Estonya Savunma Bakanı Hanno Pevkur, Harici’ye konuştu: ‘Hepimiz nihai barıştan bahsetmek için henüz çok erken olduğunu anlıyoruz ve şu an için savaş alanında böyle bir durum görmüyoruz. Barışa gelince, elbette hepimiz barıştan önce bir ateşkesin olması gerektiğini anlıyoruz. Bu müzakerelerin masaya gelmesi durumunda bir parçası olmak istiyoruz’.
Estonya Savunma Bakanı Hanno Pevkur, Rusya-Ukrayna savaşındaki son gelişmeler ve ateşkes ve barış müzakereleriyle ilgili Dr. Esra Karahindiba’nın sorularını yanıtladı.
Estonya Dışişleri Bakanı Margus Tsahkna, yaptığı açıklamada, Avrupa liderlerinin, Donald Trump’ın Kyiv ve Moskova arasında hazırlayacağı herhangi bir barış anlaşmasını desteklemek için askeri güç göndermeye hazır olmaları gerektiğini söyledi. Estonya ve müttefikleri bu yönde somut adımlar attılar mı?
Elbette, hepimiz nihai barıştan bahsetmek için henüz çok erken olduğunu anlıyoruz ve şu an için savaş alanında böyle bir durum görmüyoruz. Tabii ki, her zaman Ukrayna’ya elimizden geldiğince ve gerektiği sürece yardım etmemiz gerektiğini söyledik. Barışa gelince, elbette hepimiz barıştan önce bir ateşkesin olması gerektiğini anlıyoruz. Ateşkes sağlandığında, bu ateşkesin garanti altına alınması gerekiyor. Ve aynı zamanda bunun uluslararası müttefiklerle birlikte garanti altına alınması gerektiğini anlıyoruz. Bu nedenle şu anda hiçbir seçeneği göz ardı etmedik. Bu müzakerelerin masaya gelmesi durumunda bir parçası olmak istiyoruz. Henüz masada değil, ancak elbette her zaman söylediğimiz gibi, Ukrayna olmadan herhangi bir barış müzakeresi veya barış olamaz. Ve eğer Ukrayna buna hazırsa, o zaman tabii ki biz de onları desteklemeye hazırız.
‘Tüm Batılı müttefiklerin mümkün olan her türlü yardımı göndermesi gerekiyor’
Ukrayna’ya yardım için asker göndermeye hazır mısınız?
Barışı garanti altına almak hakkında konuştuğumuzda, bu alternatifi dışarıda bırakmadık. Ancak aynı zamanda çok açık bir şekilde söyledik ki, bu barış müzakereleri başlamadan önce Ukrayna’nın daha güçlü bir pozisyonda olması gerekiyor. Ve Ukrayna daha güçlü bir pozisyonda olmak istiyorsa, tüm Batılı müttefiklerin mümkün olan her türlü yardımı göndermesi gerekiyor. Ve elimizdeki tüm olası ekipmanları Ukrayna’ya yardım etmek ve Ukraynalı askerleri eğitmek için teslim etmemiz gerekiyor. Dediğim gibi, henüz biraz erken, ancak farklı seçeneklerle ilgili söylentilerin dolaştığını hepimiz anlıyoruz ve görüyoruz. Ama bizim duruşumuz çok net: Ukrayna olmadan barış gerçekleşemez. Eğer bir tür garanti veya barış ve garanti misyonu olacaksa, elbette tüm Batılı müttefiklerin bunun bir parçası olması gerekir.
Estonya’nın son eğitim reformları kapsamında, tüm birinci sınıf öğrencilerine Estonca öğretiliyor olacak. Rusça tamamen yasaklandı ve yetkililer, Estonca dil eğitimine geçişle ilgili yeni yasaya uyulmasını sağlamak için okulları denetlemeye başlayacak. Bu durumla ilgili Moskova’dan gelen tepkilere dair yorumunuz nedir? Çünkü bu onların ana dili ve insan hakları ve eğitim hakları anayasasını düşündüğümüzde biraz çelişkili bir durum gibi görünüyor. Alanınız olmayabilir ama Moskova ile yaşanan çatışmadan kaynaklanan bu karar hakkında yorum yapabileceğinizi düşünüyorum.
