GÖRÜŞ

Moskova zirvesi ve senkronize edilen küresel perspektif

Yayınlanma

Batı perspektifinden dünyaya son bir yılda yayılan birbiriyle bağlantılı iki anlatı açısından oldukça ‘trajik’ günlerden geçiyoruz. İlki, Ukrayna çatışması nedeniyle Rusya Federasyonu’nun ‘tuzağa düşürülüp tecrit edildiği’ tezi. İkincisi ise dünyanın yükselen gücü Çin Halk Cumhuriyeti’ni Ukrayna çatışması bağlamında ‘tarafsız bir yere koyan’ analizler. Özellikle Çin’in pozisyonu geçen hafta Moskova’daki ‘tarihi’ zirve ile yerli yerine oturdu.

Çin Devlet Başkanı Xi Jinping ve Rusya Devlet Başkanı Vladimir Putin 21 Mart’taki iki ortak bildiriyle dünyanın önüne siyasi, ekonomik, askeri ve ideolojik planda ittifak ilişkileri somutlayan başka bir alternatif koydu. Sino-Sovyet ilişkilerinin sancılı tarihinden yola çıkarak analizler yapanları boşa düşürecek şekilde… Çin liderinin Rus mevkidaşına veda ederken, “Yüzyıldır gerçekleşmeyen bir değişim geliyor. Ve bu değişimi birlikte yönlendiriyoruz” sözleriyle anılan ‘Yeni Dünya Düzeni’ ne getirecek, henüz bilmiyoruz. Bu durumda iki ülke ilişkilerini pekiştirirken küresel etkileri olacak yeni ittifakın kodlarını anlamak elzem.

Batı anlatısında; Çin ile Rusya’nın ortak bildirileri doğru düzgün yayımlanmadan ve anlaşılmadan ‘çekiştirilirken’, hemen geçen yılı anımsamakta fayda var. Örneğin Çin Dışişleri Bakanlığı’nın ‘BM Şartı’na yaptığı ilkesel atıflar üzerinden Rusya’nın Ukrayna’daki Özel Askeri Harekatı’nı ‘onaylamadığı’ öne sürülmüştü. Batı’nın ‘ilkesellik ile oksimoron ilişkisi’ ortadayken, Çin Dışişleri’nin en baştan bu çatışmanın ‘karmaşık siyasi ve tarihsel koşullarına’ yaptığı ve sürekli tekrarladığı vurgu görmezden gelindi. Bu tutum tarihsel perspektif ve neden-sonuç ilişkileri ile düşünme refleksinin en basit yansımasıydı. Ne ki, artık bunun Batı anlatısında pek yeri yok. Olup bitenleri anlamayı zorlaştıracak aynı tutum Moskova zirvesi ve Rusya-Çin ortak bildirilerinde de tekrarlanmakta.

KOLEKTİF BATI’NIN ÖFKESİ

Kolektif Batı, Moskova zirvesini ‘burun kıvırmak’ ile ‘endişelenmek’ arasında gidip-gelen bir halet-i ruhiye ile izledi. Çin liderinin ziyareti, çerçevesi daraltılarak ‘Ukrayna çatışması’ üzerinden yansıtıldı. Hemen öncesine Putin hakkında ABD’nin de tanımadığı ‘evrensel yargı yetkisi’ iddiasıyla UCM’den ‘çocukları çatışma alanından çıkarma’ temalı çok tartışmalı bir ‘tutuklama kararı’ denk getirildi. Çin, Xi’nin Moskova ziyaretinden kısa süre önce ‘Küresel Güvenlik Girişimi’ adı altında son derece dikkat çekici bir belge ve ardından 12 maddelik Ukrayna tutum belgesi yayınlamıştı. Bu belge, Batı’da ‘barış planı’ gibi sunuldu. Önce ‘yetersiz’ bulundu. Batı, ‘Ukrayna’ çatışmasıyla yakın geçmişi unutup ‘egemenlik alanına’ çekilme görüntüsü verirken, Çin belgesinin içindeki ilkesel ‘BM Şartı atfına’ aynı alışkanlıkla ‘olumluluk’ atfetti. Kendi koşullarında bitmediği müddetçe ‘barışa’ dair bir girişimi zaten dışlıyorlar. Dolayısıyla bu tutum belgesinin gölgelenmesi için Çin’in Rusya’ya ‘silah verdiği veya verebileceği’ teması işlendi ve ‘sonuçları ağır olur’ tehdidi savruldu. ABD ve Avrupa Ukrayna çatışmasının açıkça tarafıyken, Çin ‘tarafsız olmamakla’ itham edildi. Xi’nin Putin ile görüşmesinde ‘barış çağrısı yapmasının kabul edilemez olduğu’ çünkü ‘Rusya’nın fetihlerini onaylamak anlamına geleceği’ söylendi.

