Eski gazeteler bir dönemin ruhunu kavramak, dolayısıyla karşılaştırmalı analizler yapabilmek için en gerekli şeylerden biri. Sadece belli meselelerde kamuoyu algısını tespit etmek için değil devletlerin tutumundaki değişiklikler ve benzerlikleri göstermek için de önemli bunlar.
Aşağıdaki yazı, Sovyetler Birliği’nin resmi hükümet organı (“SSCB Halk Temsilcileri Sovyeti Haberleri”) İzvestiya ile resmi parti organı (“SBKP Merkez Komitesi Organı”) Pravda’da, başka bir deyişle Sovyet yönetiminde 12 Eylül askeri faşist darbesinin nasıl yansıdığını, 12 Eylül’den 31 Aralık 1980’e kadar Türkiye ile ilgili bütün haberlerini inceleyerek ele alıyor.
İzvestiya darbe haberini aynı gün akşam baskısında vermiş. Şöyle diyor:
“Ankara sabahı boş caddelerle karşıladı. Tanklar ve zırhlı araçlar başkentin bütün anayollarını kapatmış, hükümet binalarını bloke etmişti. Perşembeyi cumaya bağlayan gece Türk Silahlı Kuvvetleri ülkede iktidarı ellerine aldı. Askerler genelkurmay başkanı Kenan Evren’in başkanlığında Milli Güvenlik Konseyi kurdular. Anayasa askıya alındı. Parlamento dağıtıldı. Demirel hükümeti devrildi. Bütün siyasi partilerin, sendikaların ve sosyal örgütlerin faaliyeti de durduruldu. Ülkede sıkıyönetim ve sokağa çıkma yasağı ilan edildi. Sokaklarda askerler devriye geziyor. Radyo halka sükuneti koruma çağrısı yapıyor. …”
Pravda’nın 12 Eylül’le ilgili ilk yayını ise ertesi gün, Ankara muhabiri A. Filippov’un 12 Eylül’de geçtiği iki haber. Bu haberlerde darbeci Milli Güvenlik Konseyinin açıklaması aktarılıyor; “ülkede durumun sakin olduğu ve herhangi bir şiddet eylemi veya kurbanla ilgili haber ulaşmadığı” söyleniyor. Evren’in ilk radyo konuşması da haberde geniş yer bulmuş: “General Evren Türkiye’nin NATO’ya bağlılığını koruyacağını, imzaladığı bütün uluslararası anlaşmalara saygı göstereceğini ve bütün komşu ülkelerle eşitlik, karşılıklı saygı ve içişlerine karışmama temelinde iyi ilişkileri devam ettireceğini vurguladı.”
Aynı gün İzvestiya, Evren’in ilk konuşmasını daha ayrıntılı vermiş: “Evren’in dediğine göre dağıtılan parlamentonun üyeleri parlamento dokunulmazlığını kullanarak kanunları ihlal edenler dışında mahkemeler tarafından kovuşturulmayacak.” “Geçici olarak ordunun korumasında” oldukları bildirilen dört siyasi partinin liderlerinin “şartlar imkân verir vermez” serbest bırakılacağı da haberde belirtiliyor.
Bu ilk haberlerdeki “normalleşme” vurgusu Pravda’nın 14 Eylül’deki haberinin de vurgusu: gazete, “kısa bir süreliğine kesilen” demiryolu ve karayolu ulaşımının yeniden sağlandığını, havaalanları ve limanların açıldığını, yabancı ülke vatandaşlarının giriş çıkışına engellerin kaldırıldığını yazıyor, keza: “Posta, telgraf, marketler, dükkânlar, pazarlar, fırınlar ve apartman hizmetleri normal çalışıyor.” Pravda’nın yerel basından aktardığına göre pazartesi günü de milli ve özel bankalarla devlet kuruluşları yeniden çalışmaya başlayacakmış. Öte yandan: “İktidar için mücadele eden partilerin liderleri… tecrit edildi. Resmî açıklamalara göre bunlar askerlerin kontrolü altındaki güvenli yerlerde bulunuyor.” Gazete Evren’in açıklamasına göre son iki yıldır “aşırılıkçılar” tarafından girişilen terör sonucu 5241 kişinin öldüğünü ve 14152 kişinin de yaralandığını eklemiş.
