Eskiler doğrunun gerekirse yüz seksen kere tekrarı için yukarıdaki sözü kullanagelmişler, tekrar güzeldir, yüz seksen kere de olsa anlamında… Suriye ile uzlaşmanın çok büyük faydaları olacağını özellikle de kanayan pek çok yaramızın (terörle mücadele) sarılmasında ve maliyetlerimizin en aza indirgenmesinde (sığınmacıların geri gönderilmesi) başka çaremiz bulunmadığını, mevcut politikanın bütün yönleriyle iflas ettiğini ve sürdürülemez hale geldiğini o kadar çok anlattım ki, bazı okuyucularım ve dinleyicilerim ‘Hocam dilinizde tüy bitti’ demekten kendilerini alamadılar. Ben de cevaben ‘sadece dilimde değil klavyede de tüy bitti’ diye ilavede bulundum.
Aynı konuyu kısmen farklı bir jeopolitik gündemde bir kez daha ele alırken hemen konuya girelim ve son söyleyeceklerimizi ilk başta hatırlatalım. Türkiye olarak biz Suriye ile uzlaşmamakta ısrar ederek kendimize birkaç temel konuda zarar veriyoruz. Birincisi Suriye ile birlikte hareket etmenin alandaki operasyonel faydalarından yararlanamıyoruz. Eğer uzlaşmış ve sahada asgari düzeyde işbirliği yapıyor olsak şu anda güvenlik kuvvetlerimizin PKK/PYD’ye vurduğu darbeleri belki de beş ila on misli daha etkili hale getirebileceğiz. Fakat bunu inatla yapmıyoruz. İkincisi izlediğimiz Suriye politikası ile bu ülkenin anayasal yapısını değiştirmeye çalıştığımız için Suriye’de kukla devlet oluşturmaya çalışan PKK/PYD ve Amerika’nın ekmeğine dolaylı olarak yağ sürüyoruz. Ve en az bunlar kadar önemli olan psikolojik faktörü ihmal ediyoruz. Öyle ki, eğer Suriye ile hemen uzlaşıp hem alanda hem de genel olarak bölge siyasetine yönelik olarak tam bir işbirliği içerisine girsek, Fırat’ın doğusunda tutunmaya çalışan PKK/PYD ve Amerika üzerinde ciddi bir psikolojik baskı oluşturmuş olacağız, özellikle çok kutuplu dünyada Amerika’nın gücü ve etkisi azalırken… Ama yapmıyoruz.
NEDEN ŞEHİT VERİYORUZ TARTIŞMASI
Her şehit haberi içimizi yakıyor; ama böyle haberlerin hemen ardından neden şehit verdiğimizi tartışmak gerçekçi değil; çünkü PKK/PYD gibi Amerika’nın tam askeri desteğini alan bir terör örgütüne karşı silahlı mücadele verirken neden şehit verdiğimizi sorgulamak mantıklı olamaz. Önceki yıllarda geniş ölçüde Suriye, Yunanistan ve Kıbrıs Rum Kesimi başta olmak üzere bölge ülkelerinden askeri, siyasi ve lojistik destek ve yardım alan PKK aynı dönemlerde ve halen de Avrupa ülkelerinde rahatlıkla örgütlenerek mali kaynak temin edebiliyor hatta Türkiye içinden dağa çıkan/çıkarılan/kaçırılanlara ilaveten Avrupa’dan da insan gücü sağlayabiliyordu. Son yıllarda özellikle Amerika’nın Irak’ı işgaliyle başlayan (2003) dönemde bu örgüt tamamen Amerika’nın askeri ve siyasi kontrolüne girmiş durumda. Buna benzer bir terör örgütünü Amerika Yunanistan’a karşı Girit Adası veya Kuzey Yunanistan’da Makedon azınlık veya yerlerinden sürülen Arnavutlar üzerinden oluştursa, bu denli askeri, siyasi ve finansal destek verse; ayrıca böyle bir örgüte Türkiye de tam manasıyla yardım etse yani Yunanistan ve Kıbrıs Rum Kesimi’nin Türkiye’ye karşı PKK’ya kol kanat gerdiği gibi yapsa Yunanistan gibi bir devlet en fazla on yılda havlu atardı yani bölünürdü. Türkiye’nin bölünmeyi bırakın hem silahlı hem de sosyal ve ekonomik mücadeleyi kazanmış olduğunun altını çizmek gerekir. Burada eksik olan, bölgesel bir politika ile bu mücadelenin takviye edilmemesidir.
TÜRKİYE’DEKİ SORUN NEDEN BİR MİLLİ KİMLİK MESELESİ DEĞİL?
Türkiye’nin en büyük avantajı PKK’nın bir milli mücadele örgütleyememiş olmasıdır. Ülkenin anayasal yapısının ve/veya uygulamalarının etnik temelli olmaması, her bölgeye herkesin rahatlıkla yerleşebilmiş olması, olağanüstü sayıda karışık evlilik ile toplumun tam manasıyla karışması Atatürk’ün bu devleti nasıl modern esaslar üzerinde inşa etmiş olduğunu bir kere daha gösterirken o temellerin milletleşme açısından ne denli önemli olduğunu da göstermektedir. Örneğin Kosova’da Arnavutlar ve Sırplar Osmanlı’dan itibaren birbirlerini ‘öteki’ olarak algılamışlar; Kraliyet Sırbistan’ı, Birinci Yugoslavya (1919-1939) ve hatta Komünist Yugoslavya (1944-1991) dönemlerinde de bizde yaşanan toplumsal entegrasyon ile karşılaştırılabilecek biçimde içi çe girmemişler ve en ufak bir dağılma ihtimali ortaya çıktığında birbirlerine karşı tavır almışlardır. Doktora tez çalışmaların sırasında ve sonrasında eski Yugoslavya ve dağılma sonrası ortaya çıkan devletlerde bunları bizzat gözlemleme fırsatı bulmuştum.
