Hollanda hükümeti, sağcı lider Geert Wilders’in sığınmacılara karşı AB hukukunu ihlal edebilecek sert tedbirler alınması talebinden vazgeçmesinin ardından göç politikası konusunda çöküşü önledi.
Hollanda’daki dört koalisyon ortağından biri olan Özgürlük Partisi (PVV), parlamentonun onayı olmadan daha fazla önlem alınmasına izin verecek bir göç krizi ilan etme planını rafa kaldırdı. Bunun yerine merkez sağ koalisyon ortağı Yeni Toplumsal Sözleşme, Wilders’i cuma günü kabine tarafından onaylanacak ve parlamento tarafından da onaylanması gereken sert bir mülteci politikasına razı olmaya ikna etti.
Financial Times’a (FT) konuşan iki parti yetkilisi, mültecilerin oturum haklarının beş yıldan üç yıla indirilmesi, bazılarının Suriye’nin bazı bölgelerine geri gönderilmesine izin verilmesi, mültecileri barındırmak için kotaların kaldırılması ve Almanya’nın yaptığı gibi sınır kontrollerinin yeniden uygulamaya konulması konularını içerdiğini söyledi.
Uzlaşma, üç aylık hükümetteki partilerin, partisi geçen yılki seçimlerde en çok sandalyeyi kazanarak AB’de şok etkisi yaratan Wilders’i dizginlemek için yaptığı son girişim.
Hollanda’da göç meselesi hükümetin merkezi gündemi olmaya devam ediyor. Son olarak Ticaret Bakanı Reinette Klaver geçen hafta Uganda’ya yaptığı bir ziyarette Hollanda’nın bazı sığınmacıları bu ülkeye gönderebileceğini söyledi.
Dört koalisyon ortağından hiçbirinin üyesi olmayan Başbakan Dick Schoof, plan hakkında önceden hiçbir şey bilmediğini iddia etti ve ilk AB zirvesinde bunu “ciddi bir fikir” olarak savunmak zorunda kaldı.
Ertesi gün Uganda Dışişleri Bakanı Hollanda radyosuna verdiği demeçte konunun tartışılmadığını, sadece “Uganda’da bulunan mültecilere Hollanda’nın desteğinin” söz konusu olduğunu söyledi.
Hollanda İşçi Partisi ile birlikte ulusal parlamentodaki ikinci en büyük blok olan muhalefet partisi Yeşiller’in lideri Jesse Klaver, hükümetin eylemlerinin “utanç verici” olduğunu söyledi ve “Başbakana en sert muhalefet Wilders’ten geliyor, muhalefetten değil, çünkü biz planlar ve fikirler üretmeye ve gerçek bir tartışma yapmaya çalışıyoruz. Ancak Wilders kibirli bir şekilde onun peşinden gidiyor,” dedi.
Hükümetteki diğer üç parti ise, en çok sandalyeyi kazandığı için Wilders ile çalışmaktan başka seçenekleri olmadığını söylüyor. Ölüm tehditleri nedeniyle güvenli bir evde yaşayan ve gece gündüz korunan deneyimli Wilders’in başbakan olmasını engelleyen bu partiler, PVV liderinin şimdi “hâlâ muhalefetteymiş gibi” davrandığını söylüyor.
Geçen yıl göç politikasını sıkılaştırmaya çalıştığında Mark Rutte’nin hükümetine son veren liberal parti D66’nın lideri Rob Jetten, yeni ekibin ilk 100 gününde bütçe kesintileri dışında çok az şey başardığını söyledi. Eylül ayı bütçesinde eğitim, sağlık ve araştırmadan milyarlarca avro kesildi.
Jetten, “Koalisyon içinde, hem hükümet içinde hem de koalisyon partileri arasında kavgayla geçen 100 gün geçirdik. Üç aydır sözde göç krizi hakkında konuşuyoruz ve kelimenin tam anlamıyla hiçbir şey olmadı, hiçbir şey olmadı. Hiçbir şey yapmıyorlar,” dedi.
Yeni Toplumsal Sözleşme’den (NSC) Avrupa Parlamentosu üyesi Dirk Gotink, hükümetin Rutte’nin koalisyonunun başarısızlıklarıyla mücadele ettiğini savundu. Ona göre ülkenin tek iltica merkezi tıkanmış durumdaydı, bütçe açığı büyüyordu ve ülke azot kirliliği sınırlarını aşıyordu.
Gotink, bütçe açığının AB kurallarına göre izin verilen maksimum oran olan yüzde 3’e ulaşmasının planlandığını ve bütçenin bunu yüzde 2,5’e düşürdüğünü söyledi.
AP vekili, “Son hükümet siyasi anlaşmazlıklarını her şeyi finanse ederek harcadı. Bir sonraki ekonomik şoka hazır olmalıyız,” iddiasında bulundu.
De Lange, Wilders’in erken bir seçimi memnuniyetle karşılayacağını ancak hükümetin çökmesine neden olmak istemediğini söylüyor ve Hollanda siyasetinde “kıran öder” diyor.
De Lange, “Hem ilkeli ve sorumlu olduğunu göstermek hem de NSC’nin çökmesi ve Wilders’in üstünlük sağlayacağı üç partili bir koalisyonun kurulabilmesi için yeni seçimlere yönelmek arasında hassas bir denge kurmak zorunda,” dedi.