert darbeler vurabileceğini, İran’ın balistik füze saldırılarındaki teknolojik kapasitesini gösterdiğini ve nükleer stratejisini değiştirerek atom bombası üretimi ve testine yönelmesiyle İsrail’e karşı önemli bir caydırıcılık sağlayabileceğini savundu.

Geçen yılki olaylara bakıldığında, İran’ın birinci grubun görüşünü seçtiği ancak İsrail’e karşı bazı saldırılardan da geri durmadığı görülmektedir.

İran’ın dış politikasındaki son bir yılın en önemli gelişmelerini şu şekilde özetlemek mümkündür:

İsrail’e Karşı İlk Askeri Operasyon: İran ve İsrail arasındaki çatışma, son birkaç on yıldır güvenlik düzeyinde veya vekil gruplar aracılığıyla sürdürülmekteydi. Ancak, nihayet 14 Nisan 2024 tarihinde İran, İsrail’in Şam’daki İran Konsolosluğu’na düzenlediği saldırıya yanıt olarak doğrudan bir füze operasyonu gerçekleştirdi. Bu operasyon, “Va’de-i Sadık 1” olarak adlandırıldı. Söz konusu operasyon, İran ve İsrail arasında gerçekleşen ilk doğrudan yüzleşme, dünyanın en büyük İHA saldırısı ve İran’ın tarihindeki en büyük füze saldırısı olarak nitelendirildi.

Va’de-i Sadık Operasyonu’nda İran, 300’den fazla İHA ve füze fırlatarak Filistin’in İsrail işgali altındaki topraklarını hedef aldı. Bu füzelerden bazılarının, İsrail’in savunma sistemlerini aşarak, Noatim Hava Üssü gibi önemli askeri hedeflere isabet ettiği söylenildi.

Operasyon, İsrail’in 1 Nisan 2024’te Şam’daki İran Konsolosluğu’na düzenlediği saldırıya bir yanıt olarak gerçekleştirildi. İran Silahlı Kuvvetleri Genelkurmay Başkanı, bu operasyonun sebebinin, İsrail’in İran’ın kırmızı çizgilerini aşması ve Şam’daki İran Konsolosluğu’na saldırması olduğunu açıkça belirtti. İsrail’in bu saldırısında, İran Devrim Muhafızları’nın Kudüs Gücü’ne bağlı üst düzey komutanlardan biri olan Muhammed Rıza Zahidi dahil olmak üzere yedi kişi hayatını kaybetti.

İran’ın Birleşmiş Milletler’deki temsilciliği, bu askeri operasyonun BM Şartı’nın 51. maddesi uyarınca meşru müdafaa hakkı çerçevesinde gerçekleştirildiğini belirtti.

Birçok uzman, bu operasyonun İsrail’e zarar vermekten ziyade, İran’ın İsrail’in füze savunma sistemlerini aşabilme kapasitesini ve İsrail’e doğrudan bir darbe vurma yeteneğini göstermek amacı taşıdığını ifade etti.

Tahran’da Heniye Suikastı:
Hamas’ın siyasi büro başkanı ve liderlerinden biri olan İsmail Heniye, 31 Temmuz 2024 tarihinde saat 01:37’de Tahran’da, kendisine eşlik eden korumasıyla birlikte İsrail tarafından suikasta uğradı. Heniye, İran Cumhurbaşkanı Mesud Pezeşkiyan’ın yemin törenine katıldıktan sonra, Devrim Muhafızları Kudüs Gücü’ne ait bir konaklama merkezine döndüğü sırada suikast düzenlendi.

Bu olay, İran güvenlik servisleri için büyük bir güvenlik felaketi olmasının yanı sıra, İsrail’in tüm olası kırmızı çizgileri aşması anlamına geliyordu. Bu suikast, İran için ciddi bir itibar kaybı olarak değerlendirildi.

Va’de-i Sadık 2 Operasyonu:
1 Ekim 2024’te İran, İsrail’e karşı ikinci bir füze saldırısı olan Va’de-i Sadık 2 Operasyonu’nu gerçekleştirdi. Bu saldırı, İsmail Heniye’nin Tahran’da suikasta uğramasının ardından iki ay sonra ve İsrail’in Hizbullah’ın komuta merkezine yönelik artan saldırılarının ardından düzenlendi. Özellikle Hizbullah Genel Sekreteri Seyyid Hasan Nasrallah, Hizbullah Güney Cephesi Komutanı Ali Kerki ve Devrim Muhafızları Operasyon Başkan Yardımcısı Abbas Nilfurşan’ın ölümüne yol açan bir hava saldırısından dört gün sonra gerçekleştirildi.

Operasyon kapsamında, Tahran, Kaşan, Tebriz, Şiraz ve Kirmanşah çevresindeki bölgelerden 200 balistik füze, hipersonik Feth ve Hayberşiken füzeleri fırlatıldı.

