Editörün notu: Aşağıda sıcağı sıcağına çevirisini verdiğimiz makalenin yazarı Electronic Intifada yayının genel yayın yönetmeni Ali Abunimah. İsrail’in 1 yılı aşkın süredir Gazze’ye yönelik yürüttüğü soykırıma varan askeri saldırı, yeni Trump yönetiminin müdahalesiyle 19 Ocak’tan itibaren duracak. Filistin direnişinin veya İsrail saldırganlığının kazanıp kazanmadığına ilişkin tartışmalar bir süre daha devam edecek gibi görünüyor. Abunimah, İsrail’in askeri ve siyasi hedeflerine ulaşamadığını, Filistin direnişinin ise aslında daha önce işgalci güçlerin zafer ilan ettiği bölgelerde siyonistlere karşı silahlı mücadelesini sürdürmeye devam ettiğine işaret ediyor. Direnişin askeri kapasitesi, yazara göre, İsrail’in içerisinde de kamuoyu değişikliğine neden olmuş durumda. Elbette, en büyük faktörler arasında, Trump da yer alıyor.
Trump neden İsrail’e Gazze’ye yönelik savaşını sonlandırması için baskı yapıyor?
Ali Abunimah
Electronic Intifada
15 Ocak 2024
Çarşamba sabahı itibariyle Filistin’de, Gazze’deki İsrail soykırımını sona erdirecek ve Filistinli ve İsrailli esirleri serbest bırakacak bir anlaşmanın yakın olduğuna dair umutlar hâlâ yüksekti.
Doha’daki müzakerecilerin, en az on binlerce kişinin ölümüne ve milyonlarca kişinin hayatının altüst olmasına neden olan, 15 aydan fazla bir süredir İsrail’in acımasız bombardımanı ve açlık gibi tarifsiz zulümlerine maruz kalan bir halka rahat bir nefes aldıracak bir anlaşmanın son detaylarını belirledikleri bildirildi.
Anlaşma kabul edildiği ve uygulandığı takdirde İsrail için büyük bir stratejik yenilgi anlamına da gelecek.
Medyada yer aldığı şekliyle anlaşmanın ana hatları, mayıs ayında ABD Başkanı Joe Biden tarafından ortaya konan ve Hamas tarafından kabul edilen çerçeveye dayanan üç aşamalı bir süreci öngörüyor.
Buna göre derhal ateşkes ilan edilecek, büyük miktarda insani yardım girişi sağlanacak ve İsrail Gazze’den kademeli olarak çekilecek, buna birkaç hafta sürecek esir takası eşlik edecek.
Salı günü BreakThrough News kanalındaki Dispatches programında gazeteci Rania Khalek ile tartıştığım kilit soru, geçen yıl hiçbir yere varmayan aynı anlaşmanın neden şimdi imzalanmak üzere olduğuydu.
Geniş kapsamlı bir tartışmada ayrıca Suriye hükümetinin çöküşü, Direniş Ekseninin geleceği ve çok daha fazlası hakkında konuştuk. Tüm tartışmayı videoda izleyebilirsiniz.
Direniş hâlâ güçlü
Khalek’e de söylediğim gibi, iki kilit faktör direnişin gücü ve bir haftadan kısa bir süre sonra ABD Başkanı olarak Beyaz Saray’a dönecek olan Donald Trump.
Genel kanının aksine Trump, İsrail’e Tel Aviv’i şoke eden ve Biden yönetiminin uygulamayı kesinlikle reddettiği türden olağanüstü bir baskı uyguluyor.
15 ay sonra Filistinli direniş savaşçıları, İsrail’in işgalinin ilk haftalarında girdiği ve sözde kontrol altına aldığı kuzey bölgeleri de dahil olmak üzere, Gazze’nin bulundukları her yerinde İsrail işgal güçlerine saldırmaya devam ediyor.
