GÖRÜŞ

Savaşın üçüncü yılında Çin’in pozisyonu: Tehdit altında barışı aramak

Yayınlanma

Rusya ve Kolektif Batı (ABD-NATO-AB) arasında Ukrayna üzerinden yürütülen silahlı hesaplaşma üçüncü yılına girdi. Savaşın Rusya, Ukrayna ve Batılı destekçileri özelinde muhasebesi tüm dünyada olduğu gibi Türkiye’de de yapılmaya devam ederken çok az yorumcu sürecin Çin açısından anlamını tartışıyor. Oysa bu savaş bir yandan Pekin’in barışı tesis eden küresel aktör olma iddiasını sınarken diğer yandan da Çin’in ulusal güvenliğine dönük meydan okumaların ön gösterimi niteliğinde.

Rusya’nın 24 Şubat harekatı Çin’in olgunlaşan ekonomik ve diplomatik gücünü yeni bir güvenlik inisiyatifi ile taçlandırmak istediği döneme denk geldi. Çin Cumhurbaşkanı Xi Jinping’in Nisan 2022’de duyurduğu ve Şubat 2023’te Dışişleri Bakanlığı tarafından detaylandırılan Küresel Güvenlik İnisiyatifi’nin kalbinde “güvenliğin bölünmezliği” ilkesi yer alıyordu. Pekin’e göre güvenlik bir bütün olarak ele alınmaz, bir başka ifade ile ülke ya da askeri ittifaklar eylemleri ile karşı tarafın meşru endişelerini görmezden gelirse silahlanma yarışı en nihayetinde savaşla sonuçlanacaktı.

Çin’in tespiti ve yeni güvenlik mimarisi çağrısı

Rusya ve Ukrayna arasındaki ihtilafın bir gecede patlak vermediğini, aksine “karmaşık tarihsel bir arka planı” bulunduğunu düşünen Pekin yönetiminin krize yaklaşımında da bu ilkenin belirleyici olduğunu söylemek mümkün. Çin Dışişleri Bakanlığı Sözcülerinin ve Çin medyasının ABD liderliğindeki NATO’nun verdiği taahhütlere karşın Rusya sınırlarına doğru defalarca kez genişlemesini tartışması bu bağlamda tesadüf olmasa gerek.

Çin, Ukrayna krizinin yıldönümünde yayınladığı 12 maddelik siyasi çözüm yol haritasında NATO’nun politikalarını üstü kapalı biçimde “Bir bölgenin güvenliği askeri blokların kuvvetlendirilmesi ve yayılması ile sağlanamaz” ifadeleri ile eleştirirken, taraflara Avrupa’da yeni bir güvenlik mimarisi kurma çağrısında bulundu. Belgede bu güvenlik mimarisinin nasıl tesis edileceğine dair somut bir öneri bulunmamasına karşın Çin lideri Xi Jinping ve Rusya Devlet Başkanı Vladimir Putin’in 2022 Şubatı’nda imzaladığı  “Yeni Çağda Uluslararası İlişkiler” isimli belgede Moskova’nın talep ettiği güvenlik garantilerine Pekin’in ‘sempati’ ile yaklaştığı kayıt altına alınmıştı.

Rusya Federasyonu son olarak 17 Aralık 2022’de yani harekâtın başlamasından önce Amerika Birleşik Devletleri’ne 8 maddelik bir anlaşma taslağı iletmişti. Anlaşma taslağının dördüncü maddesinde eski Sovyetler Birliği üyesi ülkelere NATO’ya üyelik tekliflinin götürülmemesi ve bu bölgelerde askeri üslerin kurulmaması yer alıyordu.

Ukrayna krizinin nedenlerine ilişkin Rusya ile yakınsayan Çin pratikte de Moskova yönetimine dönük yaptırımlara katılmak şöyle dursun, ikili ticareti hedeflenen 200 milyar doların üzerine (240 milyar dolar) çıkarttı. Bu dönem aralığında Batı yaptırımlarının esas hedefi olan Rus petrolünün Çin’e akışı rekor kırdı ve 2018’den bu yana Rusya ilk kez Suudi Arabistan’ı geride bırakarak 107 milyon 20 bin ton ile Çin’in en büyük petrol tedarikçisi oldu. Batılı uzmanların Rusya’yı diz çöktürmek, Ukrayna’dan çekilmesini sağlamak ve hatta Moskova’da ‘rejim değişikliği” yaratmak için uygulamaya koyduğu yaptırımların püskürtülmesinde Çin’in varlığı bugün inkar edilmez bir gerçek.

Ukrayna Çin’in pozisyonunu nasıl algılıyor?

Çin’in 24 Şubat 2022’den itibaren ve hatta daha çok daha öncesinde krize bakışı Batılı ülkeler gibi olmasa da  Moskova’nın attığı tüm adımların da alkışlandığını söylemek zor. Çin’in açıkladığı 12 maddelik yol haritasının ülkelerin egemenliğine, sınır bütünlüğüne vurgu ile başlaması Kırım ya da Donbass’ın değişen statüsünün kabul görmeyeceği şeklinde rahatça okunabilirken, Pekin yönetimi krizin başından bu yana taraflardan herhangi birine ‘ölümcül silahlar’ göndermediğinin altını çiziyor.

