DÜNYA BASINI

Seymour Hersh: İsveç’in NATO üyeliğinde Biden ve Erdoğan’ın gizli anlaşması

Yayınlanma

“Biden, IMF tarafından Türkiye’ye elzem derecede ihtiyaç duyduğu 11 ila 13 milyar dolarlık kredinin sunulacağı taahhüdünü verdi.”

Çevirmenin notu: Bu hafta Litvanya’nın başkenti Vilnius’tan düzenlenen NATO zirvesi çarpıcı kararlara sahne oldu. Zirve neticesinde İsveç’in ittifaka üyeliği konusunda anlaşmaya varıldı; geçen hafta sonu ise Ukrayna Devlet Başkanı Vladimir Zelenskiy’in Türkiye ziyaretinde Cumhurbaşkanı Erdoğan, “Ukrayna’nın NATO üyeliğini desteklediklerini”, “Kırım’ın Ukrayna’nın parçası olduğunu” dile getirdi. Bunun dışında teyit edilmese de Ankara’nın Kiev’e Fırtına obüsü tedarik etme söz verdiği öne sürüldü. Yaşananlar belli bir ölçüde Moskova’nın kendi zararına işleyen tahıl anlaşmasını uzatmama kararına yol açmış olabilir. Daha başka gerekçeleri de var. Aşağıda tercümesi verilen makale, Pulitzer ödüllü Amerikalı araştırmacı gazeteci Seymour Hersh’in Substack yayınında yer aldı. Hersh, Biden’ın Erdoğan’a İsveç’in NATO üyeliğine onay vermesi karşılığında IMF’in Türkiye’ye kredi sunacağı sözünü verdiği bilgisini veriyor. Bunun yanı sıra Hersh’in kaynakları, Ukrayna’daki savaşın gidişatını, Washington’un Kiev’e misket bombası tedarik etme kararını ve bu bağlamda 2024 seçimleri öncesinde Demokrat Parti içindeki çalkantılı durumu anlatıyor. Metindeki köşeli parantezler çevirmene aittir.

Air Force One’da korku ve nefret

Seymour Hersh

13 Temmuz 2023

Biden’ın Ukrayna savaşı ve 2024 seçimleriyle alakalı kaygıları gün yüzüne çıkıyor

Aptallık düzeyindeki bir korkuyla başlayalım ama bu korku Demokrat Parti’nin 2024 başkanlık seçimleri konusunda giderek artan panik duygusuna işaret ediyor. Partide epey iyi referansları olan bir kişi bana Trump’ın Cumhuriyetçilerin adayı olabileceğini ve Robert F. Kennedy Jr’ın yardımcısı olarak seçileceğini ifade etti. Bu tuhaf ikili daha sonra tökezleyen Joe Biden’a karşı büyük bir zafer kazanacak ve partinin Temsilciler Meclisi ve Senato adaylarının çoğunu alaşağı edecek.

Demokratlardaki bu akut kaygının sahici belirtilerine gelince: Joe Biden, bu hafta NATO zirvesi öncesinde Türkiye Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan’ı bir şekilde ters köşeye yatırarak Erdoğan’ın İsveç’in NATO üyeliğini destekleyeceğini açıkladı ve Vladimir Putin’e ters köşe yapmasını sağlayarak istediğini elde etti. Biden’ın imaj kurtaran darbesinin kamuoyuna dönük anlatımı, Türkiye’ye Amerikan F-16 bombardıman uçakları satmanın kabul edileceği konusundaki bahislerdi.