Ağır kayıplar ve sürekli yıpranma, aylardır İsrail ordusunun, büyük ölçüde sağlam kalan geniş bir tünel sistemiyle hareket eden bir direnişi yenmek için nafile bir çaba sürdürme yeteneğini ve moralini tüketiyor.
Bunun ışığında, İsraillilerin açık bir çoğunluğu artık savaşı sona erdirecek kapsamlı bir anlaşmayı destekliyor, sadece İsrail’in gelişigüzel bombardımanından kurtulan esirler eve dönene kadar geçici bir duraklamayı değil. Bu, 7 Ekim 2023 direniş operasyonu nedeniyle Gazze’deki Filistinlilerden intikam alma arzusu doyumsuz görünen İsrail kamuoyunda büyük bir değişim.
Gücün gerçekte saklı olduğu yer
Diğer kilit faktör ise Trump’ın müdahalesi. Seçilmiş başkan geçen hafta Orta Doğu temsilcisini göndererek İsrail’e haddini bildirdi.
İsrail ile ABD arasındaki gerçek güç ilişkilerini sembolik bir şekilde ortaya koyan Steve Witkoff, geçtiğimiz cuma günü Binyamin Netanyahu’nun ofisine ertesi gün İsrail’e geleceğini ve kendisiyle görüşmek istediğini bildirdi.
İsrail gazetesi Haaretz’e göre Netanyahu’nun yardımcıları “kibarca bunun Şabat günü olduğunu ama başbakanın kendisiyle cumartesi gecesi memnuniyetle görüşebileceğini” söyledi.
Haaretz, “Witkoff’un açık tepkisi onları şaşırttı” diye ekledi. “Onlara aşağılayıcı bir İngilizceyle Şabat’ın kendisini ilgilendirmediğini açıkladı. Mesajı açık ve netti.”
Netanyahu Trump’ın elçisinin emirlerine itaat etti ve “Witkoff ile resmi bir görüşme yapmak üzere” emredildiği gibi ofisine gitti ve ardından anlaşmayı imzalamak üzere Katar’a döndü.
Haaretz’e göre bu görüşmenin sonucu, “Witkoff’un İsrail’i, Netanyahu’nun son altı ayda defalarca reddettiği bir planı kabul etmeye zorlaması” ve İsrailli esirlerin serbest bırakılmasının Filistinli esirlerin serbest bırakılması, savaşın sona ermesi ve İsrail’in Gazze’den aşamalı da olsa tamamen çekilmesi şartına bağlı olduğu yönündeki tutumundan vazgeçmeyen Hamas’a ciddi bir taviz vermesi oldu.
Bu tek hareket, İsrail lobisinin ABD hükümeti üzerinde belirleyici bir etkiye sahip olduğu efsanesini yıkabilir.
Stratejik bir yenilgi
İsrail’in devam eden soykırımının korkunç ve hâlâ tam olarak bilinmeyen bedeli karşısında bu nasıl İsrail için stratejik bir yenilgi ve Filistin direnişi için bir zafer anlamına gelecektir?
Basitçe ifade etmek gerekirse, İsrail Netanyahu’nun defalarca sözünü ettiği “topyekûn zafere” ulaşmakta tamamen başarısız olacaktır.
Netanyahu haziran ayında ABD Kongresinde yaptığı konuşmada, “Hamas teslim olur, silahsızlanır ve tüm rehineleri geri verirse Gazze’deki savaş yarın sona erebilir,” demişti. “Fakat bunu yapmazlarsa İsrail, Hamas’ın askeri yeteneklerini ve Gazze’deki yönetimini yok edene ve tüm rehinelerimizi eve getirene kadar savaşacaktır.”
Başbakan, “İşte tam zafer budur ve daha azına razı olmayacağız,” diye eklemişti.
