SÖYLEŞİ

Küresel ekonomide de-dolarizasyon dönemi

Yayınlanma

Bugünlerde doların egemenliğinin sorgulanmadığı bir köşe kalmamış gibi görünüyor. Tesla’nın kurucusu Elon Musk bile Amerikan dolarında alarm zillerinin çaldığını söylüyor, Biden yönetiminin Moskova’ya yönelik sert tutumunun ve Çin-Rusya yakınlaşmasının ülkenin uluslararası ve jeopolitik ‘prestijini’ sarstığını düşünüyor. Doların gücü, Amerika’nın dünya egemenliği ile eş sayılıyor.

Böylece bir kısır döngü de ortaya çıkıyor: ABD egemenliği zayıfladıkça, dolar da zayıflıyor (veya tersi); ama ABD, küresel egemenliğinin elinden kayıp gitmesini engellemek için bastırdıkça, doları hayatlarından çıkarmak isteyen ülkelere gün doğuyor. Çin, İran ve Rusya bir yana, Brezilya, Suudi Arabistan, Malezya, Singapur, hatta Fransa bile dolar dışındaki paralarla ticaret yapmak için istekli olduğunu ilan ediyor. Doların egemenliği bugünden yarına bitmeyecek olsa da ortada göreli bir ‘gerileme’ olduğunu kimse inkar etmiyor.

Türkiye Halk Bankası Genel Müdürlüğü ve Yönetim Kurulu Başkanlığı, Başbakanlık Özelleştirme İdaresi Başkanlığı, Devlet Bakanlığı gibi görevlerde bulunan Ufuk Söylemez ile dolar egemenliğine ne olduğunu, bunun ABD’nin ve dünyanın geleceği için ne anlama geldiğini konuştuk.

‘Doların zayıflaması Amerika’nın gücünü tamamen yitireceği anlamına gelmiyor’

ABD’nin küresel egemenliğinin önemli unsurlarından biri olan doların rezerv para birimi olma özelliğinin aşınmaya başlaması, doğrudan Amerikan egemenliğinin zayıflaması anlamına gelir mi?

Emperyalist bir güç olarak Amerika Birleşik Devletleri’nin doların egemenliğinin zayıflaması ile tamamen etki ve gücünü yitireceğini düşünmek biraz iyimser bir tahmin olur. ABD de mutlaka buna karşı adımlar atacaktır. Ama tabii ki askeri ve teknolojik üstünlüğünü de göz ardı etmemek gerekir. Bu, kısa vadede gözüken bir şey değil benim için. Biliyorsunuz, II.Dünya Savaşı’ndan sonra altına endekslenmiş doların durumu 1970’de ABD Başkanı Nixon tarafından değiştirildi ve dolar altın endeksinden bağımsız hale geldi. Böylece dolar giderek dünya ticaretinde egemen para haline geldi.

Dolar giderek yayıldı ve bugün bile baktığımız zaman kabaca dünyadaki toplam merkez bankalarındaki döviz rezervlerinin yüzde altmışı dolar, bunun yaklaşık yüzde 20-25’I euro yüzde 3’ü sterlin ve Japon yeninden oluşuyor. Bu giderek azalacak gibi gözüküyor. Çünkü Amerika bu gücünü kötüye kullanmaya başladı. Son yıllarda özellikle ABD’nin kurallara bağlı dediği ekonomide kurallara çifte standart uygulaması bunu adeta bir hegemonya aracı olarak kullanması, savaşlar ve diğer tehditleri de peşinden sürüklüyor. Yani ekonomiyi bir savaş aracı olarak kullanıyor olması birçok ülkeyi arayışlara itti. Bu arayışların içinde tabii 2008 mali krizinde yaşananlar, COVID-19 döneminde yaşananlar da söz konusu. Yakın döneme baktığımız zaman ilk Arjantin’de pezo ve Brezilya’da real yerine ‘sur’ isimli bir para birimi oluşturdular. Kendi aralarındaki ticarette bu para birimini kullanacaklar.

Kısa vadede değilse de, uzun vadede dolar temel para birimi olma özelliğini yitirecek

Yuan’ın kısa vadede doların yerini alması düşünülebilir mi? Brezilya, Suudi Arabistan, Rusya, Malezya, Singapur gibi ülkeler doların yerine Yuan ile ticaret yapmaya yönelik isteklerini bildirdiler. Öte yandan bazı yorumcular, Çin’in hâlâ sermaye kontrolleri yapıyor olmasının, yani ‘açık piyasa’ olmamasının Yuan önündeki en büyük engel olduğunu ileri sürüyorlar.

