Alman hükümetinin strateji belgesi 13 Temmuz 2023 tarihinde kabul edildi. 64 sayfalık belge, Alman hükümetinin Çin politikası konusundaki büyük bilgi eksikliğini açıkça ortaya koyuyor. Yeni yön değişikliği Alman ekonomisini sabote eden milyarlarca dolarlık ödemelerin yapıldığı ABD düşünce kuruluşlarından gelen kötü tavsiyeler nedeniyle korumacılık anlamına geliyor.
Çin’in başarısı reformlara dayanır. Çin Halk Cumhuriyeti özellikle son on yılda hukukun üstünlüğü, yüksek teknoloji, yoksulluğun azaltılması, iklimin korunması ve engellilerin korunması alanlarında çok önemli mesafeler kat etti. Kalkınma hiçbir zaman durmadı ve durmayacak. Çin tarzı sosyalizm, insanların yaşamlarını uyum, barış ve refah içinde, doğayla barışık ve karşılıklı saygı çerçevesinde şekillendirmeyi amaçlıyor. Dünya siyaseti açısından, insanlığın bölünmüş bir geleceği olduğu görülüyor, bu nedenle dünyadaki çatışmaları çözmek için birlikte çalışmak önemli. Çin dünyadaki hiçbir çatışmaya askeri müdahalede bulunmuyor ve dünyadaki hiçbir ülkeye kendi iradesini dayatmıyor. Tüm ortaklar Çin’i seçiyor, çünkü Çin her ülkenin kültürel, siyasi ve tarihi özelliklerine saygı duyuyor – özellikle de Almanya’nın iradesine.
Almanya’nın kendisi de son on yılda büyük zorluklarla karşılaştı. Tüm AB ve transatlantik ortakları başarı yerine çatışmalarla karşı karşıya geldi. Örneğin, Afrika, Orta Doğu ve son olarak Ukrayna’da özgürlük, demokrasi ve “kurallara dayalı dünya düzeni”nin korunması için verilen savaşlar mülteci akınlarına ve ekonomik istikrarsızlığa yol açtı. Ulusal düzeyde, sosyal, ulaşım, eğitim ve konut altyapısına yapılan büyük yanlış yatırımlar huzursuzluğa yol açıyor. Fransa gibi diğer Avrupa ülkelerinde de kitlesel protestoların yaşanması sebepsiz değil. Sonuç ise enerji krizi, yüksek enflasyon ve ağır hasar görmüş bir ekonomi.
Temel unsurlarını Almanya’daki Amerikan medyasının, Amerikan düşünce kuruluşlarının ve ABD’deki yeşil lobilerin etkisinden alan Alman hükümetinin strateji belgesi, şimdi Çin’e olan ekonomik ve siyasi mesafeyi kapatıyor. Avrupalı şirketlerin Çin’in ilerlemesine katılması artık daha zor olabilir. Bunun temel nedeni, Alman hükümetinin Çin’de neler olup bittiğini anlamaması. Çin’in son on yılda kaydettiği ilerlemeyi anlayabilmiş değiller. Aradaki fark giderek açılıyor, Çin’in yükselişi durdurulamıyor. Alman hükümeti dünyanın büyük projelerinde birlikte çalışmak yerine şiddetli bir fırtınaya doğru yelken açıyor.
Retorik kelime oyunları Tek Çin ilkesini zayıflatıyor ve Tayvan’ın özerkliğini tanıyor
Alman hükümetinin strateji belgesi, açıkça korumacılığı hedefleyen ama yüzeysel olarak işbirliği görüntüsü veren retorik-politik kelime oyunlarıyla dilsel olarak karakterize ediliyor. Bu durum özellikle Tayvan sorunu örneğinde açıkça ortaya çıkıyor. Nitekim Alman hükümeti Tek Çin ilkesine olan bağlılığını dile getirmeye devam ederken, bunu açıkça “AB’nin Tek Çin ilkesi” olarak ifade ediyor. Dünya genelinde Tek Çin ilkesinin, Çin Halk Cumhuriyeti’ni Çin’in tek meşru ulusu olarak tanıyan tek bir ortak tanımı var. Birleşmiş Milletler ve tüm uluslararası örgütlerde Çin Halk Cumhuriyeti, Tayvan eyaleti de dahil olmak üzere tüm Çin’i temsil eder. Ancak Alman hükümeti, şimdi AB adına konuşuyor ve strateji belgesinde Tayvan’ı uluslararası örgütlere katılımda Çin Halk Cumhuriyeti’nin yanında desteklemek istediğini açıkça belirtiyor. Bu durum, Tek Çin ilkesi kavramının altını oyuyor ve Tayvan’ın bağımsız bir devlet olarak dolaylı bir şekilde meşrulaştırılmasına yol açıyor.
