İsrail, Aksa Tufanı Operasyonu’nun gerçekleştiği 7 Ekim’den bu yana, Gazze’de savaş hukukunu ve kurallarını, en temel insan haklarını hiçe sayarak çoluk çocuk demeden toplu cezalandırma yolunu seçti. Hastaneler, camiler, kiliseler, okullar, Birleşmiş Milletler’e ait binalar vuruldu ve çoğunluğu çocuk olan siviller hayatını kaybetti.
Çatışmaların ilk gününden bu yana İsrail ve en büyük destekçisi Amerika Birleşik Devletleri tarafından yapılan açıklamalar asıl çekincelerinin kuzeyden açılacak bir cephede Hizbullah ile yüzleşmek olduğu yönünde. Zira Hizbullah’ın çatışmaya geniş çapta katılmasına karşı hem düzenli olarak savrulan tehditler hem de ciddi askeri yığınak yapılması bu tezi destekler nitelikte.
Peki bu rest Lübnan tarafında bir karşılık buldu mu? Tarafların hâlâ birbirini tarttığı geçirdiğimiz süreçte sınırlı bir karşılık bulmuş görünüyor.
Lübnanlılar Savaş İstiyor mu?
Lübnan’ın güney sınırında ve İsrail‘in kuzeyinde sıcak temaslar yaşanıyor ve hatta Hizbullah yetmişin üstünde kayıp açıkladı. Buna rağmen Hizbullah tarafı çatışmaların daha da büyümesine yol açacak bir dil kullanmaktan kaçınıyordu.
Sınırda yaşanan kontrollü gerginliğin, ülkeler arası bir savaşa sebep olmaması için Hizbullah özen gösteriyor. Bunun arkasındaki ana nedenlerinden biri Lübnan iç politikası.
Savaşın getireceği yıkım son dört yılını ağır bir ekonomik kriz ile boğuşan Lübnan’ı altından kalkamayacağı bir noktaya sürükleyebilir. Bu da büyük ölçüde kendilerini ülkenin sahibi gören Maruni Hıristiyanlar gibi gruplar tarafından Hizbullah’a ülkeyi geniş çaplı çatışmalara dahil etmemesi konusunda baskı yapılması anlamına geliyor. Şiî halk bile Hizbullah’ın savaşa katılması konusunda fikir birliği içinde değil.
Hizbullah, Lübnan’ı Savaşa Sürükler mi?
Hizbullah için bir çıkmaz söz konusu. Kuzeyde kendisine özellikle kriz dönemlerinde zarar verebilecek bir hasımın denklemi nasıl karmaşıklaştırdığını gören İsrail, Hamas ile işini bitirdiğinde tüm gücüyle Lübnan’a bir “çözüm” için gelecek.
Hizbullah için seçim ya dikkati ve enerjisi dağınık İsrail ile şimdi veya uzak olmayan bir gelecekte kendisi için geldiğinde baş başa yüzleşmek.
Hizbullah için bu iki olumsuz senaryo arasında mantıklı seçimin bu krizi iyi değerlendirmek olduğu açık. Sahada tam olarak neler yaşandığını değerlendirmek zor olsa da İsrail’in, Hizbullah’ın seçiminin işaretlerini aldığını anlıyoruz.
Geçtiğimiz günlerde İsrail Savunma Bakanı Yoav Gallant, “Hizbullah, büyük bir yanlış yapmak ve Beyrutluları, Gazzeliler ile aynı kadere sürüklemek üzere” diye açıklamada bulundu.
Bu açıklama aynı zamanda İsrail’in olası oyun planına dair ipuçları içeriyor. İsrail, açıkça Hizbullah yüzünden tüm Lübnanlıları topluca cezalandırmakla tehdit ediyor.
Hamas’ı yaralı bırakıp Lübnan’da bir kara harekâtına girişmesi olası görünmeyen İsrail, kısa tarihi iç savaşla dolu Lübnan’da eski yaraları kaşıyıp ülkeyi kaosa sürükleme peşinde gibi duruyor.
Bunun için ülkenin altyapısını hava saldırıları ile yok edip sorumlusu olarak Hizbullah’ı işaret etmesi işten bile olmayacaktır. Bununla birlikte Lübnan’da simbiyotik ilişki içine girebileceği bir grubu, mesela Maruni Hıristiyanları, destekleyip Hizbullah’ın karşısına dikmesi ise Lübnan için bir felaket senaryosu demek.
Lübnan’da 15 yıl süren iç savaşta birbirleriyle çatışan grupların silahlandırılarak Lübnan’ın kaosa sürüklenmesi hiç de zor değil.
Aslında bu Sabra ve Şatila katliamında uygulanan taslağa korkunç derecede benziyor. Filistinli mülteci ve Şiiler yine hedefte.
Güneşin altında yeni bir şey yok…