Bana Erdoğan’ın dönüşüyle ilgili farklı ve gizli bir hikâye anlatıldı: Biden, Uluslararası Para Fonu tarafından Türkiye’ye elzem derecede ihtiyaç duyduğu 11 ila 13 milyar dolarlık kredinin verileceğini etti. İşlem hakkında doğrudan bilgi sahibi olan bir yetkili bana “Biden’ın bir zafer kazanması gerekiyordu ve Türkiye ciddi bir mali sıkıntı içinde,” dedi. Türkiye geçtiğimiz şubat ayında meydana gelen depremde 100 bin insanını kaybetti ve yeniden inşa etmesi gereken dört milyon konut var. Yetkili, “Biden’ın vesayeti altındaki Erdoğan’ın nihayet ışığı görmesinden ve NATO ve Batı Avrupa ile daha iyi durumda olduğunu anlamasından daha iyi ne olabilir?” diye sordu. New York Times’a göre muhabirlere Biden’ın pazar günü Avrupa’ya giderken Erdoğan’ı aradığı söylendi. Times’ın haberine göre Biden’ın darbesi, Putin’in “tam olarak istemediği şeyi aldığını: genişletilmiş, daha doğrudan bir NATO ittifakı” söylemesini sağlayacaktı. Rüşvetten hiç söz edilmedi.

Council on Foreign Relations’tan [Dış İlişkiler Konseyi] Brad W. Setser tarafından haziran ayında kaleme alınan “Türkiye’nin Artan Bilanço Riskleri” başlıklı analizin ilk iki cümlesi her şeyi açıklıyordu: Erdoğan yeniden seçildi ve “şimdi yakın gibi görünen mali krizden kaçınmanın bir yolunu bulmak zorunda.” Setser’e göre kritik gerçek, Türkiye’nin gerçek anlamda “kullanılabilir döviz rezervlerini tüketmenin eşiğinde olduğu ve altınlarını satmak, önlenebilir bir temerrüt ya da mevcut politikanın tamamen tersine çevrilmesi ile muhtemelen bir IMF programının acı hapını yutmak arasında bir seçimle karşı karşıya olduğu.”

Türkiye’nin karşı karşıya olduğu karmaşık iktisadi sorunların bir diğer kilit unsuru da Türk bankaları ülkenin merkez bankasına o kadar çok borç verdi ki, “bankaların geri ödeme istemesi durumunda, yerel dolar mevduatlarına yönelik taahhütlerini yerine getiremeyecek haldeler.” Setser’e göre Rusya açısından ironik olan ve Kremlin’deki büyük öfkenin nedeni olan şey, Putin’in Erdoğan’a Rus gazını krediyle sağladığı ve devletin gaz ithalatçısından ödeme yapmasını talep etmediği yönündeki söylentiler. Putin’in cömertliği, Erdoğan’ın Ukrayna’ya Rusya’ya karşı savaşında kullanması için insansız hava araçları satmasıyla devam ediyor. Türkiye ayrıca Ukrayna’nın ürünlerini Karadeniz üzerinden sevk etmesine de izin vermişti.

Avrupa’daki tüm bu siyasi ve iktisadi ikili ilişkiler açık bir şekilde ve göz önünde yapıldı. ABD’de ise bundan çok daha farklı bir ikiyüzlülük var.

Washington Post ve New York Times’ın dikkatli okurları, Ukrayna’daki karşı taarruzun kötü gittiğini anlayabilirler zira son haftalarda taarruzun ilerleyişi ya da ilerlemeyişiyle ilgili haberler birinci sayfalarından büyük oranda kayboldu.

Geçen hafta Biden’ın ulusal güvenlik danışmanı Jake Sullivan, birkaç basın mensubunu çağırarak Putin’in Vagner milislerinin lideri Yevgeniy Prigojin ile olan kavgasının, Rus liderin ordusunun komuta ve kontrolündeki zayıflığı gösteren silahlı bir kalkışma olduğu konusunda ısrar etti. Bu tür iddialara dair hiçbir kanıt yok. Bilakis, güncel istihbarata erişimi olanlardan aldığım bilgiye göre Putin, Prigojin’in kalkışmasından her zamankinden daha güçlü bir şekilde çıktı ve hadise de paralı askerlerinin pek çoğunun Rus ordusuna katılmasına yol açtı.

