GÖRÜŞ

Ukrayna’nın yeni 60 milyar doları hazır… Trump’ın fikrini ne değiştirdi?

Yayınlanma

7 ay geçti… Amerikalı yetkililerin “ne kadar gerekiyorsa o kadar” cümlesi, yerini “yapabildiğimiz kadara” bıraktı. Netanyahu bahar alerjisi olsa destek paketi için sabaha karşı röpteşambırıyla koşa koşa gelip kongre sıralarında yerini alacak Amerikalı kongre üyeleri, konu Ukrayna’ya geldiğinde aynı heyecanı gösteremez hale gelmişti. En azından Cumhuriyetçilerin bir kısmı…

Bu malum grup, zamanla kongrenin kalanının epey gözüne batmaya başladı. “Putin’e can simidi oluyorsunuz” dediler. “ABD’nin düşmanlarından yanasınız” dediler. Muhtemelen “askeri endüstrinin karnı acıktı” da dediler ama onu sessiz söylediler. Ancak bu muhafazakâr fraksiyon, Nuh diyor peygamber demiyordu. Biden’la gelecek paketler için anlaşma yapacağını ima etmiş kendilerinden olan meclis sözcüsü Kevin McCarthy’i bile gözünün yaşına bakmadan kapının önüne koymuşlardı. Bu sırada zaman daralıyordu. Ukrayna’nın mühimmatı tükenme noktasına gelmiş, sahada her gün biraz daha geri çekilmeye başlamıştı.

CIA direktörü Burns acı reçeteyi verdi; “bu paket şimdi çıkmazsa Ukrayna 2025’i göremez”.

Bu malum grubun başı bildiğiniz üzere Donald J. Trump’tı. Popülist lider, Ukrayna’ya kayıtsız şartsız verilecek bu paraların sınır güvenliği ve altyapı ihtiyaçları gibi ABD’lileri doğrudan ilgilendirecek meselelere harcanması gerektiğini söylüyordu. Birçokları bu inadın kısa süreli olacağını düşündü. Pentagon, “yeni yıldan sonra Ukrayna mühimmat yokluğunu iyice hissetmeye başlar” demişti. O zaman bir şekilde aralık ayında bu iş çözülürdü değil mi?

Kongre toplantıları epey hararetli geçti. Cumhuriyetçiler sınır güvenliği için ekstra ödenek ve zenginlerden vergi kesintileri istiyordu. İkisi de Demokratların kabul edemeyeceği cinsten taleplerdi. Partisi içinde çokça kavga sonucu gelebilmiş yeni Cumhuriyetçi sözcü Mike Johnson, Biden’ın ayda bir ürettiği paketlere daha gözünü açmadan red damgasını vuruyordu.

Aralık ayı geçti, paketten ses çıkmadı. Şubat’a gelindiğinde Johnson hala yeni tekliflere “ölü doğdu” diyordu. Ukrayna Cumhurbaşkanı Zelenski, artık şikayetinin tonunu yükseltmişti. Böyle giderse Rusya’nın yapacağı bir yaz taarruzunda ağır bir felaketle karşılaşılabilirdi.

İkna turları

4 yıllık Trump iktidarının rakiplerine öğrettiği bir şey varsa o da Trump’ın bir prensip adamı olmadığıydı. Gerekli şartlar oluşursa eski başkan her şeye ikna edilebilirdi. Önce İsrail meselesiyle başladılar. İsrail’e ve Ukrayna’ya desteği aynı pakete koydular. Ancak kimi kandırıyorlardı ki? İsrail’e desteğe hayır diyecek kaç cesur Demokrat çıkabilirdi? Tabii ki bu Ukrayna desteği karşılığında Cumhuriyetçileri “korkutacak” bir teklif olamazdı. Olmadı da zaten. İsrail’in desteği kongre masalarında pek kırışmadan Beyaz Saray’a ulaştı.

Sınır güvenliği konusu ise Demokratlar için tehlikeli bir maceraydı. Cumhuriyetçilere boyun eğmeleri kendi seçmenlerini üzebilirdi. Zaten İsrail meselesinde Müslümanların oyları kaybedilmişti, Biden bundan fazlasını göze alamazdı.

Artık ortaya çıkan görüntü Biden’ın Ukrayna planları için vahim bir tablo oluşturuyordu. Belli ki Trump’ın niyeti seçimlere kadar bu paketin onaylanması engellemekti. Böylece Biden, sırtında Ukrayna faciasıyla seçime girecek ve kesin olarak yenilecekti.

Sonra bir şey oldu. Önce Mike Johnson’ın dili değişti. Bir anda “Ukrayna’yı ortada bırakırsak neler olur” onu anlatmaya başladı. Meclisin radikal Trumpçısı olarak bilinen Marjorie Taylor Greene (MTG) “ihanetin” kokusunu alınca Johnson’a ultimatomu verdi, “McCarthy’i unutma, sakın ha!”