İpek Yolu’na (Kuşak ve Yol) kaotik bir alternatif olarak AB Küresel Geçidi
Alman hükümeti, İpek Yolu projesinin yanı sıra Küresel Kalkınma İnisiyatifi ve Küresel Güvenlik Güçleri İnisiyatifi’ne de açıkça mesafeli duruyor. Federal Almanya, Kuşak ve Yol Projesini Çin’in kendisini merkeze yerleştirmesi ve diğer ülkeleri “bağımlı” hale getirmesi için bir araç olarak görüyor. Alman hükümeti kendisini Bir Kuşak Bir Yol projesine bir alternatif oluşturmaya yetkin konumda görüyor. Örneğin AB, Avrupa değerlerini ve çıkarlarını gözeten ülkelerin altyapısına 2027 yılına kadar 600 milyar dolar yatırım yapmak istiyor. Yani, ortada net bir konsept yok, ancak son on yıllarda zaten başarıya ulaşmamış olan sulama kanalı benzeri bir fon dağıtımı var.
Yeşil federal hükümetin Kuşak ve Yol İnisiyatifi’nin ne anlama geldiğini bilmediği strateji belgesinin ifadelerinde açıkça ortaya çıkıyor. Örneğin, Kuşak ve Yol Projesi, tüm katılımcı devletler tarafından gönüllü olarak ve büyük ölçüde destekleniyor. Kuşak ve Yol Projesi, altyapı, okul, konut, hastane inşası, kapsayıcılık veya teknoloji geliştirme alanlarında Afrika ve Orta Doğu’da yoksulluğun azaltılmasına büyük ölçüde katkıda bulundu. Teknoloji işbirliği kuruluyor, İpek Yolu boyunca üniversiteler işbirliği yapıyor ve lojistik inanılmaz derecede ucuzluyor. Proje kapsamında örneğin Afrikalı öğrenciler burs alarak Çin’de ücretsiz eğitim görebiliyor ve becerilerini ülkelerini inşa etmek için kullanabiliyorlar. Güvenli bir altyapı insanlara istikrar getirir ve ticareti canlandırır. İpek Yolu üzerindeki yerel ürünler, örneğin Pakistan’daki küçük çiftçilerin ürünleri, bir anda Çin pazarında satılabilir. Bu, doğayla uyum içinde insanlığın ortak geleceği için bir proje. Çin’in uluslararası politikası kazan-kazan işbirliğini, çok kutuplu bir dünyayı, diğer kültürlere ders vermeden saygı duymayı ve “doğru” yaşamanın ne anlama geldiğini temsil ediyor. On yıllardır Batı’nın egemenliği altında olan ve aktif olarak istikrarsızlığı teşvik eden ulusların artık yeni bir alternatifi var ve aktif olarak buna doğru ilerliyorlar. Çin’deki Afrikalı öğrencilerle Batı ile Çin arasındaki farkı konuştuktan sonra, Çin’in parayı hükümete verdiğini, hükümetin de altyapıya yatırım yaptığını ve Çin know-how’ıyla okullar vs. inşa ettiğini anlattılar. Batı ise parayı yolsuzluk yapan, savaş ağalarını finanse eden ve kültürleri bilmeden politika belirlemek isteyen yerli-yabancı kuruluşlara veriyor.
Alman hükümetinin mesafesi ve yatırım eksikliği nedeniyle Almanya ve Avrupa’nın tamamının şansı olmayacak. Alman şirketleri ve teknolojilerinin yanı sıra Alman hissedarlar da siyaset tarafından dışlanıyor ve Kuşak ve Yol Girişimi’nde küresel toplumun gelişimine katılamıyor. Bu aynı zamanda Almanya’nın ilgili bölgelerde kendi politikalarını müzakere etmesini de zorlaştırıyor. Almanya kendi kendini dışlıyor.