Sullivan, ayrıca Biden yönetiminin Rusya’nın nükleer saldırı tehdidi karşısında elinin kolunun bağlandığını ve bu nedenle Ukrayna’yı tam manasıyla desteklemeyeceği yönündeki —kaynağının neresi olduğunu söylemediği— görüşe de itiraz etti. Bu tür görüşlerin “saçmalık” olduğunu söyledi ve Biden’ın Ukrayna ordusuna misket bombası tedarik etme yönündeki son ihtilaflı kararına işaret etti. Bu anti-personel silahların —her bir bomba yüzlerce bombacık saçabilir— Ukrayna’ya savaşta avantaj sağlayabileceğini ve Putin’i nükleer silah kullanmaya sevk edebileceğini öne sürdü. Sullivan, nükleer bomba için “Bu gerçek bir tehdit. Ve sahadaki koşulların değişmesiyle beraber evrim geçiren bir tehdit,” dedi.

Bana söylenenlere göre, böylesine ilkel ve bayağı bir fikrin tek iyi tarafı, Ukrayna’nın bu noktada kayda değer bir başarı elde etmesinin imkânsızlığı. Konuyla ilgili bilgi sahibi bir yetkili bana, “Biden’ın savaşla ilgili temel meselesi ayvayı yemiş olması. Savaşın başlarında Ukrayna’ya misket bombası vermedik ama şimdi veriyoruz zira dolapta bir tek bu kaldı. Bunlar çocukları öldürdüğü için tüm dünyada yasaklanan bombalar değil mi? Ama Ukraynalılar bize bunları sivillerin üzerine atmayı planlamadıklarını söylüyorlar. Sonra da yönetim bu bombaları savaşta ilk olarak Rusların kullandığını iddia ediyor ki bu tamamen yalan,” diye konuştu.

Yetkili, “Her halükârda misket bombalarının savaşın gidişatını değiştirme şansı sıfır,” dedi. Yetkili asıl kaygının bu yaz, belki de ağustos ayının başlarında, Ukrayna’nın taarruzunu kolayca atlatan Rusların büyük çaplı bir taarruzla karşı saldırıya geçeceği zaman ortaya çıkacağını söyledi: “O zaman ne olacak? ABD NATO’yu bir şeyler yapmaya çağırarak kendini köşeye sıkıştırdı. NATO, şu anda Polonya ve Romanya’da eğitim gören tugayları hava saldırısına göndererek mi yanıt verecek? İkinci Dünya Savaşı’nda Normandiya’daki Alman ordusu hakkında bildiklerimiz, Ukrayna’daki Rus ordusu hakkında bildiklerimizden daha fazla.”

Biden yönetimi içindeki strese dair başka belirtiler de işittim. Politikadan Sorumlu Dışişleri Bakanlığı Müsteşarı Victoria Nuland’ın —Demokrat Parti içinden birinin kullandığı bir kelime ile— epeyce saygı duyulan Dışişleri Bakan Yardımcısı Wendy Sherman’ın yerine terfi etmesi “engellendi.” Nuland’ın Rusya karşıtı siyaseti ve söylemi Biden ve Dışişleri Bakanı Tony Blinken’ın tonu ve bakış açısıyla örtüşüyor. Ve Amerikan istihbarat camiasının üst kademelerine yeni gelen bir isim —CIA Direktörü Bill Burns— 1 Temmuz’da Britanya’da yaptığı konuşmada Biden’a olan sevgisini ve Putin de dahil olmak üzere Rus olan her şeyden duyduğu yoğun nefretini dile getirdi.

George W. Bush döneminde Rusya büyükelçisi ve Obama döneminde dışişleri bakan yardımcısı olarak görev yapmış tecrübeli bir diplomat olan Burns, Rusya’dan Almanya’ya uzanan Kuzey Akım 1 ve 2 boru hatlarını imha etmeye yönelik, Biden tarafından talimatlandırılan gizli operasyonun dokuz aylık planlamasını ve icrasını dikkatle yürüttüğü için CIA görevlileri ve casuslarından oluşan çekirdek kadronun saygısını kazanmıştı. Norveç’te faaliyet gösteren istihbarat ekibi ile Oval Ofis arasındaki irtibatı sağlayan kişiydi. Ne kadarını bilmesi gerektiğini sorduğunda, CIA’in “çok az” cevabını soğukkanlılıkla kabul etti.