Pravda’nın “ideolojik yol göstericiliği” altında İzvestiya da ertesi gün “Durum normalleşiyor” başlığı atmış. Evren’in devlet başkanı yetkilerini üstlendiğini yazmış; durum da öyle bir hızla normalleşiyormuş ki: “Ülkede sükûnet korunuyor, sokağa çıkma yasağı süresi kısaltıldı.” İzvestiya, Demirel ve Ecevit’in Gelibolu’da askeri yetkililerin gözetimi altında bulunduklarını, yabancı ajansların haberlerine göre ise MHP genel başkanı Türkeş’in de tutuklandığını belirtmiş.
İzvestiya ertesi gün şöyle yazıyor: “Milli Güvenlik Konseyi Türkiye Cumhuriyeti’nin ilk cumhurbaşkanı Kemal Atatürk’ün ‘yurtta sulh cihanda sulh’ ilkelerini takip etmekte kesin kararlı olduğunu açıkladı.” Durum normale dönerken: “Fiilen bütün kurum ve işletmeler faaliyetlerine yeniden başladı”. Ancak haberin en dikkat çekici cümlesi şu: “MGK grevleri yasakladı ve grevlerin sardığı özel işletmelerin sahiplerini de işçi ücretlerini yükseltmeye mecbur kıldı.” Demek ki güvenliğin tesisi için (sahi, başka neden olabilir ki?) grevler yasaklanmış ama ücret artışı metazori dayatılmış. Öyleyse Türkiye’de emekçi kesimler için durumun fena olmadığı anlaşılıyor. En dikkat çekici ikinci cümle: “Neofaşist ve sol aşırılıkçı örgütlerin elebaşı ve aktivistlerine yönelik de tutuklamalar bildiriliyor.” Demek ki demokratik gelişmeden yana olanlara dokunulmuyor; sadece faşistler ve “aşırı solcular” hedefte. İzvestiya Ankara ve İstanbul da içlerinde 27 şehirde belediye başkanlarının yerini askerlerin atadığı isimlerin aldığını da eklemiş.
Pravda ise aynı gün askeri yönetimin çağrısıyla ülkedeki diplomatik temsilcilerin Dışişleri bakanlığına çağrılarak bilgilendirildiğini yazıyor. Pravda’nın Ankara temsilcisi A. Filippov’un ulusal radyo ve televizyon yayınlarından aktardığına göre “iş hayatı” normalleşmiş, özel ve devlet sektöründeki bütün işletmeler faaliyetlerine tekrar başlamışlar. Darbecilerin patronlardan ücret artışı istediği hatırlatmasını da yapmış Filippov, üstelik öyle böyle bir artış değil: “Bir dizi tesiste ve yönetim aygıtı alanındaki grevler kesildi. İşletmecilere ve kurum yöneticilerine ülkedeki pahalılığın artışını dikkate alarak derhal grevcilerin başlıca ekonomik taleplerini kabul etmeleri ve yüzde 70’e varan ücret artışları yapmaları öneriliyor.” Belirtmek gerek; “grevlerin kesildiği” ifadesi yasaklandığı değil kendiliğinden bitirildiği iması taşıyor. TİP genel başkanı Behice Boran’ın İstanbul’da ev hapsinde tutulduğu özellikle vurgulanmış. Haberin en ilginç cümleleri şunlar: “Son iki gündür askeri yetkililer çok sayıda aşırı solcu ve neofaşist aşırılıkçıyı gözaltına aldılar. Tutuklananlar arasında bu yılın temmuz ayında eski başbakan N. Erim’i öldüren terörist grupları da var. Yetkililerin emriyle neofaşist Milliyetçi Hareket Partisi’nin yayın organı Hergün kapatıldı. Yerel Aydınlıkçıların gazetesi Aydınlık da yasaklandı.” Pravda’nın çaldığı tel, tıpkı İzvestiya gibi, “askeri yönetimin” (darbeciler ifadesi özellikle geçmiyor) sola değil “aşırı sola” ve “neofaşistlere” karşı olduğu.
