GÖRÜŞ

Trump’ın rakipleri neyi yanlış yaptı?

Yayınlanma

2020’de eşi benzeri görülmemiş bir demokrasi savaşı verildi. Özgürlüklerimiz ve kurala dayalı düzenin devamını isteyen kahramanlar 4 yıl süren turuncu adam tiranlığını güç bela def etmeyi başarmıştı. Tam artık huzur geldi derken turuncu adam, heybesindeki son mermiyi kullandı. Kongre binasını ele geçirecek ve kendini “hayat boyu diktatör” ilan edecekti. Demokrasinin tüm kahramanları; Pentagon, CIA, FBI, NSA, Raytheon, Lockheed Martin, Blackrock, Goldman Sachs, CNN, New York Times, Joe Biden, Barack Obama, Hillary Clinton ve hatta önceki sezonun kötü adamı George W. Bush bile bir araya gelerek tiranlığın son hamlesini boşa çıkardılar. Böylece faşizm tekrardan tarihin tozlu sayfalarına gömülmüş, iyiler sonsuza dek mutlu yaşamışlardı.

Böyle anlatınca kulağa pek “havalı” geliyor değil mi? En azından kendi politik olayları Hollywoodlaştırılınca Amerikalıların epey hoşuna gidiyor. Bu yüzden ABD merkez medyası ekmeğin içine ilacı koyacağı zaman üzerinde bir Hollywood esintisi olmasına özen gösteriyor. Günün “kötüsü” kimse hemen ya Hitler’le kıyaslanır ya da Star Wars analojileri yapılır. Ancak bu sezon, tam da yaratıcılık açısından iflas bayrağını çekmiş Disney’in Star Wars’u gibi geçen sezonun kötü adamını tekrardan karşımıza getiriyor.

İmparator geri döndü!

Star Wars analojisinden devam edelim. 1983’te çıkan 6. filmde öldüğü kesinleşmiş hikayenin kötü adamı olan İmparator, 2017’deki Disney filmiyle tekrar geri geldi. Star Wars’un film başında konuyu açıklayan meşhur sarı metninde tek bir cümle geçti; “İmparator bir şekilde geri döndü!”.

Seri bitmesine rağmen bu adamın nasıl hayatta olduğunu, yeni bir ordu kurup kendini tekrardan nasıl güçlü bir figüre çevirdiğini asla öğrenemedik. Disney’in son yıllarda iyice göze batan genel tembelliğiydi bu. İmparator, 6. filmin sonunda “kesin” olarak ölmüştü, nasıl geri dönecekti ki?

İşte 6 Ocak akşamı ABD televizyonlarında benzer yorumlar Trump için yapıldı. Kongre önünde kıyametin koptuğu, binanın içine kırmızı şapkalıların doluştuğu o görüntülerden sonra Trump’ın ismi darbecilikle anılır hale gelmişti. Kendi partisinden bile tepkiler yükselmekteydi. Trump’ın yalnızca politik kariyeri değil, tüm hayatı bitmişti. Hapsi boylayacaktı.

Trump kitlesinde bile bir teyakkuz hali vardı. Qanon ya da Proud Boys gibi grupları terör örgütü listesine mi alacaklardı? Eğer Trump’ın davası büyürse meşhur kırmızı şapkasını takmak bile terörist damgası yemek için yeterli olabilirdi.

Yine de ABD müesses nizamı kıyamadı. Zaten Trump’ın böyle bir “darbe” tezgahladığına dair bir kanıt yoktu. Hem halka “ABD başkanları yargılanabiliyormuş” algısı yaratmak tehlikeli olabilirdi. Malum, sıranın diğerlerine gelmeyeceğinin garantisi yok. Trump’a yasal müdahalenin onu daha da büyütmesinden  de korkuluyordu. “Cumhuriyetçi Parti’de rakipleri çıksın, belki onlar durdurur” diye beklediler.

Donald öldü, yaşasın Ronald

Trump’ın kariyerinin düşüşe geçtiği algısı 2022’de bir daha canlandı. Evet, kendisine açılan davalar birikmekle birlikte henüz bir yere varmamıştı. Ancak Cumhuriyetçiler için hayal kırıklığı bir araseçim yaşandı. Savaşlar, kötü ekonomi ve toplumsal huzursuzlukla dolu 2 yılın ardından Biden hükümeti kötünün iyisi bir sonuç almayı başarmıştı. Kongrenin iki kanadından senatoyu elde tutabilmiş, beklentilerin çok üzerine çıkmıştı.