Bu arada Xi’nin Ukrayna lideri Zelenskiy’le de görüşmesi teması devreye sokuldu. Çin liderinin Kiev’i de ziyaret edeceği öne sürüldü. Sonra ‘telefon görüşmesi yapılacağı’ iddia edildi. Kiev yönetiminden bu yönde açıklamalar ‘yakarma’ boyutlarına vardı. Ancak bu tema Çin üzerinde pek de etkili olmuş görünmüyor.

Pekin, Batı’nın her türlü söylemine son derece sivri bir dille yanıt verdi. BM devre dışı bırakılarak girişilmiş Irak işgalinden, UCM kararındaki çifte standartlara uzanan anımsatmalar yapıldı. Bu arada Çin, Almanya’nın Rusya ile birlikte sivil altyapısı Kuzey Akım-2’ye yönelik terör saldırısının soruşturulması için Rusya’nın Güvenlik Konseyi’ne sunduğu tasarının ‘ortağı’ da oldu.

‘PATRON-KÜÇÜK ORTAK’

Moskova zirvesi sonrasındaki Batı tutumu ise hızla ‘siyasi magazine’ kaydı. Çin ve Rusya liderlerinin zirvesi ‘patron/vasal-büyük/küçük ortak’, ‘Xi’ye muhtaç Putin’ gibi temalar üzerinden işlendi. Tabii endişe dile getirenler eksik olmadı.

Moskova zirvesinin, ABD’nin sinir katsayısını artırdığının göstergesi Beyaz Saray Stratejik İletişim Direktörü John Kirby’nin defalarca ‘dünyanın lideri biziz’ diye tekrarlaması dikkat çeken basın toplantısıydı. Kirby, hegemonyalarına meydan okumaya ‘cüret eden’ Rusya ve Çin’e şöyle seslendi: “Dünyada başka hiçbir ulus ABD’nin sahip olduğu ittifak ve ortaklık ağına sahip değildir. Çin ve Rusya, yapmaya çalıştıkları şey için, yani ABD liderliğine meydan okumak için, bu güçlü uluslararası destek temeline sahip olmadıklarının farkındalar.”

Rusya ile Çin’in, Moskova zirvesini, ABD’nin ‘şok ve dehşet’ doktrinini tatbik ettiği Irak işgalinin 20. yıldönümüne denk getirmiş olması dikkat çekici. ABD ise zirve sonrasında buna ironik biçimde Bush yönetimi yıllardan kalma nahoş ‘şer mihveri’ anlatısıyla yanıt verdi. ABD’nin muhafazakar propagandisti David Frum’un, vaktiyle İkinci Dünya Savaşı anısını çağrıştıracak şekilde İran ve Irak’ın yanına Kuzey Kore’yi ekleyerek formüle ettiği ‘şer mihveri’ Rusya ve Çin’e uyarlandı. Rusya lideri buna ‘asıl mihverin askeri paktlarla Batı tarafından tesis edildiğini’ söyleyerek yanıt verdi.

‘BÜYÜK GÜÇ REKABETİ STRATEJİSİNİN SONUCU’

Biden yönetimi 2021’de göreve başlar başlamaz açıkça ‘büyük güç stratejisine’ yönelmişti. 2014 darbesiyle Kiev’de banderistleri başa getirerek tetiklenen Ukrayna çatışması ‘mecburi Trump arasından’ sonra hayata geçirildi. Sekiz yıllık iç savaş Rusya’ya da ‘hazırlık’ fırsatı sunmuştu.

