Çevirmenin notu: ABD’nin Avrupa’nın zararına korumacı yaklaşımlar benimsemesi, Başkan Joe Biden yönetiminin Çin’e karşı uyguladığı kısıtlamalarda Trump’ı bile geride bırakmasında dünya kapitalizmi adına bazı riskler mevcut. ABD, kendi sanayisini kalkındırırken bunu Avrupalı kadim dostlarını zarara uğratarak yapıyor. Fakat doğuda, dünyanın en büyük emtia tedarikçisi Rusya ile üretim devi Çin arasındaki yakınlaşma da hiç olmadığı kadar artıyor. Batılı para babalarının propaganda organı The Economist, Washington’un korumacı politikalarının yarattığı “riskleri” değerlendiriyor.
Küreselleşmeyi tehdit eden yeni yıkıcı mantık
ABD, küresel düzeyde teşviklere, ihracat kontrollerine ve korumacılığa giden tehlikeli bir kaymaya öncülük ediyor.
Dünya ekonomisi 1945’ten beri ABD tarafından güvenceye alınan kurallar ve normlar sistemine göre işliyor. Bu, büyümeyi hızlandıran, yüz milyonlarca insanı yoksulluktan kurtaran v Soğuk Savaş’ta Batı’nın Sovyet Rusya’ya karşı galip gelmesine önayak olan benzeri görülmemiş bir ekonomik bütünleşmeyi beraberinde getirdi. Bugün sistem tehlikede. Ülkeler yeşil endüstriye teşvik sunmak, üretimi hem dosttan hem de düşmandan uzaklaştırmak ve mal ve sermaye akışını kısıtlamak için yarışıyor. Karşılıklı çıkarlar geride kaldı ve yerine milli kazanç geldi. Sıfır sonuçlu düşünme dönemi başladı.
ABD’nin bu sistemi sürdürmeye olan ilgisi 2007-09 küresel mali krizinden sonra azaldığı için eski sistem halihazırda baskı altındaydı. Fakat Başkan Joe Biden’ın agresif sanayi politikaları için serbest piyasa kurallarını terk etmesi buna bir darbe daha indirdi. ABD; yeşil enerji, elektrikli araçlar ve yarı iletkenler için 465 milyar dolara varan büyük teşvikler açıkladı. Bunlara, üretimin yerel olması gerektiği zarureti eşlik ediyor. Yabancıların ekonomi üzerindeki gereğinden fazla etkisini engellemek adına içerideki yatırımları incelemekle görevli bürokratlar artık borsanın yüzde 60’ını oluşturan sektörler üzerinde kendileri hakimiyet kuruyorlar. Ve yetkililer, Çin’e ihracat akışını, özellikle de yüksek kaliteli yongaları ve yonga üretim ekipmanlarını her zamankinden daha fazla yasaklıyor.
Washington’daki pek çokları için güçlü sanayi politikaları baştan çıkarıcı bir cazibeye sahip. Bu, ABD’nin devlet müdahalesini kullanarak hayati alanlarda kendi kendine yeterlilik peşinde koşan Çin üzerindeki teknolojik üstünlüğünü kanıtlamasına yardımcı olabilir. Karbon ücretlendirmesi politik anlamda mümkün olmadığından, karbonsuzlaştırmayı teşvik edebilir. Ve özel teşebbüsün başarısız olduğu yerde devlet müdahalesinin başarılı olabileceği ve ABD’nin orta bölgelerini yeniden sanayileştirebileceği umudunu yansıtıyor.
