DÜNYA BASINI

“Washington, Hindistan’ın Orta Doğu’da Çin’i dengeleyeceğini düşünüyor”

Yayınlanma

“ABD-Hindistan ilişkilerindeki tüm olumlu havaya rağmen Yeni Delhi’nin Washington’un hayal ettiği gibi bir stratejik ortak olmak istemesi pek mümkün görünmüyor.”

Washington’ın önde gelen Orta Doğu uzmanlarından Steven A. Cook, Hindistan’ın Orta Doğu ile gelişen ilişkilerinin ABD’de “umut” yarattığını ancak Hindistan’ın Washington’un istediği role girmeyeceğini yazdı. Foreign Policy’de yayınlanan analizi dikkatinize sunuyoruz:

***

Hindistan Orta Doğulu Bir Güç Haline Geldi

Steven A. Cook

Yeni Delhi’nin bölgedeki güç projeksiyonunu ciddiye almanın zamanı geldi.

On yıl önce, beni Yeni Delhi, Lucknow, Chennai, Mumbai, Pune ve Haydarabad’a götüren üç haftalık bir panel turu için Hindistan’a gittim. ABD Dışişleri Bakanlığı’nın sponsorluğunu üstlendiği bu gezinin amacı Hindistan hükümetinden yetkililer, akademisyenler, öğrenciler ve gazetecilerle Orta Doğu hakkında fikir alışverişinde bulunmaktı. Beni davet eden diplomatların bakış açısına göre bu, Hintlilerin gelecekte Yeni Delhi için büyük önem arz etmesi muhtemel olan dünyanın bir bölümüne ilişkin ABD’nin gayri resmi bakış açısını anlamaları için harika bir fırsattı. Harika bir gezi geçirdim ancak Hindistan’ın Orta Doğu’nun geleceğindeki rolü konusunda şüphe içinde geri döndüm.

Elbette Hindistan ve Orta Doğu ülkeleri halihazırda çeşitli şekillerde iç içe geçmiş durumdaydı. Hindistan ve İsrail arasında gelişmekte olan askeri ve teknolojik ilişkiler vardı. Basra Körfezi bölgesinde seyahat ederken Hindistan’ın Kerala eyaletinden gelen misafir işçilerin Körfez ülkelerinin birçoğuna iş gücü sağladığını fark etmemek mümkün değildi. Hindistan ayrıca Orta Doğu’dan çok miktarda petrol ithal ediyordu. Ancak yetkililer, diplomatlar, generaller ve analistlerle yaptığım görüşmelerden sonra Hintlilerin Orta Doğu’da daha büyük bir rol oynamak istemediklerini fark ettim.

Ancak seyahatimden bu yana geçen 10 yılda işler değişti. ABD’li yetkililer ve analistler Pekin’in attığı her diplomatik adıma kafayı takmışken ve Çin’in Orta Doğu’daki yatırımlarına şüpheyle bakarken Washington son yıllarda bölgedeki en ilginç jeopolitik gelişmelerden birini gözden kaçırıyor: Hindistan’ın Orta Doğu’da önemli bir oyuncu olarak ortaya çıkması.

Hindistan-İsrail ilişkileri Yeni Delhi’nin bölgedeki ilişkileri arasında belki de en gelişmiş olanı. Hindistan İsrail’i 1950’de tanımış olsa da iki ülke 1992’ye kadar normal diplomatik ilişkiler kurmamıştı. O zamandan bu yana, ama özellikle son yıllarda iki ülke, ilişkilerini derinleştirdi. Başbakan Narendra Modi 2017’de İsrail’i ziyaret eden ilk Hintli lider oldu. İsrail Başbakanı Binyamin Netanyahu da ertesi yıl Hindistan’a gitti.

Bu ziyaretlerin ihtişamının ötesinde, Hindistan-İsrail ilişkileri başta yüksek teknoloji ve savunma olmak üzere çeşitli alanlarda hızla gelişti. Stockholm Uluslararası Barış Araştırmaları Enstitüsü’ne göre İsrail 2021’de Hindistan’ın en büyük üç silah tedarikçisi arasında yer aldı ve Hindistan’da çıkan son haberler iki ülkenin, silah sistemlerinin ortak üretimini araştırdığına işaret ediyor. Ayrıca geçmişte Hindistan’ın iş dünyası, ülkenin küçük pazarı ve tartışmalı siyaseti (Hindistan’daki pek çok kişi için) nedeniyle İsrail’e yatırım yapmaktan kaçınıyordu, ancak bu durum değişiyor olabilir. Adani Grubu ve İsrailli bir ortak 2022’de Hayfa Limanı için açılan ihaleyi 1,2 milyar dolara kazandı. Hindistan-İsrail Serbest Ticaret Anlaşması için de müzakereler devam ediyor. Elbette Hindistan-İsrail ilişkileri karmaşık. Hindistan Filistinlilere verdiği desteği sürdürmekte kararlı; Yeni Delhi’nin önemli miktarda petrol satın aldığı İran ile dostane bağları var ve Hintli elitler İsrail’i ülkelerinin kendi sömürge deneyiminin penceresinden görme eğilimindeler.