Türkiye’nin kuruluş temelleri modern/sağlam ve toplumsal yapısı dağılmayı değil bir arada kalmayı teşvik edici yapıda olmakla birlikte bu terör örgütü neden ayakta kalıyor? Bunun sebebi Amerika’nın bu örgütü ne amaçla kullanmakta olduğu sorusuyla doğrudan alakalıdır. Açıkçası Amerika Orta Doğu’da Türkiye, Irak, Suriye ve İran’dan parçalar kopararak bir Kürdistan devleti kurmaya çalışmaktadır ve sorunun esası budur. Normalde bu projeyle toprak bütünlükleri tehlike altında olan bu dört devletin her manada birlikte hareket etmeleri beklenir; ancak geçmiş yıllarda özellikle Türkiye’nin izlediği ve ulusal çıkar esaslı olmayan hatta çıkarlarımıza büyük ölçüde zarar veren politikalar yüzünden böyle bir birliktelik gerçekleştirilemedi. O yıllarda özellikle şimdiki iktidarın o yıllarda siyasal Kürtçülük konusundaki kafa karışıklığı, söz konusu projenin ana unsurlarını ve amaçlarını yeterince anlamamış olması veya içindeki ulus devlet karşıtı kişi ve grupların politika belirlemede ön planda olması da bu sonuçta etkili oldu. Amerika’nın tek kutuplu dünyada olağanüstü bir askeri ve finansal güçle bu bölgeye asılması da belki buna mâni oldu.
Fakat Amerika ile yapılan işbirliği terörle mücadelemize hiçbir katkıda bulunmadı. Tam tersine, eğer Fırat Kalkanı, Afrin ve Barış Pınarı operasyonlarını yaparak Irak’ın kuzeyinde oluşturulan Barzani bölgesi ile Fırat’ın doğusunda Ankara’nın yanlış Suriye politikaları sayesinde oluşturulan PKK/PYD bölgesi birleştirilecek ve Barzani’nin el koyduğu Kerkük şehrindeki petrol Suriye’nin Türkiye sınırlarını yalayarak geçen bir koridorla Afrin ve İdlib üzerinden Suriye’nin Lazkiye limanının kuzeyindeki bir sahil bölgesine ulaştırılmış olunacaktı. Fakat bu proje konusunda hızla kafasını toparlayan Türkiye’nin başarılı Suriye operasyonları buna engel oldu ve böylece Barzani’nin ilan ettiği bağımsızlık da etkisiz kaldı. Amerika o tarihlerden itibaren Ankara’ya adeta kin kusuyor ve çok kutuplu dünyada gücü göreceli olarak azalmasına ve Türkiye gibi önemli/güçlü bir müttefiki kaybetme riskine rağmen bu politikayı bir süre daha devam ettirmek istiyor.
AMERİKA’YI BÖLGEDEN KOVMAK İÇİN
Açık konuşalım, Amerika’yı bu bölgeden kovmadan işler yoluna girmeyecektir. Ve Amerika’yı bu bölgeden kovmak bundan beş veya on yıl öncesine göre daha kolaydır. Bunun için Amerika’nın Kürdistan projesiyle toprakları tehdit altında olan Türkiye, Suriye, Irak ve İran’ın kendi aralarındaki muhtemel sorun alanlarına değil ortak çıkarlarına odaklanmaları gerekir. İlk adımı Ankara Şam ile normalleşerek atmak durumundadır; çünkü böyle bir ABD projesine karşı söz konusu dört ülkenin başlangıçtan beri işbirliği yapamamakta olmalarının en önemli sebebi Türkiye’nin o dönemlerde izlediği yanlış politikalarıdır. PKK/PYD’ye karşı Adana Mutabakatı güncellenerek (buraya Suriye’yi tehdit eden cihatçı terör örgütleri de dahil edilmelidir) yapılacak ortak mücadele Ankara ile Tahran arasındaki ilişkileri de stratejik işbirliği seviyesine çıkaracak ve Irak merkezi hükümetini de kendi ayakları üzerine daha sağlam basar hale getirecektir. Böyle bir işbirliği projesinde Barzani yönetimi ile de taktik işbirliği yapılarak hem PKK’ya hem de Talabani güçlerine baskı yapmak mümkün olur.
Türkiye-Suriye normalleşmesi adeta bir beka sorunu haline gelen geçici sığınmacıların geri gönderilebilmesinin de önünü açarken Amerika ve PKK/PYD üzerinde kelimenin tam anlamıyla psikolojik baskı oluşturacaktır. Neticede Amerika’nın bu bölgede sınırlı sayıda asker ve teçhizatı bulunuyor. Irak merkezi hükümeti de böyle bir senaryoda Amerika’ya daha fazla baskı yaparak kuvvetlerini ülkesinden çekmesini isteyecektir ki, zaten yıllardır bu talebi zaten dillendiriyor. Böyle bir normalleşme süreci PKK/PYD üzerinde öylesine yıkıcı bir psikolojik etki yapacaktır ki, o zaman güvenlik kuvvetlerimizin vurduğu her yumruk adeta beş ila on misli daha etki yaratacak ve hem PKK hem de bölgeyi sürekli karıştıran Amerika sorunlarının sonunu görmeyi mümkün kılacaktır. Çok kutuplu dünyada kaçınılmaz olan bu gidişatı hızlandırmak elimizde.