Bizim Ukrayna, Finlandiya ve Letonyalı azınlıklarımız da var; Estonya’da yaşayan onlarca farklı millet var. Devlet eğitim sistemi Estoncadır ve mesele budur. Tabii ki uluslararası okullarımız da var; örneğin, Avrupa Okulu gibi okullar, İngilizce eğitim veriyor. Ama ulusal okul sistemi hakkında konuştuğumuzda, bu sistem Estonca’dır ve gelecekte de böyle devam ettiğini görmek istiyoruz. Birilerinin tepkisine gelince, Estonya bağımsız bir ülkedir. Kendi kararlarımızı kendimiz alıyoruz ve yanıtım budur. Başka bir anlayışımız yoktur.
‘Rusya sorumluluk almalıdır’
Trump’ın seçilmesiyle birlikte, Ukrayna’da müzakere yoluyla bir çözüm için açıklamalar ve yol haritaları paylaşılmaya başlandı. Tallin açısından, Ukrayna’da barışın sağlanması için ne tür bir çözüm öngörüyorsunuz?
Başta söylediğim gibi, Ukrayna olmadan herhangi bir barış olamaz. İkincisi, çok, çok önemli olan şey, Rusya’nın tüm bu savaş suçlarından sorumlu tutulması gerektiğidir: çocukların zorla götürülmesi, sivillerin öldürülmesi, kadınlara tecavüz edilmesi, vb. Bu, Ukrayna’da gördüğümüz şeydir. Aynı zamanda, kanıtlarla desteklenmiş ve belgelenmiş gerçeklerle ortaya konmuştur. Rusya bu sorumluluğu üstlenmek zorundadır. Bu, barış sağlandığında veya sonuçlandığında, bunun adil bir barış olması gerektiği anlamına gelir. Ayrıca, Rusya yalnızca suçlar için değil, Ukrayna’da yaptıkları yıkımlar için de bedel ödemek zorunda. Bu, eğer bir noktada gerçekleşirse barış müzakerelerinin uzun süreceğini gösteriyor. Ancak, yine, duruşumuz çok, çok net. Bunu üç ana maddeyle ifade edebilirim: Birincisi, Ukrayna olmadan barış olmaz. İkincisi, Rusya sorumluluk almalıdır. Üçüncüsü, bu barış tüm bu farklı unsurlarla birlikte adil bir barış olmalıdır.
‘İşgal altındaki toprakları kabul etmeyeceğiz’
“Adil barış” nasıl olabilir?
Dediğim gibi, ilk olarak, Rus sorumluluğu. Ruslar yıkım için bedel ödemeli. Ama aynı zamanda, Batılı ülkeler işgal altındaki toprakları asla kabul etmeyecek çünkü bu, Ukrayna’nın toprak bütünlüğüyle ilgili. Bu, onların kendi topraklarını kullanma ve sahip olma haklarıyla ilgilidir. Rusya geçmişten bir an seçip bunun doğru tarih olduğunu söyleyemez. Çünkü tarihte Türklerin de Rus topraklarının çok daha içinde olduğu dönemler var. Mesela Litvanya-Polonya Krallığı’nın çok daha ileriye gittiğini gördük. Bu, tarihten yalnızca belirli bir anı seçip bunun doğru an olduğunu söyleyebileceğiniz bir durum değil. 1991 yılında, Sovyetler Birliği’nin çöküşünden sonra, Ukrayna’nın tüm toprakları, bugünkü gibi kâğıt üzerinde tanımlandı. Birinin gelip zorla sizin toprağınızın bir parçasını almasını asla kabul edemeyiz.