Yine Biden yönetimi 2021 baharında Çin yönetimiyle Alaska’da ilk diplomasi hamlesinde hegemonyasını anımsattığında, Çin diplomasisinin ‘azarlarıyla’ karşılaşmıştı. O gün bugündür ABD’nin Çin’le ‘kaçınılmaz’ karşı karşıya gelmesi tartışmaları yoğunlaşırken, tarihler havada uçuşuyor. Örneğin Dışişleri Bakanı Antony Blinken, geçen ekimde ‘ABD liderliği olmazsa kaos çıkar’ temalı Stanford Üniversitesi konuşmasında ‘Çin’in Tayvan’la birleşme sürecini hızlandıracağı’ iddiası eşliğinde ‘iki yıl içinde’ diye bir takvimleme koymuştu. Biden’ın ‘Tayvan’ı savunmak’ söylemi dilinden düşmemişken, ‘Tayvan’daki Çinlileri Pekin’e karşı korumakta’ kararlı Amerikan kamuoyunda Çin’e nasıl sıkı bir deniz blokajı uygulanacağı tezleri eksik olmadı.

‘ÇİN’İN ARKASINI SAĞLAMA ALMASI’

Bu koşullarda Moskova zirvesini ‘Rusya’nın muhtaçlığı’ üzerinden okuyan Batı kamuoyunda, ABD saldırganlığını bekleyen Çin yönetiminin ‘arkasını nasıl sağlama aldığı’ meselesi pek anılmıyor. Gerçekten tuhaf. Zira Rusya Federasyonu’nun askeri teknoloji ve mühendislik alanındaki uzmanlığı; radarları, hipersonik sistemleri ve nükleer denizaltılarıyla Çin’den ileride. Yine olası çatışma halinde en çok ihtiyaç duyulacak enerji kaynaklarının yanı sıra değerli mineraller ve materyaller ile tahıl, gübre zengini bir Rusya, Pekin için ‘çok değerli’. Elbette Çin’in üretim üssü niteliği, geniş iş gücü ve dünyadaki ticaret ortaklıkları eşliğinde ekonomik alanda üstünlüğü tartışacak gibi değil. Dolayısıyla mesele ‘patron-küçük ortak’ çerçevesini aşıyor.

İKİ MAKALE

Bildirilere geçmeden önce dikkatten kaçmaması gereken bir başka husus Moskova zirvesi öncesinde Putin’in Halkın Günlüğü’nde, Xi’nin ise Rosisyskaya Gazeta ile RIA Novosti’de yayınlanan makaleleriydi.

Xi’nin vurgularını özetleyecek olursak… Çin-Rusya ilişkilerinin ‘açık tarihsel mantık ve güçlü itici güce dayalı’ gelişimi ile güvenin güçlendiği; ‘üçüncü tarafları hedef almama’ ilkesinden hareketle ‘yeni tür devletler arası ilişki için ölçüt oluşturduğunu’ yazdı. ‘Uluslararası ilişkilerin demokratikleştirilmesini teşvik’ ve ‘çok kutupluluk’ vurgularını tekrarladı. Ukrayna konusunda 12 maddelik tutum belgesini ‘barışı aktif olarak teşvik etmek ve siyasi çözüm ile krizin sonuçlarını etkisiz kılmakta yapıcı faktör’ olarak anarken, bunun dünya toplumunun görüş birliğini yansıttığını belirtti. Karmaşık sorunların basit çözümleri yoktur; Ukrayna krizinden akılcı bir çıkış yolu ve dünyada güvenliğe giden yol, herkesin eşitlikçi ve sağduyulu bir şekilde diyalog ve istişareye devam etmesiyle bulunacaktır ifadeleri Çin tutumunun tekrarıydı. Xi, Çin-Rusya ilişkilerinin dinamik işbirliği başlıklarını yazarken de, ‘sıradan insanlara hakiki faydaları’ vurguladı. Yine ABD’nin ‘kurallara dayalı’ kavramlaştırmasının karşısına ‘BM merkezli ve uluslararası hukuka dayalı dünya düzenini’ koyan makalede, “Uluslararası toplum hiçbir ülkenin diğerlerinden üstün olmadığını biliyor”, “Evrensel bir devlet yönetim modeli ve belirleyici sözün tek bir ülkeye ait olduğu bir dünya düzeni yoktur” ve Hegemonya, despotizm ve zulüm eylemleri dünyaya ciddi zararlar veriyor” meydan okumasına dikkat çekmeli.

