GÖRÜŞ

Özelleştirme, millileştirme, planlama / 1- Özelleştirme Cephesi

Yayınlanma

 Bomba 11 Nisan’da patladı.

VTB Genel Müdürü Andrey Kostin RBK’da yayınlanan yazısına gayet gerçekçi bir senaryoyla başlamıştı; şöyle diyordu: “Çatışma (mali, iktisadi, enformatif, en nihayet askeri çatışma) hissedilir, büyük ve, açık olalım, acı verici. İllüzyonlar kurmaya gerek yok: ne yarın ne de beş yıl sonra bitecek bu.” Kostin’e göre ilk dalga atlatılmıştı, ama “sadece dayanmak için değil tersine çevirmek için de gücümüzün yetip yetmeyeceği hâlâ cevapsız bir soru.” Yaptırımlar, Rusya’da “son otuz yıldır” kurulmuş olan ekonominin “taşıyıcı unsurlarını” yıkmıştı. Rusya’nın mevcut gerçeklerinde “sarsılmaz görünen” pazar kavramı ve enstrümanları muhtevalarını kaybetmiş ve düzeltilmesi gerekiyordu, çünkü: “Uygar dünya denilen şeyin temel ilkeleri, egemenlik ve özel mülkiyetin dokunulmazlığı, mutabakat yükümlülüklerinin yerine getirilmesi, yargı bağımsızlığı bir anda yıkılıverdi.”

Öyleyse, Putin’in de dediği gibi (ona gönderme yapıyordu Kostin), “iç kaynaklara dayanan yeni bir büyüme modeli” kurmak zaruriydi. Bu, Kostin’e göre, ülkeye üç görev yüklüyordu:

1) Acilen doğu ve güneye lojistik koridoru ve başta demiryolu olmak üzere ulaştırma altyapısı açmak; ödemeleri ruble ve “dost” ülkelerin paralarıyla yapmak, dijital para platformlarını ikili ve çoklu temelde geliştirmek.

2) Ekonominin sektörlerini yatırım kararları temelinde yeniden başlatmak ve yüksek teknolojide ithal ikamesi.

3) Askeri-sınai kompleksi güçlendirmek ve yeni federal bölgelerin hızla entegrasyonu.

Bütün bunlarda yeni bir şey yok; hatta (Kostin’in “otuz yıldır yarattığımız” vurgusunun gerçekte Sovyet sanayileşmesini ve 90’ların soygununu görmezden gelen bir fars olduğunu görmezden gelirseniz eğer) genel olarak da doğru şeyler. Ancak mesele, Kostin’e göre, para meselesiydi: “Para nereden alınacak?”

Cevabı çok basit: Özelleştirme ve devlet borçlarının artırılması. Türkçesi, devlet kredilerinin özelleştirme sırasına giren burjuvaziye ucuza verilmesi. Onun da Türkçesi, devletin kamu mallarını satmak için alıcıyı kamu parasıyla finanse etmesi.

Şu klişedeki cazibeye bakın:

“Devlet mülklerinin şeffaf ve pazar şartlarında özel ellere devredilmesi etkililiğini defalarca kanıtlamış bir enstrümandır.”

Muazzam bir formül, öyle değil mi? Önce kendinden menkul bir formül icat et, sonra herkes buna inansın. Hayat böyle. Formülün gücü, icat edenin gücüyle ölçülüyor.

Aynı gün Peskov, Kostin’in yazısıyla ilgili soruya epey nötr bir cevap verdi ve Kremlin’in özelleştirme düşüncesini “ilginç” bulduğunu, ama Kremlin’de, “Rusya’da özelleştirmeye devam etme olasılığının tartışılmadığını” söyledi.

Kostin 24 Nisan’da bu defa, üstelik de devlet televizyonu Rossiya 24’te nelerin özelleştirilebileceğini açıkladı. Listeye bakalım: Transneft, RJD (Rusya Demiryolları), Poçta Rossii (Posta İdaresi), Rostelekom, Rosteh ve Rosatom’un “profil olmayan” (çekirdekten olmayan) şirketleri, OSK (Birleşik Gemi İnşaat Korporasyonu). En genelde, büyük devlet şirketlerinin devletin kontrol paketleri dışında kalan kısımları.

“Mesela Rosneft’in yüzde 20 hisselerinin özelleştirilmesi yirmi yılda özelleştirilen bütün diğer şirketler kadar para getirmişti. … Geçenlerde bizim işadamları söylüyorlardı bana, Poçta Rossii’nin bir parçası satılamaz mı, diye.”

Rosneft’in yüzde 19,5’i 2014 yaptırımlarının ardından 2016’da yabancı şirketlere yaklaşık 700 milyar rubleye (12 milyar dolar civarı) satılmıştı.