Baltık Denizi’nde, Estonya, Rus petrolünü Avrupa’ya taşımaya çalışan Rus Gölge Filosu’nu çeşitli boğazlar ve denizlerde gözlemlemeye başlayan ve araştıran ilk ülke oldu. Estonya, bu konuyu gündeme getirip Avrupa’dan uluslararası dikkat ve destek çekmeye çalışıyordu ve sonunda Rusya 15. yaptırımla karşılaştı. Tallinn’de, Nordik-Baltık-8 ülkelerinin katıldığı bir zirve yapıldı ve diğer Avrupa ülkelerinin de bu girişimi destekleyeceğine dair bir karar alındı, yani Rus Gölge Filoları’nı arama girişimi. Bu konudaki kararlılığınız hakkında neler söylersiniz?
Yine, Gölge Filosu hakkında konuştuğumuzda, bu, Rusya’nın uluslararası hukuka saygı göstermediğinin bir başka kanıtıdır. Hepimiz Baltık Denizi’nin, Rusya’nın petrolü Rusya dışına taşımak için önemli olduğunu biliyoruz. Ancak buna rağmen, onların bunu uluslararası denizcilik hukukuna uygun olarak değil, tam da Gölge Filosunu kullanarak yaptığını görüyoruz. Bu yüzden uluslararası toplumun buna tepki vermesi ve çok net bir şekilde şunu söylemesi önemlidir: Eğer uluslararası hukuka aykırı bir şey varsa, buna tepki göstermemiz gerekiyor.
Nasıl tespit ediyorsunuz ve bunun Rus petrolü olduğunu nasıl anlıyorsunuz?
Rusya’dan ve Rus limanlarından geliyorsa, bu petrol nedir?
Baltık Denizi’nin altındaki telekomünikasyon kablolarında hasar meydana geldi. Finlandiya-Almanya hattındaki C-Lion1 kablosunun arızası sabotaj şüphesini artırdı. Bu olaydan kimin sorumlu olduğunu düşünüyorsunuz? Peki bu bir kaza mı yoksa sabotaj mı?
Öncelikle, resmi soruşturmanın sonucunu beklemeliyiz. Tabii ki, bazı şüphelerimiz var. Tabii ki, haberlerde dolaşan bazı söylentiler var. Ama birini suçlamak istiyorsak, elimizde kanıtlar ve deliller olmalı. Bu, tam da soruşturmanın ortaya çıkarması gereken şey. O yüzden, soruşturma sonuçlarını bekleyelim. Artık bir yıl önce Finlandiya Körfezi’ndeki kablonun ve şimdi Finlandiya ile Almanya ve İsveç ile Litvanya arasındaki kablonun tahribatından sorumlu olan gemilerin her ikisinin de Çinli şirketlere ait olduğu anlaşılıyor. Şimdi, tüm bu detayları ortaya çıkarmak soruşturmaya kalmış durumda.
‘Estonya ve Finlandiya sınırına yakın bir bölgede, Rusya yeni bir Kolordu kurmak istiyor’
Eylül ayında, Estonya Genelkurmay Başkanı Tümgeneral Andrus Merilo, Helsingin Sanomat gazetesine, Finlandiya ve Estonya komutanlıklarının, Baltık Denizi’nde ‘olağanüstü bir durumda’ Rus Donanması’nın faaliyetlerini engellemeye yönelik bir plan geliştirmeyi amaçladıklarını söyledi. Peki bölgede savaş olasılığı ne kadar gerçekçi?
Rusya’nın komşularına karşı düşmanca olduğunu görüyoruz. 2008’de Gürcistan’da bunu gördük. 2014’te Kırım’da bunu gördük. Benim anladığım kadarıyla bu, daha büyük bir savaşın hazırlığıydı—şu anda gördüğümüz, neredeyse üç yıldır Ukrayna’da süren savaş. Ve tabii ki, Putin’in yaklaşık 15 yıl önce Münih’teki konuşmasına baktığımızda, oradan niyetlerini görebiliyoruz. Rusya perspektifinden bakıldığında, NATO ve Rusya arasında bir gri bölge olması gerektiği, NATO’nun genişlememesi gerektiği söylenmişti. Bu konuşmayı okuduğunuzda, Putin’in ne tür iddialı hedeflere sahip olduğunu anlarsınız.
