Amerika
Palantir CEO’su Karp’tan Silikon Vadisi’ne: Silah başına!

Donald Trump ve Elon Musk’ın federal devlete attığı kesiklerin bir sonraki hedefinin Savunma Bakanlığı (Pentagon) olması bekleniyor. Amerikan ordusunun müdahaleci bir dış politika yönelimi ile dünyanın dört bir yanındaki varlığı ve Pentagon ihalelerinde büyük yer kaplayan silah şirketlerinin hantallığı, “Trumpizmin” ve Trump’ın yanında yer alan Silikon Vadisi çetesinin birincil önceliği haline gelmiş durumda.
Pentagon’a yönelik Musk-Trump-Hegseth planlarına daha sonra geleceğiz ama, öncesinde Silikon Vadisi’ne bir bakış atmamız gerekiyor. Gerekiyor, çünkü tam da Trump’lı ikinci dönemin başlangıcında, Vadi’nin en karanlık şirketlerinden Palantir’in reklam faaliyeti olarak görebileceğimiz bir kitap piyasaya sürülüyor ve hem kitabın yazarı, hem de şirketin CEO’su Alex Karp, teknoloji destekli Yeni Sağ’ın ABD, Pentagon ve dünyaya ilişkin vizyonunu ortaya koyuyor.
Alex Karp ve Nicholas W. Zamiska imzalı The Technological Republic: Hard Power, Soft Belief, and the Future of the West [Teknolojik Cumhuriyet: Sert Güç, Yumuşak İnanç ve Batı’nın Geleceği] başlıklı iddialı kitap henüz elimize geçmedi; fakat hem Karp’ın kitabın tanıtımı için verdiği mülakatlar, hem kitap üzerine yazılan yazılar, hem de teknoloji meftunu Yeni Sağcı-liberteryen düşüncenin geçmişine dair bildiklerimiz (örneğin Palantir’in kurucularından Peter Thiel’in fikirleri) yorum yapmayı mümkün kılıyor.
Örneğin Wall Street Journal’dan (WSJ) Erich Schwartzel, Karp’la mülakatını, milyarderin Heidegger’in ünlü kulübesini andıran “mağara benzeri” bir kulübede yapıyordu.
Schwartzel, sahneyi şöyle betimliyor: “Kulübenin özellikleri, Batı’yı kurtarma arayışındaki bir milyarderin ilgi alanlarını çok iyi yansıtıyordu. Pencereler Amerikan bayrağı motifli perdelerle süslenmişti. Tamamlanmış ve yarı tamamlanmış Rubik Küpleri sehpaların üzerine dağılmıştı.”
Karp, “Silahlarımı görmek ister misiniz?” diye soruyor. Schwartzel’in aktardığına göre Karp’ın hobilerinden biri, hedefleri bir ateşli silahın normal parametrelerinin dışında kalan uzun menzilli atışlar. “Mükemmel atış için bir araya gelen pratik ve içgüdünün karışımını göstermek için bir duruş sergiledi,” diye anlatıyor muhabir.
Karşımızda dört dörtlük bir zengin Yeni Sağcı profili var. ABD ordusu ve istihbarat kurumlarıyla çalışmasıyla tanınan veri analiz firması Palantir’i yirmi yılı aşkın süredir yöneten Karp, milyarlarını Amerikan devletine borçlu. Piyasa değeri 260 milyar dolardan fazla olan Palantir’in gizli faaliyetleri hakkında bildiklerimiz, bilmediklerimize göre devede kulak.
Palantir ne işe yarıyor? 2003 yılında Stanford Hukuk’tan sınıf arkadaşı Thiel ile birlikte Palantir’i kuran Karp, temel olarak Thiel’in diğer şirketlerinden biri olan PayPal’un, görünüşte ilgisiz nakit ödemeleri tespit ederek Rus kara para aklamasını belirlemek için kullandığı bir programı kullandı.
Adını Yüzüklerin Efendisi serisindeki “görme taşı”ndan alan Palantir, kuruluşundan itibaren devlete ve özel şirketlere verileri elemek ve bilinmeyen kalıpları ortaya çıkarmak için tasarlandı.