Eğer bu anlaşma gerçekleşirse İsrail bu hedeflerin hiçbirine ulaşamamış olacak: Hamas yok edilmemiş ya da silahsızlandırılmamış olacak. Savaş sonrası düzenlemeler ne olursa olsun Hamas Gazze’de fiili kontrolü elinde tutmaya devam edecek ve İsrail neredeyse 500 gün süren soykırıma varan imha ve eşi benzeri görülmemiş kitlesel yıkımın ardından kuşatma altındaki küçük bir bölgeye kendi iradesini dayatmayı başaramamış olacak.
İsrail’in Gazze halkını etnik olarak temizleme ve Yahudi sömürgecilerle yeniden yerleştirme yönündeki pek de gizli olmayan arzuları yenilgiye uğratılmış olacak.
Dahası, İsrail bir zamanlar dünyada sahip olduğu yere geri dönmeyecek. Her zamankinden daha fazla, liderleri ve askerleri kaçak savaş suçluları olan, dünyayı özgürce dolaşamayan, hor görülen birer parya olacak.
Beklenmedik baskı
“Trump’ın şu anda uyguladığı baskı İsrail’in ondan beklediği türden bir baskı değil. Meselenin özü bu baskıdır,” dedi Netanyahu’nun bir vekili geçenlerde.
Başta İsrailli liderler olmak üzere herkes, ilk döneminde olabildiğince İsrail yanlısı olan Trump’ın Netanyahu üzerinde herhangi bir baskı kurmasına şaşırmış görünüyor.
ABD seçim kampanyası sırasında Trump, İsrail’in Gazze’deki “işini bitirmesine” izin vermekten bahsetmişti ki bu hem kendi tabanı hem de İsrail hükümeti için heyecan verici bir söylem anlamına geliyordu.
Bu yazarın da belirttiği gibi, başka bir şeylerin döndüğüne dair ilginç bir gösterge, Trump’ın bu ayın başlarında sosyal medyada Netanyahu’yu ziyadesiyle eleştiren bir video yayınlamasıydı.
Videoda Columbia Üniversitesi profesörü Jeffrey Sachs, Netanyahu’yu ABD’yi Irak’taki savaşa sürüklemekle, ABD’nin İran’la savaşa girmesini sağlamaya çalışmakla suçluyor ve İsrail liderini “derin, karanlık bir orospu çocuğu” olarak nitelendiriyor.
Bu, Biden’ın aksine Trump’ın koşulsuz desteğine kesin gözüyle bakılamayacağının bir işaretiydi.
Fakat daha önce de işaretler vardı: Temmuz ayında, daha ABD seçimlerinden önce, Trump Netanyahu’ya Gazze’deki savaşın Trump göreve dönmeden önce sona ermesini istediğini söyledi.
Trump’ın elçisi Witkoff’un da bu son tarih konusunda kararlı ve tutarlı olduğu bildiriliyor.
Ve kampanyanın son aşamalarında Trump, Biden-Harris yönetiminin soykırıma verdiği amansız destekten tiksinen geleneksel olarak Demokrat ağırlıklı seçmenlere kur yapmıştı.
“Michigan’daki ve ülke genelindeki Müslüman ve Arap seçmenler sonu gelmeyen savaşların durmasını ve Orta Doğu’da barışa dönülmesini istiyor. Tek istedikleri bu,” demişti Trump, diğer tüm kararsız eyaletlerle birlikte kazandığı Michigan’daki bir mitingde.
Trump’ın motivasyonu nedir?
Khalek ve bu yazarın da tartıştığı gibi, Trump’ın İsrail’e baskı yapma konusundaki şaşırtıcı istekliliğinin arkasında ne olabileceğini anlamak için Filistin mücadelesine herhangi bir sempati duyduğunu düşünmek gerekmiyor.
Trump genellikle öngörülemez ve değişken olsa da, dünya görüşünün tutarlı bir yönü, Amerika’nın geleneksel “müttefiklerini” Amerikan cömertliğinden yararlanan müşteri devletlerden başka bir şey olarak görmemesi.