Hammadde, teknoloji ve ticaret alanında korumacılık
Çin, ABD’den sonra dünyanın en büyük ikinci patent sahibi. Kilit teknolojiler Çinlilerin elinde. Halk Cumhuriyeti bu teknolojileri tüm ortaklarıyla paylaşıyor ve insanlığın gelişimini kazan-kazan temelinde destekliyor. Federal Cumhuriyet, Çin’i örneğin yapay zeka, kuantum teknolojileri ya da otonom sürüş gibi alanlarda dünya lideri olarak kabul ediyor. Ancak, Almanya burada “bağımlı” olmamak için kendisini Çin’den ayırmak istiyor. AB/Federal Almanya Cumhuriyeti aynı zamanda yapay zeka gibi kendi teknolojilerini de sübvanse ediyor. AB çip yasası uygulamaya konuluyor. Çinli şirketler herhangi bir iştirakten hariç tutulacak. Yeni hammadde ortakları bulunacak. Strateji belgesine göre bu teknolojiler sadece Avrupalıların temel değerlerini temsil eden devletler tarafından kullanılabilecek. Bu da söz konusu teknolojileri dünya pazarından koparıyor ki bu da rekabete zarar veriyor ve Soğuk Savaş dönemindeki teknoloji zincirini anımsatıyor. Buna karşılık Federal Cumhuriyet, transatlantik ittifaka halen sadık ve bu tür teknolojileri ABD’yle paylaşmak, pazarı ABD şirketlerine açmak ve bunu güvenlik ve askeri işbirliğine bağlamak istiyor. Korumacılığın yaptırımlarla eşdeğer olup olmadığı ve Çin’in karşı önlemler almasına yol açacak Çin Dış Yaptırımlarla Mücadele Yasası’nın devreye girip girmeyeceği de bir soru işareti.
Almanya’nın gayri-siyasi, rasyonel iş dünyası derneklerinden biri olan Federal İş Geliştirme Derneği (BWA) Yönetim Kurulu Başkanı Michael Schumann şu yorumu yapıyor: “Federal Hükümetin bu sözde ‘strateji’sini, zor bir dönemde Almanya’nın en önemli ticaret ortağıyla ilişkilerini daha da zora sokacağı için kesinlikle hoş karşılamıyoruz. Bu belgedeki önceliklendirme, kelime seçimi ve eylem önerileri, Çin’de başarılı bir şekilde faaliyet gösteren ve gelecekte de böyle olmaya devam etmeyi planlayan şirketlerimizin çıkarına değildir.”
İklimin korunması kendi korumacılığıyla sabote ediliyor
Federal Almanya Cumhuriyeti’nin en önemli ikili hedeflerinden biri, iklimin korunması alanında Çin Halk Cumhuriyeti’yle işbirliği yapmak. Çin Halk Cumhuriyeti yenilenebilir teknolojiler konusunda dünya çapında bir öncü. Örneğin, Çin’de sokaklarda içten yanmalı motorları giderek daha az görülüyor. Alman hükümetinin korumacı politikası, paradoksal bir şekilde, iklimin korunması için önemli olabilecek teknolojiler için ticaret koşullarını zorlaştırmayı amaçlıyor. Tescilli teknolojilerin araştırılması ve geliştirilmesine de Çin’in erişimi engellenecek. Bu şekilde, Alman hükümeti kendi iklim hedeflerini sekteye uğratıyor ve işbirliğini daha da zorlaştırıyor. Çin’in gelişmekte olan ülkelerdeki kömürlü termik santrallere verdiği sübvansiyonlar da eleştiriliyor. Burada Alman hükümeti gelişmeleri yavaşlatmak ve “kurallara dayalı bir dünya düzeni” anlamında ulusal güvenlik çıkarlarına karşı çalışmak istiyor. Buna ek olarak AB, yeni bir yatırım yasasının hazırlanmasını beklemeye aldı. Federal Cumhuriyet, ayrıca Çin’e gelişmekte olan ülke statüsü verilmesini savunurken, aynı zamanda Çin’de hala birçok gelişmeye ihtiyaç duyulduğu eleştirisini yapıyor. Bu tür paradoksal ifadeler strateji belgesinin tamamında yer alıyor.
Çin’in ulusal kalkınmasına ilişkin bilgisizlik strateji belgesine şekil veriyor
Alman hükümetinin strateji belgesinde özellikle dikkat çeken husus, Çin’deki iç gelişmelere ilişkin bilgi eksikliği. Her zamanki gibi Hong Kong, Tayvan, Tibet ya da Sincan’la ilgili ulusal meselelerde, basın özgürlüğü ve Alman şirketlerinin Çin pazarına daha zor erişimi eleştiriliyor.