Şirketin ilk çalışmaları bir Irak köyüne yapılan bir dizi saldırının izini sürmüş ve Dalai Lama’ya karşı yürütülen bir siber ağa sızma kampanyasını tespit etmişti. Palantir yazılımı sayesinde ABD ordusu Afganistan’da yol kenarına yerleştirilen bombaların nasıl yerleştirildiklerine dair kalıpları keşfederek bunları bulup ortadan kaldırabildi.
Karp, ne iş yaptıkları sorusuna genellikle “bunun gizli bilgi olduğu” şeklinde cevap veriyor. WSJ’ye verdiği demeçte, “Çoğu insan için çok seksi değildik ve az sayıda insan için kontrol edilemez derecede seksiydik,” diyor.
Şirketin müşterileri arasında Pentagon’un, İç Güvenlik Bakanlığının, CIA’in, Deniz Piyadeleri’nin, Hava Kuvvetleri’nin yanı sıra Amazon, Airbus ve Merck gibi “sivil” şirketlerin de bulunduğunu hatırlatalım.
WSJ muhabiri de son yıllarda Silikon Vadisi’nden pek çok “filozof-kral” çıktığına işaret ediyor; Elon Musk, Mark Zockerberg, Thiel bunlardan yalnızca bazıları. Karp bunlar arasında kameraların ışıklarından uzak durması ile tanınan birisi.
Ama bu, belki de “gizemin” bir parçası. Palantir’in para basan sözleşmelerine başkanlık eden Karp, bir yandan da Silikon Vadisi’ni, “Batı’nın medeniyetler çatışmasını kazanmasına” yardım etmeye çağırıyor.
Karp’ın kitabı, teknoloji endüstrisini “Amerika ve müttefiklerine yardım etme” geçmişini terk ettiği için hedef alıyor. Musk’ın, Hegseth’in ve Trump’ın fikirlerini tekrar eder şekilde, sektördeki son yirmi yılın “devasa bir israf” anlamına geldiğini ileri sürüyor.
WSJ muhabiri kitaptan aktarıyor: Kendisi ve Palantir’deki arkadaşları, Kandahar’da yol kenarındaki bombaları tespit ederek Amerikan askerlerinin hayatlarını kurtarmaya çalışırken, Kuzey Kaliforniya’daki akranları, onlarca yıllık barışın etkisiyle üniversite eğitimi almış akıllı telefon kullanıcılarının yamaç paraşütü dersleri için kupon alabilmelerini ve FarmVille oynayabilmelerini sağlıyor. Karp, isyan ediyor.
Bloomberg’de kitabı değerlendiren John Ganz da benzer bir temaya işaret ediyor. Kitap özetle, “Bir noktada Silikon Vadisi yolunu kaybetti,” diyor. ABD hükümeti ve özel sektör arasında “yenilikçi yeni teknolojiler geliştirmek için cesur bir ortaklık” olarak başlayan süreç, son 50 yılda tüketicilere ve pazara hitap etmek için yozlaşmış durumdadır. Vadi, sosyal medya platformları, e-ticaret siteleri ve yemek dağıtım programları inşa etti, fakat ya ilke ya da çıkar nedeniyle, babası ABD Savunma Bakanlığının düzgün yeni silahlar inşa etmesine yardımcı olmadı.
Karp’ın yeni kitabı tek bir cümleyle özetlenebilecekse, diyor Schwartzel, o cümle şu olabilir: “Silikon Vadisi’nin harika çocukları; onların servetleri, iş imparatorlukları ve daha da temelde tüm benlik duyguları, çoğu durumda yükselişlerini mümkün kılan ulus sayesinde var oldu.”
Karp, sektörün bu borcu ödeme zamanının geldiğine inanıyor. Silikon Vadisi’ni Amerikan devleti ile birleşmeye çağırıyor.
Yazarlar bize artık “mirasyedi çocuğun eve dönme zamanının geldiğini” söylüyor. Tüketimcilik, barış dönemi ve kolay yaşama adanmışlıkları ile “yumuşayan” Silikon Vadisi çalışanları, artık kendilerini Amerikan milliyetçiliğinin “kolektif projesine” ve Batı adı verilen “medeniyet projesinin” savunmasına yeniden adamalıdırlar.
