GÖRÜŞ

İslam ülkeleri Filistin turunda: İlk durak neden Çin?

Yayınlanma

Filistin’in Gazze kentine dönük ABD destekli İsrail saldırıları 45. gününe girerken Arap ve İslam İşbirliği Teşkilatı üyeleri diplomatik temaslarına hız verdi. Suudi Arabistan Dışişleri Bakanı Faysal Bin Farhan, Manama 2023 Diyalog Toplantısı sırasında gazetecilere yaptığı açıklamada Arap ve İslam ülkeleri dışişleri bakanlarının pazartesi günü Çin’i ziyaret edeceğini duyurdu. Farhan, Gazze’de acil ateşkes ilan edilmesi, insani yardımların bölgeye ulaştırılması ve Filistin meselesine nihai çözüm için yapacakları ziyaretlerin devam edeceğini söyledi. Çin Dışişleri Bakanlığı Sözcüsü Mao Ning de günlük basın toplantısında ziyareti doğruladı.

Çin’in başkenti Pekin’i ziyaret edecek ülkeler içinde Türkiye’nin yer alıp almayacağı henüz bilinmiyor ancak Dışişleri Bakanı Hakan Fidan, 18 Kasım’da el Cezire kanalına verdiği mülakatta 7 ülkeden mütevellit bir “eylem grubu” kurulduğunu ilan etmişti. Fidan “Farklı çalışmalar yürütülüyor. İslam ülkelerinin Türkiye, Endonezya, Nijerya, Ürdün, Mısır, Katar ve Suudi Arabistan’dan oluşan bir eylem grubu var. Bu ülkelerin dışişleri bakanları, önümüzdeki haftadan itibaren çeşitli ülkelerin başkentlerinde temaslarda bulunacak” ifadelerini kullanmıştı.

ÇİN’E ZİYARETİN ÜÇ TEMEL NEDENİ

Arap Birliği ve İslam İşbirliği Teşkilatı (İİT) üyelerinin Filistin için ziyaretlere başlaması oldukça kıymetli bir adım olarak değerlendirebilir. Zira Gazze meselesini çözümsüzlüğe mahkum eden, dahası insanlık suçunu çağımızın “yeni normali” haline getiren cepheye karşı “uluslararası bir barış cephesine” ihtiyaç olduğu aşikar.

Arap Birliği ve İslam İşbirliği Teşkilatı’nın ilk durak olarak Çin’i tercih etmesinin 3 temel nedene dayandığı söylenebilir:

Bunlardan ilki ABD liderliğindeki cephenin dengelenme ihtiyacıdır. Birleşmiş Milletler Güvenlik Kurulu (BMGK) üyesi, dünyanın en güçlü ikinci ekonomisine sahip, ABD ile birçok parametrede yarışan ve alternatif değerler/sistemler inşa eden Çin’in sürece dahil edilmesi Washington’a çok kutupluluk hatırlatması yapacağı gibi mücadelenin bölgesel değil uluslararası hale geleceği mesajını veriyor.

İkinci olarak Çin’e yapılacak ziyaret Filistin mücadelesinin “haç ya da hilal” değil insanlık adına yürütüldüğünün göstergesi olacaktır. Böyle bir denkleme kimi Avrupalı aktörlerin kayıtsız kalamayacağını söyleyebiliriz. Örneğin Avrupa Birliği Yüksek Temsilcisi Joseph Borell, AB büyükelçilerinin yıllık konferansının açılış konuşmasında “medeniyetler savaşı” riskine dikkat çekmiş ve “Bu çatışmayı önlemek için elimizden geleni yapmak zorundayız” diye konuşmuştu.

Çin’e yapılacak ziyareti isabetli kılan üçüncü neden ise ev sahibi ülkenin tarihsel ve güncel nedenlerden ötürü daha yoğun bir diplomatik mücadeleye hazır olmasıdır. Çin’in aldığı pozisyonun tarihsel arka planında Filistin davası ile sömürgecilik karşıtlığı temelinde kurulan ilişki yer alıyor. 1988 yılında İslam İşbirliği Teşkilatı dışında Filistin’i ilk tanıyan devlet olan Çin’in pozisyonu ülkenin kurucu lideri Mao Zedung’dan Jiang Zemin’e kadar daimi olarak ilkesel düzeyde ele alındı. Nitekim mevut lideri Xi Jinping de geçen yıl Arap liderleri ile buluştu ve Filistin davasının “ticaretin konusu olmadığının” altını çizdi.

Çin’in Filistin meselesinde aldığı pozisyonun güncel nedeni ise son yıllarda Pekin yönetimin Ortadoğu ile angajmanı. Çin ve Ortadoğu ülkeleri arasındaki yakınlaşmanın nedenleri bir başka yazının konusu olsa da Pekin yönetiminin bölgede teveccüh ile karşılandığı ortada. Küresel Güvenlik İnisiyatifi çatısı altında ihtilaflı konulara çözüm sunmak isteyen Çin’in, S. Arabistan ve İran arasındaki normalleşmeye ev sahipliği yapması rüştünü ispat ettiğinin en önemli göstergesi. Bu normalleşme sadece Körfez-İran ilişkilerinde yeni bir sayfa açılma ihtimalini doğurmakla kalmadı ama aynı zamanda uzun yıllar sonra ilk kez S. Arabistan ve İran liderleri Filistin için 4 saati aşkın telefon mesaisi yapabildi.

Çin, 7 Ekim sürecinin başından bu yana da Filistin davasının “Hamas-terörizm-meşru müdafaa” parantezine çekilmesine karşı çıkarak söylem düzeyinde uluslararası kampanyanın inşa edilmesine engel oldu. ABD ve İsrail makamlarının “hayal kırıklıklarını” ilettiği Pekin’e göre kriz 7 Ekim’de başlamadığı gibi tarihsel olarak haksızlığa uğrayan Filistin halkı bağımsız ve egemen bir devleti hak ediyor. Söylemin ötesinde iki devletli çözüm için bölge ülkelerini ziyaret eden Çin’in Ortadoğu Özel Temsilcisi son olarak Dışişleri Bakanı Hakan Fidan tarafından ağırlandı. Fidan Ankara’da gazetecilere yaptığı açıklamada Çin’in bir süredir Ortadoğu’ya daha fazla ilgi duyduğunu belirtmiş ve Filistin hususunda Çin ile büyük oranda örtüştüklerini söylemişti. Özetle Arap Birliği ve İslam İşbirliği Teşkilatı üyeleri Çin’e yapacakları ziyaret ile Pekin yönetimini daha iddialı bir söylem ve eylem için teşvik edebileceğinin farkında.

ÇİN, FİLİSTİN DAVASI İÇİN NE YAPABİLİR, NE YAPAMAZ?

Çin’e yapılacak ziyaret kadar, Çin’in Filistin davasının çözümü için neler yapıp neler yapamayacağı da değerlendirmeye muhtaç bir alan. Kötü haberden başlayacak olursak; Çin S. Arabistan ve İran arasındaki normalleşmenin bir benzerini Filistin ve İsrail arasında, güncel nedenlerden ötürü, sağlayamaz. Zira İsrail’in gündeminde barış gibi bir seçenek olmadığı gibi sorunun esas muhatabının da ABD olduğu görülüyor. Barışmaya niyeti olmayan bir ülkeyi masaya oturtamayacaklarını ifade eden Çin’in Ningxia Üniversitesi Arap Ülkeleri Araştırma Enstitüsü’nden Li Shaoxian, yaptığımız mülakatta, Çin olarak ABD’ye karşı barış baskısı cephesine dahil olabileceklerini söylemişti. Pekin’in uluslararası bir konferansa ev sahipliği yapma ihtimali bu baskı için işlevsel olabileceği gibi beklentilerle de uyumludur. 11 Kasım’da yapılan Arap İslam Olağanüstü Zirvesi’nden çıkan sonuç metinin 29. maddesinde işgalin sona ermesi ve iki devletli bir çözüm için uluslararası konferans çağrısı yapılmıştı. Çin’in bu zirveye Asya’dan Latin Amerika’ya uzanan geniş bir yelpazedeki dostlarını davet etmesi Washington’da alarm zillerinin çalmasına neden olabilir. Nihayetinde Çin’i sistematik rakip olarak kabul eden Beyaz Saray, Küresel Güney ülkeleri nezdinde bir yenilgi almak istemeyecektir.

Çin’in ayrıca BM nezdinde yapacağı açıklamalar ile İsrail’in sahip olduğu iddia edilen nükleer silahları gündeme getirmesi işlevsel olabilir. Cumhurbaşkanı Erdoğan’ın üzerinde ısrarla durduğu konu 11 Kasım Zirvesi’nin sonuç metninin 22. maddesinde, “Ortadoğu’nun nükleer silahlardan ve tüm diğer kitle imha silahlarından arındırılmış bir bölgeye dönüşmesi için, Birleşmiş Milletler çerçevesinde bir konferansın toplanmasını ve bahse konu tehditle mücadeleyi gündeme almasını önerir” sözleri ile yer bulmuştu.

Çin’in somut olarak eyleme geçebileceği diğer husus ise Gazze’ye yapılacak insani yardım ve şehrin yeniden yapılanmasında uluslararası toplumla elini taşın altına daha fazla koymak olabilir. Yeniden yapılanma hususunun ivedi olarak çözüme kavuşturulması Filistinlilerin tehcir edilmesi senaryolarını da gündemden düşürecektir.

Çok Okunanlar

Exit mobile version