Rusya ile kurulan kapsamlı stratejik ortaklığın bir ittifak niteliğinde olmadığını, aksine Birleşmiş Milletler Güvenlik Konseyi içinde tarafsız tek ülke olduğunu vurgulayan Çin, 2023 yılı içerisinde Kiev yönetimi ile temaslara hız verdi. 26 Nisan’da Ukrayna lideri Volodimir Zelenski ile telefon görüşmesi yapan Çin Cumhurbaşkanı Xi Jinping, 10 yıl boyunca Moskova’da Büyükelçilik yapan Li Hui’yi özel temsilcisi olarak mayıs ayında Kiev, Moskova ve Avrupa’nın çeşitli başkentlerine yolladı.

Çin’in diplomatik hamleleri Rusya lideri Vladimir Putin tarafından “savaşı bitirebilir” övgüsü ile karşılanırken, Kiev cephesinde de artan ilginden bahsetmek mümkün. Xi ile yaptığı telefon görüşmesini “uzun ve anlamlı” olarak niteleyen Zelenski, ocak ayındaki Davos zirvesinde Çin ile her seviyede daha fazla iletişim kurmak istediklerini söyledi. Ukrayna Dışişleri Bakanı Dimitri Kuleba ise Münih Güvenlik Konferansı kapsamında bir araya geldiği Çin Dışişleri Bakanı Wang Yi’ye Pekin’in çözüm çabalarından dolayı teşekkürlerini sundu.

Ukrayna son aylarda her ne kadar Çin’e olumlu yaklaşımını saklamasa da bu politikanın Batı’nın kırmızı çizgilerini aşması imkansız. Zira Ukrayna üzerindeki baskın güç olan ABD liderliğindeki Batılı ülkeler sürecin başında yaptırımlara katılmadığı gerekçesiyle önce Çin’in taraf olduğunu iddia ettiler, daha sonra Rusya’ya silah temin ettiğine dönük muğlak ifadeler dolaşıma sokuldu ve en nihayetinde Pekin’in yol haritasını “yeni bir şey söylemediği” gerekçesiyle gündemden düşürmek istediler.

Batı benzer konsepti Çin için uygulamak istiyor

Batı’nın Pekin yönetiminin planlarından, attığı adımlardan bu derece rahatsız olmasının tek nedeni barışı arzulamamalarından kaynaklanmıyor. Bahsi geçen savaş makinesinin kaptan köşkünde oturanlar için Ukrayna ihtilafı aynı zamanda uzun vadede asıl rakip olarak görülen Çin’e odaklanmak için benzersiz bir fırsat. Washington yönetiminin niyeti zayıflayan Rusya ile Çin’i yalnızlaştırmak ve stratejik özerklik arayışına son vererek yanına hizaladığı Avrupalı müttefiklerine Asya’da yeni bir rota çizmek.

ABD’nin liderliğini yaptığı NATO’nun bu sefere ne derece istekli olduğunu örgütün Genel Sekreteri Jens Stoltenberg, 2024’ün ilk günlerinden itibaren daha fazla dile getirmeye başladı. ABD’yi ziyareti sırasında Dış İlişkiler Konseyi’nin etkinliğine katılan Stoltenberg, “Eğer ABD Çin konusunda endişeleniyorsa ve Asya’ya doğru yönelmek istiyorsa Putin, Ukrayna’da kazanmamalı” ifadesini kullanırken, CNN International yayınında “Bugün Ukrayna, yarın Taiwan” diyerek gönlünde yatan yeni çatışma sahasını işaret etti.

NATO Genel Sekreteri Davos Forumu’nda yaptığı açıklamada da NATO’nun Asya’ya doğru genişlemediğini aksine Çin’in Batı’ya yaklaştığını iddia etmişti. Stoltenberg bunun gerekçesini ise Çin’in Afrika ve Arktik politikası ile açıklıyor. Egemen bir devletin diğer devletlerle kurduğu ilişki ile askeri bir ittifakın karşılaştırılmasının “garipliği” bir yana, NATO’nun resmi belgelerinde Çin’in meydan okuma olarak tanımladığı, Japonya ve Güney Kore’nin NATO zirvelerine davet edildiği ya da Tokyo’da irtibat ofisinin açılmak istendiği artık sır değil.

Öte yandan Batı’nın Ukrayna’daki stratejisinin Çin’e birebir uygulanmasının mümkün olmadığı da başka bir gerçek. Zira an itibarıyla Ukrayna’ya yetecek mühimmat üretebilecek kapasiteden yoksun Batı’nın söz konusu Çin olunca önce kendine dökülecek “ucuz kan” bulması, ardından lojistik ve insan kaynağı zorluğunu hesaba katması gerekecek. Bununla birlikte Rusya’ya dönük yaptırımlara katılamayan Küresel Güney’in Çin’e karşı cephe almasının imkânsızlığı bir yana bugün Avrupa ve Washington’daki rasyonel karar alıcılar dahi Pekin ile köprüleri atmanın yıkıcı sonuçlarına dikkat çekiyor. Tüm bunlara rağmen ABD’nin dış politikada hata yapma şampiyonluğunu kimseye bırakmadığını ise unutmamak gerekli.

Çok Okunanlar

Exit mobile version