Bloomberg yazarı bu noktada kitaptan bir alıntı yapıyor. Yeni Sağ tekno-liberteryen milyarderlerin zihin dünyası özetleniyor. Onlara göre “otoriter” rejimlerde zenginlerin kaderi devlet ve toplumla iç içe geçtiği için, “ülkelerin geleceğinde söz sahibi olan bir sahip gibi” davranırlar, insanların ihtiyaç ve taleplerine “daha duyarlı” davranabilirler. Yazarlar, bunu tipik bir mülk sahibi refleksiyle açıklama eğilimindeler: “İş dünyasında ve siyasette hepimiz, her zaman, isyan tehdidine karşı pazarlık yapıyoruz.”
Peki Batı değerlerinin savunulması neyi gerektiriyor? Silikon Vadisi’ne şu rol düşüyor: “Bir sahiplik toplumu, teknolojiden gelen fakat hükümeti yeniden şekillendirme potansiyeline sahip bir kurucu kültürü, kendi başarısında payı olmayan hiç kimseye liderlik emanet edilmemesi.”
Kitap, “Silikon Vadisinin temel anlayışı sadece en iyi ve en parlak olanları işe almak değil, onlara bu şekilde davranmak, yaratmaları için esneklik, özgürlük ve alan sağlamaktır,” diyor. Kar taneleri, biricik mühendisler, liberteryen düşünce sayesinde devlete egemen oluyorlar. En azından murat edilen bu.
Sadece bu da değil. Karp ve Zamiska’nın anlatımına göre, bu özel azınlık ulusal konulara ve sorunlara “acımasızca pragmatik” bir mühendislik zihniyeti uygulayacak. Peki ulusal sorun ve projelerin neler olduğuna kim karar verecek? Elbette bunların farkında olan Silikon Vadisi’nin biricik mühendisleri.
Bloomberg’in aktardığına göre yazarların tasavvurundaki “cumhuriyetin” sadece iki organı var gibi görünüyor: “yurttaşlık ritüelleri” ve “ortak mitoloji” ile desteklenen bir “kolektif kimlik” ile birbirine bağlanacak olan elitler ve kitle.
Bugün ifade edildiği şekliyle kamuoyu ve demokratik iradeye duyulan endişe “sembolizm”, “konformizm”, “performans” ve “sosyal hesaplama” olarak reddediliyor. Bunun yerine, teknolojik cumhuriyetin lider kadrosu “ilerlemelerin ve sonuçların gayretli takibine” dayanıyor.
Argümanlar, Peter Thiel’in demokrasi hakkındaki fikirleriyle uyumlu görünüyor. Thiel 2009 yılında yazdığı “Bir Liberteryenin Eğitimi” başlıklı makalesinde, “Artık özgürlük ve demokrasinin uyumlu olduğuna inanmıyorum,” diye yazmıştı. Demokratik bir prosedür olarak seçimler, Thiel için bir anlam ifade etmiyordu. Thiel ve arkadaşları, bu memnuniyetsizliklerini, “düzenleyici devlet” fikrine düşmanlıkla birleştiriyor ve “siyasetin her türlüsüne”, adeta Schmittyen bir tiksintiyle, meydan okuyorlardı.
Dolayısıyla, kitabın çelişkilerle dolu olması şaşırtıcı değil. Hesap vermeyen “teknokratlardan” yakınıyor ama halkın ya da politikacıların müdahalesinden korunan Silikon Vadisi mühendisleri tarafından yönetilmeyi öneriyor. Federal bürokrasinin abartısını eleştiriyor, fakat ondan daha az hesap verir olmayan bir yönetim biçimini savunuyor. 20. yüzyılvari faşizmlere benzer şekilde sanatsal-estetik özgürlüğün hizmete koşulmasını savunuyor ama bunu tek bir amaca, ulus-devletin askeri hakimiyetine bağlıyor. Bloomberg yazarının deyişiyle, “politikacıların ve memurların yerini STEM asker-şairlerinin almasını” öneriyor.
Bloomberg yazarı bunu Weimar dönemindeki “gerici modernizm”e benzetiyor ve benzerlikleri sıralıyor: Kaybedilen ulusal büyüklüğe duyulan nostalji, devlet yönetimi ve endüstriyel üretim lehine piyasaların ve süfli tüketiciliğin küçümsenmesi, teknolojik olarak gelişmiş silahlara duyulan romantik saplantı, mühendisin bu karanlık Ütopya’nın ruhani lider sınıfı olarak neredeyse tanrılaştırılması…
Palantir CEO’sunun kitabına tanıtım yazan isimlerden, bu fikirlerin marjinal Yeni Sağcı manyaklardan ibaret olmadığını da anlıyoruz: Eski NATO Genel Sekreteri Anders Fogh Rasmussen, General James N. Mattis ve JPMorgan CEO’su Jamie Dimon gibi kişiler.