Ancak MTG’nin aksine Trump bu sefer farklı düşünüyordu. Eski Başkan, “hediye vermekten bıktık. Ukrayna’ya borç vermeyi düşünebiliriz” demişti. Bu yorum bize Trump’ın bir şekilde ikna edildiğini gösterse de yine de kulağa komik geliyordu. Savaş üçüncü yılına girerken Ukrayna’nın ekonomisi yerle bir olmuştu. Askerlerine maaş ödeyebilmek için Batı’dan her ay 8 milyar dolar ödenek alması gerekiyordu. Savaş bugün bitse, ülkenin yeniden inşası için 500 milyar dolara ihtiyaç vardı. Şartlarım böyleyken bir bankaya kredi başvurusunda bulunsam, muhtemelen bana da gülerlerdi. Ancak “Anlaşma Sanatı” isimli kitabın yazarı Donald Trump, bu duruma belli ki ikna olmuş.

Kimi kandırıyorum, tabii ki ikna olmadı. Ancak karşılığında bir şeyler kazanmış olsa gerek. Ama ne?

Trump ne ister?

Biden’ın ve Ukrayna desteğine sıcak bakan Cumhuriyetçilerin artık Trump’a rağmen bir şey yapılamayacağını anladıkları bir dönemdeyiz. Sevseler de sevmeseler de ikna etmek zorunda oldukları bir popülist figür var. Trump’ın ne isteyebileceğini anlamak için bir 5 yıl geri gitmemiz gerekiyor; 2019’da Trump’ın görevden azledilme tartışmalarını başlatan Ukrayna meselesine.

Biden’ın 2020 seçimlerinde aday olacağı konuşulurken Trump eski defterleri karıştırmaya başlamıştı. Meşhur oğul Biden’ın laptop hadisesini bilir misiniz? Hunter Biden, Ukrayna’da bir oligarkın enerji şirketinde çalışıyor ve şirket sahibinin peşindeki savcıdan kurtulmak için o dönemdeki başkan yardımcısı babasının (yani koca ABD’nin) gücünü kullanıyordu. İşte Trump, o dönemde bundan haberdardı ve seçimlerde Biden’ın yüzüne vurmak için planlar yapıyordu.

Bu sırada aynı bugünkü gibi Ukrayna’ya yardım paketleri kongrede bekliyordu. Desteğin boyutu çok daha ufaktı ve kamuoyu ilgisi üzerinde değildi. Ancak sadece Trump istemediği için paket onaylanmamıştı.

Zelenski’ye bir telefon açtı. “Çok adaletli bir savcınız vardı. Yazık olmuş ona” dedi. Zelenski’den Biden’ın peşinden koşacak bir savcı atamasını istedi. Kongrede beklettiği yardımı serbest bırakmasının tek yolu buydu. Olay büyüdü. Bu konuşmadan dolayı Trump’ın azledilme meselesi patlak verdi. Ancak bu bize Trump’ın böyle bir konumdayken ne isteyebileceğini söylüyordu.

Gelelim bugüne. Wall Street Journal, Trump’a bir ayda iki önemli ziyaretin yapıldığını yazdı. Biri, doğal olarak meclis sözcüsü Johnson, diğeri ise Polonya’nın eski Cumhurbaşkanı Andrzej Duda’ydı. Trumpgillerden olarak bilinen bir lider olan Duda, Trump’ın iyi de bir arkadaşıydı. Sağ popülistin dilinden sağ popülist anlar diye düşünmüş olacaklar ki böylesi bir görüşmeyi ayarladılar. Duda, Trump’a vaziyetin vahametini anlattı. Johnson ise daha etkili bir damar buldu.

Sahi, Trump “ben seçileyim, 1 günde barış getiririm” demişti. Ukrayna bugün yenilirse bunu nasıl yapacaktı? Ukrayna, en azından Trump koltuğa oturana kadar dayanmalıydı. Ne hikmetse CIA direktörü William Burns, çıkan paketin Ukrayna’yı 2025’e kadar hayatta tutacağını söyledi. Trump’ın kazandığı takdirde koltuğa oturuşu da ocak ayında olacak.

Unutmadan, bir de Trump’ın şu sıralar devam eden davaları var. Bu davalar sonucu kampanya için ayırdığı paranın tükenebileceği söyleniyor. Trump belki de hem maddi hasardan hem de seçim yolunun tıkanmasından korunmak için Ukrayna üzerinden anlaşma yoluna gitmiş olabilir.

Yani özetle, Trump’ı bugün popüler kılan izolasyoncu ve “Önce Amerikacı” bir ideoloji olsa da kendisi daha çok bireysel çıkarları üzerine politikalarını inşa ediyor. Trump’ın karşı çıkmadığı pakete 101 Cumhuriyetçi destek verirken 112’si hayır oyu verdi. Yani her şeye rağmen izolasyoncu kanat gerektiğinde Trump’ı bile dinlemiyor. Eski başkanın önem sırası şu şekilde; Önce Trump, sonra Amerika, duruma göre İsrail de araya sıkışabilir. İşin ironik tarafı, bu denklemde bile Amerika, Biden’ın önem sırasına kıyasla daha önde.

Çok Okunanlar

Exit mobile version