20’nci yüzyılın en önemli enerji kaynağı olan fosil yakıtlar, yeni yüzyılda yerini teknolojinin ve yeşil enerjiye geçişin anahtarı olan nadir toprak elementlerine bırakıyor. Dolayısıyla artık güç mücadelesi petrol değil bu nadir toprak elementleri üzerinden yürüyor.
Aşağıda çevirisini okuyacağınız analiz, Orta Doğu’nun petrol devlerinin, yenilenebilir enerjiye geçiş sürecinde ekonomilerini çeşitlendirme çabaları ve bu kapsamda kritik mineral tedarik zincirlerine yaptıkları yatırımları ele alıyor.
***
Orta Doğu’nun petrol devleri kritik mineraller yarışına girdi
Temiz enerjiye geçiş süreci başlarken, bölgenin en büyük oyuncuları masada bir koltukları olduğundan emin olmaya çalışıyor.
Christina Lu
Petrol birçok Orta Doğu ekonomisinin can damarı olabilir, ancak bölgenin en büyük oyuncularından bazıları şimdi gözlerini başka bir gelişen enerji sektörüne dikmiş durumda: kritik mineraller.
Lityum, kobalt ve nadir toprak elementleri gibi mineraller dünyanın temiz enerji teknolojilerine ve elektrikli araç bataryalarına güç veriyor. Bu kaynaklar temiz enerjiye geçişle birlikte ön plana çıkarken, Suudi Arabistan ve Birleşik Arap Emirlikleri (BAE) gibi petrol zengini ülkeler de ekonomik portföylerini çeşitlendirmek ve büyüyen sektörden pay almak amacıyla kritik mineral tedarik zincirlerine yatırımlarını artırıyor.
Renaissance Energy’nin genel müdürü ve Columbia Üniversitesi Küresel Enerji Politikası Merkezi’nde misafir araştırmacı olarak görev yapan Ahmed Mehdi, “Bu, ekonomilerinin motorunu petrolden minerallere kaydırmakla ilgili değil” diyor: “Bu daha çok enerji dönüşümünde masada bir koltukları olduğundan emin olmakla ilgili, özellikle de bu sektörün jeopolitik olarak ne kadar önemli olduğu göz önüne alındığında.”
Artan jeopolitik gerilimler, bu minerallere ve bunların arz ve üretimi üzerinde büyük etkiye sahip ülkelere yeni bir ışık tuttu. Özellikle Çin’in bu kaynakların çoğunun işlenme sürecine hakim olması, stratejik kırılganlıklara ilişkin korkuları artırdı ve alternatif tedarik zincirlerinin güvence altına alınmasına yönelik çabaları hızlandırdı. Fosil yakıt gelirlerine aşırı bağımlılıktan korkan Orta Doğu’da ise pek çok hükümet bu yeni yarışın dışında kalmayı reddediyor.
Stratejik ve Uluslararası Çalışmalar Merkezi’nde kıdemli bir araştırmacı olan Gracelin Baskaran, “Suudi Arabistan ve BAE kritik mineraller alanında büyük oyuncular olarak ortaya çıkıyor” dedi: “Bunlar petrole bağımlı ülkeler ve temiz enerji dönüşümünün ve elektrikli araçların petrole olan küresel talebi azaltacağının farkındalar, dolayısıyla ekonomik olarak büyüyeceklerse bu sadece petrole dayalı bir modeli sürdürmekle olmayacak.”
“Onlar sahnenin yeni oyuncuları” dedi.
Madencilik sektöründe büyük hedefleri olan Riyad’ı ele alalım. Ülke, hükümetin Suudi Arabistan ekonomisini elden geçirmeye ve fosil yakıt gelirlerine olan bağımlılığını azaltmaya yönelik büyük planı Vizyon 2030’da madenciliğin önemini vurguladı. Ayrıca maden arama teşvik programı için yaklaşık 182 milyon dolar ayırdı. Hükümetin tahminlerine göre Suudi Arabistan 2,5 trilyon dolarlık kullanılmamış maden rezervine ev sahipliği yapıyor ve 2021 yılında kendi yıllık madencilik konferansı olan Future Minerals Forum’u başlattı.
