Dünya Basını
Mearsheimer: Trump Ukrayna konusunda haklı

Chicago Üniversitesi’nden siyaset bilimci Profesör John Mearsheimer, The New Yorker‘a verdiği mülakatta, Ukrayna savaşının sorumluluğunun büyük ölçüde ABD ve Batı’nın NATO’yu genişletme politikasında yattığını savundu. Mearsheimer, Donald Trump’ın savaşı bitirme yaklaşımını desteklediğini belirterek, Ukrayna’nın tarafsız kalması ve toprak tavizleri vermesi gerektiğini, ancak güvenlik garantisi alamayacağını ifade etti.
Chicago Üniversitesi’nden siyaset bilimci ve “saldırgan realizm” teziyle tanınan Profesör John Mearsheimer, Rusya’nın Ukrayna’ya askeri müdahalesinin başlamasından bu yana, savaşın sorumluluğunun büyük ölçüde ABD’de yattığını savunuyor.
Mearsheimer, The New Yorker dergisine verdiği mülakatta bu görüşlerini yineledi ve Batı’nın Rusya Devlet Başkanı Vladimir Putin’i yanlış anladığını belirtti.
Mearsheimer, 2014’te Kırım’ın Rusya Federasyonu’na bağlanmasından ve Donbass’da savaşın başlamasından bu yana, ABD ve Avrupa Birliği’nin (AB) büyük kısmının, özellikle NATO’nun doğuya doğru genişleme ısrarı nedeniyle Moskova’nın tepkisinin ana gerekçesi olduğunu savunuyor.
Soğuk Savaş’ın sona ermesinden bu yana ittifaka 16 yeni ülke katıldı.
The New Yorker ile yakın zamanda telefonla yeniden görüşen Mearsheimer, Ukrayna’nın neden bir barış anlaşması kapsamında güvenlik garantisi almaması gerektiğini, Rusya’nın 2022 öncesi niyetleri konusunda yanılıp yanılmadığını ve Rusya Devlet Başkanı Vladimir Putin’in neden hâlâ yanlış anlaşıldığına inandığını ele aldı.
‘Trump doğru yolda’
Mearsheimer, Trump’ın Rusya-Ukrayna meselesini ele alış biçimiyle ilgili olarak, “Temelde yaptıklarına katılıyorum. Savaşı derhal sona erdirmenin stratejik olarak mantıklı olduğunu düşünüyorum. Ayrıca bunun ahlaki açıdan doğru karar olduğuna inanıyorum. Trump bunu en zarif şekilde ele almamış olsa da, doğru yolda olduğuna ve umarım hedefe ulaşacağına inanıyorum,” dedi.
Doğru yolun ne olduğu sorusuna Mearsheimer, “Trump’ın Ruslarla bir anlaşmaya varması gerekiyor. Bu, Rusya’nın masaya koyduğu temel şartları kabul etmek anlamına geliyor. Birincisi, Ukrayna gerçekten tarafsız bir ülke olmalı; NATO’ya katılmamalı ve Batı’dan güvenlik garantisi beklememeli. İkincisi, ülkenin doğusundaki topraklarının azımsanmayacak bir kısmını Rusya’ya devretmeli. Üçüncüsü, Ukrayna ordusunu Rusya için artık bir saldırı tehdidi oluşturamayacak ölçüde küçültmesi gerekiyor. Trump bu koşulları kabul etmeli ve bu temelde Rusya ile bir anlaşma yapmalı. Ancak zor kısmı —Avrupalıları ve özellikle Ukraynalıların kendilerini tüm bunlara razı etmek— bundan sonra başlıyor,” yanıtını verdi.
Kremlin: Bir sonraki Rusya-ABD görüşmeleri 10 Nisan’da İstanbul’da
‘Mümkün olan en kısa sürede bir çözüme ulaşmak hayati önem taşıyor’
Anlaşma sonrası geriye kalacak Ukrayna’nın nasıl olacağı konusunda Mearsheimer, bunun Ukrayna’nın ne kadar toprak kaybedeceğine bağlı olduğunu belirtti. Mearsheimer, “Ruslar için mümkün olduğunca fazla toprak ele geçirme yönünde stratejik teşvikler var. Bu nedenle, Ukrayna açısından, Ruslar daha fazla toprak ele geçirmeden ve onları oradan çıkarmak imkansız hâle gelmeden önce, mümkün olan en kısa sürede bir çözüme ulaşmanın hayati önem taşıdığını düşünüyorum,” değerlendirmesinde bulundu.