Yazarların görmek istedikleri devlet ve şirket gücü ile “mühendislik dehasının” işbirliği ve en sevdikleri benzetme de atom bombasını üreten “Manhattan Projesi.” Karp, ABD’nin yapay zeka için de buna benzer bir proje yapması gerektiğini ve bunun da büyük bir sermaye yatırımı gerektirdiğini düşünüyor.
Ve Palantir CEO’su, Trump ve Musk’ın federal devlete yönelik saldırılarından memnun, bunları birkaç yıl öncesinden “tahmin ettiklerini” söylüyor.
“Tahmin” demek pek mütevazı kaçıyor. Palantir, Trump yönetimi ile birlikte gücüne güç katması beklenen, hatta katmaya başlayan şirketlerden biri. Şirketin hisse fiyatı Trump’ın seçilmesinden önceki günden bu yana %180’den fazla arttı. Palantir’in yapay zeka işindeki büyüme ve yeni yönetimin Lockheed Martin gibi eski savaş grupları yerine Palantir gibi yeni firmaları tercih edeceği beklentisi, rüzgarı kuvvetlendiriyor.
Karp, belki de Yeni Sağ-liberteryen Silikon Vadisi çetesinin, kendisinden öncekilerden farkını özetliyor: Bu ayın başlarında yatırımcılarla yaptığı bir görüşmesinde, Palantir’in ABD silahlı kuvvetleri ve müttefikleri için veri yığınlarını analiz ederek “Amerika’yı daha ölümcül hale getirdiğini” ve düşmanlarının hareketlerini tahmin etmelerine, koordinatlarını belirlemelerine “ve bazen onları öldürmelerine” yardımcı olduğunu söylüyor. Karp, yaptıklarından gurur duyuyor, eski savaş ağaları gibi perde arkasından yönetmeye değil, doğrudan devlet olmaya talip oluyor. En azından açık sözlü.
Nitekim birkaç Palantir eski çalışanı, yakın zamanda Trump yönetiminde görev alarak şirketin devletle bağlarını daha da derinleştirdi. Şirket de tersine, 2023-2024 yılları arasında Temsilciler Meclisi Çin Komünist Partisi Komitesine başkanlık eden ve Amerika’daki Çin etkisine karşı daha sert tepkiler verilmesi çağrısında bulunan eski Wisconsin Kongre Üyesi Mike Gallagher gibi isimleri işe aldı. Gallagher şimdi Palantir’in savunma işlerinin başında.
Karp, potansiyel yatırımcılara Palantir’den hisse almanın, “Batı liberal demokrasisini ve stratejik müttefiklerini desteklemeyi” misyon edinen bir şirketi desteklemek anlamına geldiğini söylüyordu. Silikon Vadisi’nin görece küçük ama teknoloji ile semirmiş şirketlerinin “know-how”ını başta ABD olmak üzere, Batılı devletlere sunma garantisi veriyordu.
2022 yılında Rus tankları Ukrayna’ya girerken, savaşta nükleer tırmanmaya karşı uyarıda bulunuyor ama “kötü zamanların Palantir için iyi olduğunu” kabul ediyordu.
WSJ’nin aktardığına göre Karp, kitabın ana temalarının çoğunu yıllardır savunuyordu, fakat birkaç gelişme onu hepsini bir araya getirmeye itti: Hamas öncülüğünde başlatılan Aksa Tufanı operasyonu, kendisini daha yüksek sesle konuşmaya itmişti. Saldırı haberinin yayılmasından sonraki saatlerde Karp, “ülkenin tepkisini koordine etmeye yardımcı olmak” için Palantir çalışanlarını İsrail’de görevlendirmişti.
Dünyada yeni bir döneme girdiğimizi savunan Karp, yatırımcıların Palantir’e olan ilgisini artıran yapay zeka sistemlerinin, yeteneklerin seviyesini yükselteceğini ve herkesi “benzersiz, yaratıcı bir şeyler yapmaya” zorlayacağını ileri sürüyor.
Bu da bizi, Trump-Musk-Hegseth üçlüsünün Pentagon planlarına getiriyor. Bu konuyu dizinin daha sonraki bölümlerinde ele alacağız.