Öte yandan, Rusya Savunma Bakanlığı tarafından resmen onaylanmış plana baktığımızda, gerçek şu ki Estonya ve Finlandiya sınırına yakın bir bölgede, Rusya yeni bir Kolordu kurmak istiyor—yaklaşık 50.000 ila 60.000 asker, birçok yeni tank ve çok sayıda yeni ekipmanla. Yani, eğer bu NATO ve Batılı ülkelere yönelik bir tırmanış değilse, nedir? Ve bu yüzden, elbette, hazırlıklı olmalıyız. Rusya’ya çok net bir mesaj göndermeliyiz: NATO’ya saldırmayı aklından bile geçirme, çünkü NATO tek bir vücut olarak hareket eder ve NATO kesinlikle birlikte, Rusya’dan daha güçlüdür.
Söyler misiniz? —neden Rusya tampon bölgeyi Rusya dışında kullanmak zorunda? Rusya tampon bölgeyi Rusya’nın içinde de oluşturabilir. Neden tampon bölgenin başka bir ülkeden, başka bir ulustan, askeri güçle alınabileceğini düşünüyorlar?
Belki de Rusya’nın bunun bedelini ödemek zorunda olmadığını düşünüyorlar. Tarafsız kalması gereken bir ülke, uluslararası bir askeri organizasyonu tercih ediyor, o organizasyonun bir üyesi olmak istiyor. O zaman o ülke bedelini ödemek zorunda—belki bu Rusya’nın bakış açısı, bilemiyorum.
Bakın, NATO bir savunma organizasyonudur, saldırı organizasyonu değil. NATO’nun Rusya’ya saldırma niyeti yoktur. NATO üyelerini savunur ve her ülkenin medeniyetin hangi tarafında olmak istediğine karar verme hakkı olmalıdır. Batı medeniyetinin mi yoksa insan haklarının, basın özgürlüğünün olmadığı, insanların yalnızca sokağa çıktıkları için hapse atıldığı Rus medeniyetinin mi tarafında olmak istiyorlar? Bu bir tercih meselesi ve her ulus bu tercihi özgürce yapabilmelidir. Ve yine, eğer Rusya NATO ülkeleriyle kendi arasında bir tampon bölge oluşturmak istiyorsa, bunu kesinlikle Rusya toprakları içinde yapabilir—hiçbir sorun yok.
PYD meselesine gelirsek—Türkiye NATO’nun çok güçlü bir üyesi, çok güçlü bir ordusu var ve IŞİD ile yüz yüze sahada savaşan tek ülkeydi. Diğer tüm ülkeler havadan destek sağlıyordu, ancak Türk askerleri sahada IŞİD’e karşı savaşıyordu. Pentagon ve ABD hâlâ YPG’nin IŞİD ile savaşmak için çok iyi bir seçenek olduğunu savunuyor. Türkiye, IŞİD’e karşı savaşacağının garantisini veriyor. Türkiye’ye güvenmiyor musunuz? Türkiye’nin terör örgütü olarak gördüğü bir örgütü neden hâlâ elinizde tutmak zorundasınız? Onları neden desteklemeye devam ediyorsunuz? Almanya, Fransa ve ABD gibi NATO üyeleri, ‘Türkiye çok iyi bir müttefik’ diyen bu ülkeler, Türkiye’yi bu YPG terör meselesinde neden yalnız bırakıyor?
Hayır, yine, her bir üye devletin veya her bir ülkenin kendi topraklarının dışındaki eylemleri ile NATO’nun bir ittifak olarak yaptıklarını ayırmamız gerekiyor. NATO bir ittifak olarak tamamen üye ülkeleri ve topraklarını savunmaya odaklanmıştır. Bu nedenle, NATO’ya ilişkin konuştuğumuzda ve NATO için yeni onaylanan bölgesel planlara baktığımızda, bu planlar savunma planlarıdır, saldırı veya taarruz planları değil. Bu yüzden, NATO’nun ne olduğu ve NATO’nun görevlerini, üye ülkelerin bireysel dış ve savunma politikalarından ayrı tutmamız gerektiğine inanıyorum.