Barış anlaşması durumunda Ukrayna’ya ne gibi garantiler verilmesi gerektiği sorulduğunda Mearsheimer, “Güvenlik garantisi bekleyemezler. Sadece gerçekleri kabullenmek zorundalar,” dedi ve ekledi:
“Bir güvenlik garantisi fiilen NATO üyeliği anlamına gelir ve Rusya bunu kabul etmeyecektir. Bu Ukrayna için trajik bir durum mu? Cevap evet. Ama alternatif nedir?”
Avrupalıların veya farklı bir ABD yönetiminin Ukrayna’ya güvenlik garantisi vermesinin kendi çıkarlarına olduğunu fark etmeleri durumunda neden bunu yapmamaları gerektiği sorusuna Mearsheimer, “Elbette bir garanti sunabilirler, ancak Ruslar bunu reddedecektir. Bu savaşın tamamen NATO’nun genişlemesiyle ilgili olduğuna inanıyorum. Dediğim gibi: Ukrayna’ya güvenlik garantisi vermek, NATO üyeliği anlamına gelir,” yanıtını verdi.
‘Putin yanlış anlaşıldı’
Bununla beraber Mearsheimer, güvenlik garantisi olmayan bir barış anlaşmasından sonra Putin’in Ukrayna’ya tekrar saldırması durumunda bunun bir trajedi olacağını ancak bunun nasıl önleneceğinin asıl soru olduğunu belirtti.
Mearsheimer, “Putin gelecekte Ukrayna’ya saldırır mı? Sanmıyorum. Bence bu savaş bittikten sonra Putin’in yapacağı son şey yeni bir savaş başlatmak olur,” diye konuştu.
2014’te Kırım’ın Rusya’ya bağlanmasından sonra Putin’in Ukrayna’nın ana karasına saldırmayacağını söylediği hatırlatıldığında Mearsheimer, yanılıp yanılmadığı sorusuna “Hayır” yanıtını verdi.
Mearsheimer, “2014’te Putin’in Ukrayna’nın ana karasına saldırmayacağını söyledim. Fakat durum 2014’ten sonra, özellikle Joe Biden Beyaz Saray’a geldikten sonra temelden değişti. Biden, Ukrayna konusunda her zaman açık sözlü bir şahindi. Ukrayna’yı selefinden çok daha büyük ölçekte silahlandırmaya başlayan oydu. Sonuçta pek de şaşırtıcı olmayan bir şekilde, Biden’ın göreve başlamasından 13 ay sonra savaş patlak verdi,” ifadelerini kullandı.
Putin’in bu askeri müdahaleye bir nevi zorlanıp zorlanmadığı sorusuna Mearsheimer, “Evet, benim görüşüm bu. Batı, Putin’i Ukrayna’nın NATO üyesi olmasını engellemek için önleyici bir savaş başlatmaya zorladı,” yanıtını verdi.
Ukrayna’nın NATO üyesi olsaydı bile bunun illa ki Rusya için bir tehdit oluşturmayacağı, belki sadece Putin’in zihninde böyle olduğu yorumuna Mearsheimer, “Ama tam da bu nokta çok önemli. Sizin ve benim ne düşündüğümüzün bir önemi yok. Ruslar 2008’den beri Ukrayna’nın NATO üyeliğini varoluşsal bir tehdit olarak algılayacaklarını ve buna izin veremeyeceklerini açıkça belirttiler. Hatırlayın: 2008’de NATO, Ukrayna’nın ittifaka üye olacağını duyurdu. Ancak Putin ve ekibi o zaman bile bunun kırmızı çizgiyi aşacağını açıkça belirttiler. Putin o zaman, bu durumda Ukrayna’yı yok edeceğini net bir şekilde ifade etti. Ve bu daha 2008’deydi,” diye kaydetti.
Ayrıca Mearsheimer, Putin’in Ukrayna’nın NATO üyeliğini varoluşsal bir tehdit olarak gördüğünü ve bunun ülkesine karşı bir savaş ilanıyla eşdeğer olduğuna inandığını vurguladı.
Ukrayna’nın hiçbir zaman NATO üyesi olmadığı ve Joe Biden yönetimi altında bile olacağının kesin olmadığı hatırlatıldığında Mearsheimer, “Hayır, bu hiç doğru değil. Joe Biden göreve geldikten sonra olanlara bakarsanız, Biden’ın Ukrayna’nın NATO üyeliğini açıkça desteklediği görülür. Hatta bu konuda stratejik bir planlama belgesi bile vardı,” diyerek bu görüşe katılmadığını belirtti.
Rusya ile ABD arasındaki Ukrayna müzakerelerinde hangi gündemler masada?
Putin’in 2021’deki ve Dugin faktörü
Geçen yılki bir yazısında, “Putin’in Ukrayna’yı ele geçirip Rusya’ya katmak istediğine dair 24 Şubat 2022 öncesine ait hiçbir kanıt bulunmadığını” yazdığı hatırlatılan Mearsheimer, “Bunu o zaman söyledim ve bugün de söylerim,” dedi.