Onlara karşı duygusal bir bağlılığı yok gibi görünüyor ve onları “Önce Amerika” gündemi için hayati önemde görmüyor.
İlk döneminde, transatlantik güvenlik ittifakının temel taşı olduğu varsayılan Almanya’yı, ülkede konuşlu ABD birliklerinden “servet kazanmakla” suçladığında NATO’ya bakışı buydu.
Görünürdeki müttefik ve ortaklarından milyarlarca dolar talep ederek, “Neden ülkeleri savunalım ve karşılığını almayalım?” diye gürlemişti.
Şimdi bu tutumunda daha da inatçı.
ABD’nin en büyük ticaret ortağı olan Kanada’ya bile saldırarak ABD’nin sömürüldüğünü ve Kanada’nın mallarına ihtiyacı olmadığını söyledi.
Hatta ABD’nin Kanada’yı 51. eyalet olarak bünyesine katması çağrısında bulundu.
Trump’ın uzun zamandır transatlantik egemen sınıflar tarafından –ikincil de olsa– ortak olarak görülen ülkeleri küçümsediği düşünüldüğünde, İsrail’e neden farklı davrandığı sorusu akla geliyor.
Özellikle de İsrail’in uzun zamandır Amerikan cömertliğinin en büyük alıcısı olduğu bir dönemde.
En azından Trump, İsrail’in faturalarını Amerika ödediği için emirleri de Amerika’nın vereceği yaklaşımını benimseyecek gibi görünüyor.
Gazze anlaşması henüz tamamlanmamış olsa da, Trump’ın müdahalesiyle birkaç gün içinde kaydedilen ilerleme, Washington’un emir vermesinin ABD-İsrail ilişkisinin gerçek doğası olduğunun ve her zaman da öyle olduğunun altını çiziyor.
Bu gelişmeler, Biden yönetiminin ateşkes sağlamadaki başarısızlığının her zaman kasıtlı olduğunu ve Demokrat Parti hükümetinin soykırımı silahlandırmayı ve desteklemeyi olumlu bir şekilde seçtiğini şüpheye yer bırakmayacak şekilde ortaya koyuyor.
Bunun için hesap verilmesi gerekecek.
Trump’ın bölge için daha büyük planlarının ne olduğu henüz belli değil.
Yaygın olarak belirtildiği üzere, Trump’ın en cömert kampanya bağışçılarından biri fanatik İsrail yanlısı milyarder Miriam Adelson.
Adelson, 100 milyon dolarlık bağışını Trump’ın İsrail’in işgal altındaki Batı Şeria’yı ilhak etmesine destek vermesi şartına bağladığı yönündeki haberleri yalanladı.
Fakat onun ve Trump’ın tabanının diğer unsurlarının, Trump’ın kendisinin de söz verdiği gibi, Filistin dayanışma hareketine yönelik daha fazla iç baskı da dahil olmak üzere, aşırı Filistin karşıtı önlemleri uygulamak için yönetime yakın ve yönetim içindeki konumlarını kullanacaklarına şüphe yok.
Trump bu vaadini yerine getirirse ve getirdiğinde de kimse şaşırmamalı.
Fakat Trump, Çin’in, Rusya’nın ve BRICS gibi yeni çok kutuplu oluşumların devam eden yükselişi göz önüne alındığında, göreve ilk geldiği zamana kıyasla göreceli olarak çok daha zayıf bir ABD’nin başkanı olarak geri dönüyor.
ABD artık iradesini tek taraflı olarak tüm dünyaya dayatamayabilir, fakat Güneybatı Asya’daki küçük soykırım bağımlısı İsrail’e iradesini dayatabilir.
Gazze’deki Filistin halkının iyiliği için, Trump’ın baskısının korkunç kan banyosuna mümkün olduğunca çabuk bir son vermesini umalım.