Burns, büyükelçilikten emekli olduktan sonra anılarında yayınladığı, NATO’nun doğuya doğru genişlemeye devam etmesinin —NATO şu anda Rusya’nın batı sınırını tamamen doldurmanın eşiğinde— kaçınılmaz olarak çatışmaya yol açacağı yönündeki uyarısıyla da tanınıyordu.

Burns’un Britanya’da anlattığı da bu nüans, yani Putin’in ancak bir yere kadar zorlanabileceği fikriydi: “Öğrendiğim bir şey var ki o da Putin’in Ukrayna’yı ve Ukrayna’nın seçimlerine burnunu sokma saplantısını hafife almanın her zaman için bir hata olduğu, bu olmadan Rusya’nın büyük bir güç, kendisinin de büyük bir Rus lider olmasının mümkün olmadığına inandığı. […] Putin’in savaşı Rusya için şimdiden stratejik bir başarısızlık oldu, askeri zafiyetleri ortaya çıktı; ekonomisi uzun vadede ağır zarar gördü, ülkenin Çin’in küçük ortağı ve ekonomik sömürgesi olarak geleceği Putin’in hatalarıyla şekilleniyor, rövanşist hırsları sadece daha da büyüyen ve güçlenen bir NATO’nun eliyle köreltildi.”

Pek çok başkan gibi CIA’de saygı görmeyen Biden’a konuşması sırasında defalarca atıf yapıldı. Son derece saygın bir istihbarat yetkilisi Burns’un övgü dolu sözlerini bana şifreli bir şekilde Biden’ın ulusal güvenlik bürokrasisinde her şeyin değişmekte olduğunu söyleyerek açıkladı. Mesajında, “Evet. Evet. Büyük kargaşa. Büyük güç mücadelesi. Biden habersiz. Tüm karıncalar ölmekte olan bir yönetimin kırıntıları için savaşıyor. İçerideki tüm profesyonellere yerlerine sığınmalarını tavsiye ettim. Vatikan Şansölyeliğinden çıkan dumanın rengini bekleyin ve görün. Burns’un Britanya’daki üfürükten* sözlerini izah edin.”

Bana Burns’un konuşmasının aslında gelecekteki bir hükümet ya da belki de şu anki hükümet için dışişleri bakanlığı başvurusu olduğu söylendi. Yetkili, “Yetkinliğini ve tecrübesini sergiliyordu. Teşkilattayken profesyonel anlamda heba olduğunun farkına vardı. Berbattı —yani tecrübesizdi— ama bunun çocuklar için iyi olmayacağını anladı ve sonra doğru olanı yaptı,” dedi. Burns için asıl mesele, bana söylendiğine göre, CIA’deki bazılarının da fark ettiği üzere, hırstı: “Dışişleri Bakanı olduğunuzda, dünya sizin olur.”

Yetkili, “CIA’i yönetmek o kadar da zor değil,” diye konuştu. Yetkili, 1977 yılında Başkan Jimmy Carter tarafından CIA direktörlüğüne atanan emekli donanma amirali Stansfield Turner’ı örnek gösterdi. Turner ve Carter, ABD Deniz Harp Okulu’nda birlikte asteğmenlik yapmışlardı. Turner emekli olduktan sonra okyanus yolculuklarında konuşmalar yapmaya başlamıştı.

(*) Hersh’ün kaynağı, esasında burada meşrubat tozu anlamına gelen “kool-aid” kelimesini mecaz anlamıyla kullanıyor. (ç.n.)

Çok Okunanlar

Exit mobile version