Çevirmenin notu: Üçüncü yılını yaşayan savaşta Ukrayna ve Batılı destekçileri, hala Rusya’nın asker sayısı ve silah üstünlüğüne yetişmekte zorlanıyor. Elbette, Ukrayna’nın kendi avantajları da mevcut: askerleri daha iyi motive edilmiş ve daha esnek hareket edebiliyorlar ama Rusya kalite farkını kapatıyor. Eğer ABD ve Avrupalı müttefikler, Rusya’nın silah üretimine yetişebilmesi için üretimini artırır ve Ukrayna’ya daha fazla teçhizatı bağışlarsa maçın döneceği hissiyatı olsa da bu ancak bir mucizeyle mümkün. Bu hissiyatı en çok dile getirenlerin başında Almanya Savunma Bakanı geliyor. Almanya’nın eski Maliye Bakanı ve Sosyal Demokrat Parti’nin (SPD) eski başkanı Oskar Lafontaine yazdı.
Boris Pistorius, aylardır Almanya’nın en popüler siyasetçisi. İkinci Dünya Savaşı’ndan sonra “Bir daha asla savaş yok” diye yemin eden bir ülkede buna alışmak zaman alıyor. Pistorius, halkın büyük beğenisiyle Almanya’yı yeniden “savaşa hazır” hale getirmek istiyor. Onu ve meslektaşlarını dünya sahnesinde “savunma bakanı” olarak izlerken, aklıma her zaman 1980’lerin sonunda, Varşova Paktı’nın dağılmasından kısa bir süre önce, o zamanki Bulgar devlet başkanı Todor Jivkov’u Sofya’da ziyaret ettiğimde yaşadığım önemli hadise geliyor. Akşamları, bir Alman dili ve edebiyatı profesörü beni kentte gezdiriyordu ve üzerinde büyük harflerle “Savunma Bakanlığı” yazan etkileyici bir binanın önünden geçtik. Kolumdan tuttu ve “Yalan burada başlıyor. Eskiden orada ‘Savaş Bakanlığı’ yazıyordu,” dedi.
Boris Pistorius, geçtiğimiz günlerde Sandra Maischberger’in programına konuk oldu. Başarılı bir performanstı. “Savunma Bakanı” rahat, samimi ve hiçbir sorudan kaçınmayan bir tavır sergiledi. Seyirciler alkışladı ve sunucu, savaş ve barış konusunda konuğuyla büyük ölçüde aynı fikirde olduğunu gizlemedi. İzleyenler, Savunma Bakanlığı’nda Putin’in bize yakında saldırmasını engelleyecek bir adamın oturduğu hissiyle yatmaya gidebilirlerdi. Fakat Pistorius sadece ilk bakışta ikna ediciydi. Maischberger’in programında, psikologların “zayıf yönün ele verilmesi” dediği yaygın hatayı yaptı. İnsanlar kendi hatalarından başkalarını suçlama eğilimindedir. “Ruslar insanları kelimenin en kötü anlamıyla top yemi olarak kullanıyor,” dedi. ABD’nin, Berlin’deki savaş kışkırtıcılarının da desteğiyle Ukraynalıları jeostratejik hedefleri için top yemi olarak kullandığı ve bunun bedelini de hiç düşünmeden Almanlardan istediği aklına bile getirmedi. Amerikan Girişim Enstitüsü güvenlik uzmanı olan Kori Schake, 2023 baharında CNN’de “ABD, savunma bütçesinin yüzde 5’i ve sıfır askeri kayıpla Ukrayna ordusu ve Rusya ordusunu yok ediyor ve bu kesinlikle ABD’nin çıkarına,” diye övünmüştü. Ancak Alman ve Avrupalı savaş kışkırtıcıları, ABD’li politikacıların bu ve benzeri açıklamalarını hiç işitmedikleri anlaşılıyor.
“Vladimir Putin’in bir gün bir NATO ülkesine de saldırabileceğini hesaba katmalıyız. Uzmanlarımız bunun beş ila sekiz yıl içinde mümkün olabileceğini tahmin ediyor,” diyen Pistorius, ne yazık ki kendisinin de inandığı bu sorumsuz açıklamalarla, daha fazla silahlanma talebini yerine getirmek için Alman halkına korku salıyor. Bu bağlamda, Rusya’nın savunma harcamalarını kayda değer ölçüde artırdığına da dikkat çekiyor. Bu doğru, ancak NATO’nun 2023’te Rusya ile karşılaştırıldığında orduya on kat daha fazla, 1,3 trilyon dolar harcadığını saklıyor.
Bu noktada, Alman Savunma Bakanı’nın son on yıldır güvenlik politikalarına dair sürdürülen tartışmalara aşina olmadığı anlaşılıyor. Askeri denge barışı istikrara kavuşturur. Bu, eski Şansölye Helmut Schmidt’in savunma politikası anlayışının temel argümanıydı. Bu konu hakkında bir kitap bile yazdı. Pistorius ve tüm Batılı silahlanma taraftarları gibi bu ilkeyi göz ardı eden herkes, yeni silahlanma yarışından ve bunun sonucunda dünya çapında savunma harcamalarındaki çılgınca artıştan kısmen sorumludur. Alman Savunma Bakanı, yakında Alman askerlerinin Litvanya’ya, Rusya sınırına konuşlandırılacağını gururla vurguluyor.
