DÜNYA BASINI

Ucuz silahlar, yeni savaşlar

Yayınlanma

Çevirmenin notu: İsrail son yıllarda Orta Doğu’nun Silikon Vadisi olduğu şeklinde yakıştırmalar alıyor. Apartheid uygulamaları, Güney Afrika’daki muadiline kıyasla çok daha alengirli, yüksek teknoloji araçlarla taçlandırılıyor. 7 Ekim’de Aksa Tufanı saldırısı bunun söylendiği kadar olmadığının, hatta bütünüyle başarısız ve beyhude bir girişim olduğunu ispatlar nitelikteydi.


Ucuz silahlar, yeni savaşlar

Savaş giderek yüksek teknolojili silahlarla değil düşük teknolojili silahlarla ilgili hale geliyor ve ABD bunun gerisinde kalıyor.

Malcom Kyeyune

New Statesman

27 Kasım 2023

ABD hem iktisadi hem de askeri krizlerle boğuşurken ve İsrail bir yandan Gazze’de Hamas’ı yenmeye çalışırken bir yandan da kuzeyinde Hizbullah’ın ve güneyinde Husi isyancıların saldırılarını savuşturmaya çalışırken, Orta Doğu’daki mevcut durum ile Orta Avrupa’da yaklaşık 600 yıl önce yaşanan bir çatışma arasında bir dizi benzerlik ortaya çıkıyor. 1419-1431 yılları arasında gerçekleşen Hussit Devrimi sadece dinsel bir çatışma değildi; bugün hala devam eden askeri bir devrimin erken bir örneğiydi.

Orta Avrupa 15. yüzyılın başında bir kargaşa dönemine girdi. Bu, Bohemya Krallığı merkezli dini bir anlaşmazlık olarak başladı; Çek teolog ve Hıristiyan reformcu Jan Hus’un sözleri Prag ve civarında yayılmaya başladı ve tam anlamıyla bir devrimi ateşledi. Jan Hus’un 1415 yılında sapkınlık suçundan idam edilmesi savaş ve felaketi durdurmak için çok az şey yaptı; Hus’un kendilerini Hussitler olarak adlandıran takipçileri yeni bir hükümdar seçmeyi reddettiler ve Hıristiyan inancının reformist yorumunda ısrar ettiler. Bu durum onları art arda beş papalık haçlı seferinin hedefi haline getirdi. Bohemya, komşularının pek çoğu tarafından kuşatılmış küçük bir ülke olduğundan, sonuç kaçınılmaz gibi görünüyordu; devrimci Hussitler savaşı daha başlamadan kaybetmiş gibi görünüyordu.

Ama Hussitler kaybetmedi. Sayıca az olmalarına ve askerlerinin Orta Avrupa’nın en iyi askeri seçkinleriyle karşı karşıya gelen köylüler olmasına rağmen Hussitler, erken dönemde muhteşem zaferler kazandılar ve kazanmaya devam ettiler. Mükemmel komutanlara sahip olmalarının yanı sıra —Jan Žižka, genelde tarihteki en iyi askeri komutanlardan biri olarak kabul edilir ve en meşhurudur— Hussitler savaş tarihinin dönüm noktasında yaşadıkları için şanslıydılar.

Toplar ve tabancalar 1419’da yeni değildi ama sistemli bir şekilde kullanılmamışlardı ve savaşta kullanılmaları için henüz taktikler geliştirilmemişti. Böylece Žižka, düşmanlarının daha önce hiç görmediği ve karşı koymanın etkili bir yolunu bulamadıkları yeni stratejilere öncülük ederek gerçek bir avantaj elde etti. Nispeten ucuz seri üretim silahlarla donanmış köylüler, profesyonel askerlerden oluşan çok daha büyük güçleri yenememeliydi, fakat tam olarak böyle oldu. Žižka’nın yenilikçi savunma stratejileri (mobil, kolayca savunulabilir güçlü noktalar oluşturabilen Çek “savaş vagonları” etrafında inşa edilmiş) yeni barutlu silahları daha önce olmadığı şekilde bütünleyici hale getirdi. Vagon kalenin göreli güvenliği içinde, zaman alan yeniden doldurma işlemi o kadar da sorun değildi ve seçkin Alman şövalyelerinin ağır süvari hücumları kolayca geri püskürtülebiliyordu.

Hem İsrail hem de ABD, geleneksel olarak rakiplerinden çok daha güçlü ordulara sahip. İsrail’in binlerce tankı ve dünyanın en büyük hava kuvvetlerinden biri (on milyondan az nüfusa sahip küçük, kaynak yoksulu bir ülke olduğu düşünüldüğünde bu oldukça kayda değer), ABD’nin ise bir düzine uçak gemisi, 10 binden fazla savaş uçağı ve büyük (ancak küçülmekte olan) bir ordusu var. Karşılarında ise çoğunlukla hava kuvvetleri, donanmaları ya da büyük tank ordularına sahip olmayan devlet dışı aktörler var. O halde 2023’teki uluslararası durum neden 20 ya da 30 yıl öncesine göre çok daha içinden çıkılmaz görünüyor?