Çünkü şu anda Irak’ta bulunan Amerikan ve Estonya askerlerini de ele aldığımızda, Müşterek Doğal Kararlılık Operasyonu’nda müttefiklerimizle birlikte oradayız. Müşterek Doğal Kararlılık Operasyonu ABD tarafından yönetiliyor. Bu yüzden bu konuları ayrı tutmalıyız—bu bir NATO misyonu değil. Evet, Irak’ta NATO misyonumuz da var ve Estonya buna da katkı sağlıyor, ancak bu konuları ayrı tutmamız gerekiyor. Bu yüzden Türkiye ve ABD arasındaki ikili ilişkilere girmek istemiyorum, ancak NATO’nun ne olduğunu ve neyi temsil ettiğini açıklamaktan memnuniyet duyarım.
Ama NATO dediğimiz nedir? NATO, devletlerden oluşuyor.
Evet, ama bilirsiniz, işte tam da bunu anlamamız gerekiyor ki farklılıklar var. Ayrıca, örneğin, Polonya’yı ele aldığımızda—Polonya, Belarus’tan gelen göçmenler tarafından saldırıya uğradı. Bu, bir savunma ittifakı ya da NATO sorunu değil. Bu, polis güçlerini ve sınır muhafızlarını ilgilendiren bir meseledir. Ayrıca, terörizm şu anda askeri bir sorun olarak görülmüyor. Terörizm, ABD’de olduğu gibi, genellikle bir iç iş mesele olarak ele alınıyor. Bu yüzden, farklı organizasyonların farklı görevlerini çok net bir şekilde anlamamız ve ayırmamız gerekiyor. Türkiye de birçok organizasyonun üyesidir. Estonya da birçok organizasyonun bir parçasıdır. Örneğin, Avrupa Birliği’ni ele alabiliriz. Avrupa Birliği’nin 27 üye devleti var. Neden askeri tehditlere karşı savunma yapmıyor? Çünkü çok açık bir şekilde belirtilmiştir ki NATO, askeri savunma duruşu ve savunmadan sorumludur, Avrupa Birliği ise ağırlıklı olarak ticaret özgürlüğü, insanların serbest dolaşımı vb. konular içindir. Bu yüzden farkı anlamamız gerekiyor ve inanıyorum ki her birey—bu kişi Türkiye’de ya da Estonya’da olsun fark etmez—farklı organizasyonların neden kurulduğunu anlamalıdır.
‘Estonya askerleri Irak’ta’
Kuzey Irak’a seyahat ediyorsunuz. Seyahatinizin nedeni nedir? Merkezi Irak veya Kuzey Irak hükümetiyle savunma ve askeri işbirliğiniz nedir?
Evet, dediğim gibi, Müşterek Doğal Kararlılık Operasyonu adlı bir misyona katılıyoruz. Bu operasyonun yeniden şekillendirileceğini biliyoruz. Tabii ki beklemek zorundayız çünkü lider ülke Amerika Birleşik Devletleri. Başkan Trump yönetimi görevine başladığında, muhtemelen misyonda bir değişiklik olacaktır. Ancak şu anda, evet, Estonya’nın bu misyonda Irak’ta yaklaşık 100 askeri var ve bu bölgede barışı sağlamaya yardımcı oluyoruz. Yani müttefiklerin yaptığı şey bu. Orada bulunmamızın sebebi sadece gidip bulunmak değil. Oradayız çünkü Irak hükümeti bize—ya da aslında Amerika Birleşik Devletleri’ne—böyle bir hizmet, böyle bir güvenlik garantisi sağlamamız için başvurdu. Ve bu yüzden Amerika Birleşik Devletleri Müşterek Doğal Kararlılık Operasyonu’nu oluşturdu.