Suudi Arabistan’ın madencilikten sorumlu bakan yardımcısı Khalid al-Mudaifer Semafor’a verdiği demeçte, “Suudi Arabistan dönüşüyor. Bu dönüşüm sayesinde ekonomik bir güç merkezi olmak istiyoruz” diyor: “Endüstriyel bir güç olmak için madenlere ihtiyacımız var. Proje inşa etmek için madene ihtiyacımız var. Bu nedenle Suudi Arabistan’ın madenciliği ilk adım, dışarıdan maden getirmek ikinci adım, üçüncü adım ise Suudi Arabistan’ı bir merkez olarak inşa etmek.”
Bu vizyonu hayata geçirmek için Riyad, Demokratik Kongo Cumhuriyeti, Mısır, Rusya, ABD ve Fas ile madencilik odaklı mutabakatlar imzalamak da dahil yeni ortaklıklar kurmaya odaklandı. Wall Street Journal’ın geçen yıl bildirdiğine göre, Washington ve Riyad’ın birkaç Afrika ülkesinde madencilik hisseleri satın almak için görüşmelerde bulunduğu bildirildi; Suudi Arabistan ayrıca Brezilya’daki yatırımları da değerlendiriyor ve Arjantin’e ülkenin lityum zenginliğini görüşmek üzere bir heyet gönderdi.
BAE de Kongo Demokratik Cumhuriyeti’nde 1,9 milyar dolarlık bir maden ortaklığına imza atarak ve bakır zengini Zambiya’da yeni anlaşmalar yaparak sektörde pay sahibi olma çabalarını artırıyor. BAE ve Avustralya’nın da Abu Dabi’nin Canberra’nın kritik mineral sektörüne yatırım yapmasını sağlayabilecek bir serbest ticaret anlaşması için görüşmelerde bulunduğu bildiriliyor. Yakınlardaki Katar’da ise Doha, Nijerya ile madencilik anlaşmaları imzalayarak ve Washington ile görüşmelerinde kritik mineraller alanında işbirliğinin önemini vurgulayarak kendi ilk adımlarını attı.
Baskaran, Abu Dabi ve Riyad’ın her ikisinin de hedeflerini finanse edecek araçlara sahip olduğunu söyledi. “Bu ülkelerin her ikisinin de sektöre aktaracakları çok fazla sermayeleri var” dedi: “Batılı şirketlerin çoğunun lityum, nikel, kobalt fiyatları düşük olduğu için sondaj ve keşif çalışmalarını geri çektiği bir dönemde, bu Orta Doğu ülkeleri ‘Oynayacak sermayem var’ diyor.”
Yine de uzmanlar düzenleyici, çevresel ve yatırıma ilişkin zorlukların devam ettiği konusunda uyarıda bulunuyor.
Wolverhampton Üniversitesi’nde kritik mineraller uzmanı olan Hamid Pouran, Orta Doğu Enstitüsü için kaleme aldığı yazısında “Önemli uluslararası yatırımları çekmek için rekabetçi mali koşullar ve özel şirketlerin katılımını teşvik edecek öngörülebilir düzenlemeler gerekiyor” dedi: “Etik ve sürdürülebilir madenciliği sağlamak için sıkı çevresel ve sosyal koruma önlemlerinin uygulanması gerekiyor ve enerji verimliliğinin artırılması, minerallerin ve metallerin rafine edilmesinde yer alan enerji yoğun süreçler için kritik öneme sahip olacak.”
Benchmark Mineral Intelligence’da politika analisti olan Bryan Bille’ye göre Suudi Arabistan gibi güçlerin önemli bir avantajı da var: herkesle birlikte çalışabilme becerileri.
Bille, “Diğer oyunculara kıyasla daha fazla hareket alanlarına sahipler, dolayısıyla Rusya, Çin ve ABD ile aynı anda iş yapabiliyorlar” dedi: “Onlar için bu büyük bir avantaj.”