Ben almasını beklemem doğrusu. Az önce ikinci söylediğiniz sebepten dolayı doların çevrilebilir olması ülkeler açısından daha avantajlı gözüküyor. Ancak ikili ülkeler arası ikili ilişkilerde ise dolarla ticaretin yerini enerji ve emtia gibi başlıklar alıyor. Suudi Arabistan’dan örnek vermek gerekirse: yıllık 57 milyar dolar petrol ihracatı var Çin’e, 30 milyar dolar da ithalatı var. Çin’den yaptığı ithalat ve ihracatın üçte ikisini yuan ile yapacağız diyor. Bu çok büyük bir olay. Yani bu bir zamanlar ABD’nin müttefiki ABD’nin arka bahçesi olarak adlandırdığımız bu ülkenin bugünkü tavrı dikkat çekici. Rusya ile Çin’in yaptığı anlaşma da çok önemli. Yine Brezilya ve Çin arasındaki anlaşmayı atlamamak lazım. Bunların hepsini topladığımız zaman doların uzun vadede dünyada rezerv para ve dünya ticaretinin temel parası olma özelliğini belli ölçüde yitirme şansının yüksek olduğunu ancak kısa vadede bunun mümkün görünmediğini, daha çok ikili anlaşma ve devletler arası olabileceğini söylemek mümkün. ABD gelecekte bu gücü kaybedeceğinin farkında ve önünde iki seçenek var. ‘Kurallara dayalı ekonomi’ başlığı altında ekonomik savaş ilanı söyleminden vazgeçmeli. Öte yandan askeri güç gösterisi ve ambargo gibi klasik adımlardan vazgeçmesi gerekiyor.

‘ABD’nin demokraside de ekonomide de zafiyet gösterdiği aşikar’

Dolardan kaçışta Amerikan iç siyasetinin gerilimleri ne kadar rol oynuyor? Özellikle Joe Biden’ın ‘yeni sanayileşme’, ‘yeşil enerjiye geçiş’, ‘Enflasyonu Düşürme Yasası’ gibi adımlarının ABD’yi izolasyonist, yeni merkantilist bir siyasete ittiğini ve doların egemenliğinin bu nedenle zayıfladığını düşünen finans çevreleri bulunuyor. Biden ile ya da Biden’sız, ABD’nin bu siyasetten geri adım atma şansı bulunuyor mu?

ABD demokrasi ihraç ettiği ve kurallara dayalı bir ekonomi olduğu iddiasında olan bir ülke olarak her iki tezinde de bana göre bir zafiyet gösteriyor. Kongre baskını, seçimden sonra Donald Trump’ın seçim sonuçlarını kabul etmemesi dünyada demokrasi liderliğinin ABD’de olduğunu düşünenler için hayat kırıklığı yarattı. ABD’de büyük bir kutuplaşma var. Trump’ın mahkemeye çıkması ardından rakibi Ron DeSantis karşısında avantaj sağladığı anketlerde ortaya çıktı. Bunu amaçlayan bir hukuk sistemi mi yoksa derin devleti mi var bilinmez ama ABD’nin demokraside de ekonomide de bir zafiyet gösterdiği aşikâr. İçeride tutarlı olamaması dünyada yaşanan bu zafiyetin de bir yansıması olarak görülebilir. Trump dönemini hatırlayın ‘korumacı’ ekonomi demişti. Çin, rekabet edelim serbest ticaret yapalım derken ABD kapalı ve korumacı ekonomiye bürünüyordu. Tüm bunların temelinde Mustafa Kemal Atatürk’ün muazzam karma ekonomi vizyonunu görüyoruz. Yerine zamanına ve koşuluna göre ekonomi modelini ayarlayabilirsiniz. Ekonominin korumacı mı rekabetçi mi olması gerektiğine dair ideolojik ayrımların sağlıklı olmadığını düşünmekteyim.

Türkiye ekonomisini istikrara kavuşturursa, milli paralarla ticarete yönelebilir

Türkiye’nin ticarette TL’yi kullanması ne kadar mümkün?

Bence olmalı. Türkiye bugün rekabetçi bir piyasa ekonomisini benimsiyor. Bu şartlarda Türkiye’nin kritik adımlar atmasını mümkün görmüyorum. Çünkü finansmanının büyük bir bölümünü Batılı finans dünyasından alıyor. Uygun koşullarda farklı finans kaynakları bulması kritik adımlar atmasına engel bence. Ama bu adımları atması için şartlar oluşturulabilir. Önce ikili anlaşmalar yoluyla olmalı bu. Türkiye ikili anlaşmalar ile ulusal paralarla ticaretini yapabildiği ülkelerle yapmalıdır. Türkiye’de yüksek enflasyon olduğu sürece ikinci ticarette vadeli işlemlerde sıkıntı olur. SWAP’da dahi sıkıntılar olur. Dolar verip TL alan şahıslar üç ay sonra elindeki TL ile aynı doları alamaz. Dolayısıyla önce Türkiye’nin kendi ekonomisinde bir istikrara kavuşması, radikal iniş çıkışlar yaşamaması lazım. Ancak böyle ikili ticarette milli paralar ile alışveriş yapma potansiyelini yakalayabilir.

Çok Okunanlar

Exit mobile version