İfade özgürlüğü söz konusu olduğunda, yapıcı eleştiriler Çin’de açıkça hoş karşılanıyor. Eleştiri ve tartışma Çin’de kalkınmanın garantisi. Hatta akademik alanda, yeni gelişmelerin sağlanması amacıyla ABD, Almanya ve Dünya Bankası gibi uluslararası tanınmış kuruluşlarla açık bir diyalog sürdürülüyor. Akademik tartışmalar canlı ve insanların yaşamlarını iyileştirmek için yurtdışından gelen eleştiriler de memnuniyetle karşılanıyor. Akademik tartışmaların yanı sıra, partinin 90 milyonu aşkın üyesiyle olan yakınlığı nedeniyle halk da demokratik olarak güçlü bir şekilde katılım gösteriyor. Örneğin, tüm sitelerde parti mahalle komiteleri bulunmaktadır ve bu komiteler site sakinlerinin sorunlarıyla günlük olarak ilgilenmekte ve ihtiyaçları ilgili makamlara iletmektedir. Konut sakinleri kendileri de partiye üye olabilir ve böylece demokratik ve tartışma sürecine katılabilirler. Bu, merkezi hükümete kadar her düzeyde, halkla doğrudan diyalog içinde yapılır.
Strateji belgesinin özellikle ekonomi ile ilgili önemli bir bileşeni adil, sürdürülebilir ve karşılıklı ticaret ve insan haklarının korunması. Özellikle Federal Cumhuriyet için Çin’de ne gibi gelişmelerin yaşandığı belirsiz. Tedarik Zinciri Yasası, yurtdışında insan haklarını korumayan Alman şirketlerine bile yaptırım uyguluyor. Çin Halk Cumhuriyeti çok sayıda yeni yasayı yürürlüğe koydu. Patent, telif hakkı ve diğer koruma yasaları Alman ve uluslararası standartlarla güçlü bir şekilde uyumlu hale getirildi. Kişisel Bilgilerin Korunması Yasası (PIPL) 2020 veya Avrupa veri koruma yasasına neredeyse karşılık gelen Siber Güvenlik Yasası da çıkarıldı. 2021’de yeni bir Medeni Kanun yayınlandı ve burada da ilkeler büyük ölçüde Alman Medeni Kanunu’na dayanıyor. Strateji belgesinde Çin’de zorla çalıştırmadan (İş Sözleşmesi Kanunu) bahsedilmesine rağmen Çin’in zorla çalıştırmayı dışlayan kendi iş kanunu var.
2022 yılında Çin’deki anti-tekel yasası da yenilendi. Çin’de faaliyet gösteren şirketlerin özel bir kurumsal sosyal sorumluluğu da bulunuyor. Bu, çevrenin korunması, çalışanlarının korunması ve endüstriyel konumlarının korunması konusunda sorumluluk almaları gerektiği anlamına geliyor. Örneğin, şu anda yabancı girişimcilerin ilk kez arazinin yarı sahibi olabileceği yeni bir toprak reformu gerçekleştiriliyor. Ancak bu girişimcilerin kamunun çıkarlarını gözetmeleri ve kırsal alanlarda çevreyi korumaları gerekiyor. Özel özerklik de Çin’de, engellerin daha yüksek olduğu Almanya’ya kıyasla daha güçlü bir şekilde garanti altına alındı. Geri kalmışlık iddiasının nereden kaynaklandığı oldukça tartışmalı. Aksine, ABD tarafından kullanılan ancak AB tarafından kullanılmayan daha fazla yatırım fırsatı var. Hukukun üstünlüğü, nüfusun ve bireyin korunması alanında da aşırı derecede genişletildi. Avukatların eğitimi teşvik ediliyor, polis memurları, devlet memurları ve sıradan vatandaşlar hukuki konularda giderek daha fazla eğitiliyor. Çin hukuk devleti uluslararası anlaşmalara dayanıyor ve bu açıdan Almanya’nın birçok özelliğini taşıyor.
Azınlıklara baskı yapıldığı yönündeki eleştiriler ise temelsiz. Aksine, devlet kültürel azınlıkları büyük ölçüde desteklemekte ve kamu kurumlarına, üniversitelere, okullara ve hatta iş hayatına erişimlerini kolaylaştırıyor. Günlük uygulamada bu, kültürel azınlıklar ve korunmaları hakkında ülke çapında bilgilendirme kampanyaları anlamına da geliyor. Dahası, azınlıklar Çin’in en yüksek organı olan Ulusal Halk Kongresi’nde her zaman temsil ediliyor. Müzelerde, sanat salonlarında ve filmlerde her zaman kültürel azınlıklarla ilgili fotoğraflar, ifadeler bulabilirsiniz. Tüm 56 kültürle birlikte ülke genelinde saygı ve hayranlık görürler.