2014’te Putin’in “er ya da geç Ukrayna’nın ana karasına saldıracağını” iddia edenleri küçümsediği, ancak bu kişilerin haklı çıktığı belirtildiğinde Mearsheimer, “Bu kişilerin haklı çıktığına şüphe yok. Fakat, daha önce de belirttiğim gibi, 2014’te Putin’in Ukrayna’ya saldıracağına dair hiçbir kanıt yoktu. Ancak durum o zamandan beri değişti. 2014’ten sonra ABD ve Avrupalı müttefikleri Ukrayna’yı kitlesel olarak silahlandırmaya ve silahlı kuvvetlerini eğitmeye başladı. 2021’e gelindiğinde Ukrayna, 2014’te olduğundan çok daha etkili bir orduya sahipti. Dolayısıyla Rusya için daha önemli bir tehdit oluşturuyordu,” açıklamasını yaptı.
Mearsheimer, Putin’in 12 Temmuz 2021’de Ukraynalılara hitaben yazdığı ve “Kendi devletinizi kurmak mı istiyorsunuz: Buyurun!” ifadesinin yer aldığı makaleye sıkça atıfta bulunuyor.
Bu makalenin neden önemli olduğu sorulduğunda Mearsheimer, “Bu makale, yaygın görüşün çoğu temsilcisi tarafından Putin’in 24 Şubat 2022’den önce Ukrayna’yı ele geçirmek istediğinin kanıtı olarak gösteriliyor. Bu makalenin, Putin’in emperyalist olduğunun kanıtı olduğu iddia ediliyor,” dedi.
Ancak aynı makalede Putin’in, “Bugünkü Ukrayna tamamen Sovyet döneminin bir ürünüdür. Önemli ölçüde tarihi Rusya toprakları üzerinde kurulduğunu biliyor ve iyi hatırlıyoruz,” ve “Rusya ile Ukrayna arasında, esas itibarıyla ortak bir tarihi ve manevi alan olan parçalar arasında son yıllarda oluşan duvar, benim gözümde büyük ortak talihsizliğimiz ve trajedimizdir,” yazdığı hatırlatıldığında Mearsheimer, bu pasajların Putin’in Ukrayna’yı fethetme niyetinde olduğunun, bunun gerçekçi olduğuna inandığının veya bunu gerçekten yapacağının kanıtı olmadığını savundu. Mearsheimer, “Sadece tarihe bakış açısını aktarıyor; ne eksik ne fazla,” dedi.
Mearsheimer, savaşın ve Rus milliyetçiliğinin ateşli destekçisi olan sağcı muhafazakar Rus filozof Aleksandr Dugin ile yaptığı bir sohbeti de değerlendirdi.
Mearsheimer, Dugin ile dünyanın işleyişi konusunda bazı temel görüşleri paylaştığını, ancak liberalizm konusundaki görüşlerinin tamamen zıt olduğunu belirtti.
Mearsheimer, “Ben fanatik bir faşist değilim. Aslında, liberal bir Amerika’da doğduğum için çok mutlu olduğumu ve liberalizme tamamen bağlı olduğumu defalarca açıkça belirttim. Dugin ise değil. Gerçek şu ki, Ukrayna savaşının ana nedeni konusunda hemfikiriz: Batı’nın Ukrayna’yı NATO’ya entegre etme niyeti,” yorumunu yaptı.
Dugin’in Mart 2022’de Rus basınına verdiği mülakatta, “Kiev kuşatması, Doğu Slav halklarının birliği ve Batı’ya karşı yönelen Rus dünyasının egemen bir medeniyetinin yaratılması için bir mücadeledir,” ve Rusya’nın “Batı medeniyeti tarafından somutlaştırılan mutlak kötülüğe karşı savaştığını” söylediği hatırlatıldığında Mearsheimer, Dugin’in görüşlerinin Putin’in düşüncelerini yansıttığı iddialarını reddetti.
Mearsheimer, “Dugin’in sıkça iddia edildiği gibi ‘Putin’in beyni’ olduğuna dair hiçbir kanıt yok. Benim değerlendirmeme göre, Putin dünyayı kendi başına algılayabilen ve bağımsız siyasi kararlar alabilen biridir. Bu yüzden Dugin’in görüşlerinin Putin üzerinde mutlaka bir etkisi olduğuna inanmıyorum,” ifadelerini kullandı.
‘ABD ve Avrupa’nın SWIFT konusundaki anlaşmazlığı Ukrayna müzakerelerini raydan çıkarabilir’