1419’un (ve giderek 2020’lerin) dinamiğini anlamak açısından faydalı çerçevelerden biri, platformlar ve silahlar arasındaki güç dengesinde süregelen bir değişim olduğudur. Askeri platformlar kaynak ve işgücü açısından pahalı olma eğilimindedir. Genelde karmaşıktırlar ve bu karmaşıklık onlara kimin erişebileceğini sınırlar. Bir tank ya da modern bir savaş uçağı “platforma” iyi bir örnektir. Bunların üretilmesi için son derece karmaşık bir endüstriyel zincir gerekir. Bir savaş uçağı eğitimli bir pilot (ve eğitim masrafları on milyonlarca doları bulabilir), hava üssü altyapısı, yakıt, yedek parça, silah, mekanik ve bakım için diğer destek personeli gerektirir.

Alman ağır süvarileri 1419’un savaş uçağıydı. Atlı, ağır zırhlı bir şövalyeyi ayakta tutmak için bol miktarda servet ve işgücü gerekiyordu; savaş atları özel olarak yetiştiriliyordu ve ucuz da değildi; yüksek kaliteli silahlar ve zırhlar üretmek için çok fazla zaman ve vasıflı iş gerekiyordu, vb. Bugün (biraz anakronik bir şekilde) “feodalizm” olarak adlandırdığımız sistem, bu pahalı tam zamanlı savaşçıları üretmek ve sürdürmek üzere kurulduğu için öyle görünüyordu. İsveç’te soyluluk için kullanılan eski kelime —frälse— “muaf” anlamına gelir: soyluluk, tam anlamıyla monarşiye eğitimli, atlı ve iyi silahlanmış savaşçılar sağladığı için sıradan vergilerden muaf olma statüsüydü.

Bu şövalyeler köylü askerlerle karşılaştıklarında her zaman kazanırlardı. Fakat Hussit savaşları sırasında, Alman şövalyeleri aniden yeni ve nispeten ucuz silahların —zayıflıklarını telafi edecek şekilde kullanıldığında— nispeten eğitimsiz ellerde bile çok fazla hasar verebileceği bir hakikatle karşı karşıya kaldı. Sonraki on yıllar ve yüzyıllarda, ağır süvariler Orta Çağ boyunca sahip oldukları avantajlardan giderek daha fazlasını kaybetti.

Batı askeri teçhizatının ne kadar eski olduğunu unutmak kolay. Tek tek tanklar ya da uçaklar genellikle onlarca yıldır kullanılıyor ve modellerin çoğu 1970’lerden ya da 1980’lerin başından kalma. Bir an için ABD’nin Apollo uzay programının emrinde 72 kilobaytlık salt okunur belleğe sahip bir kılavuz bilgisayar olduğunu düşünün. Bugün, sıradan bir telefon bundan milyonlarca kat daha fazla hesaplama gücüne sahip ve maliyeti de dünyanın dört bir yanındaki çoğu kişi tarafından karşılanabilecek kadar düşük.

Pek çok hava kuvvetinin beygirleri olmaya devam eden F-15 ve F-16 savaş uçakları ilk uçuşlarını 1970’lerin başında gerçekleştirdi. Zaman içinde daha iyi sensörler ve bilgisayarlarla geliştirilmiş olsalar da insanlı savaş uçağı konsepti hala elektroniğin ilkel ve “bilgisayarların” akıl almaz derecede sermaye yoğun olduğu bir zamanda tasarlandı. Havadan bomba atmanın tek yolu oraya uçmak ve bunu bizzat yapmaktı; başka bir deyişle, son derece karmaşık ve pahalı bir platforma yatırım yapmaktı. Uzun zamandır ham askeri gücün sembolü olarak görülen modern uçak gemisi de aynı mantığı izler; temelde elektronik öncesi bir askeri platformdur ve o zamandan beri üzerine elektronik eklenmiştir.

Gerçekten ucuz, ev yapımı silahların ortaya çıkmasının ne kadar devrimci olacağını anlamak için bir savaş uçağından bomba atmanın maliyetini düşünün. Bir F-35 hayalet savaş uçağının maliyeti yaklaşık 90 milyon dolar. Uçağı uçuracak bir pilotu eğitmek kolaylıkla 10 milyon dolara daha mal olabilir. Uçağın hizmette olduğu her yıl için idame masrafları da yaklaşık 10 milyon dolar. Bu da bir uçak, bir pilot ve bir yıllık kullanım için yaklaşık 110 milyon dolar eder. Elbette silahlar ve bu uçakları kullanmak için gereken hava üsleri ya da uçak gemileri de ekstra. Buna karşın İran yapımı yeni Şahid-136 intihar insansız hava aracının fiyatı 20 bin dolar civarında. Bir silah olarak sınırlamaları yok değil (örneğin savaş başlığı yaklaşık 50 kilogram) ama saf maliyet açısından büyük bir avantaja sahip. Sadece bir F-35 pilotunun eğitim maliyetine karşılık bir hava kuvveti bu intihar insansız hava araçlarından 500 tane edinebilir ki bunun ek faydası da çalıştırmak için çok daha az üs altyapısı ya da eğitimli personel gerektirmesidir.