Bu operasyon, İran’ın İsrail’e karşı gerçek bir güç gösterisi olarak değerlendirildi ve İran toplumunda önemli bir ulusal birlik yarattı. İranlılar, siyasi ve ideolojik bağlılıklarından bağımsız olarak, bu operasyonu ulusal onurlarını savunma eylemi olarak gördüler.

İsrail’in İran’a Saldırısı:
26 Ekim 2024’te İsrail, “Tevbe Günleri Operasyonu” adıyla İran’a üç dalga halinde hava saldırısı düzenledi. Bu saldırılar gece boyunca ve şafak vaktine kadar İran’ın birkaç eyaletinde devam etti ve İran yetkililerine göre oldukça sınırlı hasarlara yol açtı. İsrail, bu saldırıların, İran ve vekil gruplarının “aylarca süren sürekli saldırılarına” ve İran’ın Ekim 2024’te İsrail’e düzenlediği füze saldırısına bir yanıt olduğunu belirtti. Bu operasyonda İran’ın hava savunma kuvvetlerinden 4 kişi hayatını kaybetti.

Bu saldırı, İran’da görünürde büyük bir yıkıma yol açmasa da, İsrail’in ilk kez İran topraklarına doğrudan askeri bir saldırı düzenlemesi nedeniyle, İran-İsrail çatışmasının tarihinde yeni bir sayfa olarak değerlendirildi.

Nükleer Çıkmazın Devamı:
İran ve İsrail arasındaki çatışmalar, İran’ın nükleer meselesine olan ilgiyi gölgede bıraksa da İran, tehlikeli bir gerçekle karşı karşıya: 2015 yılında Birleşmiş Milletler Güvenlik Konseyi’nin 2231 sayılı kararıyla kabul edilen ve 10 yıllık geçerliliği olan anlaşmaya göre, İran’ın nükleer anlaşmayı ihlal ettiği tespit edilirse, 5+1 Komisyonu tarafından BM Güvenlik Konseyi’ne bildirilmesi durumunda, herhangi bir daimi üyenin talebi üzerine önceki BM yaptırımları 60 günlük bir süreçte otomatik olarak geri getirilebilecek.

Avrupa ülkeleri ve ABD, nükleer anlaşmanın 10 yıllık süresinin sona ermesine yaklaşırken, İran’ı nükleer taahhütlerini ihlal etmekle suçlamaya çalışmakta ve böylece İran’ı küresel güvenlik için bir tehdit olarak gösterip BM yaptırımlarını geri getirmek istemektedir. İran dışişleri bakanı Abbas Irakçi, birkaç hafta önce bu durumu İran için potansiyel bir kriz olarak tanımladı ve bunun İran için ciddi sonuçlar doğurabileceği uyarısında bulundu. (Önümüzdeki aylarda “Trigger Mechanism” veya “Snapback” olarak bilinen otomatik yaptırım mekanizması hakkında çok daha fazla şey duyacağımızı şimdide söylemek zor bir tahmin değil.)

Bu durum, ABD’de Donald Trump’ın yeniden başkanlık koltuğuna oturmasıyla daha karmaşık bir hal alacaktır.

Bölgesel Konumun Zayıflaması:
İsrail, Lübnan’da sahada kayda değer bir ilerleme sağlayamamış ve geri çekilmek zorunda kalmış olsa da, Hizbullah liderlik kadrosuna yönelik suikastlarla Lübnan direnişine ve dolayısıyla İran’a ağır bir stratejik darbe vurmayı başardı. Bunun ardından Suriye Devlet Başkanı Beşar Esad’ın siyasi sahneden çekilmesi ve İran karşıtı grupların Suriye’de iktidara gelmesi, İran’ın Hizbullah’a olan kara bağlantısını kesmesi ve Hamas, İslami Cihad ve diğer direniş gruplarına yönelik lojistik destek hattını zayıflatması anlamına geldi. Bu gelişmeler, İran’ın bölgesel konumunu zayıflatarak İran’ı bölgesel politikalarını ciddi şekilde gözden geçirmeye zorlamakta ve zorlamaya devam edecektir.

2024 yılı genelinde, İran iç politikada her ne kadar olaylarla dolu bir yıl geçirmiş olsa da büyük bir kriz yaşamadan yılı geride bırakmayı başardı. Ancak dış politikada, İran şiddetli krizlerle karşı karşıya kaldı; bu krizler, İran’ın bölgesel ve uluslararası politikalarının gelecekte dönüşmesine neden olacak. Bu politik değişim, İran ile bağlantılı bazı grupların eylemlerinde de değişiklik anlamına gelecek ve bu durum, bölgesel dinamiklerde yeni gelişmeleri beraberinde getirecektir.

2025 yılı, İran için şüphesiz ki zorlu ve dalgalı bir yıl olmakla beraber zor kararlar yılı olacak.

Çok Okunanlar

Exit mobile version