Trump cephesi, partisinden bile kötü durumdaydı. Trump’ın bireysel olarak desteklediği adayların hiçbiri seçimi kazanamamıştı. ABD’nin Türk asıllı meşhur doktoru Mehmet Öz de bunlardan biriydi. Başarısızlık sonrası partide tartışmalar başladı; Trump devri kapanıyor muydu?

Bu dönemi fırsat bilen kişi Florida Valisi Ronald DeSantis oldu. Genç, dinamik bir siyasetçi olarak Trump’tan kopan parçaları toplamaya başladı. Hem ABD’nin yıllardır devam eden kültür savaşlarında muhafazakar kesimin kahramanı olmuştu. Disneyland’e LGBT tartışmaları üzerinden ceza üstüne ceza yağdırmış, sırtı kendi kitlesinde epey sıvazlanır olmuştu. Ülkenin bu kadar kutuplaştığı yerde, DeSantis’ten daha iyi bir aday olabilir miydi?

Bu rüzgar sonrası Trump’ın veliahtı olarak görülmeye başlandı. 2024’te Cumhuriyetçi partiyi o temsil edecekti. Ama olmadı.

Neden olmadığına gelmeden önce ön seçimlerde adından söz ettiren diğer iki figüre de değinmek gerekir; Nikki Haley ve Vivek Ramaswamy.

Hint Rüzgarı

Vivek’in anketlerde yüzde 9, Haley’nin ise yüzde 19 aldığı düşünülürse iki Hint asıllı siyasetçinin küçümsenmemesi gerektiği ortadadır. Ancak bu ikili politik olarak birbirinin tam tersiler. Vivek, tam anlamıyla Trump “kanı” taşıyor. Onun politikalarını baştan sona benimsiyor. Askeri endüstriye ve müesses nizama düşman bir görüntü çiziyor. Adeta kendini Trump sonrası dönemin Trump’ı yapmaya çalışıyor.

Haley ise tam tersi. Trump döneminin Birleşmiş Milletler Daimi Temsilcisi olmasına rağmen Trump politikalarıyla müesses nizam konusunda ters düşüyor. Ukrayna meselesi dahil ABD’nin küresel nüfuzunu korumakla kalmayıp büyütmek gerektiğini düşünüyor. Ancak Haley, Vivek’in aksine Hintli kimliğini ön plana çıkarmayı seven biri değil. Gerçek adı Nimrata Randhawa olmasına rağmen beyaz cumhuriyetçi gözünde eksi puan yazacağı düşüncesiyle kulağa daha beyaz gelen “Nikki Haley’i” tercih etmiş.

Bir sokak röportajında kendisine Vivek’le ilgili görüşleri sorulan ABD’li muhafazakar vatandaş “yani fikirlerine karşı değilim ama onu destekleyemem, 11 Eylül’ü unutmadık” demişti. 11 Eylül ile bir Hintlinin alakası neydi bilinmez ama Nikki Haley’nin bu algıyı sorgulayacak vakti yok. Bu yüzden ismini değiştirmesi pek şaşırtıcı değil.

Tabii Nikki Haley müesses nizam yanlısı duruşuyla merkez sağ Cumhuriyetçileri ve tarafsızları etkilediğinin ama muhafazakarları uzaklaştırdığının farkında. Bunu tersine çevirebilmek için ise bazen aşırı hareketler yapıyor. Geçtiğimiz haftalarda bir konuşmasında ABD iç savaşıyla ilgili konuşurken ortalığı karıştırıverdi. Konu iç savaşsa ABD’de asla söylememeniz gereken bir cümle var. Haley tam da bunu söyledi. “ABD iç savaşı eyalet haklarıyla ilgiliydi” dedi.

İyi tamam da eyaletin ne yapma hakkıyla ilgiliydi? Bu argüman, genelde konfederasyon tarafını haklı gören ve iç savaşın federal hükümetin eyaletlere dayatmalar yapmasına bağlayan kimselere ait. Dayatmadan kasıt ise köleliğin kaldırılması. Burasını biraz daha sessiz söylüyorlar tabii. Kimse çıkıp 2024’te bağıra çağıra “biz kölelerimizle iyiydik” diyemez tabii.

İşte Nikki Haley, kantarın topuzunu burada kaçırdı. Kendisine mesafeli muhafazakar seçmeni etkileyeceğini düşünerek çok tartışmalı bir laf etti. Trump bu fırsatı kaçırır mı? “Bilemiyorum Nikki, iç savaş kölelikle ilgiliydi sanki” diyerek rakibini küçük düşürmesini bildi.