Kostin herhalde bütün devlet işletmelerinin satılmasını gönülden ister. Ne de olsa rekabeti özendirmek gerek ve kamu mülkiyeti, kamunun karşısındaki özel kişilerin (burjuvazinin) kamuyla rekabetini kısıtladığı için kabul edilemez. (Bütün ideolojik temel işte bundan ibaret: kamu, burjuvazinin rekabet “hakkını” kısıtlıyor; öyleyse kamuyu yok et.) Ama ne kadar istese de yapamıyor bunu, çünkü 2004’te yayınlanan bir başkanlık kararnamesi var, adı şöyle: “Stratejik işletmeler ve stratejik anonim şirketler listesinin onaylanması üzerine”. Liste muhtelif tarihlerde iğdiş edilmiş ve birçok işletme, özellikle Medvedev’in başkanlığı döneminde listeden çıkartılmıştır; ama gene de muazzam bir listedir bu ve daha önemlisi, son redaksiyonu da bu yılın 10 Mayıs’ında yapılıp onaylandı.

Özelleştirmelerle felaket yaşamamış tek bir halk yoktur. Ama özelleştirmelerle cehennemin dibini yaşamış başka halk bulmak da güçtür. Böyle bir ülkede özelleştirmenin olumlanabiliyor olması, bana her zaman, özelleştirme felaketinden daha büyük bir felaket gibi görünmüştür. Bu aynı zamanda neoliberal ideolojinin bütün sosyal ve siyasi gözeneklere nüfuz edebilme yeteneğini de gösterir.

Mesele pişirildi. Bir ay kadar tartıştırıldı; bu süre boyunca “mali bloğun” iki başı, Maliye Bakanlığı ve Merkez Bankası genellikle sessiz kaldı. En nihayet 11 Mayıs’ta Maliye Bakan Yardımcısı Aleksey Moiseyev, “büyük” özelleştirmelerin gündemde olmadığını söyledi. En azından bu yıl için böyleydi, zira: “Büyük hisselerin özelleştirilmesinden gelecek gelirler 2023 yılı bütçesine ve planlama dönemine dahil edilmemiştir.” Bununla birlikte Moiseyev’e göre her ne kadar “plan” yoksa da büyük bir özelleştirmenin yapılması şarttı, ama bunun için önce pazarı “şekillendirmek” gerekiyordu: “Aslında kimse karşı değil, ama problem şu ki, ilkin başkanın iç yatırımcının oluşumuna dair bir dizi talimatının yerine getirilmesi gerekli.” Özelleştirmeden önce “kime satacağını bilmek gerek”; aksi takdirde: “Eğer şimdi satarsak bu 94’ün hikâyesine benzeyecek, kredi müzayedeleri, galiba adı öyleydi; bunu da doğal olarak hiç kimse istemez.”

Neydi “kredi müzayedeleri”? Soygun ve talandı. 1995’te getirildi, bir özelleştirme mekanizması: alacaklıya kredi geri ödeme garantisi olarak sağlanan teminatın müzayedede satışı. Türkçesi şu: özel bankalar (pıtrak gibi bitmişlerdi kapitalist restorasyonun başlangıcından beri) devlete kredi açıyor, bunun karşılığında devlet de hisselerini bankalara teminat gösteriyor. Devlet kredi borcunu ödeyemeyince bu hisseler gelecekteki dev tekellerin temelini oluşturuyor. Peki nereden buluyor bankalar bu kredi parasını? Cevabını 2004’te bir Sayıştay raporu vermişti: “Bankalar aslında devlete devletin parasıyla kredi vermişlerdir.”

Küçük bir abartı payını koruyarak şu genellemeyi yapmak mümkündür: Rusya’da bugün tek bir dev tekel yoktur ki devletin (kamunun) parasıyla devlete (kamuya) kredi açıp devletin (kamunun) mallarına çökmemiş olsun.

Moiseyev’in açıklamasındaki “başkanın talimatları” ise, esas itibariyle “stratejik planlamaya” dayanan kapitalist bir NEP’ten başka bir şey değildir. Birçok defa durmuştum bunun üzerinde; 24 Şubat sonrası iktisat siyasetinin temelini içeride sermaye birikimini genişletmek, bu çerçevede yeni bir varlıklı küçük ve özellikle orta burjuvazi tesisi oluşturur. Bunun şartları vardır, çünkü (geleneksel olarak liberal muhalefetin tabanını teşkil eden) mevcut varlıklı küçük ve orta burjuvazi çatışmayla birlikte büyük ölçüde deklase oldu veya yeni şartlara uyum sağlamak zorunda kaldı; bu sınıfların takviyesi ve tahkimi, iktidarın sınıf zemininin genişlemesine de yol açacaktır. İşte tam da bu siyaset, öngörülen hedeflerin tamamen dışında, özelleştirme düşüncesini desteklemek için kullanılıyor: eşitlik yok mu, o da alır öbürü de alır! Büyük burjuvazinin alacak parası olması, küçük ve orta burjuvazinin olmaması büyük burjuvazinin mi suçu?