Yahudilerin katiliyle anlaşmak
ABD diplomasisinin usta ismi George Kennan’ın Orta Avrupa için geliştirdiği, birliklerin ve askeri üslerin birbirinden ayrılması anlamına gelen “ayrışma” politikasından belli ki hiç haberi olmamış. Bu fikirler, Willy Brandt ve Egon Bahr’ın Doğu ve Gevşeme Politikasının temelini oluşturuyordu. Bu temel üzerine, uzun yıllar boyunca sosyal demokrat dış politikasının merkezinde yer alan ortak güvenlik kavramını geliştirdiler. Komşularıyla iyi geçinen bir ülke olmak ve güven inşa edici önlemler almak istiyoruz; Sosyal Demokratları tarihinin en büyük seçim başarısına ulaştıran eski Şansölye’nin bu dış politika değerleri, bugünün SPD yönetimine bariz biçimde yabancı.
Bir savunma bakanının diplomat olması gerekmez, ancak Almanya tarihini ve bunun getirdiği yükümlülükleri bilmelidir. Winston Churchill hakkında yeni çıkan bir biyografiyi tanıtırken Putin’in saldırganlığa son vermeyeceği konusunda uyarıda bulunması ve “Bunu açıkça söyledi. Tıpkı her zaman durmayacağını söyleyen Hitler gibi,” demesi bir gaftı. O da Alman politikacıların ve gazetecilerin çoğunluğu gibi Hitler’in imha savaşında 25 milyon Sovyet vatandaşının öldürüldüğünü unutmuş. Nasıl olur da hem Yahudi nefretiyle mücadele edip hem de Yahudi katili Stepan Bandera’nın hayranlarıyla anlaşabilir ve milyonlarca Rus’un Naziler tarafından katledilmesine rağmen Rus düşmanlığını fütursuzca körükleyebilirsiniz?
Bir savunma bakanında diplomatik beceri eksikliği hala görmezden gelinebilir olsa da stratejik akıl yürütme böyle bir sorumluluğu üstlenmek için olmazsa olmaz bir ön koşuldur. Fakat Pistorius, Ukrayna’ya Taurus seyir füzelerinin tedariki konusundaki tartışmada, stratejik akıl yürütmenin kendisine göre olmadığını gösterdi. Olaf Scholz, 500 kilometre menzile sahip ve Moskova’daki stratejik hedefleri yok edebilen seyir füzelerini Kiev’e tedarik etmenin sorumluluğunu alamayacağını açıklarken Pistorius, onu sırtından bıçakladı ve bunu yapmaya hazır olduklarını ağzından kaçırdı. Hava Kuvvetleri generalleri ve subaylarının, bu füzelerin Ruslar fark etmeden nasıl teslim edilebileceği ve programlanabileceği konusunda atıp tuttukları ortaya çıktığında bile askerlerinin önünde korumacı bir tavırla durmuş ve Şansölyeyi terslemişti.
Tuzağa düşmek
Daha sonra Maischberger başbakanın kararını savundu, ancak uluslararası hukukun saldırıya uğrayan Ukrayna’nın uzun menzilli füzelerle savaşı Rusya topraklarına taşımasına izin verdiğine dikkat çekti. Fakat hiçbir şekilde bunun Almanya tarafından sağlanan füzeler olmaması gerektiğini, zira bu durumda Federal Cumhuriyet’in kesin olarak savaşan taraf olacağını açıkça belirtmedi. Her halükârda, silah sevkiyatını savunan Almanların, ülkenin savaşan taraf olup olmadığı sorusunun nihayetinde kendileri veya uluslararası hukuk tarafından değil, yalnızca Rusya tarafından yanıtlanacağının farkında olmamaları şaşırtıcı. Taurus seyir füzeleri tedarik etmesi halinde düşeceği stratejik tuzağı göremeyen bir siyasetçinin savunma bakanı olmaması gerekir.
Bu göreve uygun olup olmadığı konusundaki şüpheler, sanki Rusya bir nükleer güç değilmiş gibi konuştuğunda da ortaya çıkıyor. Bununla karşı karşıya kaldıklarında Alman koltuk stratejistleri her zaman ABD’nin nükleer şemsiyesine işaret ediyor. Ancak bu bir yanılsamaydı ve öyle olmaya devam ediyor. Hiçbir ABD başkanı, Rusya’nın bir Avrupa kentine yönelik nükleer saldırısının ardından ülkesinin Rusya’dan atılacak kıtalararası füzeler tarafından yok edilmesi riskini göze almaz.
Avrupalılar bunu ne zaman anlayacak ve ortaya çıkan yeni dünya düzeninde süper güçler arasında arabulucu bir barış gücü olarak kendi kaderlerini ellerine alacaklar?