Bununla beraber kısa vadeli netice, dünya çapında korumacılığa doğru tehlikeli bir sarmalın başlaması oldu. Hindistan’da bir yonga üretim tesisi kurun ve devlet maliyetin yarısını ödesin; Güney Kore’de bir tane inşa edin ve cömert vergi indirimlerinden yararlanın. 2020’den bu yana “stratejik” sektörlere yönelik politikalar açıklayan diğer yedi piyasa ekonomisi, ABD’nin GSYH içindeki payı kadar harcama yaparsa, toplam harcamalar 1,1 trilyon dolara ulaşacak. Geçen yıl Avrupalı yetkililerin dikkatini çeken uluslararası iş anlaşmalarının yaklaşık üçte biri detaylı incelemeye tabi tutuldu. Pil üretmek için gereken hammaddelere sahip ülkeler, ihracat kontrollerini izliyor. Endonezya nikel ihracatını yasakladı; Arjantin, Bolivya ve Şili, yakında lityum madenlerinin üretimi konusunda OPEC tarzı bir işbirliğine gidebilir.
Çin ile iktisadi alanda çatışma günden güne kaçınılmaz hale geliyor. Batı’daki pek çok insan Çin’in, bu yüzyılın başında küresel ekonomiye daha yoğun biçimde entegre olurken daha demokratik hale geleceğini tahmin etmişti. Bu umudun ölümü — bir milyon imalat işçisinin Çin fabrikalarına göç etmesiyle birleştiğinde — ABD’nin küreselleşmeye olan sevdasını kaybetmesine neden oldu. Bugün Sayın Biden’ın idaresi, Ukrayna’nın işgalinden önce Avrupa’nın doğalgazda Rusya’ya bel bağlaması gibi, pil konusunda Çin’e bağımlı olma tehlikesinden endişe duyuyor. Hem Demokratlar hem de Cumhuriyetçiler, ABD’nin gelişmiş çip üretiminde liderliği Tayvan’a kaptırmasının, geleceğin ordularının stratejik planlama ve füzeleri yönlendirmek için yaslanacaklarını tahmin ettikleri yapay zeka geliştirme kabiliyetinin altını oyacağından endişe duyuyorlar.
Bazıları, sanki 1,4 milyar insanı yoksullaştırmak ahlakiymiş ya da barışı getirecekmiş gibi, Çin’in çok zengin olmasına engel olmak istiyor. Diğerleri de daha akıllıca biçimde ABD’nin ekonomik direncini artırmaya ve askeri üstünlüğünü korumaya odaklanıyor. Ülkenin yeniden sanayileşmesinin piyasa kapitalizmine desteği geri getireceğini savunuyorlar. Bu arada küresel hegemon olarak ABD, öbür ülkelerin şikayetlerini savuşturabilecek durumda.
Bu düşünce yanlış. Sıfır sonuçlu politikalar başarı olarak görülürse onları terk etmek çok daha zor hale gelir. Özünde Amerikan sanayisini yeniden yaratsalar da genel etkilerinin küresel güvenliği aşındırarak, büyümeyi gerileterek ve yeşil geçişin maliyetini yükselterek ona zarar verme ihtimali daha yüksek.
Sorunlardan biri ekstra maliyetler. The Economist, küresel teknoloji-donanım, yeşil enerji ve pil sektörlerindeki şirketlerin kümülatif yatırımlarını çoğaltmanın 3,1 trilyon-4,6 trilyon dolara [küresel GSYH’nin yüzde 3,2 ila 4,8’i] mal olacağını tahmin ediyor. Yeniden sanayileşme fiyatları yükseltecek ve en çok da yoksulları vuracak. Birbiri ardına yeşil tedarik zincirleri, ABD ve dünyanın kendisini karbondan kurtarmasını daha maliyetli hale getirecek. Tarih, büyük miktarda kamu parasının boşa gidebileceğine işaret ediyor.
Bir diğer sorun da dostların veya potansiyel müttefiklerin öfkesi. ABD’nin İkinci Dünya Savaşından sonraki dehası, çıkarlarının küresel ticarette açıklığı desteklemekte yattığını fark etmesiydi. Sonuç olarak 1960’a kadar dolar, küresel GSYH’nin yaklaşık yüzde 40’ını oluşturmasına rağmen küreselleşme sürdü.
