GÖRÜŞ

Trump’a suikast girişimi; gerçekleşen kehanet, Amerika’nın sağı/solu

Yayınlanma

ABD; kurumsal nizamının köşe taşlarını tutanların akıbetleri ve dünyanın yönelimini de etkileyecek politikalar bakımından büyük önem taşıyan bir başkanlık seçimine giderken, pek çok uluslararası gözlemcinin ‘kehaneti’ gerçek oldu. Amerikan kurumsal yapısını 2016-2020’deki ilk dönem başkanlığında salladıktan sonra 5 Kasım 2024’te yeniden seçilmeye oynayan Donald Trump, Cumhuriyetçi Parti’nin Wisconsin’deki Ulusal Kongresi’nin hemen öncesinde ölümden döndü.

Trump, 14 Temmuz’da (TSİ) cumartesi gününü pazara bağlayan gece Butler, Pennsylvania’daki mitinginde suikast girişimi atlattı. Son anda başını çevirdiği için sağ kulağını delen kurşundan şans eseri kurtuldu. Tetikçisi, ABD gizli servisinin keskin nişancısı tarafından tek kurşunla kafasından vuruldu. Trump yerine 50 yaşındaki Corey Comperatore hayatını yitirdi, iki kişi de yaralandı.

Suikast girişiminin icrası, tetikçisi ve gizli servisin akıllara durgunluk veren başarısızlığı eşliğinde 5 Kasım seçimi hesapları dahil pek çok tartışma ortalığı kaplamış durumda.

Öncelikle belirtmeli; başkanlara suikastlara alışık ABD için Trump’ın canına kast edeni, siyasal şiddete dair tartışmalar, ana akım medyanın tutumu ve bu tutumla şekillenen kamuoyu algıları açısından şimdiden ibret-i alemlik oldu.

Narsistik kişiliğiyle Trump’ın kendi kendini vurdurduğunu iddia edenler, ‘kurşun birkaç milim şaşsa…böyle bir riski kim alır? Hele Trump!’ sorusunu hiç düşünmüyor. Trump’ın kurtulmasını ‘siyasi olarak işine yaradı’ diye karşılayanlar, adamın hakikaten ölebileceğini hesaba katmıyor. Cumhuriyetçilerden sürekli ‘komplocu’ diye şikayet eden Demokratların işlerine gelen komploların ‘hevesli alıcıları olmalarını’ hiç saymıyorum.

Son tahlilde bütün siyasi hesaplar yeniden güncelleniyor. 27 Haziran’da faciaya dönen başkanlık münazarasında Trump karşısında açıkça ‘bunaklık’ sendromları göze batan Demokrat Başkan Joe Biden’ın adaylığından ‘kurtulma’ fırsatı da dahil…

TANIDIK SÖYLEMLER; NÜFUSUN YARISINA ‘TERÖRİST’ VE ‘NAZİ’ DEMEK

Amerikan siyasi tarihi başkanlara suikast ve suikast girişimleri bakımından zengin. Abraham Lincoln’den John F. Kennedy’ye, Theodore Roosevelt’ten Ronald Reagan’a uzanan bir dizi örnek mevcut. Trump vakası ise ABD siyaset ve sosyolojisinin 21’inci yüzyılda geldiği yeri yansıtıyor.

Trump ilk başkanlık döneminde kurumsal nizamın bir türlü ‘sindiremediği’ isim oldu. Başkanlığının sonlarına doğru bürokrasinin önde gelenleri ona nasıl ‘başkanlık yaptırmadıklarını’ anlattıkları makaleler bile yazmıştı. Trump’ın 2020’de kaybettiği seçime Demokratik Parti’nin kontrolündeki minik bir ‘isyan hali’ eşliğinde gidilmişti. Joe Biden’ın sandıktan çıkışı ve 6 Ocak’ta seçim sonuçlarına itirazın vardığı yer olan yine bir acayip Kongre baskını herkesin malumu. Biden 20 Ocak 2021’de başkanlık yeminini edince kurumsal nizam da rahat bir nefes almıştı.

Doğrusu tam tahmin ettiğim oldu. O dönemde ya Trump’ın yahut Trump’ı ‘aşacak’ devamcısının geleceğini öngörmüştüm. Nitekim Trump, Cumhuriyetçi Parti içindeki çatlakları kapatarak 2024 seçiminin adayı oldu. Biden’ın Adalet Bakanlığı’nın hakkında açtığı, kimileri tuhaf eyalet yasalarına dayalı eski defterleri içeren davalar da önünü kesmedi.

Dolayısıyla, ‘aday Trump’ın başına bir iş geleceği öngörüsünde bulunan ben dahil pek çok gözlemci için suikast girişimi beklenen bir gelişmeydi. Taşlarını döşeyenler ortadadır…

Joe Biden 6 Ocak Kongre baskını sonrası nüfusun Trump’ı destekleyen neredeyse yarısına yakın Amerikalı için ‘terörist’ yakıştırması bile yapmıştı. Biden, dört yıl sonra geçkin yaşında yeniden Trump’ın rekabeti ile karşı karşıya kalınca ‘Amerikan ulusunun ve Amerikan demokrasisinin tehdit altında olduğu’ söylemini benimsedi. Demokratik parti çevreleri Trump’a oy veren Amerikalıları ‘nazi’ ilan etti. Açıkçası algıları ve verdikleri tepkiler üzerinden küçümsenen, cahil görülen Cumhuriyetçi kitle ile bugün gelinen noktada ‘şehirli’, ‘aydın’ tabir edilen kitle arasında özünde ne fark olduğunu kestirmek zor. Zehirli algılar ikliminin siyasal şiddete davetiye çıkarmaması şaşırtıcı olurdu.

Tahmin edileceği gibi Biden, rakibinin atlattığı suikast girişiminin ardından kısa süreliğine ‘birleştirici lider’ karakterine büründü. Hatta X hesabından şöyle yazdı: “Aynı fikirde olmasak da düşman değiliz. Bizler komşuyuz, arkadaşız, iş arkadaşıyız, vatandaşız ve en önemlisi de Amerikalı dostlarız. Birlikte durmalıyız.”

Sözlerinin nasıl algılandığını 50 yılı aşkın kariyeriyle emektar aktör James Woods’un X hesabından verdiği yanıttan çıkarmak mümkün: “Yani biz Nazi değil miyiz? Hangisi, seni lanet riyakar?”

Eskiden Demokratları destekleyen, sıtkı sıyrılıp bağımsız olan ve anlaşılan artık Trump’ı açıkça destekleyen Woods, ‘çantacı, keş oğluyla birlikte yarım asırdır Amerika’yı vampir gibi sömürdüğünü’ söylediği Biden’ı ‘Amerikan işçilerine savaş açmakla’ da itham ediyor.

AMERİKA’NIN YANDAŞ MEDYASI

Bu reaksiyonlarda neoliberal Demokrat elitleri yankılayan Amerikan ‘yandaş medyasının’ rolü büyük. Suikast girişimi karşısında editoryal anlamda ‘kedi’ye kedi dememe’ haline insan şaşırmadan edemiyor:

CNN: ‘Trump PA mitingindeki olayda yaralandı’

Los Angeles Times: ‘Trump, Pennsylvania’da kalabalıktan gelen yüksek sesler üzerine sahneden indirildi’

NBC: ‘Gizli Servis, Pennsylvania mitinginde duyulan patlama seslerinin ardından Trump’ı sahneden indirdi’

USA Today: ‘Trump, eski başkan ve kalabalığı ürküten yüksek seslerin ardından gizli servis tarafından eyaletten çıkarıldı’

NYT: ‘Mitingde açılan ateş sonrası Trump güvende; şüpheli öldürüldü’

Yine de ‘yandaş medyanın’ hislerine tercüman olacak muazzam başlığı atmaya cesaret eden yerel bir yayın oldu: The Sunday Denver Post. Trump’a suikast girişimini, ‘Silahlı saldırgan saldırıda öldü’ başlığıyla duyurdu.

Esasında, ABD yandaş medyasının siyasal şiddetle ikiyüzlü ilintisi ne yeni ne de salt Gazze veya Ukrayna gibi dünya işlerinden ibaret. 2020 Mayıs’ında George Floyd’un polis tarafından öldürülmesiyle tetiklenen olaylarda, tarihsel hafızayı yok eden post-modern şiddete övgü düzen de yine onlardı. Vandalizm ve yağma olayları ayyuka çıkmışken, bir CNN muhabiri alev alev yanan bir binanın önünde dururken, ‘ateşli ama çoğunlukla barışçı protestolar’ diye altyazı konması epey dalga konusu olmuştu.

ABD’nin paranın ve anlatının (narrative) belirlediği iki partili sistemini Cumhuriyetçiler ve Demokratlar 50-50 ‘kırışır’. Ancak medyayı ezici biçimde Demokratlar kontrol ediyor. Ve artık ‘anlatıları’ zorda. Gallup’un yakın zamandaki anketine göre Amerikalıların %39’ı medyaya hiç güvenmiyor. Demokratların yüzde 58’i ise büyük ölçüde veyahut orta derecede güveniyormuş.

Velhasıl medya endüstriyel kompleksinin bütün silahlarını Trump’a doğrulttuğu düşünülürse, canına kast edilmesinde ‘medya motivasyonu’ aramamak zor.

‘YALNIZ KURTLAR’ DÖNEMİ VE BİRDEN FAZLA SUİKASTÇI İDDİALARI

Gizli servisinin keskin nişancısının öldürdüğü tetikçinin kimliği Pennsylvania, Bethel Park’tan 20 yaşındaki Thomas Matthew Crooks olarak açıklandı. Crooks’un ‘sosyal medya kaydı’ olmadığı söyleniyor. Silinmiş olabileceğini iddia edenler var. Geride manifesto bırakmamış. Cumhuriyetçi Parti’ye kayıtlı olduğu iddia edildi ama Demokratik kampanyaya bağış yaptığı anlaşıldı. Trump’tan nefretini dile getirdiği videoları var.

Okulda ‘itilip-kakılanlardan’ olduğu söyleniyor. Eski sınıf arkadaşları hiçbir hedefi vuramadığı için okulun atıcılık takımına alınmadığını anlatmış. Yaşının genç olması mevzuyu izah etmiyor. Zira 20 yaşında gençler askerlik yapıyor, keskin nişancı olabiliyorlar. ABD’de okulda itilip kakılan tipler ise genelde başkanları değil arkadaşlarını ve öğretmenlerini vuruyorlar.

FBI şimdilik ‘tek başına hareket ettiğini’ söylüyor. Ancak Slovakya’da geçen mayısta Başbakan Robert Fico suikast girişiminden aşina olduğumuz ‘yalnız kurt’ denklemi doğrusu çok daha tuhaf görünümler alıyor.

Crooks, gizli servis ajanları ve polislerle dolu bir alana merdiveni ve AR-15 saldırı tüfeğiyle elini kolunu sallayarak gelmiş. Miting alanının çevresindeki bina kompleksinin konuşmacı kürsüsüne en yakınında olan barakaya, yani Trump’ın bulunduğu yere 130-150 metre mesafeye konuşlanmış. Merdivenle çatıya çıktığını, süründüğünü görüp polisi ve gizli servisi uyaranların sayısız ifadeleri ve ayrıca videoları var!

Son olarak CNN’e konuşan Butler bölgesi Şerifi Michael Slupe, bir polisin bir meslektaşının yardımıyla çatının kenarına tırmandığını, tetikçinin silahını kendisine doğrultmasıyla canını korumak için geri atladığını söyledi. Crooks hemen ardından soğukkanlılıkla bir de Trump’a ateş açmış. Trump’ın vurulma hologramı, canını kılpayı kurtardığını sergiliyor. Genç tetikçi, atıcılık takımına alınmayınca  çok talim yapmış olmalı!

HOLİVUT’UN GİZLİ SERVİSİ, AMERİKA’NIN GİZLİ SERVİSİ

Gizli Servis’in hareket biçimi ‘ihmal’ sınırlarını aşıp ‘göz yumma’ izlenimi yarattığı için haliyle spekülasyonlara yol açıyor. Hele de Hollywood senaryolarından bildiğimiz dillere destan ajanlar düşünülürse…

Bazı yetkililer, ateşin Gizli Servis’in güvenlik çemberinin dışından açıldığını söylemiş. Buna gülenler böyle bir etkinlikte sadece belli bir bölge değil tüm koruma kurallarını gizli servisin belirlediğini anımsatıyor. Zaten tetikçinin orada ne aradığı başlı başına bir soru. Eski CIA analisti Larry Johnson, “Olaydan önce bile oraya (barakanın çatısına) bir Gizli Servis ajanı yerleştirmeleri gerekirdi. Ama yapmadılar” diyor.

Tam 8 el ateş açılabilmesi bir başka tuhaflık! Uzmanlar bunun profesyonel bir tetikçiden beklenmeyecek bir hareket olduğunu belirtiyor.

Eski Pentagon müsteşarı, güvenlik stratejisi ve teknoloji uzmanı Stephen Bryen, akustik ve balistik kanıtların ilk incelemesine atıf yaparak Kennedy suikastı ile paralelliklere işaret ediyor. Buna göre, Denver’daki Colorado Üniversitesi Ulusal Medya Adli Tıp Merkezi Direktörü Catalin Grigoras ve Kıdemli Araştırma Görevlisi Cole Whitecotton’ın olay yerinde kaydedilen seslere dayanarak yaptıkları analiz; biri gizli servis keskin nişancısı olmak üzere 3 tetikçi olasılığına işaret ediyor. Tabii farklı yerden gelebileceği söylenen ateş sesi, bir başka gizli servis keskin nişancısına da ait olabilir.

Amerikan deniz piyadelerinin eski mensubu olan güvenlik ve dış politika analisti Brian Barletic, Trump’ın üzerinde dalgalanan dev Amerikan bayrağının potansiyel bir suikastçı için rüzgar hızını ve yönünü gösteren ideal koşulları sağladığını belirtiyor. Barletic, normalde gizli servisin buna izin vermeyeceğine dikkat çekiyor.

Diğer yandan suikastçının hiç profesyonel davranmadığını ve ‘öteki dünyaya tek yön bilet aldığını’ belirten Barletic, Trump’ı vurmayı başarmasını ‘tüfekle ateş tecrübesine karşılık taktiksel eğitiminin azlığına’ yoruyor ve FBI’ın istihbarat işlerinde yaklaşıp eğittiği ve silah/patlayıcı sağladığı bilinen şahıslara atıf yapıyor.

“Eğer izleyiciler suikastçının bariz bir atış pozisyonuna geçtiğini gördüyse, dürbünlü eğitimli keskin nişancılar da kesinlikle görmüştür” diyen Barletic’e göre, “ABD Gizli Servisi’nin sistematik olarak bu kadar beceriksiz olduğuna inanmak zor.”

Larry Johnson da iki sonuç çıkarıyor: “Ya Gizli Servis tamamen beceriksizdir ve sadece işini yapmamıştır, ya da çalışanları suikast girişiminin planlanmasına dahil olmuştur.”

Amerikan gizli servisi ve sorumlu direktörü Kimberly Cheatle bu yazı yazılırken henüz istifa etmemişti. Trump’a suikast girişimi, bir süredir koruma talepleri Biden’ın İç Güvenlik Bakanı Alejandro Mayorkas’tan geri dönen Robert Kennedy Jr.’a hiç olmazsa koruma sağlanmasıyla sonuçlandı.

FBI saldırıyı ‘suikast girişimi ve iç terör eylemi’ olarak soruşturuyor. Ne ki, FBI üst düzeyinin son yıllarda söyledikleri yalanları Kongre soruşturmalarında itiraf etmek zorunda kaldıkları (Rusyagate-Hunter Biden laptop vakası) bir ortamda kuruma güvensizlik hakim. Kimileri Kongre gözetiminde soruşturma talep ediyor.

Bu koşullarda aile geçmişiyle düşünüldüğünde başkan adayı Robert Kennedy Jr’ın hislere tercüman olmadığını kim iddia edebilir: “150 metre ötede korunmasız bir çatı. Çok sayıda tanık Gizli Servis’e bağırıyor. 3-4 dakika çekim yapıyorlar. Tüfekli bir adamın sürünerek geldiğini ve nişan aldığı da görülüyor. Gizli Servisinizi alın ve ..çınıza sokun!”

MEŞHUR SORU: KİM FAYDALANIYOR…

‘Trump alerjisi’ ile burun kıvırmak elbette mümkün fakat Trump’ın cesaretini de görmezden gelmek zor. Pek çok insanın o durumda yapamayacağını yaptı. Vurulduğunda sersemleyip yere kapandıktan sonra korumalar tarafından kürsüden minibüsüne götürülmeden önce dimdik doğrulup zafer yumruğunu kaldırdı, gitmek istemedi ve ‘savaş, savaş, savaş’ diye bağırdı. Kimilerinin dalga geçtiği kısa boylu kadın korumaların da kapatamadığı cüssesiyle daha da görünür olan bu kareler şimdiden ikonlaştı.

Nitekim Trump olayın şokuyla programını değiştirmedi, gizlenip saklanmadı. Milwaukee, Wisconsin’deki’de pazartesi günü başlayan Cumhuriyetçi Parti Kongresi’nde kahramanlar gibi karşılandı. Her şeyin üzerine başkan yardımcılığı adaylığına da J.D. Vance’ı seçtiğini duyurdu.

Demokrat cephede Biden’ın bunaklık sorunu ve adaylıktan çekilmeme ısrarının yarattığı sancılar düşünülürse, Trump’ın 5 Kasım seçimlerini garantilediği görüşü anlaşılır. Ben ‘şapkadan tavşan çıkarmakta’ mahir Amerikan sisteminde daha temkinli olmak taraftarıyım.

Suikast girişimi; anket verileri eşliğinde ‘çekil’ baskılarının arttığı Biden’ın soluklanmasını sağladı. CNN, Biden’a çağrılarının ‘durduğuna’ işaret ediyor. Kamala Harris gibi başarısız bir figürü ‘allayıp pullamak’ başlı başına zorluklar barındırırken, Biden’ın ‘kaybetme riski’ karşısında Obama-Clinton-Pelosi+müesses nizam ortaklığı pes etmeyecektir. Özellikle teknoloji sermayesinin Elon Musk öncülüğünde Trump’a yöneldiği bir ortamda bağışçılar kritik önem taşırken… Demokratik Parti’nin Kongresi 19-22 Ağustos’ta Chicago, Illinois’da. ‘O zamana kadar kim öle kim kala’ hesabı…

AMERİKAN DÜNYASI; AŞIRI SAĞCILIK VE ‘İLERLEMECİLİK’…

Neticede tüm bu yaşananlar bakınca; Amerikan müesses nizamı neoliberal modelini dünyaya dayatırken neocon projelerin başarısızlığının bumeranga döndüğü görülüyor. Bu yüzden kimileri ‘iç savaş riskinden’ bile bahsediyor. Doğrusu ihtimal vermiyorum.

Pek çok Amerikalı muhalif, Demokratların suikast girişimi sonrası artık Trump’ı ‘varoluşsal tehdit’ göstererek şiddeti özendiren kampanya yürütemeyeceklerini, örneğin enflasyon ve yasadışı göç gibi hakiki sorunları tartışmak zorunda kalacaklarını söylüyor. Naçizane bir ‘Amerika gözlemcisi’ olarak bu konuda da değişiklik beklemiyorum.

Dünyanın geri kalanı -hatta solda kimi kesimler- ABD’yi Amerikan elitleri/medyasının sunumuyla görmeye meyilli. Ve yoğunlukla iç meseleleri değil dış politikasını izlemekte. Örneğin Trump’ı ‘aşırı sağ’ diye nitelerken, Biden’ı da bir şekilde ‘ilerlemeci sola’ koyuyorlar. Yine Trump taraftarları ‘eli silahlı fanatikler’ olurken, nihilist ANTİFA’da ‘ilericilik’ da bulabiliyorlar.

Yine Trump ve Cumhuriyetçi sosyo-politik taban ‘ırkçılık, cehalet, dinsel fanatizm’ ile ifade edilirken, Demokratların toplum mühendisliğine gözler kör. Etno-faşizm ve kimlikçiliğin tezahürleri dikkate bile alınmıyor; insanın yetişkin dişisine ‘kadın’ dememekte direnirken, ‘child attracted person’ gibi laflarla pedofiliyi normalleştirmeye soyunanlar, Kinsey ve Money gibi kötü şöhretli şarlatanları anmadan çocukları kobaya çevirenleri hoşgörenler ‘ilerlemeci’ Demokratlar oluveriyor. (Kampanya yöneticisinin eşiyle gönül macerası olmasa belki başkan adayı olabilecek Gavin Newsome’ın Kaliforniya’sı, daha yeni okulların çocuklarının cinsiyet değişikliğini ebeveynlere bildirme zorunluluğunu kaldırdı. 21 yaşına kadar içki almaya yollanamayacak çocukların, hormonlarının tepindiği, beyin loblarının yerine oturmadığı yaşlarda cinsiyetine karar verebildiği mühendisliğe ne demeli, kestiremiyorum. )

İşin aslı Amerika insanı ‘sağını solunu’, ‘önünü arkasını’ kontrol etmeye itiyor.

Elbette Trump’a suikast girişiminin dış politika ayağı da var… Amerikalı araştırmacı gazeteci Aaron Maté suikast girişiminin hemen ardından Demokrat elitlerin ellerinde patlasa bile dünyaya başarıyla sattıkları ‘Rusyagate komplolarına’ atıfla ironik bir yorum yaptı: “İzlenmesi gereken bir şey var: Demokratlar Rusya’yı suçlamak için nasıl bir yol bulacaklar?” Bu yorumun dumanı tüterken CNN, istihbaratın Trump’a suikast girişiminde İran’a işaret ettiğini duyuruverdi. Kim artık bunlara inanır, kestirmek zor. Ama ‘narrative Amerikası’nda her şey mümkün. ‘Vazgeçilmez ve istisnai’ ABD’ye dikkat kesilen Avrupa’nın, Trump/J.D. Vance ikilisiyle şahlanan korkuları da diğer büyük hikaye…

Çok Okunanlar

Exit mobile version