İran’ın nükleer faaliyetlerindeki ilerleme ve Suudi Arabistan başta olmak üzere bölge ülkeleri ile giriştiği normalleşme süreci İsrail’i endişelendiriyor. Üstelik İran’ın nükleer gelişimini kırmızı çizgi ilan etse de Washington’un Tahran’la yeniden masaya oturmak için gizli görüşmeler yaptığı haberi Tel Aviv’de tehlike çanlarının çalmasına neden oldu. İsrail Başbakanı Binyamin Netanyahu başta olmak üzere İsrailli yetkililer, İsrail’in İran’ı gerekirse tek başına da vurabileceğine yönelik açıklamaları sonrası bunun ne kadar mümkün olduğu tartışılıyor.
Bloomberg’de yayınlanan Ethan Bronner ve Henry Meyer’in uzman görüşlerine başvurarak kaleme aldığı habere göre, İsrail’in ABD’nin yardımı olmadan İran’a yönelik olası bir saldırısı “kesin darbe” olmaktan uzak.
Haberin çevirisini dikkatinize sunuyoruz:
***
İran tecritten kurtulurken İsrail kendini köşeye sıkışmış hissediyor
Yetkililer, ülkenin ABD’nin yardımı olmadan İslam Cumhuriyeti’ne karşı kesin bir darbe indirebileceğinden kuşku duyuyor.
Bu ayın başlarında İsrail Başbakanı Binyamin Netanyahu güvenlik kabinesiyle bir sığınakta savaş zamanını temsilen toplantı yaptı. İsrail’in kuzeyindeki topluluklar uzun süreli bir çatışma için sığınaklar hazırlıyor. Ve ordu roketleri engellemek için yeni bir lazer sistemi üzerinde fazla mesai yapıyor.
Odak noktaları İran ve onun nükleer hedefleri.
İsrail yıllardır nükleer silah sahibi İran’ı varoluşsal bir tehdit olarak gördü ve enerjisini İran’a ve onun Suriye, Lübnan ve Filistin bölgelerindeki vekillerine karşı koymaya yönlendirdi.
Ancak son birkaç ayda çok şey değişti. İran diplomatik tecritten kurtuldu, hava savunması arayışındayken Rusya ile önemli bir askeri ittifak geliştirdi, Suudi Arabistan ile diplomatik ilişkilerini yeniden kurdu ve müttefiklerini İsrail’e füze atmaya zorladı. Ayrıca, bomba üretme planlarını inkâr etmesine rağmen, küçük bir kısmı neredeyse silah kalitesinde olmak üzere giderek daha fazla uranyum zenginleştiriyor.
Tüm bu gelişmeler ve İsrail’de Netanyahu’nun yargıyı denetim altına alma girişimiyle tetiklenen siyasi kriz, (Batı) Kudüs’teki hükümeti, her gün uyarılarda bulunduğu ve İran’dan yeterince tehdit hissetmesi halinde tek başına dahi olsa harekete geçmekten çekinmeyeceğini herkese bildirmeye itti.
Beklemez
Ülkeyi tanıyanlar, kamuoyuna yönelik bir duruşun yanı sıra ciddi bir niyetin de söz konusu olduğunu söylüyor.
Beyaz Saray’ın eski Ortadoğu Temsilcisi Dennis Ross, “İran savunmasını güçlendiriyor, bu da İsrail’in saldırı seçeneğini kaybedebileceği anlamına geliyor” dedi: “Bu konu üzerinde çalışmış ve İsraillilerle uzun süre konuşmuş biri olarak şahsen ikna olduğum tek şey, bu seçeneği kaybetmeye asla izin vermeyecekleri. Gece yarısına bir dakika kalana kadar beklemezsiniz.”