Körfez söz konusu olduğunda Birleşik Arap Emirlikleri ve Suudi Arabistan agresif bir şekilde Hindistan ile ilişkilerini geliştirmenin yollarını arıyor. Bu önemli bir değişim çünkü her iki ülke de ama özellikle sonuncusu, uzun süredir Pakistan’ın yanında yer alıyor. Hindistan’a yönelim kısmen İslamcı aşırıcılığın kontrol altına alınmasına yönelik ortak bir ilgiden kaynaklanıyor, ancak bunun büyük bir kısmı ekonomik. Birleşik Arap Emirlikleri ve Suudiler, dört saatlik uçuş mesafesindeki 1,4 milyar nüfuslu ülkedeki fırsatları görüyor. Şimdiye kadarki sonuçlar olumlu. Mayıs 2022’de yürürlüğe giren BAE-Hindistan Kapsamlı Ekonomik Ortaklık Anlaşması’nın ilk 11 ayında iki ülke arasındaki petrol dışı ticaret bir önceki yıla göre neredeyse yüzde 7 artışla 45 milyar dolara ulaştı. Hintliler ve Birleşik Arap Emirlikleri, Washington’da I2U2 olarak adlandırılan ve alternatif enerji, tarım, ticaret, altyapı geliştirme ve daha fazlasını ele almak için ortak teknolojik bilgi birikimi ve özel sermayeden yararlanmayı amaçlayan İsrail, Hindistan, BAE ve ABD’den oluşan bir grup aracılığıyla da ilişkilerini geliştirdiler.

Hindistan’ın ikinci en büyük petrol ve gaz tedarikçisi olan Suudi Arabistan ise yenilenebilir enerji kaynaklarını da işin içine katarak enerji ilişkilerini daha da güçlendirmek istiyor. Nisan ayında Hindistan’da yayın yapan Siasat.com sitesi, Riyad ve Yeni Delhi’nin Hindistan’ın enerji şebekesini denizaltı kablolarıyla Krallık’a (ve BAE’ye) bağlama planını görüştüğünü bildirdi. Böylesine iddialı bir projenin hayata geçip geçmeyeceği belli değil ancak bu görüşmeler Hindistan ve Suudi hükümetlerinin iki ülke arasındaki 43 milyar dolarlık ticarete yenilerini eklemenin yollarını aradığını gösteriyor.

Son olarak da Modi’nin kısa süre önce iki günlük bir ziyaret gerçekleştirdiği Mısır var. Mısır Cumhurbaşkanı Abdülfettah Es-Sisi’nin Hindistan’ın 74. Cumhuriyet Günü kutlamalarına onur konuğu olarak katılmasından yaklaşık altı ay sonra gerçekleşen bu ziyaret, iktidara gelmesinden bu yana Yeni Delhi’ye yaptığı üçüncü ziyaret oldu. İsrail, BAE ve Suudi Arabistan’ın aksine, Hindistan ile Mısır arasındaki ticaret nispeten mütevazı bir seviyede ve yaklaşık 6 milyar dolar değerinde. Ekonomiyi kötü yöneterek bir borç krizi ve yüzde 30 enflasyon yaratan Mısırlı yetkililer Hindistan’dan yardım istiyor. Haziran ortasında Reuters, Yeni Delhi’nin Mısır’a borcunu gübre ve doğal gaz olarak geri ödeyecek bir kredi hattı açmayı düşündüğünü bildirdi. Mısırlıların dolar sıkıntısı çekmesi nedeniyle rupi üzerinden ticaret yapılması da konuşuluyor. Ancak Mısır’ın içinde bulunduğu çoklu ekonomik zorluklar, gelişmekte olan ilişkilere yön veren tek mesele değil. Çinliler gibi Hintliler de Mısır’ı mallarını Afrika ve Avrupa’ya göndermek için bir geçit olarak görüyor.

ABD’li politika yapıcılar ve analistler için Hindistan’ın bölgede artan rolünü Çin ile büyük güç rekabeti penceresinden görmek cazip. Soyutlanacak olursa “Hindistan kartını” oynamak yeni büyük oyunda akıllıca bir hamle gibi görünüyor. Hindistan ve Çin hükümetlerinin geçmişinde düşmanlık, sınır anlaşmazlıkları ve hatta silahlı çatışma var. Biden yönetimi bölgeyi göz ardı etmekten Çin’i çevrelemek için bir fırsat alanı olarak görmeye geçerken Orta Doğu’da Pekin’e karşı ek bir denge unsuru yararlı olacaktır. Modi’nin haziran sonunda Washington’a yaptığı ziyaret de resmi yemek daveti ve Kongre’nin ortak oturumuna hitabı da kapsayan bir sevgi şöleniydi.

ABD-Hindistan ilişkilerindeki tüm olumlu havaya rağmen Yeni Delhi’nin Washington’un hayal ettiği gibi bir stratejik ortak olmak istemesi pek mümkün görünmüyor.

Washington’da bazılarının aklından geçen türden bir ilişki, en son Rusya’nın Ukrayna’daki savaşı konusunda olduğu gibi uzun zamandır ABD’ye bulaşmaktan çekinen Hindistan için doğal değil. Yeni Delhi, Rus işgalini kınadı ama Birleşmiş Milletler’de Moskova’nın kınanması yönünde oy kullanmadı ve Rus silah ve petrolünün büyük bir tedarikçisi. Orta Doğu söz konusu olduğunda ise Hindistan, İran konusunda ABD’den (ve İsrail’den) keskin bir şekilde ayrışıyor. Washington, Hindistan’ın Orta Doğu ile ekonomik ve güvenlik bağlarını genişletmesinin ne anlama geldiği konusundaki beklentilerini yumuşatmalı. Hindistan’ın ABD ile aynı çizgiye gelmesi pek olası değil ancak Yeni Delhi’nin Pekin ve Moskova’nın yaptığı gibi Washington’un altını oyması da olası değil.

Hindistan’ın Orta Doğu’daki yerinin evrimi, değişen uluslararası düzen ve bölgedeki ülkelerin yeni çok kutupluluktan faydalanma isteğini hatta belki de hevesini yansıtıyor. ABD’nin bu gelişme karşısında yapabileceği çok az şey var ve hatta paradoksal bir şekilde bundan fayda bile sağlayabilir.

Çok Okunanlar

Exit mobile version