Putin de dünya büyük değişimler geçirirken güçlü Rusya-Çin dostluğunun değişmediğini vurguladı. Ukrayna’da Rusya’nın müzakereye açık tutumunu tekrarlarken, Çin’in çözüm için yapıcı katkılarından duyulan memnuniyetin altını çizdi. “Rusya, Çin’in dengeli çizgisi ve arka planları ile gerçek nedenlerine ilişkin anlayışı için minnettardır” ifadeleri önemli. Rusya lideri Batı’nın Ukrayna dışında Asya-Pasifik’e nüfuz etme ve askeri bloklaşma çabalarına özel olarak dikkat çekti. Çin’i ‘bölgesel ve küresel istikrarın temel taşı’ diye andı ve Rusya-Çin ilişkilerinde siyasi, ekonomik ve insani düzeyde ilerlemelere atıf yaptı. İlişkilerin Soğuk Savaş’taki askeri-siyasi ittifaklardan daha üstün niteliği eşliğinde hiçbir kısıtlayıcı yahut tabu konu olmadığının altını çizdi.

İKİ ORTAK BİLDİRİ

Çin liderinin üç günlük Moskova ziyaretinde saatlerce mesai yapıldı. 21 Mart’ta ‘Yeni Dönem için Kapsamlı Stratejik Ortaklık Koordinasyonunun Derinleştirilmesi’ ve ‘2030’a kadar Kalkınma Planlarındaki Önceliklere dair Ortak Açıklama’ başlıklı iki ortak bildiri duyuruldu. Xi’nin “Çin-Rusya ilişkileri ikili ilişkilerin ötesine geçmiştir ve modern dünya düzeni ve insanlığın kaderi için hayati önem taşımaktadır” diye izah ettiği siyasi bildiri ile ilişkilerin maddi altyapısını güçlendiren bildirinin alt metinleri şöyle:

* Girişte iki ülkenin yeni dönem için kapsamlı stratejik ortaklık koordinasyonunun tarihte en yüksek seviyeye ulaştığı ve geliştiği vurgulanırken, Ukrayna harekatından hemen önceki 4 Şubat 2022’deki ortak bildiriye atıf var.

* Çin-Rusya ilişkileri, Soğuk Savaş döneminin askeri siyasi paktlaşmalarının ötesinde ifade ediliyor, üçüncü ülkeleri hedef almama, çatışmaya girilmemesi, hizalanmama vurgulanıyor. Açıkça ABD ve NATO’un aksine atıflar, alt metinde Rusya’nın Ukrayna’da provokasyona karşı kendini korumak üzere harekete geçtiği görüşünün yansıması. Pandemi eşliğinde gelişen ilişkilere atıf yapılırken, ‘Rusya’nın müreffeh ve istikrarlı bir Çin’e, Çin’in güçlü ve başarılı bir Rusya’ya ihtiyacı vardır’ deniliyor. Batı’da dile getirilen ‘Rusya’nın parçalanması’ arzularına yanıt.

* Birbirine saygılı eşit ilişkiler vurgulanıyor ve bu ‘büyük güç ilişkilerinin modeli’ olarak anılıyor. ‘İki ülke başkanlarının rehberliği’ dikkat çekici.

* Çok kutuplu uluslararası modelin oluşumun hızlandığı tespiti eşliğinde, ‘Meşru hak ve çıkarlarını savunmak için güçlü ve kararlı olan bölgesel güçlerin sayısının giderek arttığı’ vurgulanıyor. Ukrayna çatışmasının körüklenmesinden gıda ve enerji üzerinden zarar gören uluslara atıf var.

* “Aynı zamanda, hegemonyacılık, tek taraflılık ve korumacılık hala yaygındır ve uluslararası hukukun tanınmış ilke ve normlarının yerine ‘kurala dayalı bir düzen’ koymak kabul edilemez.” Bu ifadeler alt metne gerek bırakmıyor. BM dışında tek taraflı yaptırımlar, BM ve Dünya Ticaret Örgütü gibi uluslararası kurumların Batı çıkarları için kullanımının reddine işaret ediyor.

