Çin Cumhurbaşkanı Xi Jinping’in 7 Aralık’ta başlayan iki günlük Suudi Arabistan gezisi beklenildiği üzere milyar dolarlık anlaşmalarla sürüyor. Suudi medyasının aktardığına göre anlaşmalar yeşil enerji, yeşil hidrojen, güneş enerjisi, bilgi teknolojisi, ulaşım, lojistik, konut ve inşaat gibi alanlarını kapsıyor.
Taraflar arasında atılan imzalar geniş bir yelpazeyi kapsasa da iki temel hususun öne çıktığı söylenebilir: Bunlar Suudi Arabistan’ın yeşil dönüşümünü hızlandırmak ve Riyad yönetiminin duyurduğu Vizyon 2030 ile Kuşak-Yol İnisiyatifi’ni uyumlu hale getirmek. Zira petrole bağımlı ekonomiyi dönüştürmek için duyurulan Vizyon 2030’un en önemli hedeflerinden biri Suudi Arabistan’ı Asya, Afrika ve Avrupa’yı birbirine bağlayan bir ticaret rotası haline getirmek. Bunun yolu ise dünyanın en iddialı ticaret rotasını inşa eden ve Suudi Arabistan’a 106,5 milyar dolar ile Körfez ülkeleri içinde en büyük yatırımı yapan Çin’den geçiyor.
Pekin ve Riyad arasındaki ticaret hacmi 2022’nin ilk 10 ayında geçen yılın aynı dönemine göre yüzde 37,4’lülk artış ile 97 milyar doları geride bıraktı. Çin liderinin ziyaretinin ilerleyen safhalarında içine enerji başlıklarını da alan yeni anlaşmaların kayıt altına alınması sürpriz olmayacaktır. ABD merkezli The Wall Street Journal, günlük 10 milyon ton petrol ithal eden Çin’in en büyük tedarikçisi Suudi Arabistan ile petrol ticaretini yuan üzerinden yapmak istediğini savunuyor. Taraflardan henüz bu konuda resmi açıklama gelmese de böylesi bir senaryonun hayata geçmesi petrol-dolar denkleminin yeniden ele alınmasını gerektirecektir.
Kritik 10 yılda Çin’in hedefi
Diplomatik ilişkilerin 1990’da tesis edilmesinden günümüze Çin ve Suudi Arabistan ilişkisi genellikle ticaret parantezine sıkıştırılsa da Xi’nin ziyaretinde bu kez siyasi mesajların da altı çizilecek. Bunun arkasında küresel siyasette yaşanan güç transferi kadar Çin-Suudi Arabistan-ABD üçgenindeki gelişmeler yer alıyor.
ABD ile tarihinin en gerilimli anlarından birini tecrübe eden Çin için Washington ile uluslararası düzene yön verecek uzlaşı ümidi artık geride kaldı. Washington yönetimi Çin’i artık büyük oranda küresel bir paydaş değil, bu zamana kadar kendi lehine işleyen sistemi değiştirebilecek kapasiteye sahip tek rakip olarak tanımlıyor. Beyaz Saray’ın rakibini saf dışı bırakmak için bulduğu formül ise müttefikleri ile birlikte Çin’i yalnızlaştırmak ve kuşatmak. Dolayısıyla Pekin yönetimi için “kritik 10 yıl” olarak tarif edilen süreçte önemli olan Soğuk Savaş tipi kamplaşmaların önüne geçmek, dostlarını çoğaltmak ve düşmanlarını azaltmak.
‘Daha az karmaşık dost’
Çinli Profesör Shı Yu’nun Çin ve Batı arasında “tampon bölge” olarak tanımladığı Arap coğrafyasında dostlukları derinleştirmek için “hava şartları” oldukça müsait. Çin’in bagajında yüzbinlerce insanın ölümüne ve sayısız trajediye neden olacak bir işgal geçmişi olmadığı gibi, “Orta Doğu’da güç boşluğu” sloganıyla vesayet siyaseti de bulunmuyor. Aksine Çin aralık ayında yayımladığı “Yeni Dönemde Çin-Arap İlişkileri” başlıklı raporda bölgede güç boşluğu yaşanmadığını, Orta Doğu’nun kendi kaderinin efendisi olacağını vurguladı. Bir başka ifadeyle Çin, Körfez monarşilerini tedirgin edecek biçimde dış politikasını “değerler” değil pratik iş birlikleri üzerinden kurguluyor. Bu nedenledir ki, eski Suudi Arabistan ABD Büyükelçisi Prens Türki bin Faysal’ın “Çin, ABD’den daha mı iyi dost?” sorusuna “Daha az karmaşık bir dost” yanıtını verdi.
ABD ile “sorunlu zamanlar” geçiren tek ülke Çin değil. Xi’yi abartılı bir misafirperverlikle ağırlayan Suudi Arabistan da Washington ile çıkar çatışması yaşıyor. Riyad yönetimi, Rusya’nın Ukrayna harekâtı sonrasında petrol fiyatlarını düşürmesini talep eden ABD’yi reddetti. Beyaz Saray, Suudilerin Rusya ile hareket ettiğini söylerken, ABD Başkanı Joe Biden ise ikili ilişkilerin yeniden ele alınacağını duyurdu. Biden başkanlık kampanyası sırasında da Kaşıkçı cinayetinden dolayı Suudi Veliaht Prens Muhammed bin Selman’a bedel ödeteceğini iddia etmişti. Veliaht Prens ise The Atlantic dergisine verdiği mülakatta “Umurumda değil ABD’nin çıkarlarını düşünmek ona kalmış” ifadesini kullanmıştı.
Körfez bu cüreti nereden buluyor?
Batı dünyasında pek çok siyasetçi Muhammed bin Selman’ın “cüretini” sorgulasa da Suudilere ABD karşısında manevra alanı sağlayan çok kutupluluk çağında yaşıyor. Alman Başbakan Olaf Scholz’un “tektonik değişim” adını koyduğu süreçte Suudiler, Çin ve onun önderlik ettiği kurumlarla ilişkiyi kıymetli buluyorlar. Suudi Arabistan’ın BRICS’e üye olma isteğini gizlememesi ya da Şangay İşbirliği Örgütü’nde diyalog ortağı sıfatıyla yer almaları bir dış politika tercihini yansıtıyor.
Çin ve Suudi Arabistan arasındaki ilişkinin Körfez’i de kapsayacak biçimde genişletilmesinin işaretleri de Xi’nin gezisinde ortaya çıkacak. Çin-Arap ve Çin-Körfez İşbirliği Konseyi zirvelerinde esas olarak serbest ticaret anlaşmaları gibi teknik konular ele alınacak olsa da bölge ülkeleri güven krizini derinleştiren Biden yönetimine mesaj vermek isteyeceklerdir. Çin ve Suudi medyasının Xi’nin ziyareti ile katılacağı zirveleri “dönüm noktası” olarak tanımlamasının şifreleri bu bağlamda aranmalıdır.