İsrailli yetkililer gittikleri her yerde bu konuya değiniyor. İsrail Ekonomi Bakanı Nir Barkat geçen günlerde New York’ta Bloomberg TV’ye verdiği demeçte “İran dünyayı tehdit ediyor. Kullanmak için bir bomba üretmek istiyorlar. Belki ilk sırada biz varız ama tek değiliz” dedi.
Ancak İsrail’in, özellikle de İran’ın nükleer programına diplomatik bir çözüm istediğini söyleyen ABD ile birlikte değil de tek başına hareket etmesi halinde, kesin bir darbe vurma kabiliyeti tartışmalı. Washington ve Tahran yeni bir nükleer anlaşmayı sessizce tartıştıkları yönündeki son haberleri yalanladı, ancak İran bu hafta iki ülkenin esir takası konusunda anlaşmaya yakın olduğunu söyledi.
Netanyahu ABD’nin İran’a yönelik tutumunu reddederek Sky News’e “diplomasi ancak inandırıcı bir askeri tehditle birleşirse işe yarayabilir” dedi.
İç Karışıklık
Deneyimli İsrail gözlemcileri arasında Netanyahu’nun İran’ı vuracağına dair kuşkular var. Uluslararası Kriz Grubu’nun kıdemli Orta Doğu danışmanı Dina Esfandiary, Netanyahu’nun dikkatleri ülke içindeki zorluklardan, özellikle de yargıyı zayıflatma planlarına yönelik yaygın öfkeden başka yöne çektiğine inanıyor, “İçeride her şey karmakarışıkken, en iyi şey dışarıda bir düşmanınız olduğunu tekrarlamaktır” diyor.
Ancak Netanyahu karşıtları bile İran konusunda onu desteklediklerini söylüyor. Muhalefet lideri Yair Lapid geçen günlerde New York’tayken “Bu konuda İsrail’de koalisyon ya da muhalefet yok. Herkes aynı görüşte” dedi.
Özel olarak İsrailli yetkililer, ana müttefikleri olmadan bu işi yapıp yapamayacaklarından endişe ediyorlar. Ve İsrail toplumu içindeki yargı planıyla ilgili bu yılki kitlesel protestolar gibi derin bölünmelerin, hazırlıkları engelleyebileceğinden ve düşmanlarına daha savunmasız oldukları izlenimini verebileceğinden endişe ediyorlar.
Eski bir İsrail Ulusal Güvenlik Danışmanı olan Jacob Nagel, “Suudi-İran anlaşması İranlıların kendilerini daha güçlü hissetmelerine yardımcı oluyor” dedi: “İranlılar İsrail’i çok cepheli bir çatışmaya itmek için para, eğitim, talimat ve silah veriyor.”
İsrail savaş uçakları 1981’de bir Irak nükleer reaktörünü, 2007’de de bir Suriye nükleer reaktörünü vurdu ve aynı şeyi İran’a da yapmaktan bahsediliyor. İsrail, Netanyahu döneminde daha önce iki kez buna çok yaklaşmıştı. 2010’da savunma teşkilatının desteğini alan iç güvenlik kabinesi onu geri çekti, 2012’de ise ABD vazgeçirdi. Bugünkü güvenlik kabinesi daha şahin.
O zaman ve şimdi yapılan yoğun hazırlıklar, ABD ve İran’ı İsrail’in ciddi olduğuna ikna etmek ve İran’ın uranyum zenginleştirme ve füze üretimini yavaşlatmak ya da durdurmak için bir mesaj olarak kullanılıyor.
Bölgesel Yayılma
İran’a yönelik bir saldırı petrol piyasalarını altüst edebilir ve bölgesel bir yangına dönüşerek Suudi Arabistan ve Birleşik Arap Emirlikleri gibi devletlerin yanı sıra Körfez’den geçen nakliye yollarını da etkileyebilir.
Ayrıca İran destekli Hizbullah ve Hamas da dahil İsrail’e karşı büyük bir tepkiyi tetikleyebilir.