* Stratejik ortaklık koordinasyonunun pekiştirilmesinin stratejik bir tercih olduğu vurgulanarak tarafların yapacakları sıralanıyor. İlişkilerin her yönde ilerlemesi iradesi konuluyor. ‘Egemenlik, toprak bütünlüğü, güvenlik ve kalkınma dahil temel çıkarların korunmasında birbirine destek’ Çin’in Rusya’nın Kırım’da ve Donbass’ta egemenlik algısının arkasında durduğu olarak yorumlanabilir. ‘Ortak kalkınma ve refah’, ‘Karşılıklı anlayış ve dostluğu teşvik’, ‘küreselleşmeyi ve uluslararası ilişkilerin demokratikleşmesini ilerletmek ve küresel yönetişimin daha adil ve makul yönde gelişmesi’… Bu vurgular değişim isteyen memnuniyetsiz ülkelere mesaj.

* Farklı tarih, kültür ve ulusal koşullara sahip ülkelerin yolunu seçme hakkı vurgulanırken, ‘daha üstün bir demokrasi yoktur’ ifadeleriyle Batı tipi liberal demokrasinin ‘evrenselliğine’ itiraz ediliyor. Ulusal değerleri empoze etme tutumu eleştiriliyor ve ABD’nin ‘otoriterlik-demokrasi’ ikiliği ‘ikiyüzlü anlatı’ ve ‘siyasi baskı aracı’ diye niteleniyor. Batı’nın ‘liberal küreselleşmeciliğine’ karşılık ‘Rusya’nın, Çin’in Küresel Medeniyet Girişimine büyük önem atfettiğinin’ altı çiziliyor.

* ‘İnsan haklarının herkes tarafından kullanımının insan toplumunun ortak arayışı olduğuna’ işaret edilerek Batı’nın ‘insan hakları tekeli’ iddiasına atıf yapılıyor. Hoşgörü, iletişim ve karşılıklı öğrenme vurgulanıyor.

* Karşılıklı modernleşme ve kalkınma hedeflerinin desteklendiği belirtilirken, içişlerine karışmamanın altı çiziliyor. Rusya ‘Tek Çin’ ilkesine bağlılığını bir kez daha teyit ediyor.

* ABD fonlu ‘renkli darbelere’ karşı stratejik güvenlik istişaresi ve kolluk güçlerinin işbirliği mekanizması konuluyor. ABD destekli radikal İslamcı terör anılıyor. Doğu Türkistan İslami Hareketi (ETİM), organize suçlar, ekonomik ve uyuşturucu suçları özel olarak belirtiliyor. ETİM’den çıkan Türkistan İslam Partisi’nin silahlı şiddeti, bunların ABD tarafından ‘terör örgütü’ listesinden çıkarılarak IŞİD’le dirsek temasına yönlendirildiği haberleri gelirken, daha dikkat çekici.

* İlişkilerin maddi temelini sağlamlaştıracak alanlarda pratik işbirliği vurgulanıyor. Enerji ortaklığı, petrol-gaz, kömür, elektrik ve nükleer alanda işbirliği projeleri, yenilenebilir enerji girişimleri, enerji güvenliği, sanayi tedarik zincirlerinin istikrarı, küresel enerji piyasalarının istikrarlı gelişimine ortaklaşa katkı anılıyor. Sibirya’nın Gücü-2 hattı anlaşmasının müzakerelerinin sürdüğünü anımsatmalı.

* Sivil havacılık, otomotiv üretimi, gemi yapımı, metalürji ve diğer ortak ilgi alanlarında pratik işbirliği yapılacağı belirtiliyor. Yeni geniş gövdeli jet üretimi girişimi zaten var. Mercedes’in terk ettiği üretim tesisinde Çin’in otomotiv üretimi yapacağı haberleri de gelmişti.

* BRICS zirvesi ve ‘ABD mağduru’ Brezilyalı lider Dilma Rousseff’in başına geçtiği Yeni Kalkınma Bankası’nın genişletilmesi ve birliğe hevesli yeni katılımcıların vurgulandığı paragraf gelişmekte olan ülkelerin çıkarlarını koruma vurgulu.

* Nükleer silahlanma yarışına karşı uyarı ve nükleer savaşın kazanılamayacağı belirtiliyor. Bunu önlemek için nükleer silaha sahip devletler arasında yapıcı ilişkilerin altı çiziliyor. ABD’ye önemli mesaj, ülke dışında nükleer silah konuşlandırmaktan vazgeçmesi ve konuşlandırdığı silahları geri çekmesi talebi.