Gürcistan’da seçim sonrası ve öncesi AB karşıtı yasal girişimlerden sonra, Baltık ülkelerinin Tiflis’teki yetkililere karşı güçlü tepkisi oldu. Sanırım bazı politikacıları da siz yasaklı listenize dahil ettiniz. Gürcistan’da yaşanan olaylar ışığında, Baltık ve Kafkasya gibi Rusya’nın komşuluğunda kısa vadeli bir gerilim tırmanması hakkındaki yorumlarınız nelerdir?
Suriye’den de gördüğümüz gibi, Rusya aynı anda birçok krizi yönetemiyor. Tabii ki Gürcistan farklı çünkü Gürcistan ulusunu ve Gürcistan halkını uzun süredir manipüle ediyorlar. Seçim özgürlüğünün ihlaliyle ilgili birçok kanıt gördük. Maalesef, Gürcistan’daki mevcut rejim yeni seçimleri masaya getirmeye hazır değil. Ve elbette, bu, Batılı ülkelerin onaylamadığı bir durum çünkü seçimlere yönelik çeşitli ihlaller hakkında çok fazla bilgi alıyoruz. Bu yüzden, elbette, her şeyden önce, Gürcistan halkının çıkıp, böyle yaşamak istemediklerini ve bunun oy verdikleri seçim sonucu olmadığını söylemeleri gerekiyor. Ve elbette, bu, Rusya’nın seçimlere müdahale ederek farklı komşularını nasıl etkilemeye çalıştığının çok net bir kanıtıdır. Son zamanlarda Romanya’da bunu gördük. Moldova’da bunu gördük. Ayrıca, Estonya Parlamento seçimlerinde, bir partinin Rus servislerinden bazı talimatlar aldığını gördük. Maalesef, gördüğümüz şey bu. Ve elbette, bu, yine, Rusya’nın komşularının özgürlüklerine saygı göstermediğini çok net bir şekilde gösteriyor. Ve biliyorsunuz, bununla mücadele etmenin tek yolu, bu durumu açıkça ortaya koymak ve Rusya’nın gerçekte ne yaptığını göstermektir—sadece Avrupa seçimlerini değil, aynı zamanda ABD seçimlerini manipüle etmeye çalıştığını da gördüğümüz gibi.
Suwalki Koridorundan da kısaca bahsedelim—son aylarda çokça konuşuldu. Tallin’e geldiğimde Sayın Marko Mihkelson ile de bu konuyu konuştum. Hâlâ Suwalki Koridoru’nu, Belarus meselesi nedeniyle, Rusya için açık bir risk, bir tehdit olarak görüyor musunuz? Burası çok, çok küçük bir yer ama NATO bölgesi ile Avrupa Birliği bölgesi arasındaki tüm bağlantıyı kesebilir. Gerçekten böyle bir endişeniz var mı, yoksa bu sadece Rusya’ya karşı korunması gereken başka bir yer mi?
Hepimiz Belarus’un özellikle askeri eylemler söz konusu olduğunda tamamen Rus kontrolü altında olduğunu anlıyoruz. Bu nedenle, Ukrayna’da devam eden saldırgan savaş sırasında ve Rusya’nın Kaliningrad yerleşim bölgesine de sahip olduğunu düşünürsek, elbette, hepimiz Litvanya ve Polonya arasındaki Suwalki adı verilen koridorun bizim için kritik olduğunu anlıyoruz. Bu önemli bir bağlantı ve böyle olduğu için, elbette, onu açık tutmak için elimizden gelen her şeyi yapmamız gerekiyor.
Ama gerçekten bir risk olduğuna inanıyor musunuz? Çünkü Rusya’da bu konuda konuşan çok fazla insan yok, ancak Baltık ülkelerinde bu konu daha fazla gündemde.
Biliyorsunuz, bu bölgeye geldiğimizde ve şu anda İstanbul’dayken, Türk Boğazları veya Boğaziçi Boğazı hakkında konuştuğumuzda—kapanması Türkiye için bir sorun olur mu? Bence olur. Suwalki Koridoru için de aynı şey geçerli. Yani, bunu yerel koşullara, yerel anlayışa uyarlayın, o zaman ne kadar önemli olduğunu anlayacaksınız.