Ankara mahreçli haberlerde hayırhah tutumun örneklerine aşağıda da rastlayacağız. Ancak Avrupa başkentleri mahreçli haberlerde başka ve nesnel bir eğilim var. Örneğin Pravda’nın Bonn temsilcisi V. Mihaylov 18 Eylül’de ABD dışişleri bakan yardımcısı Warren Christopher’in Bonn’a planlanmamış bir ziyarette bulunduğunu, görüşmelerde “Türkiye’deki olayların” da ele alındığını bildiriyor. Mihaylov’a göre Türkiye’deki darbe NATO üyeleri arasındaki eski tartışmaları tekrar alevlendirmiş, “NATO’nun Türkiye’yi çok büyük ölçüde militarize etmesi ve askeri köprübaşına dönüştürmesinin ülkeyi ekonomik felakete sürüklemekte ve iç çelişkileri patlama noktasına kadar kızdırmakta olduğu” endişeleri varmış. Dahası, “Washington’un Avrupalı müttefiklerinden bir kısmı artık bu siyasetin devam etmesine karşı çıktılar.” Mihaylov, Belçika ve Danimarka’nın Türkiye’de planlanmış NATO tatbikatının iptalini istediklerini, ancak ABD ve Almanya’nın karşı çıktığını, bunun üzerine Belçika’nın tatbikata katılmayacağını açıkladığını da bildiriyor.
Pravda’da 14 Ekim’de yayınlanan ve NATO liderlerinin Yunanistan’ın NATO’nun askeri kanadına dönmesi çabalarına hız verdiğini vurgulayan Brüksel mahreçli haberi de bu türden. Yunanistan 1974’te Kıbrıs harekatının ardından NATO’nun “ataletini” protesto için askeri kanattan ayrılmıştı. Gazete ayrıca ABD’nin Avrupa’daki kuvvetlerinin komutanı Rogers’in Türkiye’de Yunanistan meselesiyle ilgili görüşmeler yaptığını da belirtiyor: “Yerel gazetelerin değerlendirmelerine bakıldığında Rogers… son üç haftadır üç defa Ankara’ya gitti ve ‘Yunanistan ve Türkiye’nin niyetleri hususunda tam bir iyimserlik içinde’”. Bu Rogers, bilindiği gibi, Evren’in “yakın dostu” (öyle demişti faşist darbenin lideri); Yunanistan’ın NATO’nun askeri kanadına dönmesi de bu “dostluğun” eseri.
16 Ekim’de İzvestiya’da da Brüksel mahreçli bir haberde aynı nesnel ve doğru tutum şu ifadeyle formüle edilmiş: “Türkiye’deki darbe ABD’nin desteğiyle yerli gericilik tarafından gerçekleştirildi.” Bu, üç buçuk ay boyunca darbenin gerçek niteliğiyle ilgili Pravda ve İzvestiya sayfalarında yer alan tek doğru cümle.
Ama Avrupa mahreçli yazılar darbenin ABD destekli olduğunu açıkça ima ederken Ankara mahreçli haberler toz pembe bir tablo çiziyor.
Pravda aynı gün Evren’in basın toplantısının ayrıntılı bir haberini de vermiş.
Bu toz pembe tablo, darbecileri neredeyse halkın dostu ilan eden eğilimi yıl sonuna kadar görmeye devam ediyoruz.