DÜNYA BASINI

The Economist soruyor: Serbest piyasa tarihe mi karıştı?

Yayınlanma

Britanya’nın en önemli dergilerinden The Economist, on yıllardır ‘iktisadi gelişmenin motoru’ olarak nitelendirilen serbest piyasa anlayışının tarihe karışıp karışmadığını kapağına taşıdı.

Devletler tarafından korumacı, sübvansiyonlu, müdahaleci bir anlayışın gündeme getirildiğini savunan dergi, bunun nedenleri arasında kırılgan tedarik zincirleri, ulusal güvenliğe yönelik artan tehditler, enerji dönüşümü ve hayat pahalılığı krizini sıralıyor.

“Bunların hepsini bir araya getirdiğinizde, açık piyasalar ve sınırlı devlet varsayımının ne kadar sistematik bir şekilde terk edildiği ortaya çıkıyor,” diyen The Economist, bu durumun ünlü dergi için ‘alarm verici bir eğilim’ olduğunun altını çiziyor. 1843 yılında ‘serbest ticaret ve devletin mütevazı rolü için’ kurulduğunun altını çizen dergi, bugünlerde bu ‘klasik liberal değerler’in pek de popüler olmadığını kabul ediyor. The Economist, “Bugün Washington’da serbest ticareti savunursanız, umutsuz bir saflık içinde olduğunuzu düşünüp alay ederler,” diye yazıyor.

‘Anavatan ekonomisi’ olarak nitelendirdiği iktisadi politikaların en nihayetinde hayal kırıklığı ile sonuçlanacağını savunan dergi, bu korumacı iktisadın neyin yanlış gittiğini yanlış teşhis ettiğini, devlete karşılanamayacak sorumluluklar yüklediğini ve hızlı bir sosyal ve teknolojik değişim dönemini berbat edeceğini öne sürüyor. The Economist’e göre ‘iyi haber’ ise bu politikaların “eninde sonunda kendi sonunu getirecek olması.”

The Economist, yeni rejimin merkezinde, korumacılığın açık pazarların yarattığı sarsıntıyla baş etmenin yolu olduğu fikrinin yer aldığını belirtiyor. Çin’in başarısının işçi sınıfından batılıları, malların sınırlar arasında serbest dolaşımından kaybedecek çok şeyleri olduğuna ikna ettiğini savunan dergi, “Çin’in ‘devlet kapitalizmi’ altındaki yükselişi, kurallara dayalı ticareti göz ardı etmesi ve Amerikan gücüne meydan okumasıyla, zengin ve gelişmekte olan ekonomilerde müdahale için bir gerekçe olarak ele alındı,” diye yazıyor.

Bu korumacılığın ekstra hükümet harcamalarıyla birlikte ilerlediğine dikkat çekiliyor. Sanayinin, enerji dönüşümünü hızlandırmak ve stratejik malların tedarikini garanti altına almak için sübvansiyonları ‘silip süpürdüğüne’ dikkat çeken dergi, pandemi sırasında hane halkına yapılan büyük yardımların devletten beklentileri artırdığının altını çiziyor.

“Bu koruma, harcama ve regülasyon karışımının ağır bir bedeli var,” diyen The Economist, teşhisin yanlış konulduğunu, COVID-19 salgını ve Ukrayna savaşının, serbest piyasaların planlamadan ‘şoklar karşısında daha iyi işlediğini’ gösterdiğini savunuyor.

Enerji ve yapay zeka geçişlerinin herhangi bir devletin planlayamayacağı kadar büyük olduğunu savunan dergi, “Fikirlerin merkezden gelen kontrol listeleriyle değil, piyasalar tarafından test edilmesi ve yönlendirilmesi gerekir. Aşırı regülasyon yenilikçiliği engelleyecek ve maliyetleri artırarak değişimi daha yavaş ve sancılı hale getirecektir,” diyor.

Dergi, kusurlarına rağmen, ‘anavatan ekonomisini’ dizginlemenin zor olacağını kabul ediyor ve devlet bütçeleri büyüdükçe, bunlardan beslenen özel çıkar gruplarının da büyüyeceğini ve etkili olacağını yazıyor.

The Economist, değerlendirmesini şöyle bitiriyor:

“Değişim geldiğinde, en azından demokrasilerde, şaşırtıcı derecede hızlı olabilir. 1970’lerde serbest piyasalar lehine dönen rüzgar, neredeyse bugün aleyhlerine döndüğü kadar hızlı bir şekilde Margaret Thatcher ve Ronald Reagan’ın seçilmesine yol açtı. Klasik liberallerin görevi, fikirlerini daha tehlikeli, birbirine bağlı ve kırılgan bir dünyaya uyarlayan yeni bir konsensüs tanımlayarak bu ana hazırlanmaktır. Özellikle Amerika ve Çin arasındaki rekabet karşısında bu kolay olmayacaktır. Ama geçmişte yapıldı. Ve ödülü düşünün.”

Çok Okunanlar

Exit mobile version