Katar Başbakanı ve Dışişleri Bakanı Şeyh Muhammed bin Abdurrahman Al Sani, ülkesinin Kızıldeniz bölgesinde “askeri çözüm yerine diplomasiyi” tercih ettiğini belirtti.
Al Sani, İsviçre’nin Davos kasabasında düzenlenen Dünya Ekonomik Forumu’nun (WEF) diyalog oturumunda bir konuşma yaptı. İsrail’in Gazze Şeridi’ne yönelik saldırılarının 100 günü aşmasına rağmen ateşkes sağlanamadığını aktaran Katar Başbakanı Al Sani, “İlk kez ateşkes çağrısı konusunda anlaşmazlık ve tartışma görüyoruz” ifadesini kullandı. Al Sani, “Batı Şeria’daki durumun kötülüğünün, Gazze Şeridi’ndekinden daha az olmadığını ve uluslararası toplumdan gerçek bir tepki göremediklerini” vurguladı.
Kızıldeniz’deki gelişmelere de değinen Al Sani, “Askeri seçenek, krizi çözmeyecektir. Katar çözüm olarak diplomasiyi tercih ediyor” dedi. Al Sani, “İran ve Körfez ülkeleri komşudur ve diyalog yoluyla ortak çıkarların nasıl bulunacağına ilişkin anlayış mevcuttur” diye konuştu.
Katar Başbakanı, “Savaşın (Gazze’deki) hızlı bir şekilde sonlandırma, Filistinli esirlerin ve mahkumların serbest bırakılması konularının ele alınması” gerektiğini kaydetti.
“Kızıldeniz, Irak, Suriye’de olanlar savaş sarmalının büyük bir girdaba dönüşeceğinin habercisi”
Öte yandan Dışişleri Bakanı Hakan Fidan da Hırvatistan Dış ve Avrupa İşleri Bakanı Gordan Grlic Radman ile Bakanlıktaki görüşmesinin ardından düzenlenen ortak basın toplantısında Gazze ile bağlantılı gelişmeler hakkında konuştu.
Bakan Fidan, Gazze’de 24 binden fazla Filistinlinin katledildiğini ve bunun uluslararası toplumun gözü önünde cereyan ettiğini anımsattı. Sürecin başında “ya büyük bir savaş ya da daha büyük bir barış çıkacağını” söylediğini hatırlatan Fidan, belli ülkelerin bunu bir savaş ortamına götürme konusunda tereddüt etmediğini, Türkiye’nin ve diğer dostlarının yaptığı yoğun çalışmalarla bir barış dili oluşturulması konusunda ciddi mesafeler kat edildiğini aktardı.
Savaşla da ilgili ciddi risklerin olduğuna dikkati çeken Fidan, şunları kaydetti: “Gazze’deki katliam devam ederken bölgesel yaygınlaşma riskini de biz çoğu zaman dile getirmiştik. Herkes bölgesel yaygınlaşmanın Lübnan’dan başlayacağı beklentisi içindeyken diğer yerlerden bu olay çıktı. Şu anda Kızıldeniz’de olanlar, Irak’ta olanlar, Suriye’de olanlar; bu türden saldırıların, karşılıklı pozisyon almaların, Gazze’de başlayan savaş sarmalının giderek daha büyük bir girdaba dönüşeceğinin ön habercisi olduğunu görmek yanıltıcı olmasa gerek. Biz hem barış konusundaki çalışmalarımıza son sürat devam edeceğiz hem de İsrail’in yaptığı katliamlardan uluslararası toplumda hem siyasi olarak hem adli olarak gerekli karşılığı bulması için her türlü çabayı göstereceğiz.”
Kızıldeniz’deki gerilim
İran’ın desteklediği Yemen’deki Husiler, İsrail’in Gazze’deki saldırılarına tepki gerekçesiyle 31 Ekim’de Yemen açıklarında İsrailli şirketlere bağlı olduğunu belirttikleri ticari gemilere el koymaya, bazılarına da dron ve füzelerle saldırılar düzenlemeye başladı.
ABD güçleri bu süreçte birçok kez Yemen’den atılan füze ve kamikaze dronları düşürdüğünü duyurdu. Husilerin eylemlerinin ardından çok sayıda gemicilik şirketi, Kızıldeniz’deki seferlerini durdurma kararı aldı.
ABD, küresel deniz ticareti güvenliğinin tehlikeye girdiği gerekçesiyle 18 Aralık’ta bir grup ülkenin katılımıyla Husi güçlere karşı “Refah Muhafızı Operasyonu” adında çok uluslu “deniz görev gücü” oluşturulduğunu açıkladı. Kızıldeniz’de 31 Aralık’ta İsrail ile bağlantılı gemiyi ele geçirmeye çalışan Husilere ait 3 sürat teknesi, ABD helikopterleri tarafından ateş altına alındı.
Husiler, 10 Ocak’ta da İsrail’e destek olduğu gerekçesiyle Kızıldeniz’de ABD’ye ait bir geminin füze ve kamikaze dronlarla hedef alındığını duyurdu.
Birleşmiş Milletler Güvenlik Konseyi, 11 Ocak’ta ABD ve Japonya tarafından sunulan, Husilerin Kızıldeniz’deki saldırılarının acilen sonlandırılmasının talep edildiği kararı kabul etti.
Küresel ticaretin yaklaşık yüzde 12’si Akdeniz’i Kızıldeniz’e bağlayarak Avrupa ile Asya arasındaki en kısa rotayı sunan Süveyş Kanalı üzerinden yapılıyor.