* Bildiride, ABD, Britanya ve Avustralya’dan oluşan Anglo-Amerikan dünyanın güvenlik paktı AUKUS’la beliren risklere dikkat çekiliyor. 14 Mart’ta Australya AUKUS paktının nükleer enerjiyle çalışan denizaltı filosu kurma planları duyurulmuştu. AUKUS Çin’le hesaplaşmaya hazırlık olarak görülüyor. Buna Japonya’nın militarize edilmesi eklenirken, bu paragraf Asya’ya taşınan gerilimi hedefliyor.

* BM Şartı’nın amaç ve ilkelerine uymak ve uluslararası hukuka saygı bölümünde Rusya Ukrayna konusunda Çin’in objektif ve adil tutumunu vurgularken, asıl önemli kısmı ‘bir ülke yahut ülkeler grubunun askeri, siyasi ve diğer avantajlar peşinde koşarak diğer ülkelerin güvenlik çıkarlarına zarar vermesine karşı olunduğuna’ yapılan vurgu. Burada açıkça ABD ve AB ile jeopolitik hesaplarına atıf var.

* Yine NATO’ya ‘savunma amaçlı’ taahhüdüne bağlı kalması istenirken, ‘diğer ülkelerin egemenliğine, güvenliğine, çıkarlarına, medeniyet çeşitliliğine, tarihine ve kültürüne saygı gösterme ve barışçıl kalkınmalarına objektif ve adil bakma’ çağrısı yapılıyor. Batı hegemonyasını eleştirenlere açık mesaj.

Takip eden bölümünde ‘Asya-Pasifik, Kuzeydoğu Asya, Kuzey Kore, Ortadoğu, Orta Asya, Afrika, Kuzey Kutbu’na ilişkin tutumlar spesifik olarak ele alınıyor. Özetle;

* NATO’nun Asya-Pasifik’te askeri bağlarla bölgesel barış ve istikrarı zedelemesi endişesine karşı Rusya ile Çin’in Asya-Pasifik güvenlik sistemi inşasındaki kararlılığı;

* Kuzeydoğu Asya’da Soğuk Savaş zihniyetiyle güvenliği tehlikeye atacak eylemlere dikkat çekilmesi;

* Çin ve Rusya’nın ortak çabalarla aktif biçimde barışı teşvik edeceği belirtilen Kuzey Kore için ABD’nin meşru ve makul endişelere yanıt verecek somut adımlar atması ve diyalog başlatması gerekliliği;

* Ortadoğu’da sorunların içişlerine müdahale dışlanarak diyalog ve istişare yoluyla çözümü anılırken, Çin’in Suudi-İran ilişkilerini tesisteki son katkısının vurgulanması. Suriye meselesinin Suriye’nin sahipliğinde, Libya’nın Libyalıların öncülüğünde siyasi çözüm süreçlerinin desteklenmesi, Körfez bölgesi için kolektif güvenlik çerçevesi ve buna Çin ve Kolektif Güvenlik Anlaşması Örgütü’nün katkı potansiyeli;

* Orta Asya ülkelerinin ulusal egemenlikleri ve kalkınmalarının garantiye alınması ile dış güçlerin ‘renkli devrimlerine’ karşı çıkılması;

* Afrika ülkeleriyle iletişim güçlendirilirken, kıtanın sorunlarının bağımsız çözüm çabalarının desteklenmesi ve barışçı kalkınması;

* Latin Amerika ve Karayipler’de diyaloğun güçlendirilmesi, istikrar ve refahın teşvikinin sürmesi;

* Yeni denizyolları geçişi olarak görülen Kuzey Kutbu bölgesinin barış, istikrar ve yapıcı işbirliği alanı olması.

Batı’nın kaynak azalması ve neoliberal kapitalist modelin sistemik sorunlarına eşlik eden hegemonya yitimi kaygısıyla hareket ettiği açıkça görülüyor. Bu koşullarda, Rusya-Çin ortak bildirileri; BM sistemi ve uluslararası hukuku çıkarları ölçüsünde uygulayan ‘istisnacılığa’ bayrak açıldığının belgesi. Tek kutuplu dünyadan rahatsız ‘diğerlerine’ ise senkronize edilmiş bir küresel perspektifle bir davetin ilanı.

Çok Okunanlar

Exit mobile version