ABD’nin bugün üretimdeki payı yüzde 25 azaldı ve dostlara her zamankinden daha fazla ihtiyacı var. Çinli çip üreticilerine konulan ihracat yasağı, sadece Hollandalı ASML ve Japon Tokyo Electron firmalarının onlara ekipman sağlamayı reddetmesi halinde işe yarayacak. Benzer şekilde demokratik dünya tek blok olarak işlerse pil tedarik zincirleri daha güvenli olur. Gelgelelim ABD’nin korumacılığı Avrupa ve Asya’daki müttefiklerin canını sıkıyor.
Entegrasyon ve farklılaşma
ABD, ayrıca gelişmekte olan güçleri de elde etmeye çalışmalı. Goldman Sachs bankası, 2050 yılına kadar Hindistan ve Endonezya’nın dünyanın üçüncü ve dördüncü büyük ekonomileri olacağını tahmin ediyor. İkisi de demokrasi ama ABD’nin yakın dostu değil. 2075’e gelindiğinde Nijerya ve Pakistan da ekonomik anlamda nüfuz kazanmış olacak. ABD, diğer ülkelerin kendi pazarına yeteri kadar erişmelerini sağlamadan Çin’i dışlamalarını isterse bu yükselen güçlerce reddedilir.
Sonuncu kaygı, iktisadi ihtilaflar çoğaldıkça küresel işbirliği gerektiren sorunları çözmenin zorlaşması. Yeşil teknolojiyi güvence altına almak için yarışmalarına rağmen ülkeler, yoksul dünyanın karbondan arındırılmasına nasıl yardımcı olunacağı konusunda tartışıyorlar. Büyük bir alacaklı olan Çin’in engellemeleri nedeniyle Sri Lanka gibi borç sıkıntısı çeken ülkeleri kurtarmak zor görünüyor. Ülkeler bazı sorunları çözmek için işbirliği yapamazsa, bunları çözmek imkansız hale gelir ve dünya bundan zarar görür.
Kimse ABD’nin 1990’lara dönmesini beklemiyor. Askeri üstünlüğü korumaya çalışmak ve hayati ekonomik girdiler için Çin’e tehlikeli düzeyde bağımlı olmaktan kaçınmak doğru. Yine de bu, diğer küresel entegrasyon biçimlerini daha da önemli hale getiriyor. Kendi değerleri göz önüne alındığında ABD, ülkeler arasında mümkün olan en kapsamlı işbirliğini aramalı. Bugün bu muhtemelen üst üste bir dizi forum ve amaca özel anlaşmalar gerektiriyor. ABD, örneğin daha önce yazılmasına yardımcı olduğu ancak daha sonra vazgeçtiği bir anlaşmaya dayanan Asya ticaret paktı Kapsamlı ve Aşamalı Trans-Pasifik Ortaklığı Anlaşması’na dahil olmalı.
Amerikan siyasetindeki korumacılığa dönüş göz önüne alındığında, küreselleşmeyi kurtarmak imkansız görünebilir. Fakat Kongre’nin Ukrayna’ya sunduğu yardım, seçmenlerin dar görüşlü olmadığını gösteriyor. Anketler, serbest ticaretin popülaritesinin iyileşmekte olduğunu gösteriyor. Biden yönetiminin, müttefiklerinin teşviklerle ilgili endişelerine yanıt verdiğine dair işaretler var.
Yine de küresel düzeni kurtarmak için, sıfır sonuçlu düşüncenin yanlış önermesini bir daha reddedecek, daha cesur bir Amerikan liderliğine ihtiyaç olacak. Sistem tamamen çökmeden, sayısız geçim kaynağına zarar vermeden ve liberal demokrasi ile piyasa kapitalizminin unsurlarını tehlikeye atmadan önce bunun gerçekleşmesi için hala zaman var. Vazife çok büyük ve acil; hiç şimdikinden daha önemli olamazdı. Zaman daralıyor.