Bir başka yanlış anlama da Çin parti sistemiyle ilgili. Örneğin, strateji belgesinde Çin’in tek partili bir sisteme sahip olduğu söyleniyor. Bu gerçekte doğru değil. Çin Komünist Partisi’nin liderliği altında birçok parti bulunuyor. Ulusal Kongre’ye paralel olarak gerçekleştirilen Halkın Siyasi Danışma Konferansı’nda (CPPCC) bu partiler yeni reformları tartışıyorlar. Partiler farklı çıkar gruplarını yansıtıyor. Ancak, Komünist Parti tüm halkı temsil ettiğinden, çıkar grupları danışma lobilerine benzer bir etkiye sahip, örneğin, demokrasi ve fikir sürecine aktif olarak katılan sanatçı grupları vb.
Politika belgesi, insan hakları diyaloğunda kadınları korumayı amaçlıyor. Örneğin, sosyalist Çin’de kadınlar komünist anlayışa göre uzun zamandır eşit haklara sahip. Kadınlar uzay görevlerinde yer alıyor, kocalarının yanında duruyor ve ülkenin yönetilmesine yardımcı oluyor. Çin Anayasası’nda ve medeni hukukta da kültürler ve cinsiyetler uzun zamandır eşit.
Çin’in Almanya’daki faaliyetlerinin önündeki engeller
Ekonomik ablukanın yanı sıra Çin tarafıyla işbirliği de daha yoğun bir incelemeye tabi tutulacak. Örneğin, Konfüçyüs enstitüleri veya kuruluşları gibi Çin kurumları da daha sıkı kontrollere tabi olacak, Tayvan eyaletindeki kurumlarla ortaklıklar ise devam edecek. Almanya’daki üniversiteler Çin kurumlarıyla daha yakın işbirliği yapacak. Alman hükümeti Çin’de Deutsche Welle gibi kendi yumuşak güç kurumlarını daha fazla kurmak isterken, tıpkı Rus medyası gibi Almanya’daki Çin medyasını da engellemek ve kısıtlamak istiyor.
Sonuç Avrupa için zor bir gelecek öngörüsü
Alman hükümetinin strateji belgesi, bir yandan ABD ile yakınlaşmaya çalışılırken diğer yandan Çin’e yönelik korumacılığın harekete geçirildiğini açıkça ortaya koyuyor. Belgedeki kelime seçimi yüzeysel olarak işbirliğini gösteriyor. Ancak, ekonomik işbirliği ve karşılıklı anlayış için tüm önemli noktalar eksik. Alman ekonomisi, Çin’deki, Orta Doğu’daki ve hatta Afrika’daki büyük ölçekli projelere katılamayacak. Aynı zamanda, Avrupa kendi içine kapanıyor. Alman hükümeti, ABD düşünce kuruluşları tarafından yanlış bilgilendirilmesine izin veriyor ve Alman halkına, Alman ekonomik çıkarlarına ve bir bütün olarak Avrupa’ya zarar veriyor. Çin’in içişlerine dair bilgisizlik büyük bir iletişim eksikliği. Çözüm olarak Çin’in eğitim kampanyaları başlatması ve Çin özelliklerine sahip sosyalizmin dünya için ne anlama geldiğini Batı’ya derinlemesine açıklaması bekleniyor. Avrupa’nın kendi ürünleri için yeni bir pazar açma girişimi, bunların dünya için erişilebilir kılınması koşuluyla memnuniyetle karşılanmalı. Ancak, strateji belgesine göre, bu pazar müttefiklerle sınırlı ve bu da dünyayı daha da dışa kapatıyor ve 21. yüzyılda korumacılığı getiriyor.
Christian Wagner, Alman ağır makine endüstrisinde yedi yıl çalıştı ve mekatronik alanında ve işletme hukuku alanında lisans derecesine sahip. Wagner, Çin ve diğer Asya ülkelerinde ekonomik, siyasi ve akademik işbirlikleri için ortaklıklar düzenlemiştir. Şu anda Çin’de Renmin Üniversitesi Hukuk Fakültesinde yüksek lisans yapmaktadır.