Başka bir örnek vermek gerekirse; tek bir Javelin tanksavar füzesinin fiyatı yaklaşık 200 bin dolar. 2022’deki Ukrayna savaşının başlangıcında, bu silah sistemi etrafında çok fazla abartı vardı: askeri modernitenin ve Batı’nın yoksul ve geri kalmış Rusya’ya karşı yüksek teknoloji üstünlüğünün zirvesiydi. Övgüyle bahsedilen “Azize Javelin”in Ukrayna’yı zafere taşıması bekleniyordu. Fakat Javelin’ler, gösterinin gerçek yıldızları olan ucuz FPV (birinci şahıs görüşü) insansız hava araçları ile karşılaştırıldığında modası geçmiş ve oldukça önemsiz kaldı. Eski, ucuz tanksavar savaş başlıkları bile uzaktan kumandalı küçük bir helikoptere bağlandığında büyük bir hassasiyetle ve operatör için neredeyse hiç risk oluşturmadan kullanılabilir; operatörün tek yapması gereken aracı bir tankın zayıf noktasına ya da askerlerle dolu bir sipere yönlendirmektir.

Yirmi yıl önce, İsrail askerlerine havadan saldıran bir “Hamas hava gücü” fikri gülünç karşılanırdı. Bugün Hamas’ın tam da bunu yaptığına —hem İsrail askerlerine hem de tanklara el bombası atmak için bu ucuz, kamera donanımlı araçların kullanıldığına— dair videolar var. Sıradan tüketiciler bugün 1000 dolar gibi düşük bir fiyata bir FPV drone satın alabiliyor; organize bir ordu için maliyet muhtemelen daha düşük olacaktır. Rusya ordusu, başlangıçta bu araçların faydasına şüpheyle yaklaşsa da potansiyellerini görmeye başladı; artık oldukça basit garaj tarzı atölyelerde, önceden üretilmiş bileşenler ve basit el aletleri kullanarak bu araçlardan günde binlerce üretiyor.

Ucuz elektronik, ucuz roketçilik, ucuz patlayıcılar; savaşta etkinliği büyük, pahalı, karmaşık ve sermaye yoğun platformlardan ucuz ve bol silahlara doğru itiyor. Tek bir Javelin füzesi, bir insansız hava aracına takılan eski bir yüksek patlayıcılı tanksavar savaş başlığından iki kat, hatta on kat daha etkili olabilir, ama 200 kat daha etkili olmadığı gibi, kullanımı da o kadar güvenli ve kolay değildir. 12 yaşındaki bir çocuk, aslında bir video oyunu kumandası olan FPV drone ile bir tankı tek başına imha edebilir. Taşınabilir bir füze rampasını bırakın kullanmayı, kaldırmayı bile beceremezler.

Bu, savaş uçaklarının artık bir anlamının kalmadığı ya da İsrail Apache helikopterlerinin değersizleştiği anlamına mı geliyor? Trajik bir anlamda, İkinci Dünya Savaşı’nın arifesindeki savaş gemileri gibi, bu eskimiş ve fevkalade pahalı silahlar artık hayal gücü büyük ölçüde tükenmiş, dünyaya bakışı zaman içinde donmuş bir Batı’yı temsil ediyor.

Tıpkı 1419’da olduğu gibi 2023’te de Batı dünyası, askerî açıdan baskın durumda. Ya da en azından kendimize böyle söylüyoruz. Uçak gemilerimiz giderek eskimiş olabilir, silahlarımız onları ateşleyen askerlerden iki hatta üç kat daha yaşlı olabilir ve uçaklarımız pas ve metal yorgunluğu nedeniyle yavaş yavaş gökyüzünden düşüyor olabilir. Bununla birlikte, 100 yıllık geleneksel bilgeliğe göre, en pahalı ve karmaşık silahlara sahip olan taraf kazanacaktır. Oysa Ukrayna ve Orta Doğu’da Batı, bizim gibi düşünmeyen düşmanlarla karşı karşıya. Yemen’deki Husilerden Lübnan’daki Hizbullah’a ve Irak’taki Haşdi Şabi’ye kadar, bize sorun çıkarmaması gereken dinci ve milliyetçi ordularla karşı karşıyayız. Aynı şey Rusya için de geçerli: GSYİH’si Belçika’nınkinden daha küçük olan bir ülkenin aylar önce yenilmesi, üstün silahlar ve büyük ekonomiler tarafından yerle bir edilmesi gerekirdi ama olmadı.

Geçtiğimiz birkaç on yıl içinde bir noktada dünya anlayışımız demode oldu. İsrail, savunma bütçesinin çok küçük bir kısmıyla gerçek zararlar verebilen devlet dışı aktörlere karşı giderek daha fazla zorlanırken, füzeler ve insansız hava araçları bölgedeki ABD askeri üsleri el-Esad ve et-Tanf’a giderek daha fazla yağarken, yeni bir Orta Doğu Hussit isyanının parıltısı görülebilir. Ne yazık ki burada biz Çekler değil, Almanlarız.

Çok Okunanlar

Exit mobile version