Oysa özelleştirmenin sadece ve sadece büyük burjuvazinin menfaatlerine uygun olduğu, sonbaharın ardından kışın geldiği kadar aşikâr bir gerçek.

Sonra St. Petersburg Uluslararası Ekonomi Forumu geldi. Forum 14-17 Haziran arasında yapıldı ve hiç kuşkusuz ve abartısız, büyük burjuvaziyle büyük bankaların kendilerinden geçerek birbirlerine ve neoliberalizme övgüler düzdüğü bir gösteri alanı haline geldi. Ve orada, özelleştirmenin ne kadar muhteşem bir şey olduğunu heyecan, haz, hatta neredeyse şehvetle anlatmaya koyuldular. Neredeyse hepsinin ortak platformu, büyük burjuvazinin en güçlü (ve doğrusunu söylemek gerekirse en nesnel, hatta en dürüst) borazanı RBK oldu.

Forumda işaret fişeğini Sberbank Genel Müdürü German Gref çaktı. Tuhaf bir mantık örgüsüyle. Gref’e göre özelleştirme daima şu iki hedeften birini veya eşzamanlı olarak ikisini birden gütmüştü: “Birincisi, ekonominin yeniden yapılandırılması, ikincisi de mali hedefler.” Gref’e göre bugün her ikisi de yerine getirilmeliydi. Çünkü: “Birincisi, bütçe açığı var ve bütçeyi tamamlama görevi önümüzde. Son yıllarda başkan ve hükümet aktif şekilde sosyal eşitsizliği azaltma siyaseti yürütüyorlar, sanırım herkes de bunu destekliyor. Buysa sosyal giderlerin artmasını gerektiriyor. Başka büyük bir maliyet daha var: altyapı. Tabii bu da uygun finansman kaynaklarını gerektiriyor.”

Demek ki, sosyal eşitsizliği azaltmak için özelleştirmeden, yani kamuyu mülksüzleştirmekten başka yol yoktur, böylece mantık örgüsü harika bir neoliberal tabloya dönüşür: öyleyse sosyal eşitsizliği azaltmanın yolu kamuyu mülksüzleştirerek sosyal eşitsizliği artırmaktan geçmektedir.

15’inde Peskov, forumun büyüleyici atmosferinin etkisiyle olsa gerek, yumuşamış gibi görünüyordu: “Özelleştirme daima nihai sonuçtur. … Bunun özel ellere geçmesi ve daha kârlı, daha efektif olması, yeni istihdam alanları yaratması gerektiği apaçık bir şey.” Ama (temkini elden bırakmadığı görülüyordu gene de) “en önemlisi devlet malını bedavaya çarçur etmemek” gerekti. Daha önemlisi Peskov hükümetin “ekonomi bloğunda” (bu, benim “mali blok” diye nitelediğim şeydir) “birçoklarının özelleştirme düşüncesini desteklediğini” de vurguladı; ama özelleştirme “özel sektörün konsolide bir gelişme sağlamasının fiziksel olarak mümkün olmadığı sektörler dışında” olmalıydı.

Ama sahnedeki en önemli sanatçı Merkez Bankası Başkanı E. Nabiullina idi. Coşkuyla duyurdu: “Bence tabii ki özelleştirmek şart. Stratejik menfaatlere zarar vermeden özelleştireceğimiz şeyler var, çünkü bazen diyorlar ya, özelleştirmeye gerek yok diye; çünkü bir takım stratejik görevleri yerine getiremezmişiz. Bunu yapma imkânımız var.” Putin’in yardımcılarından Maksim Oreşkin ise, Nabiullina’nın hemen arkasından konuştu ve özelleştirme yanlılarıyla karşıtları arasında Kostin’in pozisyonunu kendisine daha yakın bulduğunu söyledi, ama: “O şekilde değil. Geniş ölçekli bir özelleştirme değil, Elvira Nabiullina’nın dediği türden: devletin etkin kullanamadığı varlıklardan… çıkmak şeklinde.”

İlginç bir çıkıştı bu doğrusu; Nabiullina’yı frenlemek istermiş gibi.

İktisadi Kalkınma Bakanı Maksim Reşetnikov da aynı fikirdeydi: “Devlet, gereğince kullanılamayan pek çok varlığa sahip; iş dünyasının buraya girmesi yeni imkânlar yaratacaktır.”

Çok Okunanlar

Exit mobile version