İsrail İran’a Karşı Harekete Geçmek Olasılığı İçin Hazırlıklarını Hızlandırıyor
İran’a karşı daha sert önlemler alınmasını destekleyen Demokrasileri Savunma Vakfı’nda çalışan eski ABD ordu subayı Bradley Bowman’a göre, 100.000’den fazla füzeye sahip olduğu düşünülen Lübnanlı bir grup olan Hizbullah, acımasız bir çatışmayı başlatmak için misilleme yapabilir.
Bowman, “Bu cephaneliğin sadece bir kısmı İsrail’e karşı kullanılsa, savunmasının aşılması tehlikesi var” dedi.
İran’ın Rusya ile güçlenen askeri ilişkileri de İsrail’de endişe kaynağı.
İran insansız hava araçları sağladı ve karşılığında hava savunma ve füze geliştirme konusunda Rusya’dan yardım istedi. İsrail mayıs ayında Moskova’ya üst düzey yetkililer göndererek Rusya’dan bundan kaçınmasını talep etti.
İsrail’in saldırma ihtimalinin artması bölgedeki diğer ülkeleri de tedirgin ediyor. Geçen yıla kadar Suudi Arabistan, Yemen’deki İran destekli Husi milislerinin üstlendiği petrol ve diğer tesislere yönelik bir dizi drone ve füze saldırısına maruz kalmıştı.
Suudi-İsrail Ödülü
Dubai merkezli bir güvenlik araştırma grubu olan INEGMA’nın kurucusu Riad Kahwagi, Suudilerin İran’la Çin’in arabuluculuğundaki anlaşmayı “komşularıyla gerilimi azaltmanın ve kalkınmaya odaklanmanın” bir yolu olarak gördüklerini söyledi.
Bazı İsrailli yetkililere göre İran-Suudi yakınlaşmasının olumlu bir etkisi de ABD’nin Çin’in rolünden dolayı kendini tehdit altında hissetmesi ve Riyad’la uzlaşma girişimlerini hızlandırması. Bu da İsrail’in büyük hedefi olan Suudi Arabistan’la diplomatik ilişkiler kurmasına yardımcı olabilir.
Hem İsrail hem de Washington, Suudi-İsrail anlaşmasını İsrail’in güvenliğini güçlendirecek ve İran’ı doğrudan saldırılardan caydıracak kilit bir ödül olarak görüyor.
Yine de Suudi yetkililer, Netanyahu’nun yakın zamanda gerçekleşme ihtimalinin çok düşük olduğunu söylediği bağımsız bir Filistin devletinin ön koşul olduğunu açıkça söylediler. Özel olarak da ABD’ye savunma ve güvenlik garantileri, birinci sınıf silahlara erişim ve kendi uranyum rezervlerini geliştirmek için yardım istediklerini söylediler.
İsrail şimdilik olası bir askeri çatışmaya odaklanmış durumda.
Eski ABD Başkanı Donald Trump’ın 2018’de İran ile dünya güçleri arasındaki nükleer anlaşmadan çekilmesinden bu yana Tahran uranyum işleme faaliyetlerini hızlandırdı. BM’nin atom enerjisi gözlemcisi Uluslararası Atom Enerjisi Ajansı (UAEA) kısa süre önce, tipik olarak silahlar için kullanılan %90 saflık derecesinin biraz altında, %84 saflık seviyesine kadar zenginleştirilmiş küçük bir miktar uranyum tespit etti.
Mayıs ayı sonunda ajans İran’ın bunun kazara ortaya çıkan bir yan ürün olduğu yönündeki açıklamasının yeterli olduğunu söyledi. Netanyahu UAEA’yı “teslimiyetçilikle” suçladı ve İran’ın yalan söylediğini belirtti. Bu, İsrail’in en iyi bildiğini ve en çok korktuğunu söylediği bir konuda kendisini uluslararası alanda yalnız hissetmesinin bir başka örneğiydi.
– Caroline Alexander’ın katkılarıyla.