Bu ifade muhafazakar seçmeni üzecek olsa da Trump onların oylarının garanti olduğunu biliyor. Bu yüzden Nikki’nin aksine o kitleye ulaşma derdi yok. Tam tersi, böyle bir söylemle merkeze yakın ve bağımsız grupları kendine çekmeyi başarabilir.

Trump’ın rakipleri nerede kaybetti?

Tüm bu saydığım isimler ve politikaları Cumhuriyetçi kitleleri bir yerden yakalamasını bildi. Evet, DeSantis’in yürüttüğü kültür savaşı muhafazakarların gözünde çok önemli. Sabah akşam LGBT ve feminizmle yatıp kalkıyorlar. Evet, Nikki Haley’nin durmaksızın savunduğu kürtaj karşıtlığı en ciddi görülen meselelerden biri. Evet, muhafazakarlar “güneyli kimliği” ile konfederasyona sempati besliyorlar.

Bunlar iyi güzel. Ancak bu adaylar bir şeyi kaçırıyor. Trump’ı muhafazakar seçmen gözünde efsaneleştiren bunların hiç biri değil. Trump’ın kendi muhafazakar yaşayan bir insan değil ki! Renkli hayatını gizlemeye de çalışmıyor zaten. Porno yıldızıyla skandalı çıktı ve tek oy bile kaybetmedi. Trump’ı popüler kılan onun müesses nizam düşmanlığı.

Öyle veya böyle ABD halkı gözünde “müesses nizam karşıtı” Trump izlenimini yaratmayı başardı. Kabinesinde Mike Pompeo, Mike Pence ya da Nikki Haley gibi müesses nizam yanlıları olmasına rağmen bu algıyı korudu. Ülkede işlerin iyi gitmediğini düşünen, ABD’nin bir sonuca varmayan onlarca askeri ve ekonomik müdahalelerine tanıklık eden, kültürlerinin ve aile yapılarının bir avuç elit tarafından parçalanmaya çalışıldığına inanan kitleler çıkış yolunu Trump’da buldular. Hem Trump bu mücadeleyi Bernie Sanders gibi Marksist söylemlerle de değil, tam bir “Amerikalı” gibi yapıyordu. Bu yüzden albenisi çok daha yüksekti.

Tabii Trump’ın onların hayallerindeki “kahraman” olup olmadığı tartışılır. 4 yıllık iktidarında müesses nizama karşı “yapacağım” dediği birçok vaadi yerine getirmemişti. Hillary Clinton’ı “içeri atacağını söylemiş” sözünü tutmamıştı. Yeni savaş başlatmamasına karşın Ortadoğu’da Obama’dan bile fazla SİHA saldırısının emrini vermişti. Evet, seçilmeden önce dediklerini yapmadı ama dediklerini ilk söyleyen başkan da o oldu. Trump, belki de ABD’nin günahlarını bu kadar sesli dillendiren ilk ABD Başkanıydı.

Her şekilde müesses nizam denilen yapının Trump’ı artık istemediği aşikâr. Bu da kitlelere onu desteklemek için yeterince gerekçe sunuyor. Yine de “Trump’ın rakipleri yanlış yaptı” demek kolay değil. Evet, ön seçimi kaybediyorlar ama bireysel hayatlarında müesses nizamla kurdukları ilişkilerin meyvelerini toplayacaklar. Dahası ceplerinde onlarca bağışçının parası da var.

İşte bu sayede Trump, bu kadar yasal mücadelenin ardından partisinin ön seçimlerini domine etmeyi başardı. ABD’de izolasyoncu akım o kadar güçlendi ki bundan sonra siyasetçiler bunu görmezden gelemeyecekler. Vivek Ramaswamy de bu akımın Trump’dan sonraki varisi olmak istiyor. Ön seçimlerin ilk ayağı olan Iowa’da yüzde 9 oy alması da bize genç bir Trump için ne kadar ilgi olduğunu gösteriyor. 2028’de Vivek’i ve DeSantis’i daha çok duyacağız. Nikki ise çekilmek için muhtemelen valilik yaptığı South Carolina’daki ön seçim sonuçlarını bekliyor. 2028’de müesses nizamın temsilcisi o mu olur göreceğiz. Ancak anlaşılan o ki koltuk şimdilik Trump’a